'O sarı köpeği vermeyecektik'
“Uyutulacak” denerek yumuşatmalı halkla ilişkiler çabaları ayrı konu. Köpekleri Çin’e satarak para mı kazanalım, yoksa toplu olarak gaz odalarında mı yok edelim, yahut tüfeklerle mi avlayalım?
AK Parti’nin sokak hayvanları için hazırladığı kanun teklifine göre 1 ay içerisinde sahiplendirilmeyen hayvan öldürülecek. “Uyutulacak” denerek yumuşatmalı halkla ilişkiler çabaları da ayrı konu. Teklife göre bir kişi bakım altında köpeğini ihmal ederse hayvana el konulacak ve yeniden hayvan edinmesi yasaklanacak. Hayvanını sokağa atana verilen ceza 2 bin TL'den 50 bin TL'ye çıkarılacak.
Her zaman olduğu gibi siyaset kurumu zamanında çözüm üretmediği için bu konu bir krize dönüştü. Bir kesim de karşılaştığı her sorunda aklına ilk gelen yöntemi çoğunluğa dayatmaktan geri durmadı. “Asmayalım da besleyelim mi?”
Biraz sosyal medya taraması yaparsanız açık açık aşağıdaki ifadeleri ve benzerlerini çokça görebilirsiniz:
“Toplu halde zehirlenmeliler”
“Dev gaz odaları yapılsın toptan yok edilsinler”
“Silahla vurulsunlar”
“Bence toplayıp Çin’e satalım. Üzerine para kazanırız”
Ataması yapılmamış Hitler kafalıların bazısı “Köpeklerle birlikte köpektaparlar da yok edilsin bir sakıncası yok” yazdı.
Duyarlı vatandaşlar “İnsan olan bunu yapar mı? Canlıları toplu halde öldürür mü?” diyorlar. Oysa, tam da bunu ‘insan’ yapabilirdi… Karşısına çıkan bir soruna karşı vicdani ve akılcı bir çözüm bulmak yerine en kolay ve alışıldık çözüme, yani direkt yok etme, kitlesel biçimde ortadan kaldırma yöntemine kalkışan doğadaki tek tür Homo Sapiens, yani insandır.
Peki…
Görüntüyü dondurun. Filmi geriye saralım. Sorumlu ve bu krizin suçlusu kimler, hep birlikte oynatalım.
YAŞANANLARIN SORUMLUSU DAHA DOĞRUSU SORUMSUZLARI KİM?!
Yıl 2004…
5199 Sayılı Hayvan Hakları Kanunu çıktı. Peki bu Kanunu’nun girişinde ne yazıyordu?
“Bu Kanunun amacı; hayvanların rahat yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır”
İlkeler başlıklı 4’üncü maddesinde ise “Bütün hayvanlar eşit doğar ve bu Kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir” deniyor.
Bütün hayvanlar eşittir ama insan daha eşittir!
Yasaya dönelim. Kanun, sadece belediyeleri değil aynı zamanda Tarım ve Orman Bakanlığı’nı da sahipsiz hayvanların tedavi ve parazit mücadelesinin yapılmasını, aşılanmasını, kısırlaştırılmasını ve dijital kimliklendirme yöntemleriyle işaretlenmesini, ifade eder. Yani hem belediye hem bakanlık sokaktaki hayvandan sorumlu.
Gelelim konuyla ilgili kanundaki en önemli yere:
Yasanın, Mahallî Hayvan Koruma Kurulları Teşkilât, Görev ve Sorumluluklar başlıklı 15’inci maddesi “Her ilde il hayvanları koruma kurulu, valinin başkanlığında, sadece hayvanların korunması ve mevcut sorunlar ile çözümlerine yönelik olmak üzere toplanır” denilmektedir. Bugün hem vatandaşlar hem iktidar partisinin önemli bir kısmı yaşanan sorunda belediyeleri hedef gösteriyor ama bu büyük bir yalan. Diyelim ki belediyeler sorumlu. 2004-2018 arasında belediyelerin çok büyük çoğunluğu AKP ve MHP'deydi. Sahipli bir köpeğin yaşam süresi 10-14 sene. Sokaktakilerinki çok daha kısa. Şansları varsa birkaç yıl daha yaşayabiliyorlar. Yani bugün sokakta probleme dönüşmüş köpeklerin tamamı AK Parti iktidarında ve sorumluluğuna doğdu, büyüdü, çoğaldı ve sokaklarda yaşamaya başladı.
Devam edelim…
Yukarıda bahsettiğimiz; valilerin başkanı olduğu bu kurulun üyeleri kimler? Büyükşehir belediyesi olan illerde büyükşehir belediye başkanları, ilçe belediye başkanları, Doğa koruma ve milli parklar il şube müdürü, Tarım ve Orman il müdürü, Çevre ve Şehircilik il müdürü, İl müftüsü, İl Sağlık müdürü. Veteriner fakülteleri olan yerlerde fakülte temsilcisi. Gönüllü kuruluşlar. Baro temsilcisi. Veterinerler odası temsilcisi.
Peki Valiyi, milli parklar il müdürünü, il sağlık müdürlerini, çevre ve şehircilik müdürlerini ve diğer tüm müdürleri kim atadı? 2004 ve 2018 arasında Türkiye’deki belediyelerin büyük çoğunluğu kimdeydi? Bu dönem içinde 1100'e yakın belediye bakımevi dahi kurmadı, barınak açmadı ve kısırlaştırma yapmadı. İmarla, rantla, betonlaştırmayla; yani başka işlerle meşguldüler.
Devam edelim..
Kanuna göre bu kurulun ilk görevi şudur: “Hayvanları koruma kurulu münhasıran hayvanların korunması, sorunların tespiti ve çözümlerini karara bağlamak!”
Kanun aynı zamanda bu kurula sorunların belirlenip; çözüm tekliflerini içeren yıllık, beş yıllık ve on yıllık plan ve projeleri hazırlayıp önlem almayı da görev olarak yüklemiş!
Buradan soralım; Valilerin başkanı olduğu bu kurul bugüne kadar hangi ilde kaç defa toplandı? İktidar 20 yılda bu kurulların kaçını çalıştırdı? Kanunla belirtilmiş çözüm önerilerinin kaçını verdi ve uyguladı? Fiiliyatta kaç köpeğe kanunlar çerçevesinde müdahale edildi? Şimdi bakıyoruz ki koca 20 yılda göstermelik bazı toplantılar ve birkaç il kurulu dışında konuyla ilgili çözüm getiren çalışma olmamış.
Yani kanuna göre sokak köpeklerinin kısırlaştırılması ve sağlıklı şekilde bakılması ve takibi gerekiyordu. Bu sayede sayıları kontrol altında olacaktı. Şimdi bu adamlar 20 yıl boyunca köpekleri kısırlaştırmadı. Görevlerini yerine getirmedi. Önlem almadı ve konu krize dönüştü. İhale de köpeklere kaldı.
Bu iktidar hangi sorunu çözdü de bunu çözeceğini bekliyorsunuz? Hangi krizi önceden görüp problemi ortadan kaldırdı? Sizce burada hedef gerçekten güvenli sokaklar mı? Eğer gerçekten güvenli sokakların hedeflendiğini düşünüyorsanız geçmişte çıkarılan infaz aflarını, kırmızı bültenle aranan mafya liderlerinin buradaki faaliyetlerini, milyonlarca düzensiz göçü hatırlamanızı tavsiye ederim.
Gelen yasada çipli sahipli hayvanı sokağa bırakanlara verilecek ceza 2 bin liradan 50 bin liraya çıkarılmış. Bugüne kadar binlerce çipli hayvan terk edildi. Kaçına ceza kesildi ve kaçından bunlar tahsil edildi? Mevcut kanunda hayvana yönelik şiddet ve cinsel istismarda ceza var ama kaç kişiye bu uygulandı? Her yıl on binlerce şiddet ve tecavüz olayı yaşanıyor. Şu anda kaç kişi bir hayvana tecavüz ettiği veya işkence ettiği için hapiste? Kedi Eros’u 6 dakika boyunca planlı ve canavarca hisle işkence ederek öldüren İbrahim Keloğlan, karşı itiraza rağmen hala serbest.
Oysa köpeklerin öldürülmesi için baskı yapan her kesimden insan, suçu köpeklerde değil; iktidarda ve görevini yapmayan bürokratlarda, belediye başkanlarında aramalı. Buna rağmen ısrarla hala köpekleri suçlamaya devam edeceklerse o zaman suçu kendilerini bugüne ulaştıran atalarında aramalı. Birine kızacaklarsa, kurtları evcilleştirip, bizimle ortak yaşam alanına sahip kılan o atalarına kızmalılar.
Kendi türümüz hariç kimseye yaşam hakkı tanımamak isteyenlerin günün sonunda gelecekleri yer sizin inancınız, diliniz, etnik yapınız ve politik görüşünüz olacaktır. Israrla ölüm dışında bir çözüm duymak istememeleri, vicdan ve ortak bir nokta diyenleri “Köpek tapar” gibi sıfatlarla hedef göstermeleri bir davranış kalıbı.
Oysa Türkiye’de sahipsiz hayvan tanımı yerine semtin hayvanı kültürü de var.
Yabancı turizm sayfalarına ve kanallarına bakın. Bizim kediler Kültür ve Turizm Bakanlığından daha fazla ülke tanıtımı yapıyor. Hem de milyarlarca bütçe kullanmadan.
Ülkenin eriyen itibarını kediler toparlıyor! Google’a Turkish Cat, Cat City gibi başlıklarla arama yapın. Dünyanın her yerinden insanlar bu görüntülerin altına neler yazmış görün.
AVRUPA’DA SOKAKTA KÖPEK GÖREMEZSİN!
Avrupa’da köpek yok! Köpekleri öldürmek isteyenlerin argümanlarından birisi de bu. Köpek terörü ifadesi kullanarak dünyada hayvanlara “terörist” diyen tek ülkeyiz.
Avrupa’nın medeniyeti, özgür medyası, insan hakları, bağımsız yargısı, doğası, sosyal adaleti bizde niye yok diye sormayanlar iş köpeklere gelince referans olarak Avrupa’yı veriyor. Oysa gerçekte yine kendi ayaklarına sıkıyorlar.
Avrupa’da köpeği kediyi öldür bakalım ne oluyor? Senelerce güneş yüzü göremezsiniz. Orada sokakta köpek yok çünkü zamanında alınmış önlemler var. İspanya, Almanya, İtalya gibi ülkelerde sahipsiz hayvanlara bakılıyor. İşinize geldiğinde Avrupa Birliği düşman; işinize gelmediğinde Avrupa’da köpek yok!
Köpekler üzerinden bile ülkede kutuplaştırma yaratıp, düşmanlaştırma yapmak ne kedilerin, ne de köpeklerin aklına gelirdi! Oysa yok etmeden, hem insanların hem de hayvanların güvenliğini sağlayarak barınak ve çiftlik kurulmasına yönelik bir devlet politikası oluşturulması için fikir geliştirilebilir.
Maalesef sokakta köpek sürülerinin saldırdığı insanlar oldu. Bu bir sorun evet. Sorunun çözülmesini istemek doğru ama sorunun asıl sorumlularından da hesap sormak kaydıyla.
Köpekleri katletmeyin çağrısı yapanlara “İnsan mı ölsün” denildi. Şu anda milyonlarca vicdan sahibi ne insanın ne de köpeklerin öldürülmeyeceği bir çözümde buluşmaya hazır.
Ortamlarda “Yaratılanı severiz yaratandan ötürü” deyip ardından kamusal güçle ve halkın vergileriyle aldığı araçlarla kedi köpek öldürmek ancak bu politik iki yüzlülerin işi olabilir.
Çözmemiz gereken asıl büyük sorun ise bu şiddet sarmalı. Her konuyu şiddetle, ölümle çözmeye çalışan insanların sesinin bu kadar rahat çıkabilmesi. Hayvan severleri nefret objesi yapıp kendi şiddete meyilli iç dünyalarındaki o aciz dürtüleri ve politik kolektif davranışlara sahip olanları fark edin.
Bunun sonuçlarını ve neler yaşanabileceğini tekrar ve tekrar düşünün. Sarı öküz hikayesini hatırlayın. Bunlara fırsat verirsek olacakları gözünüzde canlandırın. Her krizde şiddeti çözüm gibi gösterenleri hatırlayın.
Günün sonunda “Sarı köpeği vermeyecektik” demeyelim…