'Ormanı ekosistem değil arsa olarak gören bakış açısı değişmeli'

Uzmanlar, ormanı bir kaynak olarak gören “kalkınma” odaklı politikaların yerine orman koruma politikalarının uygulanması gerektiğine dikkat çekiyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Türkiye’de, 28 Temmuz’dan bu yana 53 ilde çıkan 275 orman yangınından 272'si kontrol altına alındı. Muğla'nın Köyceğiz ve Milas ilçelerinde, Aydın'ın ise Bozdoğan ilçesinde orman yangınları sürüyor.

14 gündür devam eden yangınlarında, 120 bin hektarın üzerinde ormanlık alanın yandığı tahmin ediliyor. İktidar, ormanları korumak ve orman yangınlarını önlemek için etkin bir politikaya sahip olmadığı gerekçesiyle eleştiriliyor.

Ormancılık politikası uzmanı Prof. Dr. Erdoğan Atmış’a göre, siyasi otoritenin bu yaşananlardan ders alarak sermaye odaklı politikalardan vazgeçmesi ve ormanları koruma odaklı bir politika geliştirmesi gerekiyor.

“Bunun dünyada birçok örneği var mesela Brezilya’daki Bolsonaro yönetimi mesela. Kolombiya ve Endonezya’da da benzer örnekleri var. Ormanları ‘kalkınmak’ için bir kaynak olarak görüyorlar. Ormanları bir ekosistem olarak görmekten çok bir arazi bir arsa gibi ele alıyorlar. Bizi yangınlara getiren asıl sorun da bu.”

Bu bakış açısından vazgeçilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Atmış, şöyle devam ediyor: “Ormanlarımız niye yandı? Nedenleri biliyorsak çözüm aramamız gerekiyor. Şapkamızı öne koyup düşünüp tartışacağız ve ortak bir uzlaşıyla orman yangınlarına karşı toplu bir mücadeleyi nasıl yapacağımızı belirleyeceğiz."

Prof. Dr. Tuncay Neyişçi

“BÜTÇE DOĞRU KULLANILMIYOR”

Yangınlarını önlemek ve kontrol altına almak için oluşturulan bütçenin doğru kullanılmadığı belirtiliyor. Bakanlığın bütçenin yarısından fazlasını helikopter, uçak ve diğer ekipmanları almak ya da kiralamak için kullandığına ancak bilgilendirme faaliyetleri için ayrılan miktarın yetersiz kaldığına dikkat çekiliyor. Bunun çok yanlış bir strateji olduğunu belirten orman ekolojisi uzmanı Prof. Dr. Tuncay Neyişçi, “Eğer orman yangınlarının yüzde 90’ı insan kaynaklıysa insanların ormanlarla ilişkisini geliştirecek etkinliklere yönelmeli ve yangın çıkma nedenlerini minimuma indirmelisiniz” diyor.

Prof. Dr. Atmış’a göre ise ekonomik kriz ortamı, yangınla ilgili bütçenin azaltılmasında ve personel istihdamının eksiksiz sağlanmasında etkili oluyor: “Yangın işçilerine uzun süren eğitimlerin verilmesi lazım. Yangın olmayan zamanlarda eğitim görmeleri, tatbikat yapmaları ve bu yüzden de 12 ay çalışmaları gerekiyor. Ama biz yangın işçilerini özellikle haziran ya da temmuz başında görüyoruz.”

'LİYAKATSİZ ATAMA, EĞİTİMSİZ PERSONEL'

Bakanlık bünyesindeki teknik kadrolar için yapılan alımların liyakatsiz gerçekleştirildiği ve iktidarla aynı görüşü benimsemeyen tecrübeli personellerin görevden uzaklaştırıldığı belirtiliyor. Prof. Dr. Neyişçi, “Oraya performansı yüksek, eğitimi son derece etkin insanları götürdüğünüz zaman yangını kontrol altına alırsınız, alamasanız bile tecrübeli ekipler yangının nerelere kadar gideceğini görür görmez tahmin eder ve herkese bu yönde bir bilgi verir. Ama böyle bir şey yok. Bizim kara ekiplerimizin deneyimi de becerisi de çarçur edildi, bitti.”

'TATİL KÖYLERİNİN TAHLİYE PLANI YOK'

Prof. Dr. Neyişçi, günler öncesinden uyarı yapılmasına rağmen alevlerin Milas’taki Kemerköy Termik Santrali’ne ulaşmasının önüne geçilemediğini ve bu durumun  kriz yönetimindeki başarısızlığın önemli bir göstergesi olduğunu savunuyor. Milas’ta 12 gündür süren ve tam olarak kontrol altına alınamayan yangın, Kemerköy Termik Santrali'ni tehdit etmeye devam ediyor. Neyişçi, olası bir yangının santrali etkilememesi için alınacak önlemlerin tasarım aşamasında planlanmasının şart olduğunu belirtiyor.

Neyişçi’nin planlama eksikliğine dair dikkat çektiği bir başka nokta ise, ormanın yanı başına kurulan tatil köylerinin olası bir yangında nasıl tahliye edileceğinin planlanmamış olması. “Orman yangınlarıyla tatilcilerin otelleri doldurduğu mevsim örtüşür, nitekim bu yaşandı. Belediye Başkanı ‘Gittim teknecilerle konuştum’ diyor. Halbuki bunların tahliye planlarının olması ve her sene yenilenmesi lazım. Ormanın içerisinde yaşayan köylüler de yangın sırasında ne yapacaklarını bilmiyorlar. Orman Genel Müdürlüğü’nün bu kişilere, seneler öncesinden bir yangın evlerine doğru geliyorsa ne yapmaları gerektiğini öğretmiş olması lazımdır. Bana göre bu büyük yangınlar, organizasyonsuzluğun romanıdır.”

'YENİ KANUN ORMANLARIN CANINA OKUYACAK'

Kırsal Çevre Derneği’nden orman yüksek mühendisi Ahmet Demirtaş ise özellikle son yıllarda verilen maden ruhsatları nedeniyle ormanların parçalanarak yol geçen hanına döndüğünü söylüyor. “Orman yangınları ile kaybedilen ormanlar, aslında bu çıkarılan yasalarla kaybedilen ormanların yanında devede kulak.”

Demirtaş’a göre ormanları korumak için atılması gereken adımların başında, Manavgat yangınının başladığı tarih olan 28 Temmuz’da yürürlüğe giren 7334 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu ile bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un iptal edilmesi geliyor. Söz konusu düzenleme, denize kıyısı olan ilçelerdeki ormanların büyük bir bölümünde sorumluluğun Turizm Bakanlığı’na devredilmesini öngörüyor ve turizm bölgeleri dışında kalan orman alanlarının da turizme tahsis edilmesinin yolunu açıyor. Demirtaş, “Ormanların canına okuyacak” sözleriyle nitelendirdiği düzenlemeyle ilgili şöyle diyor:

“Orman yangınlarını hemen hemen hepsi Ege Bölgesi’nde denize kıyısı olan ilçelerin sınırlarındaki ormanlardır. Buralar deyim yerindeyse Turizm Bakanlığı’na peşkeş çekiliyor. Anayasa’ya göre ormanların korunması, geliştirmesi, genişletilmesi Orman Genel Müdürlüğü’ne verilmiştir. Bu hem Anayasa’ya aykırı hem de Türkiye ormanlarının canına okuyacak bir değişiklik. Bunun hemen Anayasa Mahkemesi’ne dahi başvurulmadan geri çekilmesi gereken bir yasa değişikliği olduğunu düşünüyorum.”

Prof. Dr. Erdoğan Atmış
TEHLİKE SÜRÜYOR: KURAKLIK VE NEM AÇIĞI VAR

Orman yangınlarının çok büyük bir bölümü kontrol altına alınmış olsa da tehlike devam ediyor. Prof Dr. Atmış, ağustosta daha tehlikeli orman yangınlarının çıkabileceğini vurguluyor: “Çünkü aynı ortam var. Ormanlar parçalanmış, orman içerisinde yerleşimler var, insanların orman içerisindeki etkileşimi fazla, otlar kurumuş, çayırlar kurumuş, havada büyük bir kuraklık ve nem açığı var. Hafif bir ateşle hemen başlayacak ve hızla yayılacak yangınlar söz konusu. O zaman bizim ağustos ayında daha büyük yangınları önleyebilmek için teyakkuz haline geçmemiz gerekiyor.”

Atmış, bu teyakkuz halinin yalnızca Tarım ve Orman Bakanlığı'yla sınırlı kalmaması ve bütün kurumların devreye girmesi gerektiği görüşünde. “Ordunun, polisin ve diğer devlet kurumlarının ellerinde hangi araç, hangi emek gücü varsa onların devreye girmesi gerekiyor. Bu sadece yangına müdahalede değil yangının önlenmesinde ve orman alanlarının korunmasında da gerekli.”

Yangınların önlenmesi ve kontrol altına alınması için yöneticilerin orman ekolojisi üzerine çalışan uzmanlarla ve sivil toplum örgütleriyle bir araya gelerek kalıcı ve bütünleştirici bir strateji oluşturması gerektiği kaydediliyor. Uzmanlar, aksi halde -kuraklık ve iklim krizinin de getirdiği etkilerle- orman yangınlarının şiddetini arttırarak daha büyük kayıplara sebep olabileceğini belirtiyor.