Osmanlı mezar taşlarından çıkan hikayeler
Fatih Çavuş, 'Taşların Öteki Hikayesi' adlı çalışmada, İstanbul’un değişik semtlerinde bulunan Osmanlı mezar taşlarını inceleyerek altında yatanların bugün çoğu unutulmuş hikayelerini aktarıyor.
Osmanlı mezar taşlarına ilişkin bir klişe vardır. "Ecdadımızın mezar taşlarını okuyamıyoruz" denir. Osmanlı mezar taşlarını inceleyen Fatih Çavuş, Literatür Yayınları'ndan çıkan 'Taşların Öteki Hikayesi' adlı çalışmasında bu mezar taşlarının altında yatanların hikayelerini derlemiş. Bir devre damgasını vurmuş paşalar, Osmanlı aydınları, ressamların hikayeleri yer almış çalışmada.
HACI AHMET AĞA: AYYAŞLAR BAYRAMI ONUN ÖLÜMÜ İLE BAŞLAR
Osmanlı’da mezar taşlarından yalnızca kişinin ismini öğrenmiyoruz. Bu taşlar aynı zamanda kişinin kimliğine, başarılarına, talihsizliklerine ya da kariyerine ilişkin önemli ipuçları veriyor. Bu hikayelerden bugün yok olmuş gelenekleri de öğreniyoruz. Bunlardan bana en ilginç gelenlerden biri, 1908’de İttihat Terakki’nin iktidara gelmesi ile son bulmuş "Ayyaşlar Bayramı" kutlaması oldu. Malum İttihat Terakki "laik" bilinir. Oysa Sultan Abdülhamit’in "İslamcı" bilinen iktidar yıllarında kendiliğinden doğmuş, Ayyaşlar Bayramı olarak bilinen bir etkinlik serbestçe yapılıyordu. Bunu, çalışmada yer alan Edirnekapı Mezarlığı'nda bulunan bir mezar taşından öğreniyoruz: "Meşhur, yevmiye Elli dirhem, sülümen ve afyon ekl eden, 134 yaşında fevt olan, Ruhavi es-Seyyid, El-Hac Ahmet Efendi, ruhuna Fatiha, sene 1316".
Yani Hacı Ahmet Efendi sağlığında sağlam afyon ve diğer maddeleri içen bir dönemin tabiri ile sıkı bir afyonkeşiymiş. İşte bu Hacı Ahmet Efendi ile onun yakınlarında gömülü olan Bekri Mustafa’nın mezarları her yıl Ramazan Bayramı'nın ilk günü İstanbul’un ayyaşlarının, sarhoşlarının buluştuğu bir anmaya tanıklık edermiş.
Ramazan ayında içmeyen sarhoşlar, afyonkeşler bayramın ilk günü Edirnekapı önünde buluşur büyük bir kalabalık halinde yolda içerek iki mezarın başında ellerindeki şişelerin kırılıp mezar taşlarına döküldüğü bir garip kutlama yaparlarmış.
İKİ MEZARLI TEPEDELENLİ ALİ PAŞA
Mezar taşlarının biçimi, meftanın mesleğine ilişkinde bir fikir veriyor. Silivrikapı’da bulunan Tepedelenli Ali Paşa’nın mezar taşı bir kavuk şeklindedir. Buradan paşa olduğunu anlıyoruz. Bugün Arnavutluk, Yunanistan sınırlarının bir kısmını kaplayan Osmanlı eyaleti Yanya sancağının yöneticisi olan Tepedelenli Ali Paşa, Osmanlı'ya kafa tutacak kadar güçlenmişti. Modern Arnavutluk milliyetçiliği, Ali Paşa’yı ilk öncüleri olarak kabul eder. Paşa, birçok Avrupalı yazara da ilham vermiştir. 'Monte Kristo Kontu' kitabının paşanın kızından ilham alındığı söylenir. Fakat bu mezar taşının bir özelliği daha vardır. Paşa’nın iki mezarından birisidir. İsyanı başarısız olan paşanın kellesi saraya gönderilir. Bir çocukluk arkadaşı Topkapı Sarayı önünde sergilenen kellesini cellatlardan satın alarak buraya gömdürür. Gövdesi ise Yanya’da bir caminin avlusunda gömülüdür.
MEZAR TAŞINDA PALET VE FIRÇA
Hayatını 22 yaşında kaybeden Müfide Kadri Hanım'ın Karacaahmet’de bulunan mezar taşında palet ve fırça simgesi vardır. Kısa yaşamına birçok eser sığdıran Müfide Kadri Hanım, aynı zamanda Sultan Abdülhamit’in kızlarına resim dersi verecek kadar usta bir ressam sayılır. Yeteneğini kendisi de ressam ve müze müdürü olan Osman Hamdi Bey keşfeder. Hamdi Bey, Müfide Kadri’nin bazı resimlerini sergilere koyar; Avrupa’da çeşitli şehirlerde sergilenecek olan Osmanlı resim sanatının en iyi örnekleri arasında onun bir resmini de koyar. Ancak anne babasını çocuk yaşta kaybeden Müfide Kadri’nin de yaşamı kısa sürer. Tüberküloz yani verem hastalığından hayatını kaybettikten sonra Osmanlı Ressamlar Cemiyeti mezar taşını yaptırır. Yalnızca resimleri değil fikirleri de dönemin kadınlarını etkilemiştir. Halide Edip Adıvar’ın bir eserini ona ithaf ettiğini biliyoruz.
Kitapta yer alan her mezar taşının birbirinden ilginç hikayesi var. Yasak aşkı Alman Avusturyalı hizmetçisinden çocuk sahibi olan Viyana Büyükelçisi Sadullah Paşa’nın intiharı ya da yine Hıristiyan bir kıza aşık olduğu için evlendirilmeyen Namık Kemal’in torunu Cezmi’nin hikayesi bunlardan birkaçı.. Fatih Çavuş, 'Taşların Öteki Hikayesi' adlı çalışması ile bugün çoğunluğu unutulmuş olan bu kişilerin hikayelerini Osmanlıca mezar taşlarından yola çıkarak bize tekrar hatırlatıyor.