Okumayanlar okumayanlara karışırken
Nezihe Meriç 90’ların başında içinde bulunduğumuz fasit daireyi tanımladı. Büyük eğitim çöküntüsü içinden gelen anne babalar ve öğretmenler konusunda sonuç sürpriz değil. “Okumayan annelerin babaların, okumayan çocukları yetişiyor.” Okumayan öğretmenlerin de okumayan öğrencileri…
Edebiyatımızın üzerinde adeta spot ışığı gibi gezen bir kitap “Kimse Hikâyeyle Aramda Geçenleri Anlamıyordu”. Yayına Seval Şahin’in hazırladığı eser Nezihe Meriç’in söyleşilerini bir araya getiriyor.
“Kimse Hikâyeyle Aramda Geçenleri Anlamıyordu”, yazınıyla, tavrıyla “Türkçenin sevinci” Nezihe Meriç’in edebiyata karşı tutumunu, edebiyatını ve hayata bakışını anlamak için çok iyi bir toparlama.
Söyleşilerinde capcanlı, yaşayan bir Nezihe Meriç var, öyle ki bir roman kahramanı gibi okuru ilk sayfadan son sayfaya dek götürüyor. Kitap, Nezihe Meriç’in edebiyat ve yaşam anlayışını sunarken edebiyatımıza dair de epey bilgi barındırıyor. Nezihe Meriç’in 2009 yılında Dünya Gazetesi kitap ekinde yayımlanan, kendisiyle yaptığı söyleşi mutlakla ama mutlaka okunmalı. Bir zekâ gösterisi, az bulunur bir eleştiri ve başkaldırı biçimi olarak paha biçilemez değerde.
Meriç’in röportajlarında anlattıkları ve tespitleri arasından bu yazıda aktarılabilecek sayısız bölüm var. Yazmak, okumak, ödüller, yayıncılık, vitrinde olmak, sözcüklerin peşinden gitmek, kadın olmak üzerine… Ancak benim burada dikkat çekmek istediğim Meriç’in çocuk edebiyatı üzerine söyledikleri. Yapılan söyleşilerde dikkatimi çeken nokta şu oldu: Yazarın öykü kitabı Yandırma 1998 yılında yayımlandıktan sonra tüm muhabirler dokuz yıl aradan sonra yayımlanan kitap olarak sunuyordu Meriç’in bu eserini ve ona soruyorlardı neden bu kadar uzun bir ara? Nezihe Meriç ise her söyleşide haklı bir tepki veriyordu. Çünkü muhabirlerin bahsettiği dokuz yıl arada dokuz çocuk kitabı (Küçük Bir Kız Tanıyorum adlı 7 kitaplık dizi, Dur Dünya Çocukları Bekle ve Ahmet Adında Bir Çocuk) ve bir oyunu yayımlanmıştı (Çın Sabahta).
“Çocuklar için yazdıklarım da benim edebiyatımın bir parçası,” diyerek çocuk kitaplarının altını çiziyordu. Nezihe Meriç’in edebiyatından bahsederken yazdığı çocuk öyküleri pek de sayılmıyordu. Aslında daha doğru bir ifadeyle, çocuk edebiyatı yok sayılıyordu. Bu sebeple bu yazıda Nezihe Meriç’in çocuk edebiyatıyla ilgi fikirlerini ön plana çıkarmak istedim. Çarpıcı olan bir nokta da yazarın doksanlarda işaret ettiği bazı durumları aradan geçen otuz yılda hâlâ halledememiş olmamız.
NEZİHE MERİÇ’İN ÇOCUKLARA YAZMA BİÇİMİNİ TARİF EDİŞİ
“(…) Ben onlara, yaşadıkları bugünü, bu kültürü ayrıntılarıyla geçirmek istedim. Çevrelerindeki canlıları, onların varoluşlarını, yaşamı sürdürme biçimlerini, her şeyi. Ne yaşadıklarını, neler algıladıklarını, neler biriktirdiklerini, hele bir almaya başlasınlar diye düşündüm. ‘Alın size parlak, kırmızı tatlı, sulu güzel bir elma. Yiyin bakın, çok hoş’ diyerek. Elbette, ‘Elma çok faydalı bir yiyecektir. İçinde ABCÇDEF… vitaminleri vardır. Yiyin de büyüyün, cici çocuk olun, hadi bakim!’ demeden.
Elmanın hamı tatsız olur. Bazıları kepeklidir ne yenir ne yutulur. Tatlısı, mayhoşu, sulusu, ekşisi vardır. Çok yenirse dokunur. Üzerine su içmemek gerekir. Ayşe bunları büyüdükçe, yaşadıkça öğrenecek. Şimdilik elması parlak, kırmızı, tatlı.
Öyküleri bu genel anlamlamaya göre düzenledim. Onların pek küçük olduklarını gözden kaçırmamaya dikkat ederek.” s. 87 (Muazzez Menemencioğlu’nun söyleşisi 1994-1995)
'KENDİNİ BİLMEZLERİN BU İŞİN TİCARETİNİ YAPIŞINI ÖNLEMEK GEREKİR'
“Şimdi gelelim bu çocuklara kitap önermeye? Önerilecek sistemin sıfır noktasını göz önünde tutarak ayarlanması gerekir. Çünkü çocuk, altyapısı olmadığı zaman, kitabı sadece konu olarak görecektir. Onu sadece konu ilgilendirecektir. Konu zaten çevresinde, yaşadığı günlük hayatın içinde binlercesi bir arada var olan bir şey. O, sanatın düzenlemesine, konuyu verirken, –onun– yorum yapmasını da sağlamasına muhtaç. Okuduktan sonra, etkilenip düşünmek, tartışmak, fikir üretmek ihtiyacı içinde. Kendi bunun farkında olmasa bile, o yaşlardaki psikolojisi gereği bu böyle. Peki bunları bilen ve onlar için bunu böyle yazan yazarlar nerede?
Bence, gelişmiş ülkeler bunu her işte olduğu gibi çoktan çözmüş. Çoktan üretip duruyor. Dediğim gibi, önce Türkiye’deki çocuk yayınını bir ele alıp, kendini bilmezlerin bu işin ticaretini yapışını önlemek gerekir,” s. 132 (Can Kurultay söyleşisi, 1992)
'BELLİ ŞABLONLARIN, TAKLİTLERİN, İÇİNDE DÖNÜP DOLAŞIYORLAR'
“Edebiyatı edebiyatçılar yapar. Bizim edebiyatçılarımız arasında üç beş kişi varsa da çoğunluk, çocuk edebiyatıyla ilgilenmiyor. (...) Basılan pek çok çocuk kitabı (neredeyse önüne gelen tarafından yazılarak), dilin işlenişi, konu seçimi çocuğa yaşadığı kültürü, çevresindeki insanları tanıtması açısından yetersiz. Belli şablonların, taklitlerin, içinde dönüp dolaşıyorlar. Toplumsal bilinci gelişmemiş, yazınsal değeri olmayan, yaşadığı toplumu, o toplumun insanını, aile yapısını, gelişimini, değişimlerini, değerlerini bunların evrelerini algılamış, özümlemiş, söz sahibi olmayan, neredeyse kulaktan dolma bir biçimde, tü kalem bir şeyler yazanların kuşatması altında bizim çocuk edebiyatı. Genç anneler babalar da, son yarım yüzyılın büyük eğitim çöküntüsünden geldikleri için, onlar da çocukları için kitap seçerken zorlanıyorlar. Çünkü, ne yazık ki okumuyorlar. Yazınsal değer hakkında, hemen hemen hiçbir bilgileri yok. Bu, çocuklarını da etkiliyor elbette. Okumayan annelerin babaların, okumayan çocukları yetişiyor.” s. 203 (Deniz Aktan söyleşisi, Vatan Kitap, 1992)
'ÇOCUK NEYİN NEDEN, NE OLMASI GEREKTİĞİNİ EDEBİYATLA ÖĞRENECEKTİR'
“Çocuk bilgi olarak edindiklerini, düzenlemeyi, üzerinde düşünmeyi, karar vermeyi, mantığını işletmeyi, yani, neyin neden, ne olması gerektiğini (kalıcı oluşu, etkileyişi, açısından) edebiyatla öğrenecektir. Edebiyat, ona çevresindeki insanlara, olaylara bakmayı, onlar hakkında düşünmeyi, etkileyerek öğretecektir. Bu etkileniş, en küçük imden, diyelim sabahın erken saatlerinde bir bebeğin cıvıltılı kahkahalarıyla uyanmanın getirdiği duygudan anneyle babanın avaz avaz çılgın kavgalarından sonra, birinin kapıyı vurup gitmesinin getirdiği duyguya dek minimumdan maksimuma açılan bir yelpaze gibi çok ayrıntılıdır. Bu yüzden çocuk edebiyatı çok önemlidir, çok zordur... s. 297-298 (Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi’nden gelen çocuk edebiyatı hakkındaki soruların yanıtları, tarihine ilişkin kayıt bulunmamaktadır.)
'Kimse hikâyeyle aramda geçenleri anlamıyordu'
Nezihe Meriç, Hazırlayan: Seval Şahin, Yapı Kredi Yayınları, 2020, 304 sayfa