Ömer’in yolu dertlerle dolu
İnternet siteleri, sosyal medya, imamlar, türlü çeşitli cemaat mensupları, trol tayfası Ömer’le yatıp Ömer’le kalkıyor. Misal, ezan okunuyor dizide ve Türkçe altyazı geçiyor. Buna alkış tutan da var, “Türkçe ezan sevdası hortladı” diye küplere binen de… Uzmanların uzmanı Akit, daha dizi başlamadan şıppadak tespit ediyor durumu: “Şimdi de ‘Ömer’ ile ortaya çıktılar! Diziler yoluyla imamlara yeni operasyon”. Memleketimizin, insanımızın ne dertleri var, görüyorsunuz.
İmamın oğlu, müezzin Ömer dizisine niye bu kadar takıldım diyordum ki, sonunda buldum: Ne çok Ömer’imiz varmış meğer! Misal, yazıya otururken saydım, Ömer adında tam altı arkadaşım var, farkında değilim. Üstelik bunların yarısı da gayet yakın dostlarım. Hele ikisiyle kırk yılı devirmişiz. İkisi de yayın dünyasından. Soyadlarını yazsam hemen bileceksiniz. Etrafınıza bakın, eminim sizde de nice Ömer’ler çıkar.
Bırakın etrafınızdakileri, Ömer Çelik beyefendiyle hemen her gün ekranlardan müşerref oluyoruz. Asabiyet bülteni sunuyor genellikle. AKP sözcüsü. Aslen meslektaş sayılırız, siyasete atılmadan önce basındaydı, köşe yazarlığı yaptı. Kültür ve Turizm Bakanı, Avrupa Birliği Bakanı oldu. Adanalı mertliğiyle Avrupa Birliği’nin memleketimiz için yegâne seçenek olmadığını söyledi. Nitekim kendisinden sonra o bakanlığa mahal kalmadı, lağvedildi.
Peki, Milli Eğitim Bakanımız Ömer Dinçer beyefendiyi hatırlar mısınız? Bakanlıktan önce sayın cumhurbaşkanımızın ilk başbakanlığında ilk müsteşarıydı. Hatta intihal meselesi dolayısıyla YÖK, sayın Dinçer’in profesörlüğünü iptal ettiğinde cumhurbaşkanımız çok kızmış, köpürmüştü. Birkaç yıl sonra o karar iptal edildi sessizce. Daha da sonrasında Melih Bulu misali, akademik kariyer ve görevin yazılı olmayan temel kriterlerinden biri halini aldı intihal yapmış olmak. Fakat bu arada ne olduysa sayın Dinçer gözden düştü, AKP’den koptu. Öyle olunca Habertürk’teki yazılarına son verildi.
Efendim, tabii ki henüz iki bölümüyle gündeme oturan televizyon dizisini, Ömer’i konuşacağız ama o daha ortada yokken büyüklerimiz vardı. Hürmeten onları anmamız lazım. Müsaade buyrulsun, hemen ekranın yakışıklı Ömer’ine geleceğim.
BİZE ÖMERLER LAZIM
Dinçer’in ayrılmasıyla ilgisi yok tabii ama sayın cumhurbaşkanımız birkaç yıl önce, galiba AKP kuruluş yıldönümü töreninde ilan etmişlerdi: "Bize Ömerler lazım."
“Bu Ömerleri bulduğumuzda, şu anki konumumuzdan daha ileriki bir konuma geleceğiz, hiç endişeniz olmasın” buyurmuşlardı. Arayış sürerken bir de baktık, bu sefer İyi Parti, yine kuruluş yıldönümünde aynı telden çalıyor! Ömer’in Yolu sloganıyla yürütülen kampanya, iyiydi – kötüydü epey tartışıldı. Meğer, yıllarca AKP kampanyalarını yürüten firmanın sahibi, “Ömerler arıyoruz” lafının ardındaki muhtemel isim, oradan ayrılıp İyi Parti’yle çalışmaya başlamış. Ömer’i de yanında götürmüş.
Tüm bu yollara, arayışlara ve isimlere isim babalığı yapan Hazreti Ömer’i, kılıcının keskinliğini, adaletinin hassasiyetini söylemeye gerek yok tabii ki. Ömer’imiz çok. Fakat şu kısa hafıza taraması da gösteriyor ki Ömer’ler halden hale çevriliyor, yollar çatallanıyor, ayrılıyor. Ne aranan Ömerler bulunabiliyor, ne de yol.
Pazartesi akşamlarımı işgal eden genç müezzin Ömer dizisini izlerken bunların hiçbiri yoktu aklımda ama sanki arkalardan bir yerlerden o meşhur Urfa türküsü çalınıp duruyor gibi geliyordu bana. Buyurun siz de dinleyin:
KİMİN OLACAK BU ÖMER?
Ekranda yolculuğunu izlediğimiz Ömer karakteri, köken olarak Urfalı mıdır, bilmem. Buna dair bir emare yok ama onun gönlü de güzelde herkes gibi. Ayrıca, yine türküdeki gibi hem arzulanıyor, övülüyor hem de bedduaya uğruyor. Bir yandan “Ağam olasın Ömer, paşam olasın Ömer” deniyor, hemen ardından “Yetim kalasın, benim olasın Ömer” deniyor! Ömer’in işi zor.
Baba, oğlu Ömer’i helal süt emmiş bir kızla bir an önce baş-göz etmek istiyor, kurda kuşa kaptırmadan. Fakat mahalleye gelen dul ve çocuklu Gamze hanıma çarpılıveriyor bizim toy Ömercik. Zaten kızı bir hayırsıza kapılıp giden, kendisi de dul imam Reşat efendi, bu sefer yanında yetiştirdiği gençten müezzinliğe intisap ettirdiği gözünün bebeği oğlu da elden gidecek diye deli oluyor.
Bir o değil ki deli olan, diziyi izleyen-izlemeyen neredeyse herkes! İnternet siteleri, sosyal medya, imamlar, türlü çeşitli cemaat mensupları, trol tayfası Ömer’le yatıp Ömer’le kalkıyor. Misal, ezan okunuyor dizide ve Türkçe altyazı geçiyor. Buna alkış tutan da var, “Türkçe ezan sevdası hortladı” diye küplere binen de… “Ne güzel, ekrandan ezan okunuyor” diye sevinenler de, “yanlış makamdan okunuyor bre cahiller” diye kızanlar da din adına konuşuyor. Zaten dinsel içerik danışmanı ilahiyatçı olsa da hadis karşıtıymış, onu ve diziyi baştan aforoz edenler, izlenmesinin caiz olmadığını buyuranlar bununla yetinmiyor, Ömer’in İsrail dizisinden uyarlandığını, Yahudi propagandası, projesi olduğunu öne sürüyor.
İspat: Kendisi de çocuk olan kız, ağlayan kardeşinin ağzına biberonu dayıyor ama bebek yırtınmaya devam ediyor. Ne yapsın kızcağız, henüz süt çıkmayan memesiyle emzirir gibi yapıyor. Susup uyuyor bebecik. Kız da suçlu suçlu anlatıyor bunu annesine. Kıyametler koparan cemaat trolleri sırf bu sahne nedeniyle dizinin yasaklanmasını emrediyor.
GERÇEK HAYAT HİKAYESİ Mİ?
Dizinin yapımcısı OGM Pictures logosunu görenler sormadan edemiyor: Ünlü psikiyatr, kitap ve dizi fabrikatörü Gülseren Budayıcıoğlu’nun eli Ömer’e de değmiş midir? Değmiş efendim: Proje tasarımı ona aitmiş. Yani bu dizi proje diyenler haklı. Aslı İsrail yapımı ama biz onu yerli, milli ve İslamiye çevirmişiz başarıyla. OGM ve Gülseren hanım adları birbiriyle özdeşleştiği gibi “gerçek hayat hikayesi” sloganıyla da özdeşleşiyor. O zaman da soru kaçınılmaz, Ömer kimin hikayesi?
Budayıcıoğlu, Masumlar Apartmanı’ndan Camdaki Kız’a, Çöp Adam’dan Yalı Çapkını’na, Doğduğun Ev Kaderindir’den Kırmızı Oda’ya yıllardır ekranları parsellemiş bulunuyor. Hepsi de “gerçek hayat hikayesi”. Kendisi ilk İstanbullu Gelin’le keşfedildi, ondan sonra tutabilene aşk olsun. Fakat, “çok söz yalansız olmaz” demiyorlar boşuna. İşte, bizzat psikiyatr ve danışan öykülerinden oluşan Madalyonun İçi kitabından uyarlama Kırmızı Oda dizisinde 35. Bölümden 42’ye dek tam 8 bölüm intihal değil miymiş?
Malumunuz, Gülseren hanımın psikiyatri şirketinin, zincirinin adı Madalyon. Madalyonun İçi de tanıklıklara dayanıyor haliyle. Fakat işte sahte doktor gibi, sahte tanıklık, sahte “gerçek hayat hikayesi”. Nasıl oluyor derseniz, hikaye gerçek ama Budayıcıoğlu ve danışanın değil. Olay Madalyon’un içinde geçmiyor! İranlı yazar Shahzadeh N. İgual’ın Tahran’ın Kırmızı Sirenleri kitabından apartılmış Kırmızı Oda’nın sekiz bölümü. Ah reyting canavarı, nelere kadirsin sen. Ne demiştik, intihal yoksa, iş yok!
Ömer’de hal durum nedir bu nedenlerle merak ediliyor. Merak edilmeyenler de ihbar hattı uzmanları, troller tarafından merak ettiriliyor. Uzmanların uzmanı Akit, daha dizi başlamadan şıppadak tespit ediyor durumu: “Şimdi de ‘Ömer’ ile ortaya çıktılar! Diziler yoluyla imamlara yeni operasyon”.
Akit’e bakarsanız, RTÜK’e şikayet yağmaya başlamış. Sebep? “İmam baba ile müezzinlik yapan oğlunu konu alan dizide; bir sahnede namaz kılan imam rolündeki oyuncunun diğer sahnede sert ve acımasız bir kişiymiş gibi gösterilmesi Müslümanları rahatsız et”miş. Ve ayrıca, “Dizinin İsrail dizisinden uyarlanması ise ‘Rezalet içinde rezalet’ olarak yorumlan”mış. Keza, “Müslümanların değerlerini hedef alan böyle bir diziye manidar bir şekilde HZ Ömer’i andıran ‘Ömer’ isminin verilmesi operasyonun ulaştığı boyutu gözler önüne” sermekteymiş.
Akit operasyonu başka haberlerle sürdürüyor, bir taşla tam beş kuş vurmaya götürüyor: Ömer’le beraber İBB, Diyanet, imamlar, Saadet Partisi yan yana tek cümleyle ipe çekiliyor: Star TV'nin İsrail'den uyarlanan imamların hedefe konduğu Ömer adlı dizisinin fragmanı CHP'li İBB'nin metrolarında yayınlanıp, reklamı yapılırken, hakarete uğrayan imamların, Diyanet'in ve Saadetlilerin tepkisizliği sürüyor.
Ustalık, uzmanlık böyle bir şey.
Akit, kardeşini emzirme sahnesine tabii ki mukabele ediyor, “rezil dizi” damgasıyla. Daha neler, neler. Bir başka ihbar hattı talimat veriyor: Ömer Dizisi Daha Başlamadan Bitebilir! Üsküdar Müftüsü Açığa Alınmalı. Çünkü neden: Selimiye Camii’nde bu rezil dizinin çekimlerine izin vermiş.
Memleketimizin, insanımızın ne dertleri var, görüyorsunuz.
VATANDAŞ SORUYOR, ARZ OLUNUR
Ben de medya mensubu olarak Ömer dizisiyle ilgili kısa bir soruşturma yaptım. İzleyiciler bambaşka şeylere dikkat çekiyor ve soruyor:
1 – Ömer kardeşimiz, kendisinden ablasının müşkülünü çözmek için bir koşu bankaya uğruyor, anında 300.000 TL kredi alıp ablasına teslim ediyor.
Biz de müşkülümüz için istediğimiz bankadan anında kredi çekebiliyor muyuz?
Yoksa Ömer kardeşimiz imamın oğlu, müezzin olduğundan ayrı bir statüye mi sahip, boşuna umutlanmayalım mı?
2 – Seneler evvel başına buyruk, itaatsizce terk ettiği anasının evine bu sefer dul ve yedeğinde çocuğuyla iltica eden Gamze Hanım aynı sokakta bankada işe başlıyor dizide. Yaşı geçse, onca yıl işe ara verse de, hemen işbaşı. Acil durum sosyal destek kapsamında mıdır işe dönüş başvurusunun kabulü? Biz de aynı destekten yararlanabiliyor muyuz, prosedürü öğrenebilir miyiz?
3 – Ömer kardeşimiz, formasyonu olmasa da din dersi öğretmeni olarak mahalledeki okulda işbaşı yapıyor. Atanamayanlar soruyor: Öğretmenlik için müezzinlik ön koşulu var mıdır? Önce Diyanet İşleri’ne mi başvurmalıyız?
Arz ederim.
Siyaset sahasında köpek dalaşı 13 Nisan 2024
Kumpastan, hileden başka nedir siyaset dediğiniz 26 Mart 2024
Ahu Tuğba’yı görmek için Çiçek Bar’a akan gazeteciler 20 Mart 2024
Çiçekler açılıyor, alem meyhaneden bara terfi ediyor 19 Mart 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI