Numan Kurtulmuş: Müzakerelerin yapılacağı yer TBMM'dir
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Bahçeli'nin Öcalan çağrısıyla ilgili, "Terörün ortadan kalkması için her türlü çabayı ortaya koyacağız. Bütün bu müzakerelerin yapılacağı yer de TBMM'dir" dedi.
DUVAR - TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Brezilya dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Kurtulmuş'un gündeme yönelik açıklamaları ve sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
"G20 Parlamento Başkanları (P20) Zirvesi iki toplantıda, iki başlıkta çok verimli ve anlamlı geçti. Birinci günkü toplantıda yaptığım konuşmada ilk defa uluslararası bir kuruluşta, diğer ülkelerin delegasyonlarının da hazır bulunduğu bir oturumda, İşgalci İsrail’in BM üyeliğinin askıya alınması teklifinde bulunduk. İkinci günkü oturumda da, BM ve diğer uluslararası kuruluşların, siyasal ve finansal eşitsizlik ve adaletsizliklere çözüm üretemediğini, halkların nezdinde barışı, istikrarı ve güvenceyi sağlayamadığını, bu nedenle de acilen yeni bir küresel siyasal ve finansal mimariye ihtiyaç olduğunu, bu konuda gerekli adımların atılması gerektiğini belirttik.
Sonuç bildirilerinde Türkiye’nin görüşlerini yansıtan ifadelerin yer alması için çaba gösterdik. Birçok toplantıda, sonuç bildirileri için müdahalelerimiz oluyor. Brezilya’da 6-8 Kasım tarihlerinde düzenlenen P20 Zirvesi ortak bildirisine Orta Doğu ve özellikle Gazze konusunda bir paragraf koydurmak istedik. Tabi bu tür platformlarda üye ülkelerin arasında ittifak olması lazım. MIKTA’da da P20’de de mutabakatla karar alınabiliyor. P20 Zirvesi ortak bildirisinde bazı üye ülkelerin itirazları nedeniyle bu önerimiz maalesef yer almadı.
Brezilya Temsilciler Meclisi Başkanı Arthur Cesar Pereira De Lira ile yaptığımız ikili görüşmede bu konunun başkanlık açıklaması (chair’s statement) vasıtasıyla kayda geçirilmesini talep ettik. Nitekim zirvenin kapanış oturumunda Brezilya Temsilciler Meclisi Başkanı tarafından yapılan başkanlık açıklamasında, Orta Doğu’daki gelişmeler, Gazze’deki vahşet ve Lübnan konularında bazı üye ülkelerin görüşlerini dile getirdikleri, diğer bazı üye ülkelerin ise bu tür konuların P20’de yer almaması gerektiğini söyledikleri ifade edildi. Netice itibarıyla üyesi olduğumuz her platformda tüm imkanları kullanarak ülkemizin görüşlerini savunuyoruz ve Filistin meselesinde uluslararası bir kamuoyu oluşması için gayret sarf ediyoruz."
SORU: Uluslararası kamuoyunun Filistin konusundaki tutumunu nasıl görüyorsunuz?
Göreve geldiğim 7 Haziran 2023 tarihinden itibaren ve 7 Ekim’den sonra çok sayıda uluslararası toplantıya katıldık. Bu toplantılarda en üzüldüğümüz konulardan birisi, çoğu ülkenin İsrail’den daha fazla İsrail’ci davranmasıydı. Ancak İsrail’in katliamları arttıkça, izah edilemez, savunulamaz noktaya geldikçe, ne kadar İsrail yanlısı politikalar izlerlerse izlesinler hem kendi kamuoylarının baskısı hem de dünya kamuoyunda artan tepkiler nedeniyle artık çoğu ülke açıktan İsrail’in saldırganlığını savunan bir tavır içerisinde olamıyor. Bu önemli bir gelişmedir. Birçok ülke artık daha yüksek sesle itirazlarını dillendirmeye başladı. Türkiye’den sonra konuşan İtalya ve Endonezya Meclis Başkanları aşağı yukarı bizim konuşmamızla örtüşen konuları dile getirdiler. Özellikle “Dünya beşten büyüktür”, “Yeni bir dünya kurulmalıdır”, “Dünyada yeni bir siyasi mimariye ihtiyaç vardır” tezlerimizi dile getirdiğimizde artık çok daha fazla dinlendiğini, çok daha fazla hak verildiğini müşahede ediyoruz. Bu sevindirici bir gelişmedir.
SORU: Brezilya’ya giderken ABD’de seçimler yapıldı, Trump bir kez daha başkan seçildi. Türkiye ile ilişkiler, bölgesel konular ve küresel meselelere ilişkin Trump’ın yeni döneminin artıları ve eksileri neler olabilir?
Kim seçilirse seçilsin Türkiye’nin, ABD ile ilişkilerinde köklü bir değişiklik meydana gelmez. Zaten Türk-Amerikan ilişkileri yıllar içerisinde, hiçbir zaman tekdüze devam etmedi. İnişli çıkışlı oldu, kopma noktasına geldiği zamanlar oldu, çok yakın durduğumuz zamanlar oldu. Hem bölge politikaları itibarıyla hem küresel meselelere bakışta karşılıklı ortak çıkar ilişkisi çerçevesinde müzakerelerimiz ve anlaşmalarımız oldu. Önümüzdeki dönemde özellikle Orta Doğu siyasetinde Amerika’nın nasıl davranacağı Türk-Amerikan ilişkilerini doğrudan etkileyecektir. Öyle görünüyor ki, Trump’ın ilk başkanlık dönemin sonunda ilan ettiği üzere ABD, Orta Doğu’daki mevcudiyetini mümkün olduğu kadar azaltmak ve Uzak Doğu’ya yoğunlaşmak istiyor.
Tabii burada Amerikalıların karar vermesi gereken temel konulardan birisi, bölgede NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip olan, uzun yıllar içerisinde ABD ile inişli çıkışlı da olsa önemli ilişkileri bulunan Türkiye’yle mi işbirliği yapacaklar, yoksa bölgedeki birtakım terör örgütlerine destek vermeye devam mı edecekler? Bence aramızdaki ilişkiyi belirleyecek olan temel nokta budur. Zaman zaman Türkiye’yi rahatsız eden politikalara destek verilse bile ABD yönetiminde kim olursa olsun Türkiye’nin endişelerini dikkate almazlık edemeyeceğini düşünüyorum.
Ayrıca FETÖ ile ilgili olarak endişelerimizin ne kadar yerinde olduğu FETÖ elebaşının ölümünden sonraki görüntülerle ortaya çıkmış oldu. Yani hala binlerce FETÖ mensubu ABD’de barınabiliyor, orada rahatlıkla faaliyetlerini yapabiliyorsa bu, Türkiye için birinci derecede güvenlik sorunudur. Amerikalıların bunu ciddiye almaları lazım.
Yeni ABD yönetimi, bu konulara dikkat ederse Türkiye, yeni yönetimle çok daha rahat bir ilişki içerisinde olur.
SORU: Orta Doğu’ya ilişkin stratejisinde Amerika’nın kendi içinde bölünmüşlük yaşadığı görülüyor. CENTCOM, Pentagon, CIA ve Beyaz Saray’ın yaklaşımları örtüşmüyor. Hatta geçen dönemde Trump, Orta Doğu’dan çekilmek istediğinde generallerin direnciyle karşılaşmıştı. Trump gibi söylediğini yapabilen birisi bile geri adım atmak zorunda kalmıştı. Bu bağlamda önümüzdeki dönemi nasıl görüyorsunuz?
Bu çok açık. Uzunca bir süredir ABD’nin kendi içinde görüş farklılıkları var. Bu görüş farklılıklarının Amerika siyasetine etkisini görüyoruz. Saydığınız kurumlara ilaveten medyanın ve başta Yahudi lobisi olmak üzere lobilerin politika oluşturmadaki etkilerini de eklemek gerekir. Yani ABD’de iç içe geçmiş birçok güç merkezi bulunuyor.
Esasında ABD’nin Afganistan’dan apar topar çekilmesiyle birlikte hem Amerikan siyaseti hem de dünya siyaseti bakımından yeni bir dönemin başladığını düşünüyorum. İçeride kendi görüş farklılıkları nasıl gerçekleşir bunu zaman gösterecek ama sonuçta nasıl Berlin duvarının yıkılması iki kutuplu dünya sisteminin sonu ise ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi de 1990’lardan sonra ortaya çıkan ve ABD hakimiyetinde olan tek kutuplu dünya sisteminin sona erdiğini gösteriyor. Artık hiçbir ülkenin tek başına dünyayı yönetmesi mümkün değildir. Sadece Amerika odaklı bir dünya okuması dönemi geride kaldı, çok kutupluluk dönemi başlamıştır.
Bu gelişmeler Türkiye’ye büyük bir avantaj sağlıyor. Dünyadaki farklı güç merkezleriyle ilişki kurabilecek kabiliyete ve kapasiteye sahip olan ender ülkelerden birisiyiz. Bunun da gereğini yapıyoruz. Türkiye ile ilgili söylenen eksen kayması meselesi hakkında biz ısrarla, “Türkiye’nin bir tane ekseni var, o da kendi milli eksenidir” diyoruz. Yani Türkiye, doğuyla batıyla, kültürel farklılıklara sahip olan bölgelerle çok çeşitli ilişkileri olan bir ülke, ayrıca itibarı olan bir ülke. Bütün yurt dışı temaslarımızda ve son olarak Brezilya’da da bunu gördük. Bu özellikler Türkiye için önemli bir siyasi güç. Dolayısıyla Amerika’nın, müttefiki Türkiye’nin bu gerçeğini kabul etmesinin ilişkilerimizin geleceği bakımından önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum. Çünkü bizim bölgedeki gelişmemiz, hiçbir ülkenin aleyhine değildir.
SORU: Şu an Avrupa’da hatta küresel boyutta bir dalgalanma yaşanıyor. Burada Trump’ın seçilmesinin rolünü de hissediyor musunuz?
Kesinlikle. Zaten uzunca bir süredir hem NATO hem Avrupa Birliği konusunda Trump’ın görüşleri belli. Buraları bir yük olarak görüyor. Bu yükleri atmak değil de en azından hafifletmek istediği aşikar. Bu da tabii zaten zayıflamış olan Avrupa siyasetinin biraz daha zayıflayacağını gösterir.
SORU: İç politikaya dönmek istiyorum. Sizin yeni anayasa için ne kadar yoğun bir gayret içerisinde olduğunuzu biliyoruz ama muhalefetin yaptığı hiçbir şekilde bu defterin kapağını açmamak eğilimi yönünde. Siz yine girişimlerinizi sürdürecek misiniz? Bundan sonrasını nasıl görüyorsunuz?
Benim Meclis Başkanı olarak baştan beri söylediğim; bu süreci açık, şeffaf ve toplumun farklı kesimlerinin görüşlerinin değerlendirildiği bir süreç şeklinde yönetmektir.
Sürecin işlerliğinin ilk şartı da siyasi partilerin müzakereye yatkın davranmalarıdır. Yani taban tabana zıt fikirleri olsa bile parlamentoda bulunan siyasi partilerin, sadece anayasayı kastetmiyorum her konuyu müzakere edebilir, her konuyu görüşebilir, tartışabilir durumda olmaları lazım. Bazılarının biraz da küçük gördüğü, siyasetin normalleşmesinin, aslında siyasetin aslı olduğunu görmeleri gerekir. Partiler farklılıklarını bir masa etrafında görüşebilmeli, tartışabilmeli, müzakere ve ikna süreçlerini yürütebilmeliler.
Anayasa müzakereleri çok zorlu bir süreç. En başından itibaren bunu biliyoruz. Ama imkânsız değil. Hatta tam tersine, ben bu parlamentonun anayasa yapmaya çok daha yetkin, çok daha yakın bir parlamento olduğunu düşünüyorum. Çünkü temsil gücü çok yüksek bir parlamento, halkın yüzde 95’inin oyları Mecliste temsil ediliyor, 14 siyasi parti var, bunlardan 6 tanesinin de Mecliste grubu var. Monologun değil, çok sesliliğin olduğu bir parlamentoya sahibiz. Partilerimiz müzakere yöntemlerini iyi tespit eder, önyargısız, “Ben istemem, kapıyı kapatıyorum” demeden bu konuya yaklaşırlarsa sonuç alınabileceğini düşünüyorum.
Ben bu sürece başlarken parlamentoda temsil edilen bütün siyasi partilerin seçim beyannamelerini ve programlarını okudum. Tamamı ya yeni anayasa ya da anayasada köklü değişiklikler teklif etmişler. Yine partilerin tamamına yakını 12 Eylül anayasasından kurtulmanın vaktinin geldiği yönünde görüşlerini beyan etmişler. Bu süreci inşallah şeffaf bir şekilde yürütebiliriz.
SORU: Biz sizin ikinci tur ziyaretleri başlatmanızı bekliyorduk açıkçası ama bütçe sırasında değil herhalde?
Bu Meclis Cumhuriyetin ikinci asrının ilk meclisi. Yani tarihimizin dönüm noktasındayız. Büyük sorumluluklarımız var, bunlardan ilki Türkiye'nin ihtiyacı olan bir anayasa yapılabilmesidir. Bir diğer sorumluluk, Meclisin iyi bir iç tüzüğe kavuşturulması; daha demokrat, Meclis müzakerelerini daha efektif bir şekle getirecek, yasama kalitesini arttıracak bir tüzük çalışması. Ayrıca siyasi partiler yasası ve seçim yasasının da mutlaka değiştirilmesi gereken tarafları var. Bunları sadece ben söylemiyorum, partiler farklı farklı zamanlarda bu konuların hepsiyle ilgili görüş beyan etmişler. Dolayısıyla herkese sorumluluk düşüyor. Anayasa değişikliği nihayetinde bir aritmetik meselesidir. Ümit ederiz ki çok büyük bir konsensusla, yani 400’ün üzerinde bir oyla geçer ve milletin istediği bir anayasa olur. Devam edeceğiz bu çalışmalara, çünkü bu Türkiye’nin sorumluluğu.
SORU: Vazgeçmek yok yani…
“Biz bunu istemiyoruz, bunu konuşmayacağız, biz burada bu müzakerenin içinde olmak istemiyoruz” derlerse sonuçta o partilerin tercihidir. Ama siyasetin gereği, dolayısıyla demokrasinin gereği müzakereci olmaktır. Hiç hoşlanmadığınız bir konu da olsa, fikirlerinize uygun düşmese bile müzakere yapabilmektir. Türkiye demokrasisinin bu anlamda da dünyanın en olgun demokrasilerinden birisi olduğunu düşünüyorum. Partiler belki bazı siyasi kaygılarla anayasa görüşmelerine çok sıcak bakmayabilirler ama bunun dönemsel olduğunu ve uzun dönemli bakıldığında millete karşı sorumluluklarının ağır basacağını düşünüyorum.
SORU: Muhalefet şöyle bir bahane çıkarmaya çalışıyor. Gerçi geçenlerde biraz cevap verdiniz ama Sayın Cumhurbaşkanına bir dönem daha imkân açmak için bu değişiklik zorlanıyor diyorlar.
Aşağı yukarı bir senedir anayasayla ilgili birçok görüşme yaptık. Benim elimde hazırlanmış ya da onaylanmış tek bir maddelik dahi anayasa teklifi yoktur. Kaldı ki Sayın Cumhurbaşkanımızın bir daha seçilmesiyle ilgili herhangi bir müzakereye tanık da olmadım. Birçok görüşmeler yapıldı benim bulunduğum hiçbir yerde, bu konu gündeme gelmedi.
SORU: Özellikle CHP bu konuyu çok deşiyor. Ama ben bunu bahane olarak görüyorum açıkçası. Çünkü henüz daha zamanı çok uzun, tartışma da olmadı. Konudan kaçmak için, hayır diyebilmek için bunu öne sürüyorlar gibi geliyor bana.
O kendi tercihleri ama anayasa konusunda; diğer partilerden olduğu gibi CHP’den de milletin bir beklentisi olduğu kanaatindeyim.
SORU: 22 Ekim’de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, terörün bittiğini ve PKK’nın lağvedildiğini açıklaması karşılığında Abdullah Öcalan’ın gelip Meclis’te DEM Grubunda konuşabileceğini söyleyerek çok dikkat çekici bir açıklama yapmıştı. Son grup toplantısında da devam etti. Siz Bahçeli’nin teklifiyle alakalı ne düşünüyorsunuz?
Bölgemizde emperyalizm senaryosunu adım adım gerçekleştirmeye çalışıyor, Siyonizm’in de desteğiyle…
Amerika'nın Irak’ı işgaliyle başlayan süreç aslında iki fay hattı üzerinde ihtilafları derinleştiriyor. Bunlardan birisi etnik, diğeri de mezhebi çatışmalardır. Ne yazık ki “Şöyle bir durum ortaya çıkabilir, şu iç çatışmalar olabilir” dediğimiz hemen hemen her şey gerçekleşti. Irak bölündü, Suriye bölündü, Yemen bölündü, Sudan bölündü, Libya siyaseten bölündü, Lübnan yönetilemez bir ülke haline getirildi, Mısır yeni yeni siyasi türbülansın içerisinden çıkıyor.
Hedef çok açık, emperyalizmin hedefi çok açık. Ne Türkleri ne Kürtleri ne Arapları ne Acemleri ne Şiileri severler ne de Sünnileri... Kullanabilecekleri gruplarla, böl-parçala-yönet politikalarının gerçekleşmesi için çaba gösterirler. Şimdi, oynanan oyunu görüyorsak, üzerimize düşen; bölgedeki ayrışmaları, farklılıkları, çatışmaları artıracak söylemler, politikalar üretmek değil, tam aksine entegrasyonu, işbirliğini, dayanışmayı, dostluğu arttırmaktır. Kaldı ki Türkiye, sadece Irak’ın işgaliyle birlikte artan terörden değil, ondan önceki süreçte de terörden fevkalade mustarip olmuş, büyük bedeller ödemiş olan bir ülkedir.
Tabi ki siyasetin önemli görevlerinden birisi de topraklarımızdaki terörün sıfırlanmasıdır. Bir karar vermek zorundayız. Ya emperyalizmin kurbanı olarak herkes kendi sırasının gelmesini bekleyecek ya da hep birlikte, demokratik yöntemler ve süreçler çerçevesinde Türkiye'de terörün ortadan kalkması için her türlü çabayı ortaya koyacağız.
Burada yıllardır söylediğimiz şeyi bir kere daha teyit etmek isterim. Bir eli silahta, bir eli sandıkta siyaset olmaz. Siyasetin sandıktan başka hiçbir yere el atmaması, milli iradenin haricinde başka hiçbir iradeden emir, talimat almaması, onların güdümünde hareket etmemesi lazım. Bu konuda atılacak adımlar Türkiye'yi rahatlatır. Bütün bu müzakerelerin yapılacağı yer de milli iradenin tecelligahı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Ümit ederim ki terörün konuşulmadığı, terörün sıfırlandığı bir döneme geçeriz. Milletçe çok büyük bedeller ödedik, yeter artık.
Türkiye terörü bitirecek; kardeşliği, dayanışmayı, birlikteliği oluşturabilecek bir iradeye sahiptir. Çok şükür halkımızın arasında, Türklerin ve Kürtlerin arasında en ufak bir düşmanlık söz konusu değildir. Alevileri ve Sünnileri arasında bir düşmanlık söz konusu değildir. Bütün ayrıştırma çabalarına rağmen milletimizin dirayetle ortak değerlerde buluştuğunu görüyoruz. Bu büyük bir imkandır.
SORU: Özgür Özel erken seçime zorlamaktan bahsediyor. En son yaşananlardan sonra tekrar gündeme getirdi. Ne söylersiniz?
Türkiye’nin şu anda bir erken seçim gündemi yok. Oluşmayan bir gündem üzerinden konuşmanın, siyasi tartışma yapmanın çok anlamlı olmadığını düşünüyorum. Türkiye'de parlamento seçilmiş ve 2028 yılına kadar görevinin başındadır. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2028’e kadar görevinin başındadır. Milletin verdiği, yüklediği sorumluluk budur.
(HABER MERKEZİ)