Öğretmenlere yönelik şiddete hayır!
Yöneticiler ve siyasiler öğretmenlerin itibarsızlaştırılmasına yol açan söylem ve uygulamalara son vermeli, onları gerçek anlamda koruyacak yasal düzenlemeleri acilen uygulamaya sokmalıdırlar.
7 Mayıs günü İstanbul'un Eyüp sultan ilçesindeki özel bir lisenin müdürlüğünü yapan İbrahim Oktugan'ın 17 yaşındaki eski öğrencisi Y.K tarafından makamında tabanca ile vurularak öldürülmesi, Türkiye genelinde tüm eğitim emekçilerinin ve kamuoyunun büyük tepkisine neden olurken, bu olay okullardaki şiddetin boyutunu ve güvenlik yetersizliğini de gözler önüne serdi.
8-9 Mayıs'ta siyah kokart takarak derslerine devam eden eğitim emekçileri, 10 Mayıs'ta ülkenin çoğunluğunda iş bırakarak alanlara çıktılar ve bu cinayeti yüksek sesle protesto ettiler. Yaptıkları açıklamalarda, Millî Eğitim Bakanlığı'nın öğretmenleri, veli/ öğrenci karşısında tek muhatap olarak bırakıp, tüm bu yaşananlara zemin oluşturduğunu ifade ettiler.
Günümüz Türkiye'sinde öğretmenlere yönelik okul şiddeti; bireysel, kurumsal ve toplumsal düzeyde yaygınlaşan bir sorun haline gelmiştir. Öğrenme sürecinin en önemli yapıtaşı olan öğretmenlere yönelik şiddette saldırgan; öğrenci, veli veya herhangi birisinin içinde olduğu grup olabilmektedir. Eğitim bir kültürel sistemden beslenir ve var olan ideolojiden de bağımsız değildir. Öğretmen, eğitim sisteminin pratikteki uygulayıcısı olduğundan, kaçınılmaz olarak şiddetin hedefi olmaktadır.
Çocukluktan yetişkinliğe doğru bir geçiş dönemi olan ergenlikte, genç birey kimlik kazanmaya çalışırken olumsuz davranışları edinip saldırganlaşabilmektedir. Öğrencinin şiddet gösterme davranışına toplumsal, ailesel, bireysel ve okula ilişkin bazı uygulamaların neden olduğu konunun uzmanlarınca ifade edilmektedir. Okul türü ve okulun bulunduğu yer ile öğretmene yönelik okul şiddeti arasındaki ilişkiyi ortaya koyan farklı çalışmalar ve bulgular da mevcuttur.
Yeri geldikçe lakap takılan, sözlü hakaretlere uğrayan, yüksek ders notu vermesi için sosyal baskı uygulanan, ders işlenişi esnasında dikkate alınmayıp dışlanan ve en sonunda yaralama ve öldürme kastı ile fiziksel saldırıya uğrayan öğretmenlerin, kamuoyunda itibarsızlaştırılmasında bazı yetkililerin ve siyasilerin aleyhteki söylemlerini de unutmamak gerekir. Geçmişten bugüne dek mevcut yönetimler, öğretmenlere karşı hep temkinli yaklaşmışlar ve çoğunlukla da onları hasım gibi görmüşlerdir. Bazen de 'öğretmenler günü'(!) gibi özel günlerde kamuoyuna şirin görünme çabası ile "eli öpülesi" öğretmenlere büyük roller yükleyerek övgülerde bulunmuşlardır.
DEVLETİ YÖNETENLERİN ÖĞRETMENİ İTİBARSIZLAŞTIRMASI
Menderes döneminde "köylüleri bilinçlendiriliyorlar" gerekçesi ile ağalar tarafından düşman edilen köy enstitülü öğretmenlerdi. 12 Eylül darbesinin hemen öncesindeki son Demirel Hükümeti'nin Milli Eğitim Bakanı Orhan Cemal Fersoy, Maraş katliamının yıl dönümünde iş bırakan öğretmenler için "alçakları görevden aldım" demişti. 12 Eylül faşist cuntasının lideri Kenan Evren "Olayların sebebi öğretmenlerdir." diyerek "suçlu öğretmenleri bize ihbar edin" çağrısında bulunmuştu. 22 yıllık AKP iktidarının farklı dönemlerinde görev yapan Milli Eğitim Bakanları da öğretmeni itibarsızlaştırmak için çeşitli açıklamalarda bulunmuşlardı. AKP iktidarının etkili ve en uzun süreli ( 2003-2009) görev yapan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, 24 Kasım 2005'te "Öğretmenler haftada 15 saat maaş karşılığı çalışıyor. Bu da iki gün mesai demek. Birçok öğretmen müdürüyle anlaşıyor, zamanının çoğunu evinde geçiriyor." demişti. Bu söylem, kamuoyunda öğretmenlerin az çalışıp, çok yüksek maaş aldıkları ve bu ücreti hak etmedikleri algısına yol açmıştı. 2011-2013 yılları arasında görev yapan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, "öğretmenlerin kamuyu istihdam alanı olarak görmekten vazgeçmelerini" isterken, ataması yapılmayan öğretmenleri ise "Eminönü'nde yem bekleyen güvercinlere" benzetmişti. AKP'nin özel okul sahibi Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk (2018-2021) ise öğretmen maaşlarının fazlalığından bahsetmişti. Mayıs 2023 seçimleri öncesinin Milli Eğitim Bakanı olan Mahmut Özer (2021-2023), ataması yapılmayan ve ağlayarak sorununu anlatan öğretmene "Mühendisler de atanamıyor, ama böyle ağlamıyor" demişti. Günümüzün Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ise MEB'in kurumlara gönderdiği sözleşme esas alınarak özel sektörde çalışan yüzbinlerce öğretmen için "Kurslardaki öğretmenlerin büyük bir çoğunluğu herhangi bir sınava girip başarılı olmuş değiller. Girdiği KPSS sınavında başarılı olamadığı için orada öğretmenlik yapıyorlar" demiş ve bu açıklama özel sektör öğretmenlerinin büyük tepkisine neden olmuştu.
'DOKTOR DÖVÜYORUZ, ÖĞRETMEN ÖLDÜRÜYORUZ'
Tüm bu dışlayıcı söylemlere maruz kalan, yüksek enflasyon karşısında giderek alım gücü düşen, alo ihbar hatları ve CİMER'e yapılan şikayetlerle sürekli soruşturmalara tabi tutulan öğretmenlerin sonuç olarak süreç içinde mesleki saygınlıkları da yıprandı. Kamuoyunda kendi bakanlık yetkililerince dikkate alınmayan, sahip çıkılmayan, sürekli horlanan ve şiddete açık hale getirilen bir öğretmen profili yaratılmış oldu. Bunun sonucunda da hasta yakınları tarafından sağlıkçılara yapılan saldırıları normal görüp "Şu an biz doktorları beğenmiyoruz, doktor dövüyoruz" diyen kadının zihniyeti bazı öğrencilerde ve öğrenci velilerinde hakim hale geldi. Okullardaki şiddete karşı ciddi yasal düzenlemelerin çıkartılıp uygulamaya sokulmaması, saldırgan veli ve öğrencileri cesaretlendirmiş, neticede öğretmenlere saldırı oranları artmıştır.
25 Eylül 2012'de İzmir' in Karabağlar ilçesindeki Nazire Merzeci İlköğretim Okulu’nda Fen ve Teknoloji öğretmeni Rabia Sevilay Durukan, 8. sınıf öğrencisi tarafından bıçaklanarak öldürülürken, 15 Aralık 2017'de ise Ödemiş Kaymakçı Çok Programlı Anadolu Lisesi müdürü Ayhan Kökmen, makamında 11. sınıf öğrencisi İ.P tarafından pompalı tüfekle öldürülmüştü. Öğretmenlere yapılan bu saldırılar ne ilk ne de sondu. Sonraki yıllarda, Türkiye'nin farklı illerindeki okullarda yüzlerce şiddet olayı gerçekleşti. Bunların bir kısmı kamuoyuna yansırken, bazı okulların yöneticileri de okulun adını koruma, öğrenci kaçışını ve başarılı öğretmenlerin tayin isteyip ayrılmalarını engellemek için bu tip ciddi olumsuzlukları gizli tutma yoluna başvurdular.
İKİ AYDA EĞİTİMDE ŞİDDET VAKALARI
İstanbul Eyüp Sultan’daki özel okul müdürü İbrahim Oktugan'ın 7 Mayıs' ta eski öğrencisi tarafından öldürülmesi dışında son iki ayda öğretmenlere yapılan saldırılardan bazıları;
- İstanbul Sarıyer'de Prof. Ali Kemal Yiğit Ortaokulu'nda öğrenci velisi A.Ç, sınıfta disiplinsizlik yaptığı için öğrencisinin yerini değiştiren öğretmen N.Ö'ye koridorda yumruk atarak darp etti. (25 Nisan 2024)
- Diyarbakır Merkez Kayapınar ilçesindeki Ali Emiri Anadolu Lisesi'ndeki disiplin suçları nedeniyle başka bir okula gönderilen B.A.Y adlı öğrenci, okul müdürü Hüseyin Oruç'u 2 yerinden bıçakladı. (30 Nisan 2024)
- Mardin Kızıltepe ilçe merkezindeki Kenan Kösen Lisesi son sınıfı kız öğrencisi E.T devamsızlık ve disiplinsizlik yüzünden okuldan uzaklaştırılınca okulu silahla basmaya kalktı. İçeri alınmayan öğrenci daha sonra havaya bir kaç kez ateş açtı. (6 Mayıs 2024)
- D.T adlı bir veli okul etkinliği nedeniyle geziye giden kızı R.K.T'nin eve gelmemesi nedeniyle İstanbul Maltepe Zümrütevler ilkokulunu bastı. Okul yöneticilerine küfürler ve tehditler savuran veli, yönetim odasının kapısını sandalye ve dışarıdan getirdiği taşlarla kırmaya çalıştı. (7 Mayıs 2024)
- Elazığ Limak Ortaokulu'nda 8. sınıf öğrencisi A.B kendisini sınavda kopya çekerken yakalayan öğretmeni A.K'yı koridorda bacağından bıçakla yaraladı. (14 Mayıs 2024)
Bu olayların faillerinden bazıları gözaltına alınıp, kısa süre içinde bırakılırken, bir kısmı da tutuklandı.
İstanbul' da özel bir lisenin müdürü olan İbrahim Oktugan'ın eski öğrencisi tarafından hunharca katledilmesinin ardından eğitimcilerden ve toplumun büyük çoğunluğundan gelen sert tepkiler üzerine, Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, "Eğitime yönelen şiddeti engellemek üzere toplumun tamamen bir seferberlik haliyle mücadele etmesi" gerektiğinden bahsetti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da sosyal medya hesabından öğretmenlere ve diğer eğitim çalışanlarına yönelik şiddete ilişkin kapsamlı bir düzenlemeyi hayata geçireceklerini bildirdi. Kamuoyu, Meclise sunulacak düzenlemenin bir an önce yasalaşıp, uygulanmasını beklemekte.
ŞİDDETİN ÖNLENMESİ İÇİN ACİL EYLEM PLANI YAPILMALI
Okullardaki şiddetin nedenleri, sonuçları, maliyetleri ve önlenmesi için önceliklerin tanımlanması şarttır. Ve bunun için de acil bir eylem planı hazırlanmalıdır. Türkiye'de ne yazık ki birçok olumsuz olaydan sonra yasa ve yönetmelikler hatırlanıyor.
2014'de 19. Milli Eğitim Şûra'sında okullarda yaşanan güvenlik sorunlarının çözümü ve önlenmesi amacıyla, her okul için kapsamlı bir okul güvenliği eylem planının hazırlanması doğrultusunda tavsiye kararları alınmıştı, fakat bu kararlar veli desteği olan bazı büyük okullar dışında hayata geçirilemedi.
Fiziksel güvenliği sağlamak amacıyla önerilen güvenlik görevlisi ve sağlık personeline kaç okul sahiptir? Okul giriş-çıkış noktalarının sayısının sınırlandırılması, okul içi ve çevresinde denetimi artıracak önlemlerin alınması (ziyaretçi kartı, metal detektör, duman sensörü, kamera) ve öğrencilerin okula istenmeyen araç - gereç ve suç aletlerini getirmelerini önlemek için denetimlerin yapılması şarttır.
Birçok okulda güvenlik hizmeti, sadece nöbetçi öğretmenlerce sağlanmaya çalışılmaktadır. Fakat nöbetçi öğretmen güvenlik elemanı değildir. Okula girenlerin ne taşıdığının kontrolünde de yetki sahibi değildir. Bu işin profesyonel elemanlarca yapılması şarttır.
MEB ÖĞRETMENE SAHİP ÇIKMALI
Okullarda güvenlik açığının faturası, eğitim emekçilerine çıkarılmamalıdır. Eğitim emekçilerine yapılan her saldırı, tüm topluma ve ülkenin geleceğine yönelik bir saldırıdır. Okuldaki şiddetin çözümünde MEB, aile, STK'lar, yazılı ve görsel basın birlikte hareket etmelidirler. Şiddeti öne çıkaran öğrencinin tutum ve davranışlarının altında yatan sebeplerin daha iyi anlaşılması için çocukların ev ve aile ortamında tanınması için gerekli çaba sarf edilmelidir.
MEB, yargıya taşınmış olan davalarda, hukukçuları sayesinde kendi personelinin haklarını savunmalıdır. Okul yöneticileri ve öğretmenlere şiddet hakkında konferanslar düzenlenmeli, öfke kontrolü öz denetim gibi becerilerin kazandırılmasına yönelik çalışmalar da yapılmalıdır.
Şiddetin boyutları ve kötü sonuçları belli bir program dahilinde öğretmenlerce öğrencilere anlatılmalıdır. Devlet veya özel okul fark etmeksizin tüm okulların güvenliği mutlaka sağlanmalıdır. Yöneticiler ve siyasiler öğretmenlerin itibarsızlaştırılmasına yol açan söylem ve uygulamalara son vermeli, onları gerçek anlamda koruyacak yasal düzenlemeleri acilen uygulamaya sokmalıdırlar.
*Eğitimci- Yazar