Nuh’un haritası…
Nuh Ömer Çetinay’ın toplu şiirleri 'SilİNTİ HARita' adıyla Klaros Yayınları tarafından yayımlandı. 'SilİNTİ HARita'da, Çetinay’ın dergilerde yayımlanan ilk şiiri dahil, 'Kanrevanmaraş' ve 'Yüreği Kurşun Eden (Maraş Destanı)' dışındaki bütün şiirleri bir arada okura sunuluyor.
Coğrafyanın kader olup olmadığı tartışılır elbette, ancak keder olduğu, hiç değilse bizim yaşadığımız coğrafyanın, kimi toplumsal kesimleri için keder olduğu açık… Ne yazık ki bu coğrafya, aynı zamanda savaşların, afetlerin, büyük felaketlerin ve büyük kıyımların, katliamların da coğrafyası… Aradan geçen zaman, acısı büyük trajik olayların hatıralarını toplumların hafızalarından silmez, olsa olsa bastırılmasını biraz daha kolaylaştırabilir, belki… Tersi de söz konusudur elbette…
“Maraş Katliamı” adıyla bilinen ve 1978 yılında 19 Aralık’ta başlayıp 26 Aralık’a kadar devam eden katliam, adından da anlaşılacağı üzere Kahramanmaraş’ta yaşandı. Alevilerin hedef alındığı katliamda resmi rakamlara göre aralarında kadınların, çocukların, yaşlıların da olduğu 120 kişi katledildi. Evler yakıldı, işyerleri tahrip edildi ve kurtulabilenler şehri terk etmek zorunda bırakıldı. Bu cümleleri yazdıktan sonra insanın sonraki cümleye geçecek takati kalmıyor. Ama unutmamak, hatırlamak aynı zamanda bir hesap sorma yöntemidir. Acılar, hesabı sorulmadan, unutulmaya terk edildiğinde katilleri cesaretlendiriyor.
İlk şiiri, kayıtlara göre 1982’de yayımlanan Nuh Ömer Çetinay (1960), bu tarihten itibaren doksanlı yılların ilk yıllarını kapsayan dönemde şiirlerini dergilerde okurla paylaştı. Maraş katliamını anlatan 'Yüreği Kurşun Eden (Maraş Destanı)' adlı dosyasında yer alan şiirleri, Şubat 1989’da Varlık dergisinde yayımlandı. Çetinay, bu tarihten itibaren şiir çevrelerinde olduğu gibi değişik sosyal ortamlarda da daha çok “Maraş katliamının destanını yazan şair” olarak tanındı… İlk şiir kitabı 'Kanrevanmaraş', 1990 yılında Belge Yayınları’ndan çıktı.
Maraş katliamı sırasında on yedi yaşında olan Nuh Ömer Çetinay, bu büyük acının şiir diline aktarımıyla ilgili deneyimini şöyle anlatıyor: “Olaylar sırasında Maraş’a ailemin yanına gittiğimde bir borcun altında kaldığımın ayrımında bile değildim. Bu borcu algılamaya başladığım yıllarda ise şiirimle ödeyecek donanımın oluşmasını beklemeye başladım.”
Çetinay’ın 'Maraş Destanı' ya da dosyanın adıyla söylersek 'Yüreği Kurşun Eden'i, kitap olarak basılmadı. Bu çalışmasını daha sonra yayımlanan 'Kanrevanmaraş'ın ön hazırlığı olarak değerlendiren şairin konuya ilişkin açıklaması şöyle: “Maraş Destanı, ‘Kanrevanmaraş’ın sesini, biçimini bulma yolundaki bir ön çalışmaydı. Asıl amaçladığım ‘Kanrevanmaraş'ı yazmaktı.”
O şiirlerden örnek olarak “Engerekler” başlıklı şiiri aktarıyoruz:
Kovuktan çıkmanın zamanını
en iyi yılanlar bilir
yeni bir yüz
yeni bir deri gereklidir
En iyi yılanlar bilir
Nuh Ömer Çetinay, doksanlı yılların ortasından itibaren dergilerde şiirlerini yayımlamaktan vazgeçmiştir. 'SilİNTİ HARita' (1994) ve 'Ahşk' (1996) adlı kitaplarını ise internet ortamında okurla buluşturur. Bu tavır, şairin şiirle ilgili fiziki ortamdan geri çekilmesi, görünmezliği tercih etmesi olarak yorumlanabileceği gibi yeni yayın imkânlarını, şartlarını değerlendirme biçimi diye de değerlendirilebilir.
Şairin yalnızlıkla da, kalabalıkla da iyi geçindiği; huzurlu, çatışmasız, barışık bir yaşamının olduğu söylenemez; dünyayla olduğu kadar hayatla da “başı beladadır”. Yoksa niye şair olsun!.. Biliriz ki şair açısından inzivada uzletin, kalabalıkta ülfetin katlanmaktan öte bir kıymeti yoktur.
Nuh Ömer Çetinay’ın yakın zamanda çıkan 'SilİNTİ HARita' adlı toplu şiirleri, aynı zamanda onun, şiirle ilgili fiziki ortama geri dönüşü oldu.
'SilİNTİ HARita'da, Çetinay’ın dergilerde yayımlanan ilk şiiri dahil, 'Kanrevanmaraş' ve 'Yüreği Kurşun Eden (Maraş Destanı)' dışındaki bütün şiirleri bir arada okura sunuluyor.
Bir başka deyişle 'silİNTİ HARita' ve 'Ahşk' başta olmak üzere toplu şiirlerde 'Antikan' (1999), 'Suçatı' (2005), 'Aynı SIR aynA' (2007), 'Serçe Düşleri' (2007), 'Sırça Şiirler'in (2014) yanı sıra 1992-2002 yıllarında yazılmış diğer şiirleri ve 1982-1992 yıllarında dergilerde yayımlanmış şiirlerden oluşan bir toplam…
Nuh Ömer Çetinay, toplu şiirlerle aslında bir bakıma kırk yıla yaklaşan şiir yolculuğunun haritasını da okurun önüne seriyor diyebiliriz.
Kitap adlarının, özellikle de şiir kitabı adlarının okur için ipucu oluşturması önemlidir. Bu şiir estetiği açısından da dikkate değer bir yaklaşım. Şiir kitaplarının içeriğine uygun, metni kapsayan, temsil eden, şairin dilini, imge dünyasını işaretleyen adları yapıtı tamamlıyor, bütünlüyor. Bir kitap olarak bitmiş olduğuna yönelik kuşku bırakmıyor.
Artık bir şiir arası verelim ve toplu şiirlerin adını da oluşturan “silİNTİHARita” başlıklı şiiri okuyalım:
.....sonra dördüncü cemre, kınalı elime düşen cenin
suratımın keskinliği, jiletin yüzündeki gamze.....
Baharım olsa kime ne? Peşindi,,,piçim kalacak benim
Çiğ/demi sevdim
Sevdim de ne oldu? Gözlerin denli karanlık geldin
Karala gitsin Durma yakamdaki düştüm çiçeğini
.....sonra kemik çıtırtısı, dilimi dağlayan nikotin
Gölgeme girdim
Suratımı uçurumlar çağırıyor hem de doludizgin
Tenim bir dönemeçte bıraktı kaykılmış anlamını
Sen ne diyorsun canım çiğ/dem? Yaşam diyorsun Ne yaşamı?
Hangi dala takıldı ki parıldayan sesim? Unut gitsin
Unut her gece ölümle seviştiğimi de Zaten yarım kaldı
Bana nurtopu bir intihar doğursun isterdim Olmadı
İndi giyotin...
Çetinay, yaşadığı ya da çocukluğuna ait kentle, mekânla olan yüzleşmesini, hesaplaşmasını kendisiyle giriştiği tartışmayla sürdürüyor şiirlerinde. Kendisiyle olan tartışması aslında varlıkla, varoluşla ilgili sorunları anlama, kavrama, çözümleme çabası diyebiliriz. Aktaracağımız şiir 'Ahşk'ta yer alıyor ve başlığı “Nasıl Kendisi Olabilirdi İnsan? Öğrendim”:
Nasıl kendisi olabilirdi insan? öğrendim: Lambaları
söndürüp soyundum Utancı çıkarıp attım
Saata baktım Sabah ne yedimse unuttum
Günden kalan ne varsa üzerimde çıkarıp
attım Kaç zamandır bir ıhlamur kokusu
sinmişti üzerime Çıkarıp attım Dudağımda
bir ruj, avcumda bir meme izi vardı Çıkarıp
attım Kaç gün önce bir yumruk yemiştim
böğrüme Çıkarıp attım Saata baktım;
Akrep yüzünü dönmüş ve çırılçıplak
geceyarısını gösteriyordu Zaman hep böyle
üryan kalacak sandım Çıkarıp attım
Bir öpüşün gölgesine uzandım,,, hepsi bu
Nuh Ömer Çetinay’ın şiirlerinde dikkat çeken önemli özelliklerden biri de dil ve biçimsel arayışlar. Belki de şöyle söylemek gerekir: Dilde girilen biçimsel arayışlara şiirde ayrı bir yer ve önem veriyor. 'Kanrevanmaraş' örneğinde ya da toplu şiirlere de adını veren ve yukarıda alıntıladığımız şiirde de olduğu gibi. Çetinay, ortaklaşa ya da günlük iletişim dilinde gerçekleştirdiği biçimsel bozma, sapma ve benzeri yöntemlerle hem sözcüklerin anlam ve çağrışım alanını genişletiyor, dalga boyunu uzatıyor hem de bu biçimselliğin sağladığı aralıktan dilin alışkanlıklarını aşan imgesel göstergeler, birimler oluşturuyor. Özellikle ürettiği bavul sözcükler dikkate değer diyebiliriz. Yeri gelmişken birden fazla sözcüğün yerleşik biçiminin bozulup yeniden birleştirilmesi yöntemiyle elde edilen yeni sözcüklere bavul sözcük denildiğini de kaydedelim.
Çetinay’ın şiirlerinde dikkat çeken bir başka önemli özelliğin de mizah, daha doğrusu ironi olduğunu söyleyebiliriz. Mizahın yontmaya, biçimlendirmeye yönelik bir temas olduğunu söylemeye gerek var mı?
Nuh Ömer Çetinay’ın hem kendine temasını hem de çevresiyle ilişkisini dile getirdiği şiirlerinde ince mizah, ironi işlevselliğiyle dikkati çekiyor. Çetinay, varlıkla, varoluşla giriştiği hesaplaşmayı şiire dönüştürürken öyle görünüyor ki ironik dili, ince mizahın prizmasını bir tür “çarpma tahtası” gibi kullanmış. Öte yandan, dil içindeki biçimsel arayışlara ve deneye eşlik eden ironik yaklaşım da yerli yerinde bir motif olarak katılmış şiirlere…
Nuh Ömer Çetinay’ın şiir anlayışı dilde bozma, sapma girişimini benimseyen, değişik biçim, hatta biçem arayışlarını önemseyen, söz ve sözcük oyunlarına eşlik eden mizahi öğelerin tamamlayıcı unsur olmasından yana. Bu biraz Cemal Süreya’yı ve Ergin Günçe’yi akla getiren bir şiir eğilimi…
Çetinay’ın mizahi tutumunu ve dildeki biçimsel arayışlarını daha açık gösteren, poetikasının önemli bağlantı yerlerini, kolonlarını kalıcı biçimde kodlayan örnekler “Antikan” (Tek Keşkelik Oyun) ve “Aynı SIR aynA” bölümündeki şiirlerde daha yoğun gibi...
Bir bölümünü okuyacağımız şiirin başlığı “Karışık”:
Bırak yüzünü söndürme, açık kalsın Çırılçıplak dursun tokatıma
Utancı unut Kirin bulaşır
Ah benim upuzun akşamlı sevgilim
Bıçağı kendim bilip, bıçağı keskinledim
Nuh Ömer Çetinay’ın şairlik duyarlığının, bilincinin, farkındalığının yelpazesini gösteren ve uzun süre nedenini bilemediğimiz biçimde çekmesinde tuttuğu, nihayet paylaştığı haritası da olan toplu şiirlerden söz ediyoruz. Haritadan söz edince bir de pusula olması gerekir diye düşünülmesi kaçınılmaz. Şairin diliyle betimleyelim: Akrebin ateşten sonraki ömrünün, ölenin öldükten sonra geride kalanlarca sürdürülen yaşantısının imlenmesi kitabın pusulası olabilir. Ama şairin ifade tarzıyla şu da söylenebilir: Birinci perdeden önceki perdenin “karanfilsiz repliklerle” yapılan provasının sorun edilmesini de göz ardı etmemek gerekir. Yine de okurun, şiirlerde aradığı yönleri, şaşma ihtimali en az biçimde gösterecek bir pusula isterse “geçmişin üzerine yürüdüm, o bendim ve kaçamazdım” tiradını dikkate alabileceğini düşünüyoruz.
İster tek, isterse kitap oylumunda olsun şiire ilişkin söylediklerimiz, yorumlarımız şiirin kendisinin yerini tutamaz, şiiri okumakla bir olamaz… “Sırça Şiirler” bölümünden “Yakışmıyor Dünya Sana” başlıklı şiirin ilk betiğini aktarıyoruz:
Nasıl taşmadın bunca çığlığı, nasıl? Sustun, kuyulara söyledin
Dilinde düğümlenmiş sesin zehrini nasıl akıttın kendine
Ey acanın haşmetli zarafeti, korkunun sırça bekçisi…
Nasıl taşıdın bunca mahzeni?
Çetinay’ın kırk yıllık yolculuğunun şiir haritası, okur için dikkate alınmaya değer nitelikte… Şiir okurunun dikkatine…