Oduncular: Kızıl Ordu köye girer...
Norveçli yazar Roy Jacobsen'in kaleme aldığı 'Oduncular', Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. Artık günümüzde bir marka haline gelen, yeni örneklerini görmeyi iple çektiğimiz Kuzey Avrupa edebiyatının güzide örneklerinden biri olan 'Oduncular', puslu, karlı ve karanlık bir döneme dayanıyor.
Yaklaşık kırk yıldır yazan, öykü ve romanları dilden dile çevrilen Norveçli yazar Roy Jacobsen, içlerinde Norveç Edebiyat Eleştirmenleri Ödülü ve Tarjei Vesaas Ödülü de dâhil olmak üzere pek çok ödül kazandı. Jacobsen'in son romanı 'Oduncular', uzun yıllar Norveç’te yaşayan ve tıp hekimliği yapan Deniz Canefe tarafından çevrildi ve Yapı Kredi Yayınları’ndan yayımlandı.
Timmo Vatanen isimli, Finli bir kahramanın odağında olduğu roman, II. Dünya Savaşı öncesinde (ve sırasında) bir Fin köyünde geçiyor. Sovyetler Birliği askerlerinin gelişi öncesinde köy Finli askerlerin gözetiminde tamamen boşaltılır. Yemekler alınır, hayvanlar telef edilir, Kuzey’in meşhur soğuğunda düşman askerleri ısınmasın, korunaklı mekânlarda uyumasın diye bin bir zahmetle yapılan evler yakılır. İçlerinden sadece Timmo isimli bir oduncu, köyünü terk etmeye yanaşmaz. Arkadaşları, “müşterileri”, Fin askerleri ne kadar ısrar etse de kâr etmez. Timmo, bir başına köyünde kalmak ister.
Çok geçmeden Kızıl Ordu köye girer. Uykusunda yakalar Timmo’yu. Garip oduncu, ajan olmadığını kanıtlamaya çalışır. Hayatta kalabilmek için üşümesinler, ateş yakabilsinler diye onlara odun kesebileceğini söyler. Her ne kadar ona güvenmeseler de önerisi kabul edilir. Eksi kırkları gören havada donmak da vardır. Hiçbir işe yaramadığını, bağlılığından şüphe duydukları, gözden çıkardıkları askerleri de yanına verirler Timmo’nun. Başlarına bir nöbetçi dikerek ormana salarlar. Bu noktada bir psikolojik harp başlar. Karakterler birbirini tanımaya çalışır. Birbirlerinin zaaflarını, etnik ve dinsel kimliklerini, öfkelerini, umutlarını, hezeyanlarını, acılarını birer birer öğrenirler. Gerek zaman, gerekse de umut gittikçe daralır. Fin ordusu köyün etrafını sarar. Kızıl Ordu sıkışır. Güne çatışmayla başlar, gecenin kör ayazında gözlerini silah ve top sesleriyle kaparlar.
Timmo’nun önerisiyle “pisipisine” ölmemek için köyü terk etmeye karar verirler. Hazırlıklarını yaparlar. Donmuş gölü geçmelerini gerektiğini, artık “oduncular” olarak adlandırılan grubun üyelerine uzun uzun anlatır Timmo. Bir vakit evden çıkarlar. Eğile büzüle cepheyi yararlar ve devrile yıkıla yürümeye başlarlar. Soğuk giderek etkisini arttırır ve bir çukur bularak, azıcık da olsa ısınmak, durup bir nefes almak isterler. Donmak üzeredirler. Artık, somut hayatla vedalaşmak üzereyken Fin askerleri tarafından bulunurlar.
Timmo gözlerini açtığında bir sahra hastanesindedir. Yanında, yakınında oduncu arkadaşları yoktur. Aksi gibi ayak parmaklarından ikisi de donduğu için kesilmiştir. Kendine gelince bu hastaneden çıkmaya ve arkadaşlarını yeniden bulmaya çalışır. İlgili mercilere başvurarak köyüne tekrar dönmek istediğini söyler. Bu sayede hastaneden çıkar ve arkadaşlarını aramaya koyulur. Savaş esiri olarak rehin alınan arkadaşlarını yine bir araya toplar ve köyün dışında bulunan çiftliğine getirir. Onlarla ilgilenir ve kaçmalarına yardımcı olur. Yine köyüne döner. Dünyanın dört bir yanına dağılan grup üyelerinden bir daha haber alamaz.
'Oduncular', artık günümüzde bir marka haline dönen, yeni örneklerini görmeyi iple çektiğimiz Kuzey Edebiyatı’nın güzide örneklerinden biri. Karakter muzip, eğlenceli, neredeyse deliye varacak raddede komik. Hayatın, var olan sistemin saçmalığından bir haber değil ve kişiliğiyle onu alaya alıyor. Çoğu Kuzey Edebiyatı örneklerinde olduğu gibi.
Eser, puslu, karlı ve karanlık bir döneme dayanıyor. Atmosfer kaotik bir ortamda biçimleniyor. İnsanlar mutsuz, gergin. Doğayı, itaat etmesi gereken bir birey olarak görüyorlar ama hiç de öyle olmuyor. Roy Jacobsen, insanın bu kirli yönünü çok iyi görüyor. Kendiyle ve doğayla olan sorunlu ilişkisini, savaşın anlamsızlığını, ölümü ve yaşamı sert bir şekilde yansıtıyor. Kişiler tüm absürtlüklerine, doğa tüm acımasızlığına rağmen her şey gerçekçi bir şekilde resmediliyor. Yazarın dilinde, Timmo’nun şahsiyetinde beliren ince alay her daim sürekliliğini koruyor. Jacobsen, bu sayede romanı sıradan savaş edebiyatı bağlamından çıkararak, -savaşla direkt bağlantısı olmayan- karakterine bir biyografi gibi kaleme alıyor. Timmo’nun yaşamının belli dönemlerini konu alan olay örgüsü, uzun vadede otuz yıllık bir sürece varıyor.
Kişiliğinden ödün vermeden, kararlarına sadık Timmo, bugün hala aramızda yaşıyor. Savaşın bir paydaşı olmadan, günlük hayatına devam etmek isteyen ve mevcut sorunlara bu şekilde direnen pek çok kişi gibi o da küçük ama etkili. Görünmüyor fakat buralarda bir yerde…