Osman Kavala'nın tutukluluğuna devam: Mahkeme başkanı tahliye istedi
Gezi Parkı Davası’nda Osman Kavala’nın da içinde bulunduğu 17 sanığın yargılanması bugün görüldü. Mahkeme heyeti Kavala'nın tutukluluğuna devam kararı verdi.
DUVAR – Gezi Parkı eylemlerine ilişkin beraat kararlarının İstinaf Mahkemesi'nce bozulmasının ardından aralarında Osman Kavala, Can Dündar ve Memet Ali Alabora'nın da bulunduğu 17 sanığın yargılandığı dava yeniden görülmeye başlandı. Kavala, mahkemeye sunduğu beyanında iddianamedeki delillerin keyfiliği ve muğlaklığını hatırlatarak Almanya’nın Nazi dönemindeki uygulamalardan örnekler verdi.
Davanın tek tutuklu sanığı konumunda bulunan Osman Kavala, 18 Şubat 2020 yılında görülen duruşma sonrası hakkında beraat kararı çıkmış, ancak Savcılık yerel mahkemenin kararını istinafa taşımıştı. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi de 22 Ocak 2021'de Osman Kavalı'nın da aralarında bulunduğu dokuz sanığın beraat kararını bozmuştu.
‘BERAAT KARARLARININ BOZULMASI ŞAŞIRTICI OLMADI’
Bugün görülen duruşmada Osman Kavala ve diğer sanıklar, yaptıkları savunmada İstinaf’ın bozma ilamını reddetti. Duruşmaya SEGBİS aracılığıyla katılan Kavala, davaların birleştirilmesini eleştirerek 3,5 yıl önce başlayan yargı sürecinin yeni bir aşamaya gireceğini söyledi. Kavala beyanında şu ifadeleri kullandı:
“Daha önce hatırlattığım gibi Gezi İddianamesi senaryosunun telifi FETÖ üyeliğinden yargılanan Emniyet ve Yargı mensuplarına ait. İddianamenin ekinde bulunan 14 ve 15 Haziran 2013 tarihli yazılardan görüleceği gibi, Gezi olaylarının benim baş aktörlerinden olduğum bir komplo olduğu kurgusu Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nda üretilmiş. Adalet dışı gerekçelerle gerçekleştirilen ve adaleti yanıltmak amacıyla kullanılan hukuksuz dinlemeleri yapanlar da aynı ekip. Gezi protestolarının bir komplo olduğu kurgusu iktidarca benimsendiği ve siyaseten kullanıldığı için, bu anlatıya ters düşen beraat kararlarının bozulması benim için şaşırtıcı olmadı.
‘SUÇLAMALAR DEĞİŞİYOR’
Yine bu anlatı gereği, bir komplo olarak Gezi protestolarını planladığım, yönettiğim ve finanse ettiğim algısının canlı tutulması için; aleyhime hiçbir delil olmamasına rağmen, Gezi davasından beraat etmiş olmama rağmen, AİHM’nin tutuklanmamın hak ihlali olduğuna hükmetmesi ve derhal serbest bırakılmamı talep etmesine rağmen, cezaevinde tutulmam gerekli görüldü. Suçlamalar değişiyor, bayrak yarışlarında bayrağın elden ele geçmesi gibi farklı yargıçlar ve mahkemeler yere düşürmeden tutukluluğumu birbirlerine geçiriyorlar.
‘CASUSLUK SUÇLAMASIYLA İLGİLİ DELİL OLMADIĞINI SAVCI DA BİLİYOR’
AİHM kararının etrafından dolanmak için icat edilmiş olduğu aleni hale gelmiş olan casusluk suçlamasıyla ilgili hiçbir bulgu olmadığını iddianameyi hazırlayan savcı da biliyor, hatta itiraf ediyor. Bir taraftan bu durumu, casusluk faaliyetlerinin çok gizli yürütülmüş olmasıyla açıklıyor. Arthur Miller’ın McCarthy döneminde kaleme aldığı 'Cadı Kazanı' adlı oyunda, savcının doğası gereği görülemeyecek bir faaliyet olduğundan cadılık suçlaması için delil ve tanık aranmasına gerek olmadığını söylemesi gibi. Diğer taraftan da, sivil toplum kuruluşlarının casusluk için kullanıldığına dair demokrasi karşıtı bir komplo teorisine başvurarak, sözlük anlamından farklı bir casusluk suçu kavramı geliştiriyor.
‘NAZİ DÖNEMİNDE SİYASET YARGI SÜRECİNİN HER AŞAMASINDA ETKİLİYDİ’
İddianamedeki casusluk tanımı, yasalarımızdakinden oldukça farklı. Muğlaklığı ve keyfi uygulamalara müsait olması bakımından Almanya’da Nazi döneminde casusluk suçlamaları için kullanılan 'Landesverrat', yani devlete ihanet kavramını hatırlatıyor. O dönem Almanya’sında halkın vicdanına uygun biçimde hareket etmediği için cezalandırılması düşünülen kişinin eylemi yasalardaki suç tanımına girmiyor ise yargıcın görevi en kullanışlı yasayı seçerek o kişiyi cezalandırmaktı. Siyaset yargı sürecinin her aşamasında etkiliydi, halkın vicdanının ne olması gerektiğini belirlemekte, hatalı bulduğu mahkeme kararlarını düzeltmekteydi. Örneğin Nazi rejimini eleştiren rahip Martin Niemöller’in beraat kararı siyaset tarafından sakıncalı bulunduğundan, kendisi savaş bitene kadar toplama kampında tutulmuştu.
‘SUİKASTÇININ HANÇERİ, YARGI GÖREVLİSİNİN CÜBBESİ ALTINDA GİZLENMİŞTİ’
1947 yılında yürütülmüş olan Nazi dönemi yargıç ve savcılarının yargılandığı Adalet Davası’nda 'suikastçının hançeri, yargı görevlisinin cübbesi altında gizlenmişti' değerlendirilmesi yapılmıştı. AİHM’nin tespit ettiği gibi yetkiyi kötüye kullanarak kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakmak ve bu davranışı devam ettirebilmek için yasaların dışına çıkarak adaleti yanıltmak da, yukarıdaki değerlendirmeyi düşündürmektedir. Mahkemenizin bu eyleme son vereceğini ümit ediyorum.”
MAHKEME BAŞKANI TUTUKLULUK KARARINA MUHALİF KALDI
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Osman Kavala'nın tutukluluğunun devamına oy çokluğuyla karar verilirken mahkeme başkanı devam kararına muhalif kaldı. 6 Ağustos'ta yapılacak duruşmadan önce, 15 Haziran ve 12 Temmuz'da, Kavala’nın tutukluluğunun devam edip etmeyeceği dosya üzerinden incelenecek.
(HABER MERKEZİ)