'Ölmez ağaç' zeytini ve yaşamı savunmak

Aydınlık, onurlu ve barış içerisinde yaşanılası bir hayatı devam ettirebilmenin en önemli göstergelerinden biri, elbette zeytini de inatla ve ısrarla savunmaktır.

Google Haberlere Abone ol

Fransız yazar Georges Duhamel (1884-1966), “Zeytinin artık yetişmediği yerde Akdeniz biter…” sözleri ile zeytinin Akdeniz için bir varoluş simgesi olduğunu anlatır.[‎1, ‎2] Duhamel, I. Dünya Savaşı boyunca, belki de savaşın en gerçek ve doğrudan sonuçları ile karşılaşan bir ordu cerrahı olarak çalışmış; savaş sonrası ise kendisini edebiyata ve barış içerisinde uygar insanlığı korumaya adamıştır. Böyle bir düşünürün elbette zeytin için söyledikleri, bir ağacın ilişkili olduğu iklim kuşağı ve coğrafyasını tarif etmenin ötesinde; zeytin ağacı ve yetiştiği topraklara yüklenen ve çağrıştırdığı tüm anlamlarla beraber de okunabilir. Dahası, tüm karşı çıkışlara rağmen zeytinlik alanlara yönelik saldırıların had safhalara tırmandığı günümüz Türkiye’sinde, bunu böyle okumak olasılıktan ötede duran bir sorumluluk olarak bu yazının amacını oluşturmaktadır.

Doğal yerleşim alanı Akdeniz Havzası’ndan, günümüzde neredeyse tüm kıtalara yayılan (Antarktika kıtası hariç) zeytinin seyrettiği tarihsel ve mekânsal yolculuk, onun insan toplulukları ve toplumlarına nüfuz eden doğal ve kültürel anlamlarına birlikte işaret eder. Biyolojik ve ekolojik özellikleri ile binlerce yıldır çeşitli halkların fiziki ve sosyoekonomik yaşamlarında önemli bir yerde duran zeytinin, bu özelliklerine eş değer biçimde tarihsel ve kültürel değerinin de yüksek olduğu, belki de hiçbir ağacın sahip olmadığı kadar çok sembole sahip olmasıyla anlaşılmaktadır.[‎3] İç içe geçmiş tüm bu değerleriyle zeytin, tarihte çeşitli yasa ve kaidelerle korunmuş; hatta bazı dönemlerde dokunulamaz bir yerde konumlandırılmıştır. Örneğin zeytin ağacının altında doğmanın, kutsal bir aileden gelmenin göstergesi sayıldığı Antik Yunan’da, herkes zeytinliklere yaklaştırılmamış, sadece dürüst ve iyi olarak bilinenlerin zeytin yetiştirmesine izin verilmiştir. Zeytin ağacı çoğunlukla devlet malı sayıldığından kesilip yakılması yasaklanmış; öyle ki bazı dönemlerde zeytine verilen zararların bedeli ölüm cezası olmuştur.[‎4, ‎5]

Yaşamsal özellikleri ile doğrudan veya dolaylı ilişkiler kurularak farklı kültürlerde çeşitli anlamlar yüklenen zeytin ağacı sağlık, şifa, refah, bolluk, bereket, doğurganlık, uzun ömür, ölümsüzlük, sonsuzluk, yeniden doğuş, bilgelik, kutsallık, arınma, temizlik, şans, zafer, güç, onur, adalet, aşk, sevgi, dostluk, arkadaşlık, umut, dürüstlük, cömertlik, akıl, ışık ve aydınlık anlamlarına gelmektedir.[‎3, ‎4, ‎5, ‎6] Bu anlamların en tepesinde ise kuşkusuz, bütüncül bir yaşamın sürdürülebilmesinin vazgeçilmez koşulu olan barış yer almaktadır. En ünlü ve yaygın bilinen hikâye ise, kırk gün kırk gece süren korkunç sellerin ve yıkımların yaşandığı tufanın ardından, Nuh’un gemisinden bir umut arayışı için gönderdiği güvercinin, gagasında bir zeytin dalı ile dönmesidir. Tufanın bittiği, suların çekilmeye başladığı ve yaşamın devam edebilmesinin mümkün olduğu toprakların hala var olduğunun müjdeleyicisi olarak zeytin dalı ve güvercin bir yandan umudun simgesi olurken; öte yandan zeytin dalı, insanların da dahil olduğu bir yaşamın devam edebilmesi için o zamana kadar yaşama ve yaşamın kutsallığına karşı işlenmiş suçların affedildiğini gösteren bir simge olarak kabul edilmiştir. Bir diğer deyişle insanlığa yeni bir başlangıç şansı vermek üzere yapılan barışı temsil etmiştir.   

Avustralya, Yeni Zelanda, Arjantin, Şili ve Japonya gibi ana topraklarından uzak ülkelerde bile yetiştirilen zeytinin, ilk kültürünün yapıldığı tarihler 6000 ila 8000 yıl öncesine kadar uzanmaktadır.[‎1, ‎4, ‎7] Bununla beraber, insan topluluklarının, henüz yetiştiriciliğine geçmeden çok öncesinden başlayarak zeytinin önemini kavramaya başladığını düşünmek mümkündür. On binlerce yıldır başta Akdeniz Havzası boyunca yerleşen topluluklar ve halklar olmak üzere tüm insanlık için kıymeti paha biçilmez olan zeytinin ilk atasal formlarının, bir diğer deyişle doğal köklerinin nerede ortaya çıktığına dair birbirinden farklı görüşlerle karşılaşılabilmektedir. Günümüze kadar, zeytin ağacına ilişkin en eski verilere Ege Denizi’ndeki Santorini Adası’nda yapılan arkeolojik kazılarda rastlandığı ve 39 bin yıllık zeytin yaprağı fosillerinin ortaya çıkarıldığı belirtilmiştir. Kuzey Afrika’da Relilai bölgesindeki arkeolojik çalışmalarda ise MÖ 12 bin yılına ait zeytin ağacı bulgularına rastlanmıştır.[‎1, ‎4] Bununla birlikte zeytinle ilişkili fosillerin yaşının gösterdiğinden öte, Akdeniz Havzası’nda yabani/doğal zeytinin en az 50 bin yıldır varlığını sürdürdüğü bilinmektedir; dolayısıyla bu bulguların zeytinin göç popülasyonları veya taşınma olasılıkları ile ilgili olabileceği belirtilmektedir.[‎1]

Örneğin Breton ve diğerleri (2012), yabani zeytin olarak tanımlanan delice zeytin popülasyonlarının, son buzul çağından sonra çoğunlukla deniz kıyılarını takip eden Akdeniz Havzası boyunca kolonileşmiş en az on bir atasal popülasyon içinde yapılandığını belirtmiştir. Aynı çalışmada, bu atasal popülasyonlardan türeyen göç popülasyonları için bazı coğrafik bölgeler önerilmiştir. Bunlar: 1) Doğu'da Türkiye, Kıbrıs, İsrail ve Lübnan, 2) Orta Akdeniz'de Kuzey Afrika’yı kapsayacak şekilde ana adalar Sicilya, Sardunya ve Korsika ve 3) Batı Akdeniz'de Kıtasal İspanya ve Güney Fransa bölgeleridir. Bununla beraber kültürü yapılan (Olea europaea L. var. europaea; Sin.: Olea europaea L. var. sativa) form zeytin ve yabani (Olea europaea L. var. oleaster; Sin.: Olea europaea L. var. sylvestris) formdaki delice zeytin çeşitleri ile gerçekleştirilen kapsamlı bilimsel çalışmalarla, Suriye’nin de dahil olduğu Levant Bölgesi ile bağlantılı olarak Yukarı Mezopotamya ve Güneybatı Asya toprakları içinde kalan bölgelerin, zeytinin orijinlendiği topraklar olduğu belirtilmiştir. Her ne kadar zeytinin ilk ortaya çıktığı bölgeler açısından, geniş bir coğrafik alanla ilişkili farklı görüşler bulunsa da, bugün bildiğimiz Hatay, Gaziantep, Mardin ve Kahramanmaraş şeridini içine alan ve daha belirgin bir bölgeyi işaret eden çalışmalar güçlü referanslar niteliğindedir. Yabani formların atasal orijinlerinin anavatanları, ilk zeytin yetiştiriciliğinin başladığı ve erken dönem göç rotalarının başlangıç noktalarını da göstermektedir.  Mısır üzerinden Tunus ve Fas’a; Anadolu üzerinden Ege Adaları, Yunanistan, İtalya ve İspanya’ya; İran üzerinden Pakistan ve Çin’e açılan üç coğrafik rota, zeytinin dünyaya dağılımının başlangıç güzergahları olarak ifade edilmiştir.[1, ‎4,‎7, ‎8, ‎9]

Dört mevsim boyunca gümüşi yeşil renkteki yaprakları, gri-kahverengi tonlarındaki ve çoğu zaman hareketli bir imgelem yaratan gövdesi ile sergilediği görüntüsü, zeytin ağacının coşkulu ve dayanıklı güneyli mizacı ile uyumludur. Denizi ve Akdeniz güneşini seven zeytin ağacı kısmen kireçli, kurak, çakıllı ve kayalık topraklarda yetişebilmesi; ihtiyaç duyduğu yıllık ortalama yağış miktarının nispeten az olması (100-850 mm aralığında yetişebilme toleransı); kuvvetli rüzgarlara dayanabilmesi ve kuraklık koşullarında hayatta kalabilmesi ile “yoksul toprakların zengin ağacı” olarak tanımlanmaktadır.[‎4,‎9,‎10] Bunun yanı sıra, topraktaki değişen tuzluluk koşullarında, pek çok diğer ağacın aksine sergilediği yüksek tolerans da önemli özelliklerindendir.[‎11]

Mottolarından biri "yavaş ama emin adımlarla" olan zeytin ağacının ortalama ömrü genellikle 300 ila 600 yıl arasındadır[a]; bununla beraber 1000 yıldan daha yaşlı olan ağaçlar da bildirilmiştir.[‎10] Uzun yıllara yayılan ömrü boyunca yetiştiği toprakların sakinlerine hem refah hem de yoksunluk dönemlerinde eşlik etmiş ve toplumların kültürel geleneğinin her alanında izlerini bırakmıştır. Örneğin; Yunan geleneğinde, bir çocuk doğduğunda bir zeytin ağacı dikilir. Zeytin ağacı ve çocuk birlikte büyüyecek ve çocuk 6 yaşına geldiğinde zeytin ağacı ilk meyvesini verecektir. Aile ile beraber gelişimine devam edecek, yıllarca hayatta kalacak ve şimdiki ve gelecek nesiller için her zaman yaşamın sürekliliğini ve evrimini hatırlatmak için orada olacaktır.[‎4, ‎5]

“Ölmez ağaç” olarak da tanımlanan zeytinin sonsuzluk ve yaşamın simgesi olması, yine onun eşsiz doğal yapısından gelir. Kuraklık ve zorlayıcı çevresel koşullara karşı sergilediği direnç ve dayanıklılığın yanı sıra, hasar gördüğü zaman kökleri hala toprakta ise kendisini hızla toparlayabilme ve yeniden filizlenebilme özelliğine sahiptir. Ölümsüzlük ve sonsuz yaşamı simgeleyen bu özelliğine dair anlatılar da çeşitli kültürlerde yer almaktadır. Örneğin Kral Xerxes'in (I. Serhas) Pers orduları Yunanistan'ı kasıp kavurduğunda, zeytin ağacının diğer tüm ağaçlardan özel bir önemi olduğu hikâye edilmiştir. MÖ 480'de Akropolis'te zeytin ağaçlarının bulunduğu yerleşimler ateşe verilip yakılmıştır. Ancak zeytin ağaçlarının "aynı gün iki arşın yüksekliğe kadar filizlendiği " ve yangın sonrası bu kutsal ağacın kalıntılarından elde edilen tohumların Attika'ya yeniden dikilerek Athena’nın hediyesi olan ilk orijinal ağacın bu sayede tüm Atina’yı çevreleyen zeytinlerde yaşamaya devam ettiği anlatılmıştır.[‎4]  

Zeytinin sosyoekonomik ve kültürel tarihi, sıklıkla kendisinden elde edilen ve “sıvı altın” olarak tanımlanan zeytinyağı ile beraber anılmaktadır. Zeytinyağı, eski tarihlerden itibaren bir gıda ve şifa/bakım maddesi olarak kullanılmasının yanı sıra, aydınlatma, yüzeyleri yağlama, dalgalı denizlerde gemilerin geçişini kolaylaştırmak için bir sürfaktan etki oluşturma ve çeşitli ritüellerde arınma ve kutsama için kullanılmıştır.   Peyzaj ve estetik açıdan da kıymetli olduğu bilinen zeytin ağacından elde edilen kereste ise hem kullanışlı bir yakacak hem de mobilya ve dekoratif malzeme olarak kullanılmıştır.[‎2,‎4] Sağlık, şifa, güzellik ve uzun bir yaşam kaynağı olarak da bilinen zeytin ağacı meyvesi, çekirdeği, yaprağı, çiçeği, gövdesi ve gövdesini saran kabuğundan farklı tekniklerle elde edilen çok çeşitli bileşenleri ile geleneksel ve modern tıpta, eczacılıkta, kozmetikte önemli bir yerde durmaktadır. Genel başlıklar altında fenolikler, mineraller, vitaminler, hidrokarbonlar ve steroller gibi sahip olduğu çok çeşitli bileşenleri sayesinde farklı hastalık ve patojenlere karşı koruyucu ve tedavi edici özellikler sergilediği bilinmektedir.[‎10, ‎12, ‎13] 

Ağız ve göz iltihaplarının geçirilmesinden safra taşı tedavisine; kolesterol ve şeker düzenleyicilikten nöropatik ağrıların giderilmesine; romatizma ağrılarının geçirilmesinden gut tedavisine; cilt ve saç bakımından solunum, sindirim ve üriner kanallardaki enfeksiyonların engellenmesine; çeşitli kanser tiplerinden korunma ve hatta iyileştirmeye kadar zeytinin pek çok terapötik etkisinden bahsedilmektedir. Geleneksel ve çağdaş kullanımlarının birlikte değerlendirilmesi ile, zeytinin antidiyabetik antikanser, antimikrobiyal, antioksidan, enzim inhibisyon, antihipertansif ve kardiyoprotektif, antienflamatuvar, antinosiseptif, gastroprotektif ve nöroprotektif etkilerinin olduğu rapor edilmiştir.[‎13]

Ekolojik özellikleri açısından da zeytin ağacı, binlerce yıldır başta Akdeniz Havzası’nda olmak üzere ekosistemdeki önemi ile dikkat çekmektedir.[‎4, ‎10, ‎14] Genellikle sonbaharda artan düzensiz, değişken ve kümülatif ortalamanın nispeten düşük olduğu yağışların görüldüğü, yazları sıcak ve kurak geçen Akdeniz İklimi’ndeki dalgalanmalara uyum sağlaması ve toprak seçiciliğindeki esnekliği ile geniş bir coğrafyada dağılabilmiş ve göç yolları üzerinden dünyaya açılabilmiştir.  Çevresel kirliliğin yanında, en önemli sınırlayıcı faktörü sıcaklık olan bu güneş tutkunu ağaç, her dem yeşil görüntüsü; su stresine ve kuraklığa karşı sergilediği toleransı; değişen çevresel koşullara adaptasyonu; hastalık ve zararlılara karşı dayanıklılığı ve sahip olduğu genetik çeşitliliği ile “çorak toprakların zengin ve güzel bitki örtüsü”nü oluşturmuş ve onu dahil olduğu ekosistemlerin en büyük koruyucusu yapmıştır.

Ortalama üç yılda yenilenen ve sonbaharda hepsi birden dökülmeyen; dolayısıyla kalıcılığı yüksek olan yaprakların kütikula ve stoma yapıları, hem nemin korunması hem de yüksek kapasitede CO2 emilimi sağlar. Bunun yanı sıra sık dizilimli ve çok sayıda olan yaprakları sayesinde, sağanak yağışların olumsuz etkisini azaltabilmekte; suyun akışı ve toprağa sızması süreçlerindeki düzenleyiciliğiyle erozyon riskini azaltabilmektedir. Farklı toprak tiplerinde yetişebilmesinin en önemli nedenlerinden biri olan sağlam, güçlü ve derinliklerinden su çekmeyi başaran kök yapısı sayesinde yine erozyon ve toprak kayıplarına karşı koruyucu bir rol üstlenir.[‎9, ‎10] Tüm bu biyolojik ve ekolojik özellikler, aynı ekosistemde yer alan diğer canlı ve cansız sistemlerle bir ilişki örüntüsü oluşturduğundan, biyoçeşitiliğin desteklenmesi ve sürdürülmesinde de zeytin vazgeçilemez bir yerde durmaktadır. İklim krizi ve ekolojik tahribatın son sürat devam ettiği gerçekliğiyle, zeytinlik alanları güçlendirmenin ve koruyup kollamanın yaşamsal önemi daha da belirginleşmektedir. 

Çeşitli topluluklar ve halklar tarafından, başta kendi varoluşlarına kattığı değerler nedeniyle zeytine atfedilen simgesel anlamlar, elbette dünyayı ve yaşamı algılama sınırları, koşulları, pratikleri, değişimleri ve özgüllüklerine bağlı bir tarihsellikle şekillenmiştir. Binlerce yıldır sağlık, bakım, beslenme ve geçim gibi daha hızlı ve doğrudan fark edilen yararlarının yanı sıra; bütünselliği ve diyalektiği içinde yaşamdaki yeri ile zeytini tanımaya çalışmış, tanımış, önemini kavramış ve onunla beraber hayatı daha iyi ve güzelleştirerek sürdürebilmenin koşullarını oluşturmuştur. Yunanca’daki anlamlarından biri de “parlamak, ışık saçmak”[‎6] olan zeytinin, hiçbir kültür ya da inançta herhangi karanlık bir kavramı çağrıştırması söz konusu olmadığı gibi; buna dönük zorlama çabalar da kendilerini imha eden başarısız girişimler hanesine yazılacak niteliktedir. Örneğin; Yırca’da zeytin ve zeytinlik alanların maden şirketleri ve hükümet eliyle talan edilmesi karşısında yaşamı savunanlara dönük saldırıların, “zeytin ağacının gizlenen Yahudi’yi göstermeyen tek ağaç olduğu” şeklindeki düşmanlaştırıcı söylemlerine dayanan provakasyonları bile; uygarlık tarihinin yaşam kutsallığına atfettiği değer ve anlamların içinden ancak yaratılabilmiştir. Barışı temsil eden zeytinin düşmanlık, savaşın yıkıcılığı ve şiddet karşısında zulme uğrayacak olanı yeri geldiğinde tek başına, cesaretle ve onurla koruyup kollamasından daha doğal ve tarihsel ne olabilir…

Küresel sömürü ve talan sisteminin; ve bundan başka türlüsünün mümkün olmadığını dayatan politikaların yaşamın her alanına hızla ve şiddetle devam eden saldırıları, uygar insanlığın da dahil olduğu yaşanabilir bir dünya bırakmayacak tufan boyutuna ulaşmıştır. Tufandan nasibini en ağır şekilde alan ülkelerden olan Türkiye’de, kendilerini yaşamın sahibi sanan ve bunu halklara dayatan şirketlerin ve onların kollayıcısı iktidarın zeytine ve tüm temsil ettiği değerlere uyguladığı şiddet ve yıkım devam etmektedir. Aydınlık, onurlu ve barış içerisinde yaşanılası bir hayatı devam ettirebilmenin en önemli göstergelerinden biri, elbette zeytini de inatla ve ısrarla savunmaktır. Zeytini ve yaşamı savunanlara binlerce kez selam ola...

KAYNAKLAR

  1. Breton, C. M., Warnock, P., Bervillé, A.J. (2012) Origin and History of the Olive, in: Muzzalupo, I. (2012). Olive Germplasm-The Olive Cultivation, Table Olive and Olive Oil Industry in Italy, IntechOpen, pp. 4-22.
  2. Amate, J.I. (2012) The Ecology and History of the Mediterranean Olive Grove: The Spanish Great Expansion, 1750 – 2000; Rural History, Volume 23 , Issue 2 , pp. 161-184.
  3. Ünsal, A. (2021), Ölmez Ağacın Peşinde/Türkiye’de Zeytin ve Zeytinyağı, Yapı Kredi yay. 12. Baskı.
  4. Efe, R., Soykan, A., Cürebal, İ., Sönmez, S. (2013) Olive and Olive Oil in Edremit Region, Edremit Municipality Cultural Publication No: 9, p. 193.
  5. Abea (2022), The history of the olive tree; Erişim: 10.05.2022; https://www.abea.gr/en/history-of-olive-in-crete/
  6. Goudy, R. (2022) The Symbolism of the Olive Tree, Erişim: 10.05.2022 https://ruthgoudy.com/the-symbolism-of-the-olive-tree/
  7. Besnard, G., Khadari, B., Navascue´s, M., Ferna´ndez-Mazuecos, M., El Bakkali, A., Arrigo, N., Baali-Cherif, D., Brunini-Bronzini de Caraffa, V., Santoni, S., Vargas, P., Savolainen, V. (2013) The complex history of the olive tree: from Late Quaternary diversification of Mediterranean lineages to primary domestication in the northern Levant, Proc. R. Soc. B., Vol: 280/1756, pp. 1-7.
  8. Heywood, V.H. (1978) Flowering Plants of the World; Oxford University Press.
  9. Özkaya, M.T., Ulaş, M., Ebru Çakır, E. (2009) Zeytin Ağacı ve Zeytin Yetiştiriciliği içinde: Göğüş, F., Özkaya, M. T., Ötleş, S. (Ed.), Zeytinyağı, Eflatun Yayınevi, 1-25.
  10. Öztürk, M.; Altay, V.; Gönenç, T.M.; Ünal, B.T.; Efe, R.; Akçiçek, E.; Bukhari, A. (2021) An Overview of Olive Cultivation in Turkey: Botanical Features, Eco-Physiology and Phytochemical Aspects. Agronomy, 11/295, pp. 2-26.
  11. Melgar, J.C., Mohamed, Y., Serrano, N., Garcı´a-Galavı´s, P.A., Navarro, C., Parra, M.A., Benlloch, M., Ferna´ndez-Escobar, R. (2009) Long term responses of olive trees to salinity, Agricultural Water Management 96, pp. 1105-1113.
  12. Omar, S.H. (2010) Oleuropein in olive and its pharmacological effects. Pharm., Vol: 78 pp. 133-154.
  13. Hashmi, M.A., Khan, A., Hanif, M., Farooq, U., Perveen, S. (2015) Traditional uses, phytochemistry, and pharmacology of Olea europaea (olive). -Based Complementary Altern. Med., 541591.
  14. Sousa, A. A. R., Barandica, J. M., Rescia, A. (2019) Ecological and Economic Sustainability in Olive Groves with Different Irrigation Management and Levels of Erosion: A Case Study, Sustainability 11(17):468.

[a] Çeşitli kaynaklarda sıklıkla karşılaşılan ekonomik ömür olarak tanımlanan 50-75 yıllık süre, zeytin ağacının meyve verdiği yılları ifade eder; burada geçen süre ise ekolojik ve doğal ömrü ifade etmektedir.