YAZARLAR

Ölüler ülkesi yazıları: Vücut boyamanın tarihi

Vücudumuzun “bir kısmını” boyamanın ve boya veya çamur ile çeşitli desenler çizmenin de çeşitli imkanlar sağladığını özellikle söylemek lazım. Kimi desenler, ait olduğumuz aileyi/kabileyi gösterirken, kimileri ise cesaretimizi, avcılıktaki başarımızı, sağ çıktığımız mücadeleleri simgeler. Bir nevi, dosta güven, düşmana korku salmak, anlayacağınız.

Efendim tekrar merhabalar. Geçtiğimiz yazıda, ilkel insanların dünyasında “çıplaklığın” yerini konuşmuş ve insanın neden giyindiği sorusunun peşine düşmüştük. Sorunun cevabı için epey bir daha konuşacak olsak da onu ortaya çıkaran güdüleri bir kez daha hatırlatmakta fayda var: “İhtiyaç/fayda”, “baştan çıkartma” (üreme-çoğalma) ve “hiyerarşik” adı verilen ilkeler, doğadaki tüm canlılardan farklı bir şeyler yapıp, görünümümüzü değiştirme yolunun taşlarını bir bir döşemiş sanki.

Yani insan, başlangıcından bugüne; iklimsel ve coğrafi koşullar başta olmak üzere, çeşitli zorlayıcı durumların ortaya çıkardığı ihtiyaçlara yönelik, üreme ve çoğalmayı arttırmaya yönelik veya toplumsal statüsünü belirtmeye yönelik şekilde, ya da bunların birkaçını aynı anda içeren nedenlerle giyim-kuşam ve aksesuar üretmiş olmalıdır. Madem çıplaklık konusunu aştık, ne dersiniz bu ilkelerin içerisine doğru meraklı bir bakış atalım mı?

Efendim, ilk ilkemizin adı üstünde, ihtiyaç/fayda ilkesi. Yani durup dururken ortaya çıkacak hali yok, elbet bir gereksinim sonucu olmalı değil mi? Bu ilkeye dair en erken uygulamalar, insanların vücutlarını çamur, kömür veya çoğunlukla aşı boyası ile kaplamalarıdır. Bu kaplamalar, vücudun doğal halini saklamaz, yani çıplaklığınızı değiştirmez, ancak kuruduktan sonra rüzgârdan, güneşten, çeşitli çizik ve yaralardan ve böcek ısırıklarından korur. Aynı zamanda bulunduğunuz ortama uyum sağlamanıza, çeşitli hayvanlardan sakınmanıza veya onlara kolayca yaklaşmanıza imkân sağlar.

Himba Kabilesi

Arkeolojik araştırmalar, tarihöncesi çağlarda, aşı boyasının elde edilmesine çok önem verildiğini ve bu hammaddenin uzak mesafelere de taşındığını göstermektedir. Efendim, uzak geçmişi bir yana bırakın, bu tür vücut boyaları, Paleolitik Çağ’dan bu yana büyük ölçüde değişmeden yaşayan Afrika'nın çeşitli kabileleri arasında hâlâ yaygın olarak kullanılmaya devam etmektedir. Modern dünyanın ilkel kabileleri, atalarıyla aynı nedenlerle, saçlarını ve vücutlarını, yüzlerce yıldır çamur ve aşı boyası ile kaplamayı sürdürüyor. Hatta, Himba kabilesi hakkında, yakın zamanda yapılan bir çalışma, çok ilginç bir bilgiyi ortaya koydu: Doğal çamurun kırmızı renginin, aslanların üzerinde sakinleştirici bir etkisi varmış. Aslan bu malum, hayvanların kralı. Aç olmadığı zamanlarda pek saldırgan olmasa da insan denen canlıdan çok da hoşlanmadığı aşikar. Neden bizden hoşlansın ki? Hem aslanla aynı şeyleri yiyoruz, hem de aslana ciddi zarar verebilen nadir canlılardan biriyiz. Doğal bir rakibi olan bizi gördüğünde, kralın sinirlerinin hoplaması normal. İşte, vücudumuza sürdüğümüz bu kırmızı renk, aslanın fazladan sinirlenmesine engel oluyormuş. O renkte gezinmemiz, bulunduğu ortamın doğallığını bozmadığından, hayvan yattığı yerde rahatsız olmuyormuş. Eh, daha ne olsun. Bir çamurdan en fazla verim bu kadar alınır yani.

Hazır ortama uyum sağlamaktan bahsetmişken, vücudu boyayıp, çevrenin doğal rengine bürünmek, korunma amacı bir yana, biz doğuştan zayıf avcılar için aynı zamanda bulunmaz bir nimet değil mi? Dişimiz küçük, pençemiz yok, uçamıyoruz, hızlı bile koşamıyoruz. Bizim avcılık yapabilmemizin tek yolu, keskin zekamızı sonuna kadar kullanmak. İşte bu zeka, ortama uyum sağlayarak, avın yanına kadar yaklaşabilmenin türlü yollarını bulmayı da başaracak tabii ki. Kamufle olmayı lütfen hafife alma canım okur. Türlü teknolojiye, en acımasız silahlara rağmen, kamuflaj, bugün bile başarılı bir avcılığın ilk anahtarı konumunda değil mi?

Vücudumuzu “tümüyle” boyamanın-kaplamanın faydalarını saydık da, “bir kısmını” boyamanın ve boya veya çamur ile çeşitli desenler çizmenin de çeşitli imkanlar sağladığını özellikle söylemek lazım. Kimi desenler, ait olduğumuz aileyi/kabileyi gösterirken, kimileri ise cesaretimizi, avcılıktaki başarımızı, sağ çıktığımız mücadeleleri simgeler. Bir nevi, dosta güven, düşmana korku salmak, anlayacağınız.

Bu desenleri de sadece uzak geçmişte aramayalım efendim. Aborjin veya İnuit kabileleri gibi modern çağın ilkel toplulukları hâlâ bu tür vücut boyamalarını kullanıyor. Kabile vatandaşı kullanır da, toplu konut çocukları kullanmaz mı? Kullanır efendim elbet kullanır. Günümüzde “dövme” sanatı da işte tam da aynı nedenlerle oldukça popüler değil mi? Müzik tarzından siyasi görüşe, inanç dünyasından aşk hayatına kadar her türlü şeyin çizimini/resmini, benzer nedenlerle hâlâ vücudumuzda taşıyoruz. Hatta suç örgütlerinden müzik gruplarına, taraftar topluluklarından ordu mensuplarına uzanan sayısız grup için aidiyet, bizzat bu tür çizimler aracılığı ile sağlanıyor.

Efendim, bana ne, ben dövme sevmem, bu dediğinden hiçbir şey anlamadım diyenleriniz varsa, daha basit bir örnek vereyim. Yaşı biraz büyük olanlarınız kolaylıkla hatırlar. Gençler ise bir zahmet Google amcaya bir uğrayıp,  eski milli kalecimiz Rüştü Reçber’in,  önemli maçlarda, gözlerinin altını ve yüzünü nasıl boyadığına bakabilirler.

Rüştü Reçber 

Kar beyazına veya stat ışıklarına karşı bir önlem gibi dursa da, kökeni bir savaş simgesi olan o siyah çizgileri kalecimizin gözünün altında görünce, insanların içine yayılan umudu, tribünlerde oluşan coşkuyu düşününce, milyon yıllık uygulamanın, hâlâ ilk günkü tazeliğini koruduğu açıkça anlaşılıyor.

Efendim, ihtiyaç ilkesi üzerinden, ilk giyim kuşam ve aksesuar örneklerini konuşacaktık, düştük bir boyanın peşine, fark etmeden günümüze kadar gelmişiz. Neyse, zaman makinesinin kontrolü nasıl olsa bizde, şimdiden hazırlanın, önümüzdeki yazıda milattan önce 500.000’e gidiyoruz.

Söylencemiz Sürecek. VİYA BÖYLE!


Selim Martin Kimdir?

Selim Martin 1981 Uşak doğumlu. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Arkeoloji üzerine yaptı. Aynı üniversitede Arkeoloji Bölümü'nde Öğretim Görevlisi olarak çalışmakta. Prehistorya, Bilişsel Arkeoloji, Mezopotamya Arkeolojisi, Tarihsel Coğrafya ve Mitoloji gibi temel Arkeoloji konularının yanında tekstil, mozaik, resim gibi sanat ve tasarım alanlarında da çeşitli dersler yürütmekte. Eğitim ve iş hayatı boyunca çeşitli bilimsel ve sanatsal projeler ile kültürel etkinlikler içerisinde yer aldı ve özellikle Batı Anadolu coğrafyasında eğitim ve kültürel amaçlı geziler düzenledi. Uzun yıllar, arkeolojik alanlarda ve çeşitli bilimsel çalışmalarda belgeleme amaçlı fotoğraf çekmekle beraber, sanatsal anlamda kişisel fotoğraf sergileri açtı ve çeşitli eserleri karma sergilerde de yer aldı. Arkeoloji ve Mitoloji alanlarında kitapları ve bilimsel yayınları olan ve çeşitli ulusal gazete ve dergilerde mitoloji konulu yazılar kaleme alan Selim Martin evli ve bir çocuğu var.