Nuray Mert: Erdemli insana katlanmak zordur, Kürşat Bumin çok erdemliydi

Nuray Mert ile ölümünün 3. yılında Kürşat Bumin’i konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - 3 yıl önce aramızdan ayrılan Kürşat Bumin’i en çok medya eleştirisi yaptığı yazılarıyla tanıdık. Siyasetin ve medyanın oldukça çalkantılı olduğu bugünlerde kendisinin muzip, eleştirel, hafif de kızgın bakışlarını hissetmemek mümkün değil…

Nuray Mert ile Kürşat Bumin’in gazeteci ve felsefeci olarak hayata karşı duruşu ve herkes tarafından merak edilen yönleri üzerine konuştuk. Kürşat Bumin’in pek çok bakımdan çok erdemli bir insan olduğunu anlatan Nuray Mert, “Erdemli insanlara katlanmak zordur, size zaaflarınızı hatırlatırlar. Nitekim tam da bu nedenle gerçek dostu pek azdı ve dost bildiği pek çok insan tarafından haksızlığa uğradı” diye ekliyor.

‘İLK KEZ DİYARBAKIR’DA TANIŞTIK’

Kürşat Bumin’le iki gazeteci olarak ne zaman yollarınız kesişti?

Aslında ne ben ne de Kürşat tam anlamı ile yani habercilik anlamında gazeteci değiliz, yorumcuyuz. Ama evet, gazeteci camiası içinde ilk kez Diyarbakır’da tanıştık. Daha sonra eşi Felsefe Profesörü Tülin Bumin’in de dahil olduğu daha dar grup bir buluşmada her ikisi ile yakın arkadaşlığımız başladı. Zaten onların İzmir’den İstanbul’a geldiği ilk yıllardı. Zaman kaybetmeden yakınlaştık ve dostluğumuz kesintisiz devam etti. Tülin de bir siyaset felsefecisi olarak çok önemli bir isimdir, ondan çok şey öğrendim.

‘ERDEMLİ İNSANLARA KATLANMAK ZORDUR’

Kürşat Bumin felsefeci ama daha çok akademinin dışına çıkmış politik bir felsefeci. Nilgün Toker’in deyişi ile tam bir homopolitucus olan Kürşat hocayla sizin serüveniniz nasıldı?

Kürşat sadece akademinin değil, hiçbir kurum ve çevrenin sınırlarına sığacak biri değildi. Siyaseten her konuda anlaşıyor değildik, bazı konularda sıkı tartışırdık. Ama bu dostluğumuzu hiç etkilemedi, çünkü ikimiz de bu tartışmaları hiç kişiselleştirmedik. İnsanın siyasi düşünceleri tabii ki dostluklarını hiç etkilemeyecek değildir ama o manada büyük ihtilaflarımız yoktu zaten. Ben Kürşat’ı insan olarak çok önemsedim, pek çok bakımdan çok erdemli bir insandı ve bu benim için çok önemli bir şey. ‘Erdemli insanları kim önemsemez ki?’ diyebilirsiniz. Hayat hiç de öyle değil, erdemli insanlara katlanmak zordur, size zaaflarınızı hatırlatırlar. Nitekim tam da bu nedenle gerçek dostu pek azdı ve dost bildiği pek çok insan tarafından haksızlığa uğradı.

Her şeyden önce, çok yardımsever, diğerkam biriydi. Beni köşe yazarı yapan da o’dur. Radikal’de başlamam için de teşvik ondan geldi, ona olan borçlarımın bir kısmını dahi ödeyemedim. Tüm ölümler erkendir, ama onun kaybı gerçekten de çok ani ve şok edici oldu.

Nilgün Toker ve Kürşat Bumin

‘BÖYLE SESLERİ DUYMAK KİMSENİN İŞİNE GELMEZ’

Kürşat hoca demokratik duruşu ve anlayışından taviz vermeden mahalleler arasında rahat gezinebilen birisiydi ve bir anlamda kutuplaşmış kesimler arasında iletişim ve ilişkiyi zorlayan bir köprü vazifesi görüyordu. Sizce Kürşat Bumin bağımsız bir entelektüel miydi? Türkiye gibi cemaatlere bölünmüş bir toplumda sözün duyulabilir olması zordur. Kürşat hoca bunu nasıl başardı?

Kürşat’ın tam anlamıyla bağımsız bir entelektüel olduğu doğru ama mahalleler arasında rahat geziyor değildi. Rahat olduğu konu, hiçbir mahalleden bir beklentisi olmaması idi. Diğer taraftan, benim gözlemim bir cemaat adamı olmaması dolayısı ile hep dışlanmış olduğu yönündedir. Mesela, ana medya ve uzantıları onu görmemeyi tercih etmiştir. Yeni Yüzyıl gazetesinden beri durum böyleydi. Uzun yıllar yazdığı Yeni Şafak’ta da hep yabancı idi. Ki en kötüsü bu gazete tarafından büyük haksızlığa kurban gitti, öldüğünde hakkı olan tazminatını bile alamamıştı. Bu nedenle, ben sesini yeterince duyurabilmiş olduğunu düşünmüyorum. Çünkü böyle sesleri duymak kimsenin işine gelmez. Sesini duyan ve kıymetini bilenler onu çok sevdi, o ayrı bir konu.

‘HEP ÇITAYI ÇOK YÜKSEK TUTTUĞUNU SÖYLERDİM’

Kürşat hocanın Türkiye basınına ilişkin çok ciddi eleştirileri vardı. Bu anlamda medyakronikte ve daha başka mecralarda basının kendi ethosunun ve dolayısıyla otonomisinin oluşmadığı noktasında değerlendirmeleri de oldu. Kürşat hocanın gazeteciliğe atfettiği anlam neydi sizce?

Kürşat’ın sadece gazeteciliğe değil hayata atfettiği anlam hakkaniyet, vicdan, özgürlük gibi değerleri merkeze alan bir dünya kurmak idi. Medya ortamının bu değerler etrafında şekillenmediğini biliyoruz, üstelik tüm dünyada da durum iç açıcı değil. Bir dünya görüşü olarak ise, bu değerlerin sözünü etmek kolay, peşinden gitmek zordur, o nedenle hayatı kolay olmadı. Doğrusu ben hep çıtayı çok yüksek tuttuğunu söylerdim, ama kulak asmazdı. Ancak tuhaf bir biçimde kendisi için yüksek tuttuğu çıtayı, başkaları için kolaylıkla esnetebilirdi, çevresindeki bazılarının tutarsızlıklarını hatta ilkesizliklerini görmezden gelir, hayra yorardı, bu konuda çok didişirdik. Ona haksızlık yaptığını düşündüğüm insanlara laf etmeme bile tahammülü yoktu, bu konuda neredeyse inatçıydı.

Kürşat Bumin’in ısrar ettiği bir şey daha vardı: vicdan. Ama bunu ahlak olarak değil, eleştirel düşünüp taşınmayla diğerini görme kapasitesi olarak tanımlıyor ve hem gazeteciliği hem de kanaat bildirenlerin sorumluluğunu toplumun ortak bir vicdana sahip olması yönünde bir sorumluluk olarak görüyordu. Sizce kanaat beyan edenler dünyasında bu tutumun değeri neydi ve aslında şimdi ne durumdayız?

Şimdi içinde bulunduğumuz hal, geçmişin de pek iç açıcı olduğunu göstermez.  Eklemek istediğim bir diğer nokta, mesela sivil toplum gibi konularda çok erken tarihlerde tartışma açmış biri olmasına rağmen, katkılarının büyük ölçüde unutulmuş olduğudur. Az önce de belirttiğim gibi, bunun ve diğer ihmallerin nedeni bir cemaat adamı olmamasıydı. Oysa, sadece siyasi partiler, akımlar değil, sol, demokrat denilen entelektüel alan da dışarı kapalı küçük cemaatlerden oluşuyordu.