‘O Ses Türkiye’den opera sahnelerine özel bir ses: Doğan Cem
Hem eğitimini aldığı klasik müzikle hem de popüler şarkılara getirdiği yorumlarla tanınan kontrtenor Doğan Cem’le konservatuardan ‘O Ses Türkiye’ yarışmasına uzanan müzik kariyerini konuştuk.
DUVAR - 25 yaşındaki Doğan Cem, son dönemde opera tutkunlarının da pop müzik severlerin de yakından takip ettiği, farklı uçlardan müzik beğenilerini bir anlamda kendisinde birleştiren yetenekli bir müzisyen, sopranist ve opera sanatçısı.
Cem, ses rengi, dünyada oldukça az bulunan, bu yüzden de haklı olarak “nadir elmas” muamelesi gören kontrtenor.
Küçük yaştan itibaren müzik eğitimi içinde yoğrulan ve lise dönemine kadar eğitimini Zonguldak’ta tamamlayan Doğan Cem’in karşısına çıkan fırsatlar ve rastlantılar onu lisans ikinci sınıfa kadar soprano Melike Bolat ile devam ettirdiği Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera bölümünden İstanbul’a dek sürükledi.
2017 yılında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera bölümünü birincilikle kazanan Doğan Cem, mezzosoprano Lynn Trepel Çağlar ile eğitimine devam ediyor. Bir yandan da çeşitli konserler veriyor, yarışmalara katılıp dereceler kazanıyor.
Barok müzik hayatına eğitmeni Lynn Trepel Çağlar, Prof. Leyla Pınar Tansever ve Kaan Buldular’ın desteği ile devam ediyor. Kendisi de şan eğitimi verip, vokal koçluğu ve stüdyo kayıt koçluğu yapıyor.
Doğan Cem, konservatuardan bu sene mezun olacak ve hedefi opera eğitimini İsviçre’de sürdürmek.
‘SESİMİZİN SINIRI YOK’
Sevgili Doğan Cem, bu noktaya nasıl geldiniz? Zonguldak’ta sesinizi, müzik kulağınızı çocuklukta kim keşfetti ve nasıl bir eğitim sürecinden geçtiniz?
Bu noktaya gelmek inanılmaz zor bir süreçti açıkçası. Zonguldak’ta sesimi ilkokulda müzik öğretmenim keşfetmişti. Sonrasında müzik dışında hiçbir şey yapmak istemediğimi fark ettim. Liseye kadar müzik ile ilgili profesyonel çalışmalarıma özel dersler ile devam ettim. Konservatuvara Zonguldak’ta başladım.
Peki, kontrtenor olduğunuzu nasıl fark ettiniz?
Kontrtenor teriminin ne demek olduğundan bile haberim yoktu. İlk olarak Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera bölümüne tenor olarak kabul edildim. Ancak tenor çalışmaktan çok memnun değildim. Bir gün Barok dönemde yazılmış bir eser dinlerken, dinlediğim kadın sanatçının sesini taklit edebildiğimi fark ettim. Sonrasında acaba bu sesleri çıkaran ve bu ses ile şarkı söyleyen erkekler var mı diye araştırma yapmaya başladım. İnternet üzerinden “kadın sesleri çıkaran erkekler” diye araştırdığımda şans eseri kontrtenor Kaan Buldular’a rastladım.
Sonrasında hemen kendisiyle iletişime geçtim. Bana çok sevecen bir tavırla yaklaştı ve sesimi dinleyebileceğini söyledi. Kendisiyle buluştuk. Beraber ses egzersizleri yaptık. Kendi hocası Lynn Trepel Çağlar ile tanıştırmak istedi ve Lynn hoca ile iletişime geçtik. Sonrasında beni dinledi ve eğer İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nı kazanırsam benimle çalışabileceğini söyledi. Ardından sınava tekrar girip üniversitemi değiştirdim. Eğitim hayatıma İstanbul’da devam etmeye başladım.
Şu an 25 yaşındayım. Bu yaşıma kadar özel dersler verdim. Kendimi özel dersler vererek çok fazla geliştirdiğimi fark ettim. Eğitmenlik alanında kendimi geliştirmek için elimden geleni de yapıyorum.
“Parlamanıza” yol açan kırılma noktalarından biri de popüler bir TV yarışması oldu sanırım. ‘O Ses Türkiye’ye katılmayı neden tercih ettiniz? Buna sizi iten ne oldu?
‘O Ses Türkiye’ye katılma sebebim aslında insanları kontrtenor ses rengiyle tanıştırmak idi. Sesimizin sınırlarının olmadığını elimden geldiğince göstermek istedim. Çok hoşuma gitmişti çünkü insanlar beni hep konrtenor olarak tanıdılar ve bu şekilde anıldım.
Dünya müzik çevreleri kontrtenor sese aşina. Türkiye’de ise Farinelli filmindeki aryalarla biraz bu konuda bilinçlenme ortaya çıktı sanırım. Peki sizi dinleyenler, hayranlarınız ses renginiz hakkında nasıl yorumlarda bulundular?
Yani herkesin hoşuna gitmeyebilir. Herkes herkesi dinlemek zorunda değil. Şahsen genel olarak sesimi seven insan sayısı oldukça fazla. Beklediğimden gayet iyi bir geri dönüş aldım. İnsanlar beni duyduklarında yadırgamıyorlar. “Bu sesle neden şarkı söylüyorsun?” gibi çok fazla geri dönüş almıyorum. Kendi tarzım içerisinde söyleyebildiğim şarkıları söylemeye çalışıyorum.
Bir yandan konservatuarın opera bölümünü birincilikle kazandınız, bir yandan pop müzik kültüründe de güçlü bir şekilde yer ediniyorsunuz. Bu iki kariyer patikası arasında zaman zaman gerilimler, çatışmalar yaşıyor musunuz?
Aslında yaşamıyorum. İkisi de hayatımda çok farklı bir yerde... Kendi tarzımla söyleyebildiğim her şarkı çok hoşuma gidiyor. Şu zamana kadar herhangi bir çatışma yaşamadım. İnsanların ne söylediklerinden ziyade kendimin ne yaptığıyla ilgilendim. Yoluma odaklanan bir insanım.
Kazak şarkıcı Dimash Kudaybergen’in de ses rengi gerçekten müthiş. Pop müzik dünyasında bu şekilde işler de yapmak ister misiniz? Bence ülkemiz için farklı bir oluşum olur. Ne dersiniz?
Tabi ki, kesinlikle yapmak istediğim şey de bu aslında. Kendi ses rengim ile insanlara şarkılar söylemek... Kendi tarzımı fark ettirebilmek...
Azeri opera sanatçısı İlham Nazarov hem besteler yapıyor hem de Azeri halk şarkılarını kontrtenor ses ile seslendiriyor. Sizin de beste çalışmalarınız var mı yoksa bir icracı olarak mı yer almak istiyorsunuz? Planlarınız nelerdir gelecek için?
Kendi bestelerim hep vardı. Tabi ki doğru zamanı bekledim her zaman. Bunun için de öncelik olarak biraz “isim yapmak” gerekiyor diye düşünüyorum.
Kendi şarkılarımı uzun vadede kaliteli yapabildiğim sürece çıkarmaya çalışacağım. Bir süre yurt dışına çıkmak, orada bir şeyler yapmayı çok istiyorum. Akademik kariyer yapmayı da çok istiyorum bir yandan. Elimden geldiğince tüm istediklerimi gerçekleştirmek için çalışacağım.
Müzik kariyerinizde “keşke”leriniz var mı?
Keşke dediğim tek şey, iki sene Zonguldak’ta okumak yerine İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda başlasaydım. Kendimi zaman kaybetmiş gibi hissediyorum.
Ne kadar zamandır vokal eğitmenliği yapıyorsunuz?
İstanbul’a geldiğimden bir sene sonra ders vermeye başlamıştım. Ders verdikçe kendimi çok fazla geliştirdiğimi fark ettim. Eğitmenlik yönümü güçlendirmek için elimden geleni yaptım.
Peki size gelen öğrencileri nasıl yönlendiriyorsunuz? Örneğin geliş amaçları bazen kendi iç seslerini bulmak, bir travmayı atlatmak veya çocuklukta üzerine gidilmemiş bir ses rengini ortaya çıkarmak mı oluyor?
İnsanlar seslerini kullanabilmeyi fark ettiklerinde geliştirme ihtiyacı duyuyorlar. Genellikle bana gelen öğrencilere kendilerinin öncelikle ne yapmak istediklerini soruyorum. Meslek anlamında mı yoksa hobi olarak mı devam etmek istediklerini bilmem önemli. Çünkü bir müzik okulunun sınavlarına çalışmak ile hobi amaçlı çalışmak çok farklı. Sınav için hazırlamamız gereken bir program oluyor.
Tabi ki küçük yaşta şarkı söylemek isteyip çevresi tarafından travma yaratılmış kişiler de mevcut. “Sesin çok kötü! Sen şarkı söyleme!” tarzında yorumlarla karşılaşmış insanlar diyelim... Genelde bu şekilde gelip sesini daha iyi kullanmak isteyen insanlar, şarkı söylemeyi çok sevip hep sesin kötü dendiği için müziğe karşı ilgisi olan ama bir şeyler yapmaya hep çekinmiş insanlar geliyor.
Dünyada çok az sayıda kontrtenor ve erkek soprano var. Peki, günümüzde kontrtenorlar hangi repertuarı seslendiriyorlar? “Erkek soprano” olarak aslında kadın seslerin söylediği eserlerde de yer alabilirler mi zamanla? Sizin böyle bir hayaliniz var mı yoksa kendi repertuarınızda mı kalmak istersiniz?
Günümüzde kontrtenorlar için Barok repertuar ağırlıkta olmak üzere, Handel, Vivaldi eserlerinde ara sıra roller mevcut. Benjamin Britten, Mozart ve Rossini eserlerinde keza öyle. Kadın seslerinin söylediği bazı mezzo rolleri de kontrtenorlar paylaşabilir. Mesela Rinaldo rolünü hem kontrtenorlar hem de mezzosopranolar söyleyebilir. Şarkı söyleme konusunda sınırım yok. Bana yakışacağını düşündüğüm çoğu şeyi söylemek isterim.
Yine eğitmenlik yönünüze geri dönelim. Çocuklarda kontrtenor sesini keşfetmek için ailelerin veya eğitmenlerin nelere dikkat etmesi gerekir? Çünkü eğitilmeyen ses de bir noktadan sonra sönümlenebiliyor, değil mi?
Çocuklara tavsiyem genellikle çocuk korolarında yer almalarını tavsiye edebilirim. Ergenlikle değişebileceği için zamanla sesin oturması için zaman gereklidir.
Franco Fagioli’yi geleceğin Cecilia Bartoli’si gibi lanse etmişlerdi bir zamanlar müzik dünyasına. Kontrtenorların sadece aceliteli ya da Barok eserlerde yer almaları kısıtlayıcı gibi. Hâlbuki ses genişliği olarak bir kadın sesinden farkı yok. Ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında?
Kesinlikle kısıtlamanın olmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü zaten çok az sayıda kontrtenor ses mevcut. Kısıtlamak yerine seslerini gösterebilecekleri her eser değerlendirilmeli diye düşünüyorum.
Peki sizin kalbiniz hangi dönem müziğinden yana atıyor? Barok dönem mi, Romantik mi, çağdaş mı?
Barok dönem müziğini çok seviyorum. Diğer müzik türleri de oldukça yakın geliyor. Barok dönemde kendimi daha özgür hissedebiliyorum. İstediğim süslemeleri yaparak müziğimi şekillendirebilmek çok hoşuma gidiyor.
Beğendiğiniz, size ilham kaynağı olan kontrtenorlar kimler?
Jakup Jozef Orlinski, Franco Facoli ilk aklıma gelen isimler.
Demin biraz söz etmiştiniz. Kariyerinizin bir noktasında yurt dışında opera eğitimi almak istiyorsunuz sanırım. Peki hayallerinizi süsleyen ülke hangisi?
Evet çok isterim. İsviçre’de eğitim almayı istiyorum. Oradan iletişimde olduğum eğitmenler de mevcut.
Şu ana kadar yurtdışında performans sergilediniz mi?
Maalesef. 2021 yılında İtalya’da böyle bir fırsatım olacaktı. Fakat pasaportumun geç gelmesiyle vize işlemlerini yetiştiremedim. Çok az zamanım vardı. Malum pandemi kaynaklı sorunlar…