Ömer Çelik: Boğaziçi hepimizin gözbebeği

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Boğaziçi Üniversitesi'ndeki protestolara ilişkin "Boğaziçi Üniversitesi, hepimizin gözbebeği bir üniversite, Türkiye'nin en büyük kazanımlardan bir tanesi. Bundan sonrasında artık eğitim-öğretim hayatının orada sağlıklı bir şekilde işlemesine odaklanmak gerektiği herkesin en önemli hassasiyeti olmalıdır" dedi. Çelik yargının Enis Berberoğlu kararı için "Yüce Meclise bir görev olarak düşen konular geldiği zaman grubumuz tavrını ortaya koyacaktır" diye konuştu.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Boğaziçi Üniversitesi, hepimizin gözbebeği bir üniversite, Türkiye'nin en büyük kazanımlardan bir tanesi. Dolayısıyla bundan sonrasında artık eğitim-öğretim hayatının orada sağlıklı bir şekilde işlemesine odaklanmak gerektiği herkesin en önemli hassasiyeti olmalıdır" dedi.

Çelik, AK Parti Genel Merkezi'nde, Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısı devam ederken basın toplantısı düzenledi. 

MYK toplantısında kongre süreci ve çalışmaların ele alındığını aktaran Çelik, ekonomi, teşkilat çalışmaları, iç ve dış politikalar konusunda değerlendirilmelerin yapıldığını belirtti.

Çelik'in açıklamalarından satır başları şöyle: 

BUNLARIN HİÇBİRİNİ KABUL ETMİYORUZ: (Boğaziçi protestoları) Çeşitli devletlerin açıklamalarını yakından takip ediyoruz. Bu açıklamalarda, Türkiye'nin egemenlik hakkına dönük olarak hiçbir şekilde kabul edemeyeceğimiz birtakım yaklaşımlar, birtakım cümleler söz konusu oluyor. Bunların hiç birini kabul etmediğimizi bir kere daha ifade ediyoruz. Genelde kendi ülkelerindeki olaylarla ilgili detaylı anlayış bekleyenler maalesef bizim ülkemizdeki olaylarla ilgili olarak son derece kaba saba standart açıklamaları yapmakla yetiniyorlar. Türkiye'de bu açıklamaların ifade ettiği gibisinden bir durum söz konusu değil.

DEMOKRATİK PROTESTO KAVRAMI İÇİNE GİRMİYOR: Boğaziçi Üniversitesi eylemlerinde, terörle iltisaklı bazı grupların eylemlerin içine girmesi gibi meselelere karşı son derece hassas olunmalı ve bu hassasiyet korunmalı. Aksi halde hiç istemediğimiz birtakım durumlar ortaya çıkabilir. Nitekim güvenlik güçleri de bunu sağlamak için elinden gelen gayreti gösteriyor. Bu tip meselelerde herkesin sağduyu üretmesi gerekir. Yani öğrencilerin içerisine bu grupların sızması konusunda işte valilik açıklama yapıyor, kimler ne kadar süre içerisinde hangi eylemlere katılmış bunların iltisakları nedir, bu grupların durumları nedir gibisinden. Burada sağduyu meselesiyle hareket etmek zorunludur. Herkes demokratik protesto hakkını kullandı. Ondan sonra engelleme, işte kampüsün şu bölümünü işgal etme, rektörü dışarı çıkarmayız, rektöre hesap sorarız gibisinden yaklaşımlar demokratik protesto kavramı içine girmiyor. Boğaziçi Üniversitesi, hepimizin göz bebeği bir üniversite, Türkiye'nin en büyük kazanımlardan bir tanesi. Dolayısıyla bundan sonrasında artık eğitim-öğretim hayatının orada sağlıklı bir şekilde işlemesine odaklanmak gerektiği herkesin en önemli hassasiyeti olmalıdır.

BÖYLE BİR HABERİN İDRAK VE İZANLA İLGİSİ YOKTUR: Bir gazetecinin, "Boğaziçi Üniversitesine ABD el koyabilir şeklinde haberler çıktı. Buna ilişkin değerlendirmeniz nedir?" sorusu üzerine Çelik, "Bu tip haberlerin gazetecilikle alakası yok. Bazen bu tip haberleri yaparken bunu temenni mi ettiği yoksa haber mi yaptığı birbirine karışıyor. Türkiye egemen bir devlettir. Böyle bir haberin yapılmasının idrak ve izanla da ilgisi yoktur. Boğaziçi Üniversitesi, Türkiye'nin en önemli üniversitelerinden bir tanesidir. Yabancı bir devleti bu işin içine karıştırarak bu şekilde haber yapmak bile yadırganması gereken bir durumdur.

KAFALARINA GÖRE KARAR VERİYORLAR
: (Süleyman Soylu ve Devlet Bahçeli'ye Twitter tarafından uygulanan kısıtlama) Daha önce de söylediğim gibi sosyal medya şirketleri, birer özgürlük mecrası olarak ortaya çıktılar ama şimdi kafalarına göre yargı kararı olmadan subjektif kararlarla keyfi kararlarla birer kamu otoritesi gibi davranıyorlar. Örneğin şu soruyu soralım, PKK/PYD yöneticilerinin hesaplarına resmi onay verirken, mavi tık verirken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yöneticileri niçin bundan mahrum bırakılıyor bunu neye göre yapıyorsunuz? Şimdi en son Diyarbakır annelerinin eylemlerini anlatan Twitter hesabı engellendi. Buradaki keyfi kararın arkasındaki ilkeler nedir? 'Buradaki keyfi karar değil' diyorsanız, bunun arkasındaki ilkeler nedir? Hiçbir şekilde böyle bir şey gözükmüyor."

SOSYAL MEDYALAR ULUSAL İRADELERLE KAVGA EDİYOR: Hollanda'daki Geert Wilders en büyük nefret suçu üreticisi ve en büyük nefret siyaseti üreticisi. Peygamberimize, İslam'a ve Müslümanlara, göçmenlere dönük nefret suçunun direkt merkezine oturan tweetlerini niçin engellemiyorsunuz? Buna dönük bir engelleme niye gerçekleştirmiyorsunuz? Bütün bunları yaparken de hangi mahkeme kararı ya da hangi ilkeler bütününe göre hareket ediyorsunuz? Bu kararı verenler neye göre hareket etmiş oluyorlar bunların net bir şekilde bilinmesi lazım. Sosyal medyalar, bir özgürlükçü mekanizma olarak çıktı ama şimdi ulusal iradeleri aşan ulusal iradelerle kavga eden milli egemenlikle kavga eden, hukukla kavga eden birer mekanizmaya dönüşmeye başlıyor. Tabii bu arkasından bir dijital faşizm getirecektir bir dijital diktatörlük getirecektir. Artık yeni mücadele alanı, yeni kriz alanı siber alandır.

TÜRKİYE VE FRANSA KÖKLÜ BİR TARİHE SAHİP: Cumhurbaşkanımız verdiği mesajlarla bütün müttefiklerle yararlı verimli bir ilişki evresine girmeleri gerektiğini net bir şekilde illetti. Bu müttefiklere Fransa da dahil. Türkiye ve Fransa çok eskiden bu yana birer müttefik ve pek çok konuda ortak siyasetlere imza atmış köklü bir tarihe sahiptir. Üslup meselesi son derece önemlidir. Sayın Macron'un en son Atlantik konusunda yaptığı açıklamalar, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yürüyen Türk dış politikası ile ilgili olarak, işte Karabağ'da, Suriye'de, NATO'ya karşı olduğumuz gibisinden yaklaşımları doğru bulmamız mümkün değil. Daha hassas bir yaklaşım bekliyoruz. Bu hassasiyetimizi kilit noktalarından bir tanesi Fransa'dan ya da başka bir müttefikimizden hiçbir şekilde PYD ya da PKK'yı meşrulaştıracak bir söylemin olmamasıdır. Makron son açıklamalarında PYD'den 'bizim uzantımız' diye bahsediyor. Bunu anlamak hiçbir şekilde mümkün değil. Bizim mücadele ettiğimiz şey, terör örgütüdür. NATO müttefiklerimizin bizim yanımızda olmasını istiyoruz. Makron kendisine 'Libya'daki Türk askeri işgalini bitirmek, Türk askerini oradan çıkarmak' gibisinden bir hedef koyuyor. Bu çok yanlış bir ifade. Türk askeri meşru Libya devletinin daveti üzerine oradadır. Türk askeri, orada olmasın' demenin manası, 'Hafter, katliamlarını serbestçe yapsın' demektir. Eğitici güç olarak oradayız.  

ANAYASA KONUSUNA POZİTİF YAKLAŞMAK GEREKİR: AK Parti ya da Cumhur İttifakı olarak yapılacak çalışmalarda, tek başımıza yapacak gücümüz olsa bile en geniş uzlaşmayı her zaman arzu ediyoruz. Siyaset kurumunun anayasa meselesi konusunda yapacağı işler, gelecek nesillere borcumuzdur. Herkes, Türkiye'de darbe anayasasından yakınır, eleştiri getirir. Fakat sivil siyaset maalesef geçmişteki tartışmalar da bunu gösterdi ki sıfırdan bir anayasa yapma mükellefiyetini yerine getirmemiştir. Dolayısıyla bugün siyaset yapan kim varsa, onların, hepimizin gelecek nesilleri yeni bir anayasa borcumuz vardır. Gelecek nesiller bunu hak ediyorlar. Bu şekilde, sonrası düzeltilmiş, bozunca başka yere düzeltilmiş şeklinde bir anayasa yapmanın ötesinde Türkiye'nin hem anayasal birikimi vardır. Bütün bu gerçekler ortadayken gerçeklere karşı bir koşul öne sürerek Türkiye'nin gerçek ve sivil bir anayasaya kavuşma hedefinden Türkiye'yi uzaklaştırmamak gerekir. Bu konuda pozitif yaklaşmak gerekir.

ENİS BERBEROĞLU KARARI: Yargı kurumları karar veriyor, yargı mekanizması işliyor. dolayısıyla Yüksek Mahkeme karar vermiş, yerel de belli mekanizmalar harekete geçmiş. Dolayısıyla bizim bu süreçle ilgili söyleyeceğimiz bir şey yok. Ondan sonra Yüce Meclise bir görev olarak düşen konular geldiği zaman grubumuz değerlendirmesini yapacak ve tavrını ortaya koyacaktır. Onun dışındaki yargısal süreçtir.