Noel şarkısı

Gözlerimde yılbaşı ışıkları yanıp sönerken, bir Leonard Cohen plağı koyuyorum pikaba. Gülümsüyorum ve kendime bu şarkıdan bir battaniye örmek, bütün kışı bu battaniyenin altında geçirmek istiyorum.

Fotoğraf: Arşiv
Google Haberlere Abone ol

Güzel şeylerin başkaları için olduğunu düşündüğüm günler olmuştu. Vintage çocuk kitaplarının, köpekli yılbaşı kazaklarının, kokina çiçeklerinin ve Leonard Cohen plaklarının. Başkalarına aitti bütün bunlar. Bense kendi köşemde bir hayalet gibi görünmez olacaktım hayatım boyunca.

Uyuyamadığımda mutfağa gider ve hayalet şeklindeki kurabiye kalıplarını çıkarıp kendime bir tepsi dolusu vanilyalı kurabiye pişirirdim. Tıpkı Sylvia Plath gibi… Onları fırından çıkardığımda, hayalet kurabiyelerin teker teker canlandığını hayal ederdim. Ve hayalimde onlarla birlikte Leonard Cohen dinleyerek dans ederdim.

“İstediğin, senin ve benim hayaletlerimiz tarafından istila edilmiş bir evde yaşamak mı?” diye sorardı Cohen, ‘Is This What You Wanted’ şarkısında. “Hayaletli bir evde yaşamak mı, benim istediğim?” diye tekrarlardım ben de kendi kendime. “Yoksa yaşayanların arasına geri dönmek mi?”

Derken yıllar önce, bir Noel arifesinde, hüznü bir kenara bırakmaya ve gerçekten de yaşayanların arasına dönmeye karar vermiştim. Kocaman kırmızı atkımı takıp Beyoğlu’na gitmiştim. Bir süre etrafta amaçsızca dolaşıp yılbaşı ışıklarına bakmış, sonra bir kitapçıya girmiş ve Murakami’nin Zemberekkuşu’nun Güncesi kitabını satın almıştım.

Kar yağıyordu, hava soğuktu. Kilisenin avlusundaki banka oturarak kitabı okumaya başlamıştım. İnsanlar avludaki büyük Noel ağacının önünde fotoğraf çektiriyorlardı. Bense kitabın içine o kadar gömülmüş durumdaydım ki, havanın karardığını bile fark etmemiştim.

Avludaki yaprakları süpüren çocuk az sonra kilisenin kapanacağını söyleyince şaşırmıştım. Kitabımı çantama koymuş, atkıma sarınmış ve bir demet kokina çiçeği satın almak üzere oradan ayrılmıştım.

Eve gidince çiçeğimi vazoya yerleştirmiş ve minik yılbaşı ışıklarıyla süslemiştim. Yunanca ‘kırmızı’ demekmiş kokina… Bu kelimeyi sebepsiz yere çok sevdiğimi fark etmiş ve ışıkları yaktığımda içimden hayata teşekkür etmiştim. Sonraki birkaç günü ise evde hayaletlerimle birlikte Murakami okuyarak geçirmiştim.

Şimdi, gözlerimde yılbaşı ışıkları yanıp sönerken, bir Leonard Cohen plağı koyuyorum pikaba. “İstediğin, senin ve benim hayaletlerimiz tarafından istila edilmiş bir evde yaşamak mı?” diye soruyor Cohen. Gülümsüyorum ve kendime bu şarkıdan bir battaniye örmek, bütün kışı bu battaniyenin altında geçirmek istiyorum.

Bu sabah kitapçıdan satın aldığım kitabın içine gömülüyorum sonra. Charles Dickens’ın ‘Noel Şarkısı’ kitabı bu. Çocukken çok sevdiğim ve şu yaşımda yeniden ziyaret ettiğim eski bir dost…

Cohen kendi hayaletlerini anlatırken, Dickens’ın kahramanı Ebenezer Scrooge da kendi hayaletleriyle yüzleşiyor. Noel arifesinde onu ziyaret eden üç hayalet aracılığıyla kendini ve Noel’i yeniden sevmeyi öğreniyor.

Kitabı usulca kucağıma bırakıyorum ve plağın öbür yüzünü çeviriyorum. Aynı anda da, tıpkı Scrooge gibi, geçmişin, şimdinin ve geleceğin hayaletleri tarafından ziyaret edildiğimi hayal ediyorum.

“Ama belki de benim hayaletlerim hiçbir yere gitmediler,” diye düşünüyorum sonra. Belki de ben çok uzun zamandır, o kurabiye kokulu Sylvia Plath günlerinden beri, kafamın içinde onlarla birlikte yaşıyorum.

Önce geçmişin hayaletiyle vedalaşıyorum. Ona onu affettiğimi söylüyorum. Artık onu sırtımda bir yük olarak taşımak istemediğimi… Sonra şimdinin hayaletinin gözlerine bakıyorum. Ona en sıradan anların bile kıymetini bileceğime dair söz veriyorum. Ve sıra geleceğin hayaletiyle vedalaşmaya geldiğinde, ona benimle son bir kez dans etmek isteyip istemediğini soruyorum.

Bu kez Leonard Cohen’in hayaletini de yanımda hissediyorum. “Biliyor musun,” diyorum ona, “sen gittikten sonra Donald Trump ABD başkanı seçilmişti. Kötü bir kıştı benim için. Dünyanın hali ne olacak, diye endişeleniyordum ve sık sık bir hayalet gibi görünmez hissediyordum kendimi.”

“Peki ya şimdi?” diye soruyor Cohen endişeyle. “Aradan tam sekiz yıl geçti. Daha iyi misin, peki?”

“İnanmayacaksın ama,” diyorum, ona Trump’ın bir kez daha başkan seçildiğini söylemeye hazırlanarak. Ama sonra, gözlerinde gördüğüm bir şey durduruyor beni. “Evet,” diye geveliyorum. “Çok daha iyiyim. Hatta hemen şimdi kendime bir kucak dolusu kokina çiçeği satın alacağım ve evi yılbaşı ışıklarıyla süsleyeceğim.”

“Kokina,” diyor ellerimi tutarak. “Bu ‘kırmızı’ demek Yunancada.” Ve aynı anda, ellerinin yavaşça silindiğini, ellerimin arasından kayıp gittiğini fark ediyorum. O, hayallerimde bile bir yolunu bulup gitmeyi başarırken, orada öylece durup kendi kendime gülümsüyorum.

Sonra Dickens’ı da yanıma alıp evden çıkıyorum.