Ömer Çelik'ten 'öğrenci yurdu' cevabı: Bunlar çok hassas meseleler

Ömer Çelik, 'Öğrenci yurdundan çıkan silahlar' başlıklı habere ilişkin, "Bunlar çok hassas meseleler. Geçmiş zamanlarda Türkiye'de büyük krizler çıkarıldı bu tip yanlışlar üzerinden" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığındaki AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısı devam ederken parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.

Çelik, Odatv'nin "Öğrenci yurdundan çıkan silahlar" başlıklı haberine ilişkin, "Bunlar çok hassas meseleler. Geçmiş zamanlarda Türkiye'de büyük krizler çıkarıldı bu tip yanlışlar üzerinden. Bir zamanlar Türkiye'deki vesayetin birinci kuvveti basındı" ifadelerini kullandı. 

Afganistan'da Kabil Havalimanı misyonuna dair Türkiye'nin yürüttüğü müzakerelerin çok istismar edilen bir konu olduğunu savunan Çelik, birçok muhalefet partisinde geçmişte diplomatlık görevi yapmış kişiler olduğunu hatırlattı.

Türkiye'nin geçmişten bugüne NATO bünyesinde Afganistan'da muharip olmayan bir unsur olarak faaliyetlerinin devam ettiğini dile getiren Çelik, bu çerçevede Kabil Havaalanı'nın güvenliği ve işletilmesinin NATO Kararlı Destek Misyonu kapsamında 2013'ten beri Türkiye tarafından yürütüldüğünü, bunun yeni bir durum olmadığını savundu.

Ömer Çelik, özetle şunları söyledi:

TERÖRLE MÜCADELEMİZ IRAK'IN BÜTÜNLÜĞÜNE KARŞI BİR YAKLAŞIM DEĞİLDİR: Milli Savunma Bakanlığımızın koordinasyonunda yürüyen; İçişleri Bakanlığımızın, Milli İstihbarat Teşkilatı'mızın terör örgütüne dönük operasyonlar yakından takip ettiğimiz konular. Zaman zaman Irak'tan yönelen terör tehdidine karşı verilen mücadelede bazı grupların Irak'ın egemenliğine, toprak bütünlüğüne Türkiye'nin müdahale ettiği kara propagandalar var. Türkiye topraklarına dönük terör tehdidini kendi imkan ve kuvvetleriyle bertaraf etme şeklinde gerçekleşiyor. Terörle mücadelemiz Irak'ın bütünlüğüne karşı bir yaklaşım değildir, tamamen kendi topraklarımızı korumaya yöneliktir. Bu operasyonlar Türkiye'nin milli güvenliğini koruyan operasyonlar olduğu gibi aynı zamanda kardeş Irak'ın içinde konuşlanmış terör unsurlarına karşı Iraklı kardeşlerimize verdiğimiz destek olarak da değerlendirilmelidir.

26 İŞLETMEYE CEZA UYGULANMIŞTIR: Müsilajla mücadelede 425 bölgede çalışmalar devam ediyor. 7 bin metreküp müsilaj, Marmara Denizi’nden temizlendi. Müsilajlar düzenli olarak depolama alanlarına gönderiliyor. Bu müsilaja sebep veren kirliliği ortadan kaldırmak, bu çerçevede 6 bin 738 denetim Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından gerçekleşmiştir. 26 işletmeye ceza uygulanmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız konuyu yakından takip etmektedir. İnşallah Marmara Denizi’ni en kısa zamanda bu büyük felaketten kurtaracağız.

YUNANİSTAN'IN GERGİNLİK POLİTİKASINI SÜRDÜRMEYE EĞİLİMLİ OLDUĞU GÖRÜLDÜ: Cumhurbaşkanımızın katıldığı NATO zirvesinin yankıları devam ediyor. Bütün tabloda çıkan sonuç, Cumhurbaşkanımızın muhatapları Türkiye ile pozitif ajandaya yoğunlaşmak gerektiğini açık ve net şekilde söylediler. Anlaşmazlığın devam ettiği, kısa vadede çözülemediği konularda tansiyonun düşürülmesi söz konusu. Bütün bunların devamının gelmesini bekliyoruz. Sayın Miçotakis'in ortaya koyduğu vizyona, bundan sonra meselelerimizi çözme konusunda daha ılımlı çözüm üretelim noktasında Cumhurbaşkanımızın olumlu yaklaşımına rağmen Yunanistan'ın gerginlik politikasını sürdürmeye eğilimli olduğu görüldü. Atina mutabakatına göre turizm sezonunun yoğun olduğu Ege'de herhangi bir askeri aktivite yapılmıyor. Yunanistan 1988'de imzalanan Atina mutabakatına uymayarak Ege denizinde belli bölgeyi askeri eğitim sahası ilan etti. Bu hem Miçotakis'in sayın Cumhurbaşkanımızla görüşmede ortaya koyduğu yaklaşıma aykırı hem de Atina mutabakatına aykırıdır. Turizm sezonunun 15 Haziran-15 Eylül tarihleri arasında Türkiye herhangi bir askeri aktivite planlamamıştır. Maalesef ortaya çıkan tablo karşısında Türkiye navtex ilan etmiştir. Bütün dünyanın görmesi gereken şey, bu mikro gerginlik meselesinde gerginlikler Yunanistan tarafından kaynaklanmaktadır. AB liderleri Ege ve Akdeniz'de gerginliğin düşürülmesinden bahsediyorlar. Sayın Cumhurbaşkanımız bunların Yunanistan'a söylenmesi gerektiğini hatırlatıyor.

AB, GÜMRÜK BİRLİĞİ'NİN GÜNCELLENMESİ GİBİ OLUMLU BİR ŞEYİ BU BELGEYE KOYMADI: AB Devlet ve Hükümet Başkanları zirvesi düzenlendi. Doğu Akdeniz'de işbirliğinin önemine dair vurgular var. Raporun diğer kısımları dikkate alındığında yeterince olumlu tablo ortaya çıkarmıyor. Türkiye bir diyalog başlatılması için üzerine düşeni fazlasıyla ortaya koydu. AB, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi gibi olumlu bir şeyi bu belgeye koymadı. Olumlu bir gündemi takip edecek olursak bu maddelerin başında Gümrük Birliği'nin güncellenmesi gerekir. Maalesef burada bile somut karar alınamadığını görüyoruz. Sürekli erteleyen bir tablo var. Bunun içerisinde bazı ülkelerin oyalama taktiği var. Bazı ülkelerin samimiyeti var ama irade eksikliği var. Birkaç üye de AB üyeliğini istismar ederek Türkiye'yi tavize zorlamayı istiyorlar.

TÜRKİYE'NİN BU YÜKÜ ÇEKMESİNİN TABİİ Kİ BİR SINIRI VAR: Türkiye ve AB arasındaki göç meselesi sadece mali yardım meselesine indirgenemez. Bu vizyonsuzluk ve vahim hatadır. Siz bunları Suriyeli sığınmacılar için veriyorsunuz. Avrupa'yı kendinizce göçten ve göçün olumsuz etkilerinden korumuş oluyorsunuz. Bu vizyonla hareket etmeniz vahim hatadır. Türkiye'nin bu yükü çekmesinin tabii ki bir sınırı var. Temel haklar ve hukukun üstünlüğü konusunda samimi iseniz gelin bunları konuşalım, 23. ve 24. fasılları açarsınız. Zirve kararların Kıbrıs'la ilgili bölümleri hakkaniyetli bir yaklaşım sergilemiyor. Rum-Yunan tezlerinin birebir ifadesinden başka bir şey değil. AB'nin bir kere daha adadaki gerçekleri görmesi gerektiğini, orada KKTC diye Rumlarla eşit statüyü paylaşan bir devlet ve toplum olduğunun altını çiziyoruz.

AFGAN HÜKÜMETİ İLE YASAL ZEMİNİN DE OLUŞTURULMASI GEREKİYOR: Afganistan'da Türkiye'nin yürüttüğü müzakereler konusu var. Muhalefette bazen genel başkan bazen sözcüler düzeyinde gerçeklerin ortaya konulamadığını, maddi bilgi açısından yanlış şeyler söylendiğini görüyoruz. Bu çerçevede Kabil Havaalanı'nın güvenliği 2013'ten bu yana ülkemiz tarafından yürütülüyor. Bu yeni değil. NATO'nun Afganistan'dan geri çekilmesiyle birlikte yeniden gündeme geliyor. Türkiye güvenlik açısından taşeronluk yapacakmış gibisinden yanlış ve yakışıksız ifadeler kullanıyor. Bu konuda istişareler devam ediyor. Türkiye'nin bu konuda uluslararası toplunun güçlü ve güvenli desteğine ihtiyacı var. Afgan hükümeti ile yasal zeminin de oluşturulması gerekiyor. Burada mesele Türkiye'nin öteden beri kardeş Afgan halkına verdiği destektir. Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakan iken Afganistan'a gittiğimiz zaman, Afgan vatandaşlarının içerisinde en rahatlıkla gezen askeri unsurun Türk askeri olma konusunda büyük mutluluk duymuştuk. Birileri sadece haritada mesafelere bakarak analizler yapıyor. Türkiye'ye kuzey ve doğudan gelen göç tehdidine karşı Afganistan'ın istikrarlı olması bizim için çok önemlidir. Afganistan'daki istikrarsızlık uyuşturucu tacirleri açısından maalesef elverişli ortam oluşturuyor. Bunların hepsi milli güvenliğimiz açısından önemli unsurlar. İç ve dış siyasi konularla ilgili değerlendirmelerimizi de yaptık.

KENDİ MEŞRUİYET ALANINIZA DA ZARAR VERMİŞ OLURSUNUZ: Türkiye'deki bir siyasi partinin devletin cumhurbaşkanına karşı bu ifadeyi kullanması şuursuz, yakışıksız bir ifadedir. Bahsettiğiniz makam Türkiye'nin devlet başkanlığıdır. Türkiye'nin ordularının başkomutanıdır. Onu bu ifadeyle nitelediğiniz zaman kendi meşruiyet alanınıza da zarar vermiş olursunuz. Siyasi mücadeleyi siyasi rekabetten çıkarıp siyasi husumete getiren kendi meşruiyet alanını zedeler. Cumhurbaşkanımızın Türkiye'nin hak ve menfaatlerini korumak, şan ve şerefini korumak konusunda gecesini gündüze katan nasıl bir mücadele verdiğini dışarıdan alenen düşmanlık yapanlar bile teslim etmektedir. Kendilerinin 6 aylık mesaisi cumhurbaşkanımızın 1 günlük mesaisi olmayanlar bu çalışmayı ölçebilecek değildir.

KATAR'DAN GELEN ÖĞRENCİLERİN SINAVSIZ TIP EĞİTİMİ GÖRECEĞİ İDDİASI: 2-3 yıl öncesine kadar bu tip bir şey söz konusu olduğunda, CHP'de bir yanlışlık yapıldığında, CHP'den bir arkadaşımız bu şekilde bir gerçek olmayan bir haberin peşine takıldığında ve bunun gerçek olmadığı söylendiğinde CHP'de özür dileyebilen, özgüvenli kimseler vardı. Daha demokrat kimseler olabiliyordu. Fakat bir şey söyleniyor, yalan olduğu ortaya koyuluyor, hiçbir şey olmamış gibi devam ediliyor. Bu haber yalan bir haberdir. Yalan haber olduktan sonra bir yayın organının bunu geri çekmesi güzel bir şeydir. O haberi yapan siteyi alıntılayarak söylediğiniz. O bilgi çöktü, yalan olduğu ortaya çıktı. Siyasetçinin en önemli görevi topluma doğruyu söylemektir. Muhalefetin en önemli görevi de denetim görevi yapmaktır. İşin psikopolitik bir tarafı da var. Ne kadar zulüm yaparsa yapsın Esed rejimiyle muhabbetli bir ilişki gerçekleştirmek istiyorlar. Ama Türkiye'ye yatırım yapsa bile Katar'a sıcak bakmıyorlar. Bunlar söz konusu olduğunda bile Esed rejimiyle oturmak, konuşmak lazım diyorlar. Ama Katar bizim ülkemize yatırım yapıyor, Türkiye'nin lehine oy kullanan ülkelerden bir tanesi. Buradaki seçmece mantık belli bir politik-psikoloji açısından vahim bir mantık. Biz Türkiye ile dost olanla dost olur, düşman olanla düşman oluruz. Bizim baktığımız yer Türkiye'nin hak ve menfaatleri olmalıdır. Hak ve menfaatleri tehdit edenle ilişki geliştirmek istiyorsunuz, diğer tarafa propaganda yapıyorsunuz.

'BUNLAR ÇOK HASSAS MESELELER' 

"Öğrenci yurdundan çıkan silahlar" başlıklı habere ilişkin soru üzerine Çelik, Suriye'ye, Libya'ya yapılan yardımlar meselesinde de benzer kara propagandalarla karşılaştıklarını savundu.

Çelik, "Bunlar çok hassas meseleler. Geçmiş zamanlarda Türkiye'de büyük krizler çıkarıldı bu tip yanlışlar üzerinden. Burada yapılması gereken bir, her zaman denir 'Basın demokrasinin dördüncü kuvvetidir.' Basın demokrasinin dördüncü kuvveti olmakla vesayetin birinci kuvveti olmak arasında çok gidip gelmiştir Türkiye'de. Bir zamanlar Türkiye'deki vesayetin birinci kuvveti basındı" diye konuştu.

Ömer Çelik, "Birincisi, bu kadar kolay, suçlayıcı haber nasıl yapılıyor? İkincisi, özür dilenmesi lazım. Üçüncüsü de bir daha bunların yapılmaması için ne tür tedbirlerin alındığının açık şekilde paylaşılması lazım. Bunlar vahim sonuçlar doğurabilecek son derece sıkıntılı yaklaşımlar. Eğer Kadın ve Demokrasi Derneği güçlü bir açıklama yapmasa sesini duyuramasa bugün sosyal medya olmasa yapılan haber kişileri ne kadar zor duruma düşürecek" dedi.

'KESİNLİKLE BÖYLE İFADELER OLMADI'

Çelik, geçen gün iki milletvekilinin ve birkaç gazetecinin Twitter'dan "Siz bir açıklamanızda her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına 5 bin lira verildi demişsiniz. Bana gelmedi. Bunlar nerede?" ifadesini kullandığını anlatan Çelik, 'bu yalanlar' üzerine bir açıklama yaptığını söyledi. Kesinlikle böyle bir ifadelerinin olmadığını dile getiren Çelik, salgın döneminde vatandaşlara ve sektörlere verilen yardımları da paylaştıklarını savundu. (HABER MERKEZİ)