Öğrenci gözüyle salgında eğitim: Bir senedir çürüyoruz

Yasakların da gelmesiyle salgına hazırlıksız yakalanan eğitim sektörü, altyapısı henüz yeterli olmayan uzaktan eğitim modeline geçmek zorunda kaldı.

Google Haberlere Abone ol

Poyraz Üçpınar

DUVAR - Korona virüsü salgınının Türkiye’de ilk görüldüğü günden bu yana 15 ay geçti. Bu süreçte sağlık başta olmak üzere neredeyse bütün alanlarda büyük problemler yaşadı. Yetersiz kalan salgın tedbirleri ve organizasyon sorunları, salgın sürecinin uzamasına sebep olurken gün geçtikçe derinleşen ekonomik çöküntü, salgının yaşattığı sağlık kaygısının önüne geçerek toplumun temel gündemi haline geldi. Tüm bunların yanında toplumun büyük bir kesimini doğrudan ilgilendiren konulardan birisi de eğitimde yaşanan problemlerdi.

Yasakların da gelmesiyle salgına hazırlıksız yakalanan eğitim sektörü, altyapısı henüz yeterli olmayan uzaktan eğitim modeline geçmek zorunda kaldı. Öğrencilerin ve öğretmenlerin hayatına, EBA dahil oldu. 15 aylık bu yeni dönemde uzaktan eğitime ulaşamayan kitlelerden, üniversitelerdeki sınav sistemi tartışmalarına; özel ve devlet liseleri arasındaki imkan uçurumundan, pratik eğitim alan meslek lisesi öğrencilerinin yaşadığı problemlere kadar bir çok konu konuşuldu ve tartışıldı. Şubat ayında ilk kez yüz yüze eğitime geri dönen ancak vaka sayılarının yurt genelinde artmasıyla yeniden uzaktan eğitime geçen eğitim sektörü, önceki hafta ilkokullarda, geçen hafta ise liselerde resmi olarak yeniden yüz yüze eğitime döndü. 20 Mayıs’ta Sağlık Bakanı’nın Uğur Şahin ile beraber verdiği 'aşı müjdesi' ve son günlerde artan aşılanma hızıyla birlikte toplumda, salgının yakında sonlanacak olması umudu ve gelecek eğitim döneminin yüz yüze devam edeceği beklentisi yükselmeye başladı. Biz de bu sürecin kısa zamanda biteceği umuduyla, salgının etkisinde geçen 15 aylık süreçteki eğitim hayatının bir derlemesini yapmak için öğrencilerle ve Öğrenci Sendikası ile konuştuk. İşte anlattıkları:

ENDÜSTİRİ MESLEK LİSESİ ÖĞRENCİSİ ARDA BOZOK: SADECE TEORİK OLARAK ALABİLECEKLERİMİZİ ALDIK

Pratik ağırlıklı eğitim veren bir meslek lisesinde okuyorsunuz. Uzaktan eğitim sistemi almanız gereken eğitimi size verebildi mi?

Uzaktan eğitim sürecinde sadece teorik eğitim alabildik. Normalde atölye derslerimiz oluyor. Devreler kurup, işimizi pratik olarak öğreniyoruz. Hem aldığımız teorik eğitimi uyguluyor, hem de el becerisi gibi deneyimler kazanıyoruz. Fakat salgın sürecinde bu imkanlardan mahrum kaldık. Temel olarak öğrendik, geçtik.

Geçtiğimiz aylarda yüz yüze eğitime kısa bir dönüş oldu. Şimdi yeniden açıldık. Bu yüz yüze eğitim süreçlerinde okul içindeki salgın yönetimi hakkında neler söyleyebilirsin?

Yaptığımız yüz yüze eğitim süreçlerinde okul yönetimini ve öğretmenlerimizi başarılı buluyorum. Okul giriş ve çıkışlarında dezenfektan uygulaması yapılıyor. Atölyelerde dahi maskelerimizi çıkarmıyoruz. Sosyal mesafe konusunda öğretmenlerimiz sürekli uyararak bizi tetikte tutuyor. Teneffüslerde ise nefes almak için açık alanda yalnız bulunduğumuz yerlerde maskelerimizi kısa süreliğine çıkarabiliyoruz. Temas elbette ki oluyor. Sonuçta aynı kabloları, ekipmanları kullanıyoruz. Ama genel olarak okul içindeki tedbirlerin olabildiğince yeterli olduğunu düşünüyorum.

EBA sistemi verimli miydi? Daha iyi olabilir miydi?

Uzaktan eğitim süreci bence az çok verimliydi. Derslere katılmaya gayret gösterdim, öğretmenlerimiz ellerinden geleni yaptı. Daha iyi olabilir miydi diye düşündüğümde aklıma pek bir şey gelmiyor. Yapılabilecek en fazla bu kadardı. Sonuçta biz pratik eğitim alması gereken öğrencileriz ve bu dönemde böyle bir imkanımız yoktu. Teorik olarak alabileceğimiz bilgileri bu sistemle alabildik sadece.

ANADOLU LİSESİ ÖĞRENCİSİ ZAHİDE BİLGİN: ÖNEMSEDİKLERİNDEN DEĞİL TEPKİ GELMESİN DİYE İŞ YAPIYORLAR 

Genel olarak salgın tedbirleri hakkında ne düşünüyorsun?

Salgın sürecinin doğru düzgün yönetilmediğini düşünüyorum. İnsanların sağlıklarını önemsedikleri için değil, tepki gelmesin diye iş yapıyorlar. Ve yapmış olmak için… Koyulan yasaklar da öyle, saat yasağı olsun, sosyal ortamlara koyulan yasaklar olsun hepsi bir şeyler yapılıyor gibi görünmesi için. Düzeltmeye yönelik bir şey yapmadılar. Biz de böyle bir senedir çürüyoruz.

Peki eğitim? Bu süreçte eğitim hayatın nasıl gitti? Uzaktan eğitim modeli verimli miydi?

Yasaklar başladı ve EBA üzerinden uzaktan eğitime geçtik. Biz hâlâ EBA kullanıyoruz fakat bir kaç ay içerisinde bir çok okul başka platformlar kullanmaya başladı. Biz de diğer platformlardan yararlanıyoruz ama bunun etkili bir şekilde kullanıldığını düşünmüyorum. Sadece konu anlatımı yapılıp geçiliyor. Aslında online platformlar bir çok imkan sunuyor. Çeşitli faaliyetler ya da proje ödevleri organize edilebilirdi. Öğretmenlerin bu sistemleri daha efektif kullanmasıyla öğrencilerin ilgilerini körükleyip, rahat bir şekilde motive olabileceği bir uzaktan eğitim süreci olabilirdi. Bunun dışında baktığımız zaman, öğrenci öğretmen arasında olması beklenen etkileşim konusunda bir sorun yok. En azından teknolojiye ve internete ulaşım imkanı olan kişiler için bunu söyleyebilirim. On ailenin sekizinde internet erişimi varmış sonuçta. Fakat sağlanan imkanlara ulaşabilmesine rağmen öğrenciler bu eğitimden verim alamıyorsa, öğrenmesi gereken bilgileri öğrenemiyorsa büyük bir sorun var diye düşünüyorum. Bu sorunun temelinde de sadece bizi sınava sokmak ve saçma sapan bir şekilde bizi bir yerlere yerleştirmek istemeleri olduğunu düşünüyorum. Ana amaç asla verimli bir eğitim alabilmemiz değil. Tüm eğitim sistemimiz sınav üstüne kurulu olduğu için de öğretilenler kimsenin ilgisini çekmiyor. Eğitim yüz yüze olduğunda bu sorun bu kadar gün yüzünde değildi. Okuldayken herkes orada sağlanan sosyallik içerisinde derslere daha sık katılım sağlayabiliyordu. Şimdi ise bakıyorum herkesin interneti var derse bağlanmış. Mikrofonları da var görüyorum derse katılabilirler. Ama kimse katılım sağlamak istemiyor. Neden? Çünkü ilgilerini çekebilecek hiç bir şey yok. Neden okulda böyle değildi? Çünkü karşılaştıkları doğrudan bir otorite vardı ve o otoritenin bulunduğu alandaydık. Uzaktan eğitimde ise böyle bir şey yok.

Bu hafta yüz yüze eğitime geri dönüldü. Telafi eğitimi şeklinde programlandı ve katılım öğrencilerin insiyatifinde. Katılım sağlıyor musun?

Katılım sağlamıyorum çünkü bu sürecin çok acele bir şekilde tasarlandığını düşünüyorum. Sanıyorum bir kaç saatle sınırlı olacak ve pandemi tedbirleri altında olacağımız için boğucu ve verimsiz bir başlangıç olacağını düşünüyorum. Ama yüz yüze sınavlara katılım sağladım. Sınıf çok kalabalıktı ve bir tane açık pencere ile yeterli bir önlem alındığını sanmıyorum.

Peki sence öğrencilerin hastalık kapmadan yüz yüze eğitimi sürdürebilmesi için ne yapılabilir?

Virüsün açık havada bulaşma riski çok çok düşükmüş. Okulların bahçeleri var. Bence dersler okul bahçelerinde, açık havada yapılabilirdi. Maskelerimizle, sosyal mesafeyi koruyarak yapılan açık hava dersleri öğrencilerin de öğretmenlerin de keyif aldığı bir şey olurdu. Tabii bu okul mevcuduyla ilgili bir şey. Her yerde uygulanabilir olduğunu sanmıyorum elbette ama bunun yolları bulunabilirdi.

ÖZEL OKULLARDA NE OLDU?

Salgın süresi boyunca eğitim söz konusu olduğunda tartışılan konulardan bir diğeri, devlet okulları ile özel okulların yönetmelik farkları oldu. Devlet okullarında yurt genelinde uygulanacak sistem ve tedbirler standart hale getirilme çabası içerisindeyken özel okullarda bir çok konu, kuruluşların kendi inisiyatifine bırakıldı. Kimi okullarda salgın dönemi eğitim anlamıyla diğer okullara nazaran verimli geçerken, kimi okullarda ise yeterli organizasyon görülemedi. Sağlığı gözeten politikaları, kâr amacını göz ardı ederek uygulayan okullar öğretmenlerin ve öğrencilerin sağlığını koruyabilirken; tersi yönde hareket eden okullarda korona virüsünün hızla yayıldığı ve ölümler yaşandığı gündeme geldi.

Özel lise öğrencisi Selin Kaya ve ismini vermek istemeyen bir diğer öğrenci ile birlikte, özel okulda uzaktan eğitimi ve salgının etkilerini konuştuk.

Aşılama dönemi ve salgın tedbirleri hakkında neler düşünüyorsun?

Selin: Benim çevremde de bir sürü insan aşılandı. Ama aşılanıp korona olanlar var. O yüzden aşılanma olsa bile öyle hemen açılmamız gerektiğini düşünmüyorum.

Uzaktan eğitim sürecinde okulunuz nasıl bir politika izledi?

İsmini vermek istemeyen öğrenci: Bizim okul da diğer okullar gibi 8. ve 12. sınıfların yüz yüze dönemini açmıştı. Ara sınıflar ise uzaktan eğitime devam ediyordu. Ben bizim okulun uzaktan eğitimi çok iyi başardığını düşünüyorum. Derslerimizi EBA dışındaki bir platformdan yapıyoruz. Pandeminin başından beri, hiç aksatmadan sanki okula geliyormuşuz gibi 8 saatlik bir zaman dilimini organize ederek okuldakine eşdeğer bir eğitim veriliyor. Yüz yüze eğitim resmi olarak açıldığında ise okulumuz, katılımı öğrencilerin inisiyatifine bıraktı. Katılım az olduğu için uzaktan eğitime devam ettik.

Selin: Yüz yüze eğitim açıldığında karışık bir durum oldu. İlk önce, ‘başladı yüz yüze eğitim’ dediler. Fakat katılım olmayınca uzaktan eğitime geri döndük. Ben açık olduğu her an okula gittim. Çok az bir süre zarfında katılım göstermedim çünkü o dönem oturduğum yer salgın haritasında kırmızı gözüküyordu.

Eğitimden verim aldınız mı?

İsmini vermek istemeyen öğrenci: Kendi adıma konuşacak olursam verim aldığımı düşünüyorum. Öncelikle zaman kaybımız hiç olmuyor. Öğretmenlerimize anlık şekilde ulaşıp onlara soru atabiliyoruz mesela. Kullandığımız platformda etütler yapıyoruz. Yüz yüzeyken böyle imkanlar yok. O yüzden ben faydalandığımı düşünüyorum. Fakat çevremde motivasyon düşüklüğü yaşayan ve salgındaki eğitimini verimli geçiremeyen bir çok arkadaşım var.

Selin: Ben uzaktan eğitimden verim alamadım. Çünkü ev ortamındayken konsantre olamıyorum. Çevremdeki arkadaşlarımın da bir çoğu derslere konsantre olamıyorlar. Ancak salgın döneminde bu sistem dışında başka ne yapabilirlerdi bilmiyorum.

ÜNİVERSİTELİLER NE YAPTI?

Salgın sürecinde üniversite öğrencileri de bir çok problemle karşılaştı. Sayısız öğrenci, okudukları şehirlerde tutmuş oldukları ev veya yurtları boşaltmak zorunda kaldı. Başta pratik eğitim ağırlıklı bölümlere giden öğrenciler olmak üzere, çoğu kişi tarafından verimsiz olarak nitelenen bir eğitim süreciydi. Bu süreci Bilgi Üniversitesi öğrencisi Mert Olcay ile değerlendirdik.

Uzaktan eğitim sistemiyle işleyen bir üniversite eğitimi deneyimini nasıl buluyorsunuz?

Uzaktan eğitimde odaklanabilen ve verim alabilen bir insan değilim. Fakat hocalarımızın inisiyatifiyle oluşturulan ödev ve sınav sistemiyle çok verimli bir eğitim dönemi geçirdim. Yüz yüzeyken iki saatlik bir sınava giriyorduk bütün her şey buna bağlıydı. Şimdi ise örnek veriyorum, altı sayfalık essay ödevleri veriyorlar. O ödevi yaparken zaten derste anlatılandan belki daha fazlasını öğreniyorum. Bu ödeve bağlı not sisteminin çok büyük faydasını görüyorum. Ancak sayısal bölümleri düşündüğümde bu sistem o bölümler için işlevsel olmayabilir.

Çevremde de kendim gibi çeşitli sebeplerden online eğitime ayak uyduramayan bir çok insan var. Ki dünyada da bu böyle. Uzaktan eğitimdeki temel sorun, kişinin eğitim aldığı mekanın kendi özel alanı ile aynı yer olması.

Tüm bunların yanında; daha genel bir açıdan değerlendirecek olursam, ülkede hâlâ internete ulaşımı olmayan evler var. Ki ben bu durumu yaşadım. Yeni bir eve taşınmıştım internetim yoktu. Ve her gün online derse katılabilmek için okula gidip okuldaki bilgisayarlardan derse girdim. Eve internet bağlanana kadar bunu yaşadım. Zor bir süreçti.

Karşılaşılan en büyük problemlerden bir tanesi de online bir sınav esnasında öğrencinin internetinin kesilmesi. Böyle olaylar çok duyuyorum ve okullar genelde sorunu çözmeye yönelik hareket etmiyorlar.

Bu salgın süreciyle birlikte hayatımıza iyice dahil olan uzaktan eğitim modelini özellikle özel üniversiteler, kurdukları altyapıların reklamlarını yaparak bir propaganda aracı olarak kullanıyor. Geleceğin eğitim modeline tam entegrasyon gibi düşüncelerle müşteri çekiyorlar. Ama baktığınız zaman uzaktan eğitim kadar üniversitelerin gelirini artıracak başka bir şey yok. Düşünsenize, o kadar çalışan, elektrik su giderleri… Hepsi büyük oranda azalıyor. Üstelik öğrenci ücretleri sabit kalıyor. Bu propagandanın bir kandırmaca olduğunu düşünüyorum. Sonuçta üniversite demek, kampüs yaşamı demektir. 

ARZUM YALÇIN: ÖĞRENCİLERİN KİŞİSEL ALANLARI İHLAL EDİLDİ

Söz son olarak öğrencilerin genel problemlerini konuştuğumuz Öğrenci Sendikası İstanbul Bölge Temsilcisi Arzum Yalçın'da...

Salgın süreci boyunca Öğrenci Sendikası’nın faaliyetlerini özetleyebilir misin?

Üniversite ve liselerin kapalı olmasından dolayı, bu sürecin bir mağduriyete dönüşmemesi yönünde bir faaliyet göstermeye çalıştık. Nasıl bir mağduriyetten bahsediyoruz? Özellikle üniversitelerde öğrencilerin kişisel alanının ihlaliyle çok karşılaştık. Sınavlarda kamera uygulamaları buna örnektir. Ayrıca sınav sürelerinin çok kısa olmasıyla ilgili bir çok sorun yaşandı. Aynı zamanda lise ve üniversitelerde eğitimin fazlasıyla niteliksizleştirildiği bir süreçten geçtik. Öğrencilerin doğru düzgün eğitim alamadan belli başlı sınavlara tabi tutulduğu bir süreçti bu. Öğrenciler, yaşadıkları şehirlerden ailelerinin yanlarına dönmek zorunda kaldı. Bir çok maddi problem yaşandı. Özellikle liseler için, EBA’nın hazırlık aşamasında veya okullar açılacak mı açılmayacak mı soruları üzerinden, aslında iktidarın da ne yapacağını bilemediği ve bu süreçte öğrencilerin deneme tahtası olarak kullanıldığı dönemler oldu. Tabii ki tüm bunları, öğrencilerin nitelikli bir eğitim alamadığı, odaklanamadığı ve kendini geliştiremediği bir süreç olarak özetleyebiliriz. Ayrıca kadın ve LGBTİ+ arkadaşlarımıza yönelik bir çok taciz vakası gündeme geldi bu dönemde. Eminim siz de duymuşsunuzdur dersten sonra mikrofonunu açık unutup konuşan tacizci akademisyenleri. Bu süreçte akademik camiada ne kadar çok sayıda kadın düşmanı akademisyen olduğuna şahit olduk. Üniversiteler kapalı olduğundan görünür bir tepki alınmadığı için kendi güvenli alanlarını oluşturmuş olduklarını düşündüler ama bu güvenli alanı delmeye çalıştık. Bir ara kadın üniversitesi gündemini yaşadık. Ve tabii ki kayyumlar… Temelinden özetleyecek olursak iktidarın, okulların kapalı olmasını fırsat bilerek üniversitelere doğrudan bir müdahalede bulunduğunu gördük. Öğrenci Sendikası aslında bu çizdiğimiz çerçeve içerisinde öğrencilerin haklarını savunan ve bu mücadeleyi bir adım ileri taşımayı amaçlayan bir faaliyet yürütmeye çalıştı. Tabii bunu pandemi şartlarında, belli noktalarda sosyal medyada, belli noktalarda okul meclisleri üzerinden gerçekleştirmeye çalıştık. Eğitimin niteliksizleştiği bu dönemde öğrencilerin kendilerini geliştirebilmesi için onları, alanında uzman kişilerle buluşturmaya çalıştık.

Bu süreçte öğrencilerin yaşadığı en genel sorun neydi?

Okulların altyapıları yeterli olmadığı halde uzaktan eğitime geçilmesi ve bu sistem üzerinden öğrencilerin sınavlara tabi tutulması bir çok problem doğurdu. Örneğin ben İstanbul Üniversitesi’nde okuyorum. Bizim üniversitenin bir çok bakanlığın toplamından daha çok ödeneği olmasına rağmen doğru düzgün bir altyapı olmadığı için sınav dönemlerinde sistem çöktü. Bir çok öğrenci mağdur oldu. Bu gibi olaylar bir çok yerde yaşandı. Kaynak olmasına rağmen bunun öğrencilerin yararına değil, işlevsiz ve masraflı harcamalar ve atanan kayyumların kişisel ihtiyaçları için harcandığını görüyoruz. Temelinde şunu söyleyebiliriz. Uzaktan eğitim süreci öğrenciler için bir mağduriyete dönüştü ve iktidar bununla baş edemedi.

Özel okullarla devlet okullarının salgın sürecindeki uygulamaları farklılık gösteriyor. Bu durumun yaşattığı eşitsizliği nasıl yorumluyorsunuz?

Eğitim sistemi öyle bir yere geldi ki parası olanın eğitim alabildiği ama en sonunda herkesin aynı sınava tabi tutulduğu bir dönemi yaşıyoruz. Burada çok ciddi bir ayrımcılık var zaten. İşin bir tarafında internete bağlanıp derse girebilmek için çatıya çıkan ve düşüp ölen öğrenciler varken işin diğer tarafında belli bir meblağ ücret verebildiği için eğitim hakkına erişen öğrencileri görüyoruz. Bu da esasında sistemin ne kadar kayırıcı bir sistem olduğunu gözler önüne seriyor. Öğrenci Sendikası’nın temelden karşı çıktığı şey tam da budur. Her çocuğun eşit eğitim hakkına sahip olması gerekir. Bu üniversite öğrencileri için de böyledir lise öğrencileri için de... Milli Eğitim Bakanı özel okul sahibiyse, bu özel okulların insanların paralarını alıp eğitime devam ettiğini görüyorsak sormamız gerekiyor; diğer öğrenciler ne yapacak? Benzer bir sorun yine yüz yüze telafi eğitimi tartışmalarında da karşımıza çıktı. Metropollerde yaşayan öğrenciler için bir problem olmadığı söylenebilir. Ancak pandemide memleketlerine dönen öğrencilerin sınavlara girebilmesi için şehre gelmesi büyük bir maddi yük. Ayrıca salgın döneminde bir risk. İktidarın eğitime çok ciddi bir ödenek ayırmasına rağmen eğitimdeki eşitsizliği ortadan kaldırmak yolunda ne kadar eksik kaldığını görüyoruz. Belli sermaye gruplarının elinde olan okullara giden öğrencilerin daha rahat eğitime ulaştıklarını görüyoruz.

Öğrenci Sendikası öğrencilere ne öneriyor?

Yapılması gereken aslında öğrencilerin bir adım öne çıkıp kendi eğitim hakları için mücadele etmesidir. İktidarın eşit eğitim hakkını bize vermek gibi bir derdi olmadığını görüyor ve biliyoruz. Böyle bir dönemin içinden geçiyoruz.