Önce sizi görmezden gelirler…
İnsan Hakları mücadelesinin sembollerinden biri, Arjantinli ‘anne’ Hebe de Bonafini bu hafta aramızdan ayrıldı. Türkiye’de Cumartesi Anneleri’ne de ilham veren ve hâlâ devam eden Plaza de Mayo hareketinin önde gelen isimlerindendi. En büyük hapishanenin korku olduğunu söylemişti. Arjantinli anneler belki çocuklarını bulamadı ama bu dünyayı da cuntacılara bırakmadılar.
10 Kasım 2022’de, 93 yaşındaki Hebe de Bonafini, doktorların gözetimi altında tutulduğu günlerin ardından, Plaza de Mayo’ya yeniden ayak bastı.
Bir perşembe günüydü. Hebe de Bonafini, Türkiye’de onu tanıyanların da bildiği adıyla Hebe Anne, Plaza de Mayo’nun 2326’ncı perşembesine ayak basmıştı.
Yeniden orada olduğu için mutluydu. “Doktorlar gelmeme izin verdi; çünkü buranın benim sağlığımın bir parçası olduğunu biliyorlar. Başımın çaresine bakabilmek için bu meydana ihtiyacım var. İyileşmem için size ihtiyacım var.”
Kendini sessizce dinleyenlere baktı. Dinleyicilerin arasında duran kendi gibi yaşlı kadınlara…
“Bu meydanı sırtında taşıyan Carmen’e, her perşembe buraya gelen Visi ve Josefa’ya, bana yıllarca her perşembe eşlik eden, bana göz kulak olan sizlere ihtiyacım var.”
Duygu yüklü bir konuşmaydı. Her perşembe olduğu gibi…
Plaza de Mayo’da yağmur çamur beraber yıllarca beraber yürüdüğü yoldaşları Perşembe Anneleri’ne ve tüm dünyaya yönelik bu son konuşmasında “Biz anneler, korksaydık, hiç burada bulunmazdık” diyecekti Hebe de Bonafini.
“Hapishanelerin en kötüsü korkudur.”
*
Hebe Anne, bir sonraki perşembe günü Plaza de Mayo’ya gidemedi. Bir daha da hiç gidemeyecekti.
20 Kasım’da Plaze de Mayo Anneleri Derneği bir bildiri yayımladı.
“Hasta siempre Hebe,
Başkanımız Hebe de Bonafini, tıpkı onun daha önce aramızdan ayrılan yoldaşlarımız için söylediği gibi, başka bir eve taşınmıştır.
Anısı sonsuza dek Plaza de Mayo da kalacaktır.
Geri adım atmak yok!”
*
İlk adımı atmalarının üzerinden 45 yıl geçti. Acılı annelerin, 30 Nisan 1977’de kayıp çocuklarının akıbetini sorabilmek için ilk defa Plaza de Mayo’da toplanmasının üzerinden neredeyse yarım asır geçti.
Hepsi de 1976 Darbesi’nin ardından, cuntanın kaçırdığı ve ‘kaybettiği’ çocukların anneleriydi. Gencecik erkekler, kadınlar… Kayıplara karışan bu çocukların bazılarının ardında kendi çocukları da kalmıştı. Bazıları hamileydi. Yani Diktatör Vileda’dan çocuklarının akıbetini sormak için meydanı dolduran bu kadınlar kimi zaman iki defa anneydi. Ya bir yandan evde torunlarına da bakıyorlardı ya da kaçırılan çocuklarıyla beraber onların karnındaki torunlarını da arıyorlardı. Tek başınalardı. 30 Nisan 1977’de ilk defa bir araya geldiler. Başkanlık Sarayı Casa Rosada’nın (Pembe Ev) karşısındaki meydanda beklemeye başladılar. Bir polis memuru onlara orada bekleyemeyeceklerini söyleyince yürüdüler.
Sonra hep yürüdüler. 45 yıl boyunca meydanı turladılar. Hiç geri adım atmadılar.
*
Mahatma Gandhi’ye atfedilen ama aslında ona ait olmayan popüler bir ifade var:
“Önce sizi görmezden gelirler.
Sonra size gülerler.
Sonra sizinle savaşırlar.
Sonra siz kazanırsınız.”
(Muhtemel doğrusu için şuraya bakabilirsiniz.)
Söz kimin olursa olsun, neticede geçerli.
Cunta, her perşembe toplanmaya devam eden anneleri önce önemsemedi.
Sonra onlarla dalga geçtiler. Onlara “Perşembe’nin Delileri” ve “Deli Anneler” adı takıldı.
Sonra onlarla savaştılar. Üç kurucu anneyi, Azucena Villaflor, Esther Ballestrino de Careaga ve Mary Ponce de Bianco’yu kaçırdılar, işkence ettiler ve öldürdüler.
Sonra anneler kazandı…
Bunca kayıpla nasıl kazanılırsa öyle kazandılar.
*
Çocuğunu arayan anneleri bile öldüren bir rejimle nasıl mücadele edilir?
O çocukları uçaklardan, helikopterlerden okyanusa atan bir rejimle nasıl mücadele edilir?
Bir yandan bunları yapan bir yandan da 1978’te tüm dünya için bir şenlik kuran, 1978 Dünya Kupası için tüm dünyayı, dev bir işkencehaneye çevirdikleri ülkelerine davet eden aşağılık darbecilerle nasıl mücadele edilir?
Bir başka anne… Marta Moreira de Alconada Aramburú…
Marta Ana ve başında Perşembe Anneleri’nin sembol haline gelmiş beyaz mendilleri diğer birçok acılı anne, Dünya Kupası için Buenos Aires’e gelen ve Plaza de Mayo’dan görüntü alan bir Hollandalı gazetecinin çevresini sardı. Marta Ana, sıra kendine geldiğinde şunları söyledi:
“Biz sadece çocuklarımızın nerede olduğunu bilmek istiyoruz. Ölü veya diri, nerede olduklarını bilmek istiyoruz. Daha kime gidelim: Konsolosluklara, elçiliklere, bakanlıklara, kiliselere gittik. Hepsi kapılarını yüzümüze kapattı. Bize yardım etmeniz için size yalvarıyoruz. Siz bizim son umudumuzsunuz. Lütfen bize yardım edin. Siz bizim son umudumuzsunuz.”
İçeride dışarıda birçok insan ne yaşandığını bilmesine biliyordu ya… Generallerin meşruiyet aradığı Dünya Kupası hiç değilse zulmün dünyaya anlatılmasına vesile oldu.
*
Anneler çocuklarını bulamadılar.
Darbeciler onlara bilgi vermedi.
Ama Perşembe Anneleri ya da Plaza de Mayo Anneleri ya da cuntanın onlara taktığı isimle Perşembe Delileri, Arjantin’de darbecilere karşı direnişin uluslararası sembolü haline geldi. Anneler, Arjantin 1983’te yeniden demokrasiye geçtiğinde durmadılar.
Bugün de durmadıkları gibi. Mücadelelerine devam ettiler.
Onların da omuzladığı bu büyük mücadele bugüne dek 1058 kişiyi mahkûm ettirdi. Yargı süreci devam eden daha yüzlerce kişi var.
Mahkûm edilecek darbeciler. Bulunacak torunlar. Daha çok iş var.
*
Anneler çocuklarını bulamadı ama bulunabilecek torunlar vardı. Askeri kamplarda doğan ve başka ailelere evlatlık verilen torunlar…
Aradılar. Kapıları çalarak, Arjantin’i dört dönerek, DNA örnekleri alarak aradılar.
Onlarcasını buldular da.
Bir başka anne, Estela de Carlotto… Plaza de Mayo Büyükanneleri’nin 91 yaşındaki lideri kendini şöyle tanımlıyor:
“Dört çocuk annesi, öğretmen ve okul müdürü… Diktatörlüğün bizde bıraktığı kalıcı hasarı tamir etmek için hayatı boyunca çalışacak bir Arjantinli kadın daha…” De Carlotto’nun kızı Laura darbeciler tarafından kaçırıldığında hamileydi. De Carlotto emekli oldu; hayatını kızını ve torununu bulmaya adadı.
Cunta, 24 yaşındaki kızını çoktan katletmişti ama büyükanne torununu nihayet buldu. Tam 36 yıl aradıktan sonra…
*
De Carlotto, bu mayıs ayında El Pais gazetesine, meydandaki annelerden on iki annenin hâlâ sağ olduğunu anlatmıştı.
Hebe Ana’yla beraber bu annelerden biri daha eksildi. Hebe de Bonafini, “Ben iki defa doğdum” demişti. Bir defa 1928’de. Bir defa da, iki çocuğu da kaybolduğunda, 1977’de. “Bizi kayıp çocuklarımız doğurdu.”
Kayıp çocuklar bulunamadı. Anneler her türlü eziyete maruz kaldı. Görmezden gelindiler, horlandılar, öldürüldüler.
Ama sonra…
Hebe de Bonafini öldüğünde, Arjantin Devlet Başkan Yardımcısı Cristina Fernandez de Kirchner bir mesaj yayımladı: “Sevgili Hebe, Plaza de Mayo’nun annesi, insan hakları mücadelesinin sembolü, Arjantin’in gururu…”
Hebe Anne’nin ardından Arjantin’de üç günlük ulusal yas ilan edildi.
*
O gün yayımlanan bir mesaj daha vardı. Türkiye’den, Cumartesi Anneleri’nden bir mesaj:
“Hakikat ve adalet arayışının dünyadaki sembollerinden bizim de ilham kaynağımız, Plaza de Mayo Anneleri Derneği Başkanı Hebe de Bonafini’nin vefatını öğrenmenin acısını yaşıyoruz. Güle güle Bonafini Annemiz, hatıran ve mücadelen bize yol göstermeye devam edecek.”
Plaza de Mayo’dan, 1977’den itibaren Başkanlık Sarayı’nın karşısında toplanan ve diktatörden hesap soran annelerden ilham alan Cumartesi Anneleri, dün 922’nci defa toplandı.
Ama artık Galatasaray Meydanı’nda değiller. Çünkü iktidarımız toplanmalarını artık istemiyor.
Berfo Anne, Elmas Anne, Asiye Anne, Zeycan Anne, Anik Anne, Fincan Anne, Fatma Anne… Kayıp çocuklarını yıllarca arayan ve artık aramızda olmayan o anneler…
Bir gün bu annelerin hatırası için de ulusal yas ilan edilir mi?
*
Bu soruya cevap vermeden evvel bir anneyle daha tanışalım.
Nora Cortiñas… 92 yaşında. Mayıs ayında, Plaza de Mayo’da tekerlekli sandalyesinden El Pais’e röportaj veren bir başka Perşembe Annesi. “Biz artık doksanı geçtik ama bizden sonra devam edecek kardeşler, çocuklar, torunlar var. Mücadeleyi size bırakıyoruz.”
Nora Anne, o yaşında beş ay boyunca şan dersi almış. Gençlerle beraber söylemek için:
“Sessizliğin ötesinde
Unutuşun ötesinde
Yoldaşlarımız, sevdiklerimiz
Her zaman seninle ve benimle”
Şarkı, Arjantin’deki bu ağır dönemi, bir çocuğun gözünden anlatan bir kitabı, Marcelo Figueras’ın Kamçatka’sını düşürüyor aklıma. Büyükannesinden torununa bir tavsiye…
“(...) ‘Güzel anıların iyi yanı bu. Kullan kullan eskimiyorlar! Ayrıca yer de kaplamıyorlar. Ve en önemlisi…’ dedi büyükannem, kulağıma beni yarı sağır eden bir öpücük kondurarak, ‘kimse onları senden çalamaz!" [Doğan Kitabevi, Çeviri: Seda Ersavcı]
Darbeciler bile çalamaz.
Hebe de Bonafini’nin hayatını Gazete Duvar’da Kavel Alpaslan yazdı.
Yenal Bilgici Kimdir?
Yenal Bilgici, gazeteci. 1979 İskenderun doğumlu. Siyaset bilimi eğitimi aldı. 2000 yılında gazeteciliğe başladı. Nokta, Aktüel, Newsweek, GQ Türkiye, Habertürk ve Hürriyet’te çalıştı; yazılı ve görsel birçok başka mecrada yazdı çizdi anlattı. Siyaset, kültür, tarih üzerine röportajlar yaptı, yapmaya devam ediyor. 2022 Ocak’ında Türkiye’de son dönemde yaşananları hakikat-sonrası çerçevesinde ele aldığı “Memlekette Tuhaf Zamanlar - Hakikat Sonrasıyla Geçen İki Binli Yıllarımız” isimli eseri Doğan Kitap’tan yayımlandı. 2019’da tarihçi İlber Ortaylı ile “Bir Ömür Nasıl Yaşanır” isimli, büyük ilgi gören bir nehir röportaj kitabı yayımladı, bu kitabı 2022 Şubat’ında yine Ortaylı ile söyleştiği “İnsan Geleceğini Nasıl Kurar” takip etti. Özellikle Avrupa gündemini takip etmeyi, toplum ve teknolojinin kesişiminden türeyen yeni dünya üzerine düşünmeyi, edebiyatı ve bir de bloglarında 'Eski Usul' ve 'Tuhaf Zamanlar’ yazmayı seviyor.
Brezilya günlükleri: Anne biz artık zengin miyiz? 21 Temmuz 2024
Tourists, Go Home! 14 Temmuz 2024
100 bin oyla Meclis’e giren gergedan Cacareco’nun ilham veren hikâyesi 07 Temmuz 2024
Cézanne’ın dağı, Sisifos’un çilesi, hem tanıdık hem yepyeni 30 Haziran 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI