Oyun şahane, korku bahane!
Oyun tutkunlukları farklı tatlar alacak ve kendilerine göre negatif veya pozitif noktalar bulacaklardır ancak bizim gibi yabancı olanlar için ‘FNaF’, hem şeklinde hem de mekan kullanımında hoş bir nostalji havası estiren üstelik bunu hikayesinin ‘ana damarlarında’ da kullanmayı bilen heyecan verici ve beceri ürünü bir film.
Bir bilgisayar oyunundan esinlenerek bir film yaratmak bizce çok zor bir iştir: Bu görevin gerektirdiği oyunun ‘atmosferinden uzaklaşmama’, ‘kahramanın ruhundan taviz vermeme’, senaryoyu bilgisayar oyununun hikaye ‘omurgasına’ oturtma gibi birçok sorumluluk dışında normalde seyircinin ‘müdahil olduğu’ yani başka bir deyişle ‘interaktif’ bir uğraşı sadece seyretmek üzere sunmak çoğu zaman beklentilerin altında kalan bir sonuç vermişti. Dolayısıyla başarı kazanmış bir video oyunun ‘alelacele’ bir şekilde bir film haline getirmek isteyen yapımcılar genelde başarısız sonuçlarla hatta bazen fiyaskolarla karşılaştılar.
‘Five nights at Freddy’s’ veya kısaca deyişle ‘FNaF’ oyunu, Scott Gawthon tarafından, 2014 yılında yaratılmış, toplam 9 esas bölümden oluşan ve oynayanlara bir ‘takip-kaçış’ stratejisi sunan bir bilgisayar oyunu. Aynı zamanda oyunda ‘yan ürün’ olarak adlandırabileceğimiz dört bölüm daha var ve bunlar birçok romana uyarlandı.
Çok büyük bir başarı elde etmiş, ciddi bir hayran ve tutkun kitlesi kazanmış bu oyunu sinema filmine uyarlamak sancılı bir sürece yol açtı ve gerçekleşmesi nerdeyse tam on yıl sürdü: Başlangıçta 2015 yılı olarak açıklanan proje sırasıyla iki film şirketi ve üç yönetmen ‘eskitti’ ve aşağı yukarı on tane değişik versiyonu yazıldı. Sonuçta oyunun yaratıcısı Scott Gawthon duruma ‘el attı’ ve orijinal bakışına çok bağlı kalan bir senaryoyu yönetmen Emma Tammi ile beraber yazdı. Universal şirketi de sonrasında projeye ‘yeşil ışık’ yaktı ve nihayet film gün yüzüne çıkmış oldu!
FİLMDEKİ ESNEKLİKLER…
Filmden bahsetmeden önce oyunu tanımayanlar için basit genel bir ‘çerçeve’ çizmek ve oyunun konusunu kısaca açıklamakta yarar var: Oyun (FNaF)), ‘Freddy Fazbear’s Pizza’ adındaki kurgusal bir pizzacıda, gece güvenlik görevlisi olarak çalışan bir karakterin (ve dolayısıyla oynayan kişinin) mekandaki hareket eden animatronik robotlara karşı mücadelesini sunar. Kahraman, bu robotları kendine ait bir odadan, kameralar aracılığıyla izleyebilir ve kendini onlardan korumaya çalışır.
Oyunun özünden kopmadan hikayesini ve baş kahramanını ona göre şekillendiren film, tabii ki bazı noktalarda kendine belli ölçülerde bir ‘özgürlük’ tanıyor: Örneğin Josh Hutchson’nun canlandırdığı Mike Schmidt karakteri oyunda hiçbir diyalogu olmayan bir kişi, dolayıyla film bunu az konuşan, içine kapanık, sorunlu ve uyumsuz bir karakter olarak tanıtmayı seçmiş. Bu gece bekçiliği işini de paragöz teyzesine kız kardeşinin velayetini kaptırmamak ve ailesine maddi destek çıkmak için kabul ediyor. Aynı şekilde karakterin travmatik bir geçmişe sahip olması ve bu gece işinin bu iç sorunları tekrar ‘alevlendirmesi’ hem karaktere hem de hikayeye bir derinlik katıyor. Nispeten kısa bir süre görünse de aktör Matthew Lillard, Steve Regan rolünde oldukça soğuk ve biraz endişe verici bir portre çiziyor. Bunun belki de nedeni, aradan epey bir zaman geçmiş olsa da oyuncunun ilk büyük ‘çıkışını’ Scream filmindeki katillerden birini oynayarak yapmış olması…
Bir de orijinal oyunda var olmayan ama filmde kadroya katılan ‘yeni’ yüzler var: sıcakkanlı gözüken bir kadın polisi Mary Stuart Masterson canlandırıyor. Ana hikayeye bağlantıları biraz zorlama koksa da senaryoya belli bir zenginlik katıyor. Bir diğer önemli yan karakter küçük kız kardeş Abby ise bir anlamda filmdeki ‘kurban’ paletini genişletiyor. Aslında korku/gerilim filmlerinde ‘Jurassic Park’ filminden beri çocuk karakterler için pek endişelenmiyorduk ama yeni ‘Evil Dead’ bu durumu değiştirmiş, son ‘Dracula’ ise bunu adeta ‘sömürmüştü’! Bu açıdan ‘FNaF’ın iyi bir denge oluşturduğunu da ekleyelim.
ALDATICI BİR GİRİŞ…
Filmin aslında ‘açılış’ sahnesi hatta ilk 15-20 dakikası safkan bir korku filminde olduğumuz izlenimi veriyor. Birçok kez tanık olduğumuz gibi ‘erken’ ölecek bir yan karakter ‘lanetli’ bir yerden kaçmaya çalışırken, nasıl olduğunu tam olarak anlayamadığımız bir mekanda feci bir şekilde can veriyor. Gerilim olarak ‘lanetli’ korku filmlerini, şiddet ve kan olarak da ‘Saw’ ve ‘Hostel’ serilerini anımsatan bu sekans bazı açılardan etkilese de hikayenin çok daha başka ‘sulara’ açılacağını belli ölçülerde örtüyor. Kuşkusuz filmde gergin, karamsar ve zaman zaman irkilten bir atmosfer hakim ama bizce hem yönetmen hem de senaristler hikayeyi basit bir korku ‘formatına’ sokmaya çalışmıyorlar. Yönetmen Emma Tammi senaryosunu daha çok kara mizah ve biraz ‘uçuk’ bir tonda kuruyor ve kendisini bu ‘çok ciddiye’ almama tutumu bizce hem filmin hem de esinlendiği oyunun özüne daha çok yakışıyor.
Dikkatimizi çeken bir başka nokta ise şu: film muhtemelen oyuna tutkun olan genç jenerasyonun daha da ilgisini çekecek. Normal şartlarda hedef kitlenin genç yaşta seyirciler olması beklenir ama filmde bir yaş sınırının olması (bazı kaynaklara göre 13 bazı kaynaklara göre ise 16 yaş) bunun önünü biraz tıkayacak gibi duruyor!
Sonuç olarak oyun tutkunlukları farklı tatlar alacak ve kendilerine göre negatif veya pozitif noktalar bulacaklardır ancak bizim gibi yabancı olanlar için ‘FNaF’, hem şeklinde hem de mekan kullanımında hoş bir nostalji havası estiren üstelik bunu hikayesinin ‘ana damarlarında’ da kullanmayı bilen heyecan verici ve beceri ürünü bir film. Ben, kendi adıma Animatronik hayvanları, 80’lerin ‘arcade’ oyunlarını ve klasik tilt makinelerini gürünce ‘Ne güzel zamanlardı!’ demekten kendimi alamadım!