Ömrümüz Bahçeli’nin şifreleriyle geçiyor
Gazetecinin işi soru sormaktır. Bahçeli, gazeteciyi kendisinin gönlünü hoş tutacak bir parti görevlisi gibi azarlamak yerine soruyu yanıtlasa Erdoğan ile aralarında görüş ayrılığı olup olmadığını öğrenecektik.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ortağı MHP Genel Başkanı Bahçeli, etrafında soru soran gazeteci olmamasına alıştı. O yüzden eleştirel soru yönelten, sorgulayan gazeteci görünce afallıyorlar.
Bahçeli’nin grup toplantısından çıkışında soru soran gazeteci arkadaşımız Hilal Köylü’yü “Mesleğini bırak” diye azarlamasının nedeni de bu. İstiyor ki, o konuşsun, gazeteci sadece dinlesin, aktarsın, kendisini rahatlatacak “çanak” sorular sorsun.
Halbuki bugünlerde Abdullah Öcalan’a çağrısından sonra Bahçeli ile Erdoğan arasında bir anlaşmazlık olup olmadığı siyasetin ana gündem maddelerinden biri. Hangi haber kanalını açsanız, hangi siyaset yazarına baksanız bu soruya yanıt arıyor.
Hilal Köylü’nün, Bahçeli’ye bunu sorması da son derece doğal. Gazetecinin işi soru sormaktır. Bahçeli, gazeteciyi kendisinin gönlünü hoş tutacak bir parti görevlisi gibi azarlamak yerine soruyu yanıtlasa Erdoğan ile aralarında görüş ayrılığı olup olmadığını öğrenecektik.
Bahçeli, soruya yanıt vermek yerine gitti o akşam yine hedefi belli olmayan “Vakit tamam” diye bir video paylaştı. O paylaşım günlerdir sürüyor ve biz “Yalnız kalırsınız bazen, en yakınınız bile anlamaz sizi" sözlerinin anlamını, hedefini çözmeye çalışıyoruz.
Şifrelerle, göndermelerle, sembollerle konuşan Bahçeli, kendini anlatmakta zorluk çekiyor; biz gazetecilerin ömrü de onun şifrelerini çözmeye çalışmakla geçiyor. Sabah gibi gazetelerin ise işleri kolay, bu şifreleri anlama çabalarına bile “algı operasyonu” deyip geçiyorlar…
BEŞ ÇOCUĞU ÖLEN KADINI KARALAMA HAFİFLİĞİ
Melisa Sinem Akcan, kocası hapiste yalnız bir kadın, yardımlarla ve hurda toplayarak ayakta kalmaya, çocuklarına bakmaya çalışıyor. Hurdaların parasını almak üzere giderken evde yalnız bıraktığı beş çocuğu elektrik sobasından çıkan yangında ölüyor.
Böylesi vahim bir olayın ertesi sabahı henüz daha ayrıntılar belli değildi. Habertürk TV’deki Para Gündem programında olay yerinden bildiren muhabir, yangını anlattıktan sonra sözü anneye getirdi; “Anneyle ilgili farklı iddialar var. Madde kullandığı da iddia ediliyor. Tüm bunlar araştırılacak.”
Anneyi suçluyordu ama anlaşılan elinde somut bir bilgi yoktu, o nedenle “iddia ediliyor” diyordu. Kime, neye dayanarak iddia edildiği belirsizdi. Hem de henüz araştırılmamış bir iddiadan söz ettiğini kendisi söylüyordu.
Aynı “iddia” öğleden sonra Odatv’nin “İzmir’deki yangın faciasında Odatv muhtara ulaştı. Anne ve babanın suç dosyası kabarık çıktı” haberinde de dile getirildi:
“Anne Melisa Sinem Akcan’ın da kâğıt toplayıcılığı yaptığı, çocukları evde yalnız bırakıp kapıyı kilitleyerek geceleri çalıştığı, suç kaydı olduğu ve uyuşturucu kullandığı öne sürüldü.”
Haber mahalle muhtarı Ahmet Çokyaman ile konuşmaya dayanıyordu ama bu cümle doğrudan muhtarın ağzından verilmemişti. Muhtemelen muhtar, kadının uyuşturucu kullandığı sözünün sorumluluğunu almak istememişti ya da emin değildi söylediğinden.
Daha sonra birçok haberde Melisa Sinem Akcan’ın “hayvan hırsızlığı, yaralama, kişilerin huzurunu bozma gibi suç kayıtları” olduğu yazıldı. Uyuşturucu iddiasını tekrarlayanlar da oldu.
Gazetecilerin böylesi vahim bir olayda sorumlu araması son derece doğal. En başta devlet olmak üzere belediyenin, akrabaların, babanın ve elbette annenin de sorumluluğu, yanlışları da sorgulanır. Ancak bu sorgulamanın somut bilgiye ve belgeye dayanması gerekir.
Melisa Sinem Akcan’ın uyuşturucu kullandığı ise birilerinin dile getirdiği bir “iddia.” Araştırılıp doğrulanmamış. Muhtar, amca ya da bir komşunun söylemesi haber olmasına yetmez, yetmemeliydi. Kaldı ki, Sabah’taki haberde Melisa Sinem Akcan hakkında bugüne değin “uyuşturucu ya da yüz kızartıcı bir suçtan işlem yapılmadığı” bilgisi de yer alıyordu.
Üstelik öyle ya da böyle beş çocuğunu kaybetmiş bir anne bu iddianın hedefindeki insan. Daha da özenli olmak gerekirken uyuşturucu kullandığı “iddiası”nı tedavüle çıkarmak vicdanları kanatacak bir davranış. Doğrulanmamış bir “iddia” üzerinden bir insanı karalamış, çocuklarının ölümünün bütün sorumluluğunu da onun üzerine yıkmış oluyoruz.
Onu -istemeden de olsa- “kötü kadın” olarak sunan gazeteci arkadaşlara, DHA’nın “Çocuklarım gözümün önünden gitmiyor” haberini okumalarını öneririm…
ERDOĞAN’IN TEMASLARINDA BİLGİ EKSİĞİ
SETA Genel Koordinatörü ve Sabah yazarı Nebi Miş, tahmin edileceği gibi “Zirvelerde lider diplomasisi” başlıklı yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diplomasi “yeteneğine ve tecrübesine” duyduğu hayranlığı satırlara döktü.
Erdoğan’ın son bir ayda, Arnavutluk ve Sırbistan’ı ziyaret ettiğini, Kazan'da BRICS, Bişkek'te Türk Devletleri Teşkilatı, Budapeşte'de Avrupa Siyasi Topluluğu, Riyad'da İslam İşbirliği Teşkilatı ve Bakü’de Dünya Liderleri İklim zirvelerine katıldığını vurguladı.
Nebi Miş, övgüler düzüyor ama bir yandan o gezilerde ve zirvelerde neler olup bittiğine dair bilgiler gizleniyor. Yaygın medyada yayımlanan haberlerde, Erdoğan gitti, konuştu, görüştü, döndü bilgisi veriliyor o kadar. Erdoğan’ın dış temas haberleri oradaki konuşması, kiminle görüştüğü ve ona ne dediğinden ibaret. Erdoğan’ın görüştüğü kişiler ona ne yanıt verdi; katıldığı zirvede ne oldu? Bu bilgiler hiç olmuyor, baştan aşağı Erdoğan’ın aktarılmasıyla yetiniliyor.
Erdoğan, Riyad’daki zirvede Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile uzun bir aradan sonra ilk kez aynı kareye girdi. Akşam, Türkgün, Sabah, Yeni Akit ve Yeni Şafak başta olmak üzere iktidar medyasında bu “Aile fotoğrafı” yayımlanırken Esad’dan hiç söz edilmedi. Aynı zirvede Esad konuşurken Erdoğan salondan çıkmıştı; bu önemli gelişmenin de üzerinde durulmadı.
Erdoğan’ın, Türkiye’nin resmen tanımadığı Kıbrıs Rum kesimi Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ile Budapeşte’deki görüşmesini Rum medyası anında yayımladı ama uçaktaki gazetecilerin çoğu atladı. Yaygın medyamız ancak ertesi gün fark edebildi bu sürpriz görüşmeyi.
Bakü’deki İklim Zirvesi’nde de Erdoğan’ın konuşması vardı haberlerde, biraz da Aliyev’in sözleri. Zirvede ne karar alındı, neler tartışıldı; iktidar medyası oraya girmedi. Katar Emiri Şeyh Hamed Al Sani ile görüşmede Hamas’ın Türkiye’de üslenmesi konuşuldu mu, o da yoktu.
Kısacası, eksik bilgilendirerek, yanıltmaya yönelik, propaganda gazeteciliği yapılıyor. Olması gereken ise Erdoğan’ın katıldığı zirvelere ve dış temaslara gazeteci gözüyle bakmak. Erdoğan’ın muhataplarının söylediklerini, tartışmaları ve sonuçlarını dengeli ve nesnel bir dille aktarmak…
GAZETECİNİN KURDU GAZETECİLER
10Haber muhabiri Furkan Karabay, sırf Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in yerine kayyum atanmasıyla ilgili haber yazdığı ve Başsavcı Akın Gürlek’in de adının geçtiği paylaşımlarda bulunduğu gerekçesiyle tutuklandı. Bir haftayı aşkın süredir hapiste. Eleştirel habercilik yaptığı için peşinen cezalandırılıyor.
Gazetecilik meslek örgütlerinin tepkileri, açıklamaları da sonuç getirmedi. Ama hiç olmazsa Furkan Karabay’a sahip çıktılar, mesleki ilkelerimizin gereğini yerine getirdiler. Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi, “Gazeteci mesleki nedenlerle zor durumda kalan meslektaşlarıyla dayanışma içinde olmalıdır” ilkesini içeriyor.
İktidar medyası için ise Furkan Karabay’ın gazeteci olması fark etmiyor; haberlerinde suçluyor, hüküm veriyorlar. Sabah gazetesi “Yanıltıcı bilgiyi alenen yaymış”, Yeni Akit de “Başsavcıyı hedef göstermişti, tutuklandı” başlığıyla tutuklanmasını haklı göstermeye çalıştılar.
Bırakın bir gazeteci arkadaşımızı, hiç kimse böyle bir haberciliğe maruz kalmamalı…
TEK CÜMLEYLE:
- Yeni Akit, İBB Başkanı İmamoğlu hakkındaki “Ekrem mevlitte” haberinde “İsrail’in Gazzelileri soykırıma tabi tuttuğu bu günlerde, bir yahudinin sahipliğindeki Vakko’nun çorabını gösterdi” diye nefret söylemi kullandı ve hedef gösterdi.
- Hürriyet ve TGRT Haber’in, “Trump, Savunma Bakanlığı’na Pete Hegseth’i atadı” haberi yanlıştı; Trump, henüz göreve başlamadığı için atama yapmadı, aday gösterdi; nitekim Trump da isimleri açıklarken “nominate” (aday göstermek) sözcüğünü kullandı.
- Akşam, çoğu gazetenin tersine Tarım ve Orman Bakanlığı’nın açıkladığı gıdalarda sahtecilik yapan firmaların isimlerini de haberlerinde açıkça yazarak okurunu sürekli bilgilendiriyor.
- Antalya’daki İranlı üç kardeşin ölümüyle ilgili haberde örnek oluşturacağı düşünülerek intihar yönteminin ayrıntılı olarak yazılmaması gerekirdi.
- DW’nin ulaştığı görüntü ve Odatv’nin bulduğu tutanak, Diyarbakır Valiliği’nin, “Jandarmanın Narin Güran’ı arama çalışmaları sırasında üfürükçüye gittiği” haberlerine ilişkin 30 Ekim’deki yalanlamasının gerçeği yansıtmadığını ortaya çıkardı.
- Bir e-ticaret platformunun “Yarının köyleri projesi” başlıklı tanıtımını Korkusuz, “Bu bir ilandır” uyarısıyla kullanırken, Türkiye gazetesi uyarı notu koymadan haber gibi yayımladı.
- Gazetecilik meslek örgütü olarak görünen Anadolu Basın Federasyonu, bakanlarla görüşmelerde olduğu gibi AKP yöneticisi Hamza Dağ ile sohbet toplantısına da sadece “akredite” gazetecileri çağırdı.
- Hürriyet, BP’nin 111 yıldır faaliyet gösterdiği Türkiye piyasasından çekilmesini olumlu bir gelişmeymiş gibi “Petrol Ofisi, BP ile birleşti” başlığıyla duyurdu.
- Pegasus, 10 Kasım’da bir grup gazeteciyi Selanik’e uçurdu; Atatürk’ün doğduğu ev ziyaret edildi; gazeteciler de şirketin genel müdürü Güliz Öztürk’ün tanıtıma yönelik demecini yayımlayarak davetin karşılığını verdi.
- Türkiye’de yasal bahis ve şans oyunları oynatan Demirören Grubu’nun gazeteleri Hürriyet, Milliyet ve Posta, M. Ali Erbil ve Serdar Ortaç gibi isimlerin de gözaltına alındığı” yasadışı bahis operasyonu” haberini manşetten yayımladı.
- Now TV, TÜİK’in, Danıştay’daki davaya enflasyon sepetini göndermemesiyle ilgili “TÜİK belge kaçırdı” haberinde Sözcü’yü kaynak göstermedi.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]