Nursel Tabel Arslan: 12 Eylül, neoliberalizmin Türkiye’de yerleşebilmesi için gerekliydi

Nursel Tabel Arslan'la Kor Kitap tarafından yayımlanan Emeğin Rızası çalışmasını konuştuk. Arslan, "AKP işçiler üzerindeki hegemonyayı kurarken MÜSİAD’ın önemli etkisi olduğunu düşünüyorum" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Malatya Turan Emeksiz Lisesi’ni bitirdikten sonra, A.Ü. SBF İşletme Bölümü’nde lisans, ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisans, A.Ü. DTCF Sosyoloji Bölümü’nde doktora yapan Nursel Tabel Arslan, otuz dört yıldır kamuda mali uzman olarak çalışıyor.

Siyaset sosyolojisi, işçi sınıfı, hegemonya, siyasal İslam konularında çalışan Arslan, son olarak 'Emeğin Rızası' isimli bir kitap kaleme aldı. "Neoliberal Hegemonya ve İşçi Sınıfı" alt başlığıyla Kor Kitap’tan çıkan çalışma, Türkiye işçi sınıfı özelinde hegemonya kavramının siyasal ya da kültürel yönünden ziyade ekonomik yönünü irdeliyor.

Rıza kavramı, daha çok hegemonyanın siyasal ve kültürel/ideolojik yönüne dair bir açıklama yapmak için kullanılır. Siz kitabınızda kavramın ekonomik yönünü önceliyorsunuz. Nasıl karar verdiniz bu duruma?

Rıza kavramını ben de sorguluyordum. Ancak, yaptığım okumalar beni tatmin etmiyordu. Kavram genelde; egemen sınıfların bağımlı sınıflara ideolojisini benimsetmesi olarak tanımlanıyor, ülkemizde buna ilaveten lider başarısına vurgu yapılıyor dini yönü ön plana çıkarılıyordu. Aslında kültür, siyasal alan biçimsel olarak ideolojiktir ancak ekonomik bir içeriği vardır, ideoloji dediğimiz şey de maddi temellere dayanan ve somut pratiklerde vücut bulan bir bilinç biçimidir. Tam da bu nedenle, ekonomik yönü üzerinde durulmamasını bir eksiklik olarak değerlendirdim.

Biraz daha açmak gerekirse; üstyapısal uğraklardan hareketle rıza’yı açıklamak yöntembilimsel olarak sorun teşkil etmez. Ancak konuyu sadece kültür/ideoloji ya da siyasala/liderlik başarısına indirgeyerek açıklamak ideolojizm hatasına yol açar. Ekonomik indirgemecilikten kaçınırken ideolojizme tutulmak; deyim yerindeyse, yağmurdan kaçarken doluya yakalanma durumu. Ekonomik boyutu dikkate almamak aynı zamanda değerlendirmede sınıfları ve sınıflar arası çatışmaları da göz ardı etmektir. Sermaye sınıfı ve işçi sınıfı, egemen sınıflar ve bağımlı sınıflar gerçeğinden uzak durarak yani, sınıftan kaçarak temelde sınıflar arası bir mücadele sonucu kurulan hegemonyadan ve rıza kavramından bahsedilebilir mi? Bahsedilirse bence metodolojik olarak hatalı ve eksik olur.

Şunu da vurgulamak isterim, kitabımda kavramın ekonomik boyutuna dikkat çekmek istedim ancak bunu yaparken siyasal ve kültürel boyutlarını da göz ardı etmemek gerektiğini belirttim. Ben de buna dikkat ettim diye umuyorum. Ayrıca, hegemon yaklaşımdan farklı olarak, rıza kavramını anlamaya/açıklamaya çalışırken aynı zamanda, hegemonyanın rıza kavramına indirgenemeyeceğini, rıza ve zor’un bir sentezi olduğunu ve rıza göstermenin de onama ile eş tutulamayacağını, boyun eğme ve bir strateji biçimi olarak da görülmesi gerektiğini ileri sürdüm.

Araştırma sahası olarak Ankara Organize Sanayi Bölgeleri İmalat Sanayi İşçileri’ni tercih etmenizin sebebi neydi?

Tercih nedenimi mevcut imge ve varsayımları aşmak ve Ankara’nın araştırma alanı olarak çok az ele alınması olarak özetleyebilirim. Türkiye’de imalat sanayide faaliyet gösteren işletmelerin yüzde 99,4’ünü küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin oluşturduğu gerçeğine rağmen, ücretli emeğin büyük işletmelerde toplanacağı varsayımı ve buna bağlı olarak işçi sınıfı imgesinin örgütlü işçi sınıfı ile sınırlı kalması, memur kenti olarak tanımlanmasına rağmen Ankara’da işçi sınıfının var olduğunu gösterme ve imalat sanayi fabrikalarındaki gözlemlerimin çalışmama katkı sağlayacağı düşüncesi.

'12 EYLÜL DARBESİ, NEOLİBERALİZMİN TÜRKİYE'YE YERLEŞEBİLMESİ İÇİN GEREKLİYDİ'

Dünyada neoliberalizmin hakimiyeti ile Türkiye’ye girişi arasında nasıl bir etkileşim var? 12 Eylül darbesinin bu sürece nasıl etkisi oldu?

Etkileşimi, Türkiye’nin erken kapitalistleşmiş ülkelere bağımlı bir ülke olarak eklemlenmesi bağlamında açıklayabiliriz. Türkiye 1970’lerin sonunda kriz içindeydi. Krizden çıkmak için izlenen politikalarda kapitalist sermaye birikiminin eğilimleri, geç kapitalistleşmenin özgüllükleri ve uluslararası sermaye ile olan ilişkiler belirleyici oldu. 12 Eylül darbesi neoliberalizmin Türkiye’de yerleşebilmesi için gerekliydi. Darbenin etkisi, 24 Ocak kararlarının yani; neoliberal politikaların uygulanabilmesi, solun, işçi sınıfının ve onların örgütlerinin gücünün kırılması, yeni bir devlet modelinin oluşturulabilmesine zemin hazırlamak ve Tüm bunları Türk-İslam sentezi ile meşrulaştırmak oldu.

Emeğin Rızası - İşçi Sınıfı ve Neoliberal Hegemonya, 290 syf., Nursel Tabel Arslan, Kor Kitap, 2021.

Neoliberalizmin Türkiye’de kurumsallaşması ile birlikte Ak Parti’nin işçi sınıfı üzerinde kurduğu hegemonyada rıza kavramını din olgusu üzerinden nasıl açıklıyorsunuz? Sizce din, bu bağlamda ne denli etkili oldu?

AKP işçiler üzerindeki hegemonyayı kurarken MÜSİAD’ın önemli bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Bu etkiyi, dinin modern bir yorumunu geliştirmesi ve bunun üzerinden iktidarın meşruluğunu sağlaması ve sendika karşıtı tutumu vb. söylem ve pratikleri olarak özetleyebilirim. Dolayısıyla din, rıza üretiminde işlevsel. Ayrıca rıza göstermede Sünni İslam geleneğindeki biat kültürünün de etkisi olduğunu söyleyebilirim. Ancak ben -birçok kişinin aksine- dini inancın rıza gösterilmesinde çok fazla etkili olduğunu düşünmüyorum. Bence etkili olan, iktidarın/MÜSİAD’ın dini araçsallaştırmasıdır. İslam’ı kendi sınıfsal çıkarları doğrultusunda yorumlayıp neoliberalizmi meşrulaştırmış ve dindar kesimleri kapitalizme eklemleyebilmişlerdir. Benzer biçimde büyük bir kesim dini simgeleri vb. kullanarak taraftar olduklarını gösterme yarışına girmiştir. Böylece bertaraf olmaktan kurtularak maddi çıkarlar elde edebilmişlerdir. Kısacası, maddi kazanımlar için iki taraf da dini söylem ve pratiklerden yararlanmıştır.

Kuşkusuz işçi sınıfı ve rıza kavramı arasındaki ilişkide sol’un durumuna da değinmek gerekiyor. Türkiye’de sol ve rıza kavramı arasındaki bağıntıyı nasıl yorumlarsınız?

Bu kitabımda kısaca değindiğim bir sorun. Şöyle ki 1980 sonrası solun baskı altına alındığı, solcuların fikren ve bedenen yok edilmeye çalışıldığı, kendi kendini sorguladığı ve bir kısım solcuların transforme olduğu bir dönem yaşadık, yaşıyoruz. Bu süreçte aynı zamanda dünyada yeni birikim rejiminin gereği olan ekonomik, siyasal ve kültürel değişimlerin de etkisiyle Türkiye’de sağ, siyasal İslam/cemaatler yükselişe geçti. İlaveten postmarksistler sınıfı, sınıf kimliğini önemsizleştirerek etnik ve kültürel kimlikleri ön plana koydu. Dolayısıyla, bu ortam neoliberal hegemonyanın kuruluşuna zemin hazırlarken bir yandan da saydığım gelişmelerin de etkisiyle işçi sınıfı ve sol arasındaki ilişkinin zayıflamasıyla ortaya çıkan boşluğu cemaatlerin doldurmasına olanak sağladı. Bütün bunlar rıza üretiminde iktidar bloğunun işini kolaylaştırdı.

Rıza kavramının değişkenliği söz konusu olabilir mi? Bir yandan egemen sınıfın ezilenler üzerinde ciddi bir tahakkümü söz konusuyken, iki ay önce peş peşe kitlesel işçi eylemleri yaşandı. Nasıl yorumluyorsunuz bu durumu?

Olabilir. Rıza kavramının değişkenliği günümüzde hegemonyaya aktif rıza gösterenlerin bir kısmının da (AKP'nin söylem ve pratiklerini farklı gerekçelerle de olsa onaylayanların) onama durumundan boyun eğmeye yani, pasif rıza gösterme haline geçmeleri biçiminde görülmektedir. Daha radikal olan değişim ise razı olmaktan başkaldırma eylemime geçiştir. Sorunuzun ikinci kısmına gelince; bu hegemonyanın kapsamı, krizi ve karşı hegemonyanın olanaklılığı üzerinden açıklanabilir. AKP aracılığıyla kurulan hegemonyanın da toplumun tüm kesimlerini kapsamadığını biliyoruz. Bunun yanı sıra son yıllarda kırılganlığı artmış, günümüzde ise hegemonya krizi ortaya çıkmıştır. Popülist teknikler de bu sorunu çözmeye yetmeme noktasındadır. Bu tahakküm artışı ve işçi eylemleri kriz durumunda zor ve zorlamanın (fiziki, hukuki ve ekonomik olarak) rıza üretiminin önüne geçmesiyle bağlantılı olduğu için kitabımda da öngördüğüm bir gelişmedir.

Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse; ilk başta açıklamaya çalıştığım gibi üretim ilişkileri kaynaklı olan ve sınıf mücadelesi ile kurulan hegemonya çelişkili, krize gebe ve sürekli oluş halinde olan bir olgu olduğu için her gün ve gündelik hayatın her alanında yeniden üretilmelidir. Rıza üretememe ve tahakkümü artırma zaten var olan sınıf karşıtlıklarını eylemlerle görünür hale getirmiştir. Kısacası, nesnel çıkarlara karşılık gelmeyen ideoloji ve nesnel gerçeklikte karşılık bulmayan hegemonya sürdürülebilir olmaktan çıktığı içindir ki başkaldırılar ortaya çıkmıştır.

Hazırladığınız yeni bir çalışma var mı? Günleriniz nasıl geçiyor?

Uzun zamandır Türkiye’de siyasal İslam üzerine bir kitap yazmayı düşünüyorum. Aslında yüksek lisans tezimde HAS Parti örneğinde konuyu ele almıştım. Bu çalışmamı daha kapsamlı bir şekilde yeniden ele alıyorum. Bu arada, iki tane ortak kitap çalışması var; birisi sınıf çalışmaları üzerine, bu yıl yayınlanacak, diğeri konusu belli olan bir kitap için bir bölüm yazma teklifi ancak henüz literatür taraması, okuma aşamasındayım. Ayrıca, Türkiye solu üzerine çalışma yapan bir ekip içinde yer alıyorum. Onun dışında iş ve ev sorumlulukları.