OVP’nin özü: Enflasyonla büyümeye devam mı?
Merkez Bankasının çıktı açığını eksiye düşürerek uygulamaya devam edemeyeceği para politikası OVP’yle teyit edildi. OVP önceki 19 OVP gibi meseleyi çözmekten çok çözecekmiş gibi göstererek ilerler.
Geçen hafta yıllık iznimi kullandığım sevgili kızımın yanından dönerken Marsilya yolunda otobüsün internetinden yararlanarak dinledim yeni OVP tahmin sunumunu. Israrla yapısal bir olgu yakalamaya çalıştım ama nafile. Hazine Bakanı yabancı sermaye yatırımcılarının asgari yüzde 15 vergilendirilmesi ve Koi’nin yüzde 30 vergilendirilmesi konusunu açtı yenilik olarak. Bunlar ne yazık ki ülkenin içinde bulunduğu kârlılığın ücretleri sıkıştırması sorununu çözmüyor, çözmeyecektir de. Yeni revize edilen OVP raporu makro hedeflerdeki tutarsızlık ve çelişkiler bir yana tercihin büyümeden yana olduğu ılımlı ve naif bir dezenflasyonist yapı sunuyor.
Yaklaşık 3 yıldır para politikalarında ağırlıklı olarak enflasyon ve dezenflasyon geçişleri yaşıyoruz. OVP 2023’ü yüzde 64,8 (TÜİK, TÜFE) olarak bitirdiğimiz enflasyonu, 2024’de yüzde 41,5 daha sonra 2025-2027 arasına düşürerek, 17,5’dan 9,7’ye ve nihayet yüzde 7’ye (geçtiğimiz dönemlerdeki 5 den farklı olarak) düşürmeyi hedefliyor. Yavaşlama sürpriz getirmezse ve kur istikrarlı giderse, cari açıkta küçülme öngörüsü pek de olmayacak gibi durmuyor. Cari açık/ milli gelir oranı hedefinin anılan 2025-2027 döneminde yüzde 2’den yüzde 1,3’ye düşmesi öngörülmüş.
Makro hedeflerdeki iddialı duruşu dikkate alıp büyümeye bakmasaydık, cari açığın küçülmesini olağan karşılayabilirdik, ancak Neoliberal eşitsiz büyüme hedefinden fazla bir taviz yok. 2024’ü son iki çeyrekteki daralmaya rağmen nasıl yüzde 3,5 büyümeyle bitireceğimiz sorusu bir yana, OVP 2025-2027 arası potansiyel büyümeye yakın bir düzey tutturmak istiyor; sırasıyla yüzde 4, yüzde 4,5 ve yüzde 5. Asıl problem de bu, eşitsizliği veri alarak, kaldığınız yerden devam edecekseniz ‘aynı suda iki defa yıkanılamayacağını’ kabul etmeniz gerekir. Zira hedeflerin çok fazla sapması yolda problem yaratabilir. Bir önceki 2019-2022 OVP programında örneğin 2002 enflasyon hedefi yüzde 4,9 iken yılı yüzde 64,27 enflasyonla bitirmişiz. Olmayacak işler değil. Öte yandan hedefler saparken toplumsal muhalefetin buna tepki göstermesi beklenir.
Makro ekonomik hedefler sadece dış piyasalardan gelen olumlu veya olumsuz sinyallere göre değil, toplumun rızasına göre de biçimlendirilmelidir. Bu yazı toplumun eşitsizliklere ve ücret sefaletine çok fazla göz yummayacağı varsayımıyla yazılmıştır.
İstenen şu: 2025’de beklenen enflasyonu iyileştirmek için ücretleri beklenen enflasyona göre artırmak. Bu kanımca bazı nedenlerle çok sakıncalı. En başta enflasyon beklentisini düşürmek için çok daha etkili yollar olduğunu vurgulamalıyım: Toplumsal barış için adaletli hukuk sistemi gibi. Sonra, aslında ücretlerin artış yöntemi için gelirlerin yeniden dağıtım politikası çok daha etkili olabilir tezini öne sürebiliriz. Birinci konu siyasal, ikinci konu ekonomi politiktir. Öte yandan OVP’de yapıldığı gibi, cari açıktaki küçülmeyi öne çıkararak bütçe açığındaki artışı (yüzde 5’lerde) aşağıya çekmek için uygulamasını geciktiremeyeceğimiz maliye politikası araçlarını devreye sokmaktan imtina etmek olumsuz durumu derinleştirebilir. Olumsuz durumdan kastım, bir bütçe krizinden çok, bütçe açığını finanse ederken ve büyümeyi potansiyele çekmeye çalışırken enflasyonun bu sene yüzde 50’lere yakın, seneye yüzde 30’larda ayak diremesine katlanarak, gelir dağılımını yeniden ve yeniden bozma riskidir. Bozuk olan bir şeyi daha da bozarak buradan büyüme eğilimi çıkarmak ve mevcut eşitsizlikler üzerinden meşru bir ‘normal’ ekonomik gidişat yaratmaya çalışmak, piyasadaki pek çok aktörün, özellikle tekelci yapıların işine gelebilir bir süre, ancak bunun sürdürülmesi kâr oranlarının düşme eğilimiyle ücretli sefaleti birlikte yürüyemeyeceğinden, mevcut iç talep yapısı nedeniyle mümkün değildir. Çelişkiler bununla kalsa iyi, emek sermaye çelişkisi hep mevcuttu ve burada bir harlanma var zaten. Bu çelişkiye erken seçim tartışması da eklenecektir haklı olarak. Zira OVP tahminleri adı üstünde gelecek 3 yıllık dönemi kapsıyor ve bu dönemde seçim olması olasılığı çok yüksek.
Erken seçimi tarihi açıklandıktan (muhtemel) sonra neler olabileceğini, geçtiğimiz genel ve yerel seçim süreçlerinde bolca deneyimleyen bir toplum olarak, buradan bir dezenflasyon süreci beklemek fazla naif olmuyor mu? Eğer seçim bozuyor diye düşünülüyorsa, halkın yönetime verdiği güven oyu anlamına gelen bir önceki yerel seçimin hiç mi önemi yoktu? Halkın beklentilerini dikkate alarak ve onu gerçekten dinleyip anlayarak bir çözüme ulaşmak için seçim de şart değil mi? Fakat öte yandan da seçim çevrimlerinin kısalması, böylece ekonomiye boca edilen krediler enflasyonu azdırdı. O zaman OVP muhtemel seçim çevrimini dikkate almadan açıklanamaz. Öyle de olmuş, OVP'de beklenen büyüme oranı 2024’de yüzde 3.5 gibi son iki çeyrekte dezenflasyon sürecini kuşkuya düşürecek boyutta. Bu şartlarda deprem ve dış piyasalardaki durgunluk, Ukrayna ve Ortadoğu’daki savaşlar gibi unsurlar büyüme üzerinden bütçe açığını zorlayabilir. 2025-2027 arası bütçe açığı milli gelir oranını yüzde 3,1- yüzde 2,5 arasına düşürmek o kadar kolay değil. Hem dış koşulların uygun olmayacağı bir döneme girdiğimiz için hem de içerdeki dezenflasyonist para politikalarıyla bu zorluk var. Çin’deki son sert ithalat düşüşü, dünyadaki yavaşlama işareti aslında. Bu yavaşlamanın nedenlerini iyi analiz ederek, içerdeki eşitsizliği özellikle kayıtdışılığı kullanarak ve sosyal yardımları artırarak aşmak bütçe açığını düşürmeye engel, üstelik seçim olasılığı varken bu daha da zorlaşıyor.
Sonuç olarak Çin’deki yüzde 1 bile olmayan enflasyon bir yana, Batıdaki ortalama 3’lerdeki enflasyonun 10 katı civarı (2025’de muhtemelen) bir enflasyon hedefliyoruz. Merkez Bankasının çıktı açığını eksiye düşürerek uygulamaya devam edemeyeceği para politikası OVP’yle teyit edilmiştir. Şirket kârlarını daha fazla vergilendirerek emeğe kaynak yaratacak gelirin yeniden dağılımı politikasına yer yok bu OVP programında. Daha çok bildik, yeşil dönüşüm, yenilik harekete geçirici, kayıt dışılığı önleyici ve tarımda planlamayı hedefleyen genel argümanlar gözlüyoruz. Buralarda ne kadar ilerlendiğini gözleyici bir mekanizma bulunmuyor. Kamu tasarrufu için yazılan önermelerin hangi takvimle ve hangi değer üzerinden yürüyeceğini ve kimlerin veya hangi kurumun kontrolünde olacağı ve basın yoluyla açıklama yapılıp yapılmayacağı belirsiz. Hal böyle olunca inandırıcılık halkın gözlem gücüyle beraber değer kazanacak. Orta Vadeli program bundan önce yapılan 19 OVP gibi meseleyi çözmekten çok çözecekmiş gibi göstererek ilerler. Zira iktisatta ana akım iktisatçılarının bile kabul ettiği gibi piyasa ekonomisi planlamaya gelmez. Öte yandan DTÖ’nün belirttiği gibi 110 sene önceki eşitsizlik düzeyine yeniden yükselmek, günümüz Neoliberalizminin kriz çözerken sermayenin değil emeğin özverisine dayandığının önemli bir kanıtı.