Önünde açık kitap ya nicedir okumak?
Paul Klee, modern resim tarihinde, sakinliğiyle afallatan nadir bir ressamdır... Bu yazı, ressamın Açık Kitap adını verdiği yapıtı için bir okuma denemesidir...
…işte!
bilmenin kapısı…
hamursu
sarp...
dalgalı
...düşsel, parlak, dolambaçlı
karaşın...
***
Ressam Paul Klee’nin Open Book / Açık Kitap adını verdiği yapıtı, dikkatli her zihinde burgaçlar yaratıyor, handiyse tecessüse (casus sözcüğüyle akraba, aşırı merak) sürüklüyor...
Resim adlandırılmamış olsa, bir Mısır piramidine bakıyoruz diyebilirdik. Resme verilen ad, bizi bir piramide, labirente bakma güdüsünden uzaklaştırıyor mu?
Pekiyi ama piramitler, labirentler yaratmaz mı akılda emek verilmiş, düşünce zengini her kitap?
Piramitleri yıkmaz mı?
***
...işte yazının kapısı! açık
rüzgârlarla dalaşıyor...
... ah -derler ki o, o sevgili okusun diye
yazılıyor onca söz, onca dize
o biriciktedir dünya alem...
***
Yıllardır hiç bıkmadan bakarım Paul Klee’nin resimlerine. Dünyalar içinde dünyalar düşündürür bana... ‘Anladığını söyle,’ dense derim ki; dünyanın en somut soyutu ve eklerim dünyanın en soyut somutu...
Açık Kitap’ın ortasındaki koyu turkuaz ya da karaşın mavilikten mi gireceğiz; kapı orası mı? Bu daracık alan böyle nasıl derinleşiyor? Okudukça sahilsiz bir okyanusa mı açılıyor yolumuz?
***
Kitap ya da piramit... Eskidir ikisi de. Kadim ve derindir.
Bu resmi çok eski bir nesneye benzetmemize yol açan; nesnedeki zamanın renklerini düşündüren şu kahve tonlar, başka ne söylemek istiyor olabilir?
***
...işte yazı! gün olur
mor kara çatısıyla
bir kıymık alev okşar sayfaları
ne yakmanın sonu vardır
ne de tükenir yazmak...
***
Klee, faşizmin yükselişini, yıllarca evvel ön görerek duyuranlardandı. Hitler’i bir birahane kabadayısı gibi çizerek... Sonra faşistler onu ders verdiği üniversiteden attılar... Faşizmin zulmünden kaçabildiğince kaçtı. Ancak, sarsıcı ironik resimler yaratarak yanıt vermekten geri durmadı... Ömrümüz vefa ederse bir gün sadece Klee ve ironi konuşmak ne güzel olur.
***
Klee, faşistlerin meydanlarda kitap dağlarını yaktıklarını gördü. Irkçı, sömürü yanlısı, faşist olmayan bütün yazarların kitaplarını meydanlara yığıp yaktılar. Bugün kitap fuarıyla ünlü Frankfurt’un ana meydanı Römer’in zemini kitapları yakılan yüzlerce yazarın adının yazıldığı plaketlerle kaplıdır... Unutmayalım diye o yangınları.
Baktığımız bu kitapla, mezar (piramit) benzerliğinde bunun payı yok mudur?
***
Ölüm, ölümün etkisi yaşamdan, yaşayandan daha uzundur, diye mi düşünmeliyiz?
Resmin ortasındaki çiçeklenme bir gül mü? Gülün kadranınca, gülün katmanlarıyla mı düşünmeliyiz, okumayı, yaratmayı, ölmeyi?
***
...sözlerin kapısı harfler mi
onlar saf,
umman...
***
Bizim ‘harf’ ya da ‘rakam’ dediğimiz zaten soyuttur. Bu soyut şekillerle sözcükler, anlamlar, bağlamlar yaratır, cümleler kurarız. Sonra kitaplar doğar... Birbirimizi böyle yollarla anlamaya çalışırız. O halde rahatça diyebiliriz ki, her şey akılda olup bitiyor.
Biz baktıkça kapanıyor mu bu kitap? Açıkken daha ne kadar kapanabilir bir kitap; ah biz sordukça daha ne kadar açılacak?
***
...yazarsın, yazarsın da
bilinir mi ama hangi yazı
hangi yazgının kapısı...
***
Resmin sol altındaki o kızıl benek yürek mi; gözyaşı mı; bir damla kızıl yağmur mu? Peki matematiksel işarete benzeyen o çizgi nedir?
Klee resmi müzikle, müziği resimle düşünme yetisi olan çok nadir bir ressamdır. Bu matematiksel çizgi bu resmin sol anahtarı mı? Kitabın, zarfın açacağı mı; ayraç mı?
***
Biliyorum, bu soruların hiçbirinin berrak bir karşılığı yok. Olmasın da zaten; Klee de bunu istiyor. Soru, yeni düşlerle doğsun istiyor resimlerinde...
Soruyu soruya yazarak konuşalım istiyor...
...işte!
yazının kapısı...