YAZARLAR

Ölüler ülkesi yazıları: Medeniyetimiz yangın yeri

Yangın deyince herkesin ilk cümlesi doğal afet oluyor. Afet tarafı doğru da, her şeyin yapay olduğu bu çağda bir tek yangın mı doğal? Hadi oradan, insanın ağzını bozdurmasınlar!

Son birkaç yazıdır, giyim kuşam ve aksesuarların geçmişine doğru bir yolculukta seyrüsefer halindeydik. Nihayetinde Neolitik Çağ’a gelmiştik ve artık dokuma teknolojisinin peşine düşmeye başlayacaktık.

Size bu yazıda uzun uzun, yerleşik yaşama geçen toplulukların dünyasını, milyon yıllık alışkanlıkların nasıl değiştiğini ve bunun giyim kuşam üzerindeki etkilerini anlatmaya başlayacaktım. Ancak vazgeçtim. Daha doğrusu, bu konuda yazmayı biraz erteledim, diyelim. Erteledim çünkü geçtiğimiz iki haftada ülkemizin her yerinde çıkan büyük yangınlar, canıma yetti. Dedim ki, mızrak dişli kaplanların postlarını şimdilik bir kenara bırakalım, biraz da yangınların tarihini konuşalım.

Tabii, yangınların tarihi deyince, aklınıza geçmişte çıkan büyük yangınlardan bahsedeceğim gelmesin. Zaten onlar hakkında, belgelere dayanarak yazılan nice makale ve kitap, çekilen nice titiz belgesel çalışması ve etkileyici film var. Ben daha çok, şimdilerde neden bu kadar fazla yangın çıktığı hakkında konuşmak istiyorum. Daha da doğrusu, teknolojinin neredeyse esamesinin okunmadığı geçmiş dönemlerde bile günümüzden daha az yangın çıkmasının sebeplerini dile getirmek istiyorum. İstiyorum ki, böylece nerede hata yaptığımızı bulalım.

Tabii, sevgili okurlarımın da kolayca tahmin edebileceği gibi öfkemin asıl sebebi, orman ve makilik alanlarda çıkan yangınlar. Ancak, çok üzgün ve kızgın olduğum için huyumdan vazgeçecek değilim. Her zamanki gibi önce konuşacağımız konu hakkındaki genel bilgilerimizi bir sıralayalım. Sonra bakalım, bu lafın sonu nereye gidecek…

Efendim, günümüzün imece dijital ansiklopedisi Wikipedia’da yazdığına göre: “Yangın, maddenin ısı ve oksijenle birleşmesi sonucu oluşan yanma reaksiyonlarının neden olduğu doğal bir afettir. Yangınların, oluştukları coğrafî alanda maddi hasarlara neden olmasından ziyade, orada yaşayan canlılar ve ekolojik denge üzerinde de büyük derecede olumsuz etkileri vardır.

Güzel, basit ama bir o kadar da açıklayıcı bu tanımda, ülkecek takıldığımız yegane nokta, “doğal afet” kısmı. Yangın deyince herkesin ilk cümlesi doğal afet oluyor. Afet tarafı doğru da, her şeyin yapay olduğu bu çağda bir tek yangın mı doğal? Hadi oradan, insanın ağzını bozdurmasınlar!

Wikipedia amca anlatmaya devam ediyor; “yangınların sınıfı”. A’dan başlıyor F’ye kadar. Katı madde yangınlarından başlayıp metallerin hatta yağların yangınına uzayan bu sınıflandırma, aynı bizim okullarda yaptığımız sınıflandırmaya benziyor.

-Sizin yangın hangi sınıfta?

-Bizimki 3E’ye gidiyor teyzesi.

-Maşallah ne çabuk büyümüş!

İmece ansiklopediden okumaya devam edelim. Sıradaki bölüm “yangınların nedenleri”. Bu bölümün sadece ilk üç başlığını okumak bile çağımızın gerçek hastalığını anlamamıza yeter sanıyorum. Bunlar; koruma önlemlerinin alınmaması, bilgisizlik ve ihmal. Yok canım! Ne alakası var? Neyse, diğer başlıkları da okuyayım da aklınızda kalmasın: kazalar, sabotaj, sıçrama ve doğa olayları. Hiç şaşırmadınız değil mi? Hepsini yakinen tanıyoruz. Kaza dediğin zaten tüm branşlarda milli sporumuz sayılır. Sabotajlar keza aynı. Onlar olmasa turistler nerede konaklayacak değil mi? Eh, yangın zaten bir sıçrar, iki sıçrar, üç sıçrar, dört sıçrar, beş sıçrar… Yok, o çekirge hakkındaki atasözünden dem vurmuyorum. Yangın, ülkemizde çekirgeden daha başarılı bir kariyere sahiptir. Son madde olan doğa olayları ise bu başlıklar arasında sığındığımız tek liman. Hepsini iyi biliyoruz ama nedendir bilinmez, suçu bir tek doğada arıyoruz.

Wikipedia suçu kimsede aramadığı için anlatmaya devam ediyor tabii ki. Sıradaki bölüm, “yangın söndürmede kullanılan yöntemler”, ondan sonraki bölüm ise “söndürmede kullanılan araç ve malzemeler”. Bence ansiklopedimiz bu bölümlerde tam olarak doğruyu söylemiyor.

Böyle düşünmemin nedenini hemen açıklayacağım. Şu yarım asra yaklaşan ömrümde nice yangın gördüm. Hadi, diyelim ilk 25 yılında, Wikipedia’nın da dediği gibi su ile soğutma, oksijensiz bırakma falan söndürme yöntemi olarak kullanılıyordu. Ancak son yirmi yılda bu yöntemler değişti. Artık, tweet atma (uygulamanın yeni adı X ama onda atılan şeyi bilmediğim için eski adını yazdım), post atma, insta’da paylaşma, reels ile söndürme gibi yöntemler geçerli. Bunların da mutlaka ilgili metine eklenmesi lazım. Sonra gelelim söndürme araçlarına; su, kum, köpük nedir Allah aşkına? Araç diyor araç. Haberlerde görüyoruz, doğrusu; arazöz, ihaleye girememiş yangın uçağı, rus pilotların kullandığı helikopter, bir de ancak ünlülerin çok paraya satın aldığı yangın söndürme topları olmalı!

Yukarıda bahsettiğim “Bilgisizlik” maddesinin hakkını verdiğime göre, ansiklopedinin son başlığı ile yazımıza devam edelim. Başlığımız “Yangından korunma”. Oh, burası en iyi bildiğimiz yerden geldi. Haydi, hep beraber söylüyoruz: Allah beterinden korusun.

Efendim, lafı daha geçmişe getiremeden yine bana ayrılan köşenin sonuna geldik. Ne yapayım, kusuruma bakmayın. İçimde yanan yangının büyüklüğüne verin. Söz, bir sonraki yazıda sizi Perslerin “Paradeisos”larına götüreceğim. Avrupalılar bu kelimeyi hala kullanıyor. Paradise, cennet yani.

Yine bir sonraki yazıda, geçmiş uygarlıkların, ormanları, makilikleri, bataklık ve sulak alanları korumak için kullandıkları, çok ama çok gizli bir yöntemden bahsedeceğim.

Söylencemiz tüm hızıyla sürecek. VİYA BÖYLE!


Selim Martin Kimdir?

Selim Martin 1981 Uşak doğumlu. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Arkeoloji üzerine yaptı. Aynı üniversitede Arkeoloji Bölümü'nde Öğretim Görevlisi olarak çalışmakta. Prehistorya, Bilişsel Arkeoloji, Mezopotamya Arkeolojisi, Tarihsel Coğrafya ve Mitoloji gibi temel Arkeoloji konularının yanında tekstil, mozaik, resim gibi sanat ve tasarım alanlarında da çeşitli dersler yürütmekte. Eğitim ve iş hayatı boyunca çeşitli bilimsel ve sanatsal projeler ile kültürel etkinlikler içerisinde yer aldı ve özellikle Batı Anadolu coğrafyasında eğitim ve kültürel amaçlı geziler düzenledi. Uzun yıllar, arkeolojik alanlarda ve çeşitli bilimsel çalışmalarda belgeleme amaçlı fotoğraf çekmekle beraber, sanatsal anlamda kişisel fotoğraf sergileri açtı ve çeşitli eserleri karma sergilerde de yer aldı. Arkeoloji ve Mitoloji alanlarında kitapları ve bilimsel yayınları olan ve çeşitli ulusal gazete ve dergilerde mitoloji konulu yazılar kaleme alan Selim Martin evli ve bir çocuğu var.