Oyunbozan: Sonraya kalanların hikayesi

Nilüfer Benal'ın ‘Oyunbozan’ adlı romanı, Edisyon Kitap tarafından yayımlandı.

Fotoğraf: Gazete Duvar
Google Haberlere Abone ol

Tarihi hesaplaşmaların arasında, hayatla, zamanla, dostlukla ve aşkla hesaplaşanların hikayesi 'Oyunbozan', bugünden düne sarsıcı bir bakış. Sıradan bir arkadaşlık anlatısından uzakta, “sakıncalı” tanışmalar, gidenin ardından akmayan zaman, eksikliği tamamlanamayan boşlukta asılı kalan arkadaşlar, sancılı karşılaşmalar, kuşak çatışmaları, suçluluk hissi; şiirler, şarkılar, bildiriler ve sloganlarla dolu meydanlara çıkan sokaklar…

Sonraya bırakmanın da bir öyküsü olmalı elbet, sonraya kalanların, uzaklara bakmanın. Cansever’in yazdığı gibi, "Varsın her şey sonraya kalsın / Sonraya, en sonraya."

Nilüfer Benal’ın Temmuz 2024’te Edisyon Kitap tarafından yayınlanan romanı 'Oyunbozan', hepimizin bildiği, yaşadığı veya duyduğu bir dönemi içeriden anlatan tarihsel bir hafıza mekanı olma niteliği taşıyor. Gidenin ardından kalanlar, travmalarla, yıkıntılarla ve ilk heyecanlarla dolu ilk gençlik yıllarının unutulmaz ve sarsıcı anıları arasında yeniden bulmaya ve tanımaya çalışıyor birbirini. 

Zamana saklanmış, susmakla büyütülmüş acılardan bir araya getirdiği demeti, ağrılı bir zariflikle bırakıyor zamanın eşiğine Nilüfer Benal. Susmanın ağrısı herkese tesir ediyor.

'NEDEN OYUNBOZAN?'

Kişisel travmaların, toplumsal trajedilerin, sakıncalı bilinenlerin, görülmeyenlerin, söylenmeyenlerin hepsinin kapısı aynı sokağa açılıyor 'Oyunbozan'da. Maden işçileri, öğrenciler, 1402’likler, direnenler, itirafçılar, “Manisalı Gençler”, katledilenler…  

Roman karakterleri henüz lise ve üniversite yıllarında şiirlerdeki ve şarkılardaki kadar naif, olduğundan daha iyi, özgür ve adil bir dünya hayalleri ile yürürken, 90’lı yıllar tüm acımasızlığı ve gerçekliğiyle yanı başımızda duruyor. Herkes bir kayıp fotoğrafı taşıyor cebinde, herkesin saklısında sorulmayı bekleyen bir soru var. 

Oyunbozan, Nilüfer Benal, 214 syf., Edisyon Kitap, 2024.

Gitmekle kalmanın aynı acıda ölümsüzleştiği dünya. Zaman, bir yandan bağıra çağıra kol gezenlerin, diğer yandan sustuklarını kusanların zamanı. Neşesi ve heyecanıyla hep çocuk kalan, 'Oyunbozan' Yeşim’den Zonguldak’ta söylenen kömürün türküsüyle gelen Pelin’e, bir dağın güvenini taşıyan Reha’dan Hümeyra’ya, Erbil’, Serhan’a, hayal kırıklıklarının ve hoyrat günlerin ev sahibi İstanbul. İkinci Yeni’nin gölgesinde kurulan sofralarda birçok anıya tanıklık eden Hatay Meyhanesi, bu eski dostların da seslerine, gülüşlerine tanıklık etmiş, Pelin ve Reha’nın hayatını allak bullak edecek yeni bir güne daha geceden altlık yapıyor. Her yudum bir soruyu beraberinde getirirken, her itiraf yün yumağına dönmüş geçmişin ipini birer birer çözüyor. 

“İlkgençlik ne güzel bir çağdır değil mi Pelin? Bir romanın önsözü gibi…”

Bazı tanışıklıklar, kendi yerini ilk günden hazırlıyor. Öyle ki devrimler ve devrimciler birbirlerini henüz görmeden de tanır, diyebiliyoruz 'Oyunbozan'ı okurken. Ancak bu tanışıklar yerini elbet şiir gibi bir vedaya bırakır. Bir gidişin kaç kişiyi oyundan düşürebileceğini alıştıra alıştıra ama çarpıcı bir gerçeklikle anlatıyor yazar. Apansız gidişler, yerini yepyeni birer merhabaya bırakıyor. 

Geriye dönüp bakılınca hatırlanan ve okura anlatılan olay örgüsü ile birlikte roman, iki arkadaşın geçmişleri ve kendileriyle yüzleştiği bir gece olarak kurgulanmış. Benal’ın roman boyunca uyguladığı geri dönüş tekniği, hikayenin arka planını doldurmakla birlikte yeni hikayelere kapı aralıyor ve bu, ana hikayenin sürekli yeni bir akış kazanmasını sağlıyor. Şiir, hemen her yerinde arka çıkıyor hikayeye, ne zaman adı anılsa koşup yetişen büyük kardeş, kadim bir dost gibi bekliyor yazarı.

'Oyunbozan'da herkesin gözünün önünde, kapısının eşiğinde yaşanan kaotik ve puslu bir dönemin bugünkü görünmezliğini, açıkça getirip önümüze koyuyor Nilüfer Benal. İçimizden, bizden “biri” olan bir dün gibi üstelik. 

"Sonsuz ayrılık gelmeden

İlle de hakkımı helal ettiğim

O cânım arkadaşlara

O güzel insanlara...”