Oyuncu Nur Sürer: Elim ayağım tuttukça oynayacağım
“Bütün Dünya Bir Sahnedir” söyleşi dizimizin ilk konuğu Nur Sürer… Oyuncu Nur Sürer ile sanat yolculuğunu, sanatına duygu ve düşüncelerini ve durduğu yerden hayatı nasıl gördüğünü konuştuk.
Haden Öz
Kimimiz için tiyatro, kimimiz için sinema, kimimiz için de diziler hayatımızın vazgeçilmez birer parçası. Hafızamıza kazınan karakterler, sahneler, replikler... Güldüğümüz, ağladığımız, donup kaldığımız, öfkelendiğimiz, sevindiğimiz, hiçbir şey hissetmediğimiz, korktuğumuz; kısacası bizi duygular deryasına atan karakterlere hayat veren oyuncular...
Bu pandemi sürecinde neler yaptıklarını, hayatlarını nasıl kazandıklarını, adadıkları sanatlarına dair duygu ve düşüncelerini, durdukları yerden hayatı nasıl gördüklerini konuştuğumuz bir söyleşi dizisi hazırladık. Kıymetli sanat emekçileriyle olacak “Bütün Dünya Bir Sahnedir” adlı söyleşi dizisinin ilkini Nur Sürer ile yaptık.
‘TÜNELİN UCU KAPKARA’
"Bütün dünya bir sahnedir ve kadın erkek ancak birer oyuncu / Sırası gelen girer sırası gelen çıkar / Nice roller oynar ömür boyu" diyor ya Shakespeare, buradan başlayalım isterim. Durduğunuz "sahneden" hayat nasıl görünüyor, ne hissediyorsunuz şu an oynadığınız "role" dair?
Durduğumuz yer sakat. Genelde siyasetçiler bizim mesleğimizin jargonu üzerinden cümleler kurarlar: “Tiyatro yapmıyoruz, artizlik yapma, burası film seti değil, bu senaryolar bize sökmez.” Çoğaltabiliriz. Tünelin ucu kapkara ve insani, insana ait bir şey göremiyorum.
İlk rolünüz neydi? Ne hissetmiştiniz?
İlk filmim Orhan Kemal’in ‘Bereketli Topraklar Üzerinde’ romanının uyarlamasıydı. 1979 yılında Adana’da çekildi. Yönetmen Erden Kıral, rüya kadro gibiydi setimiz… Şu anda Erden, ben ve Menderes Samancılar’ın dışında kimse yaşamıyor bildiğim kadarıyla. Hatça diye o dönem sineması için olumsuz bir karakteri oynadım.
Kim ile, ölü veya sağ, karşılıklı oynamak isterdiniz?
Erkan Yücel. Maalesef 1985’de yitirdik. Bu ülkeye gelmiş en iyi oyunculardan biriydi. Geçen de Menderes’e söyledim, ikimizden biri ölmeden karı-koca oynayalım diye.
‘ELİM AYAĞIM TUTTUKÇA OYNAYACAĞIM’
Sinemasız bir hayat nedir sizin için?
Oynarken kendimi özgür hissediyorum. Başka birine görsel hayat veriyorsun. Elim ayağım tuttukça oynayacağım.
Hiç girdiğiniz bir rolden çıkmakta zorlandığınız oldu mu veya bir karakteri oynayamayacağınızı düşünüp bıraktığınız?
Rolden çıkmak diye bir şey olamaz, doğru bulmam bu ruh halini. Başladığım her filmi bitirdim.
Çalışma koşullarına, uzunluklarına, seyircisine baktığımızda sinema ve dizi, benzerlikleri yanında birçok noktada ayrışıyor da. Siz uzun yıllardır iki sektörde de yer alıyorsunuz. İkisinden birini tercih etmek durumunda kalsanız tereddüt etmeden hangisini seçersiniz? Neden?
Her ikisinde de kafama uygun hikâyelerin içinde oluyorum. Zaten beğenmediğim hiçbir filmde oynamadım. Dizileri de seviyorum.
Oynadığınız role dair seyircinin veya eleştirmenlerin eleştirilerini dikkate alır mısınız?
Tabii eleştiriler önemli, özellikle seyircinin. Sonuçta evimizde seyretmek için yapmıyoruz.
Oynamaktan haz aldığınız, hafızanıza kazınan, sizi sarsan bir karakter/karakterler oldu mu?
Birkaç tane var: “Suyun Öte Yanı”, “Uçurtmayı Vurmasınlar”, “Ayna”, “Umuda Yolculuk”, “Bereketli Topraklar”. Dizi olarak da “Asi” ve “Sultan”.
Sinemanın zirvesinde gördüğünüz 5 film ve 5 yönetmen söyleyin desem...
Film: “Uzak”, “Bir Zamanlar Anadolu’da”, “Kader”, “Ah Güzel İstanbul”, “Yol”, “Sürü”, “Dönersen Islık Çal”. Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan, Emin Alper, Yılmaz Güney ve Zeki Demirkubuz.
‘PROBLEM, DEVLETİN BİR SANAT POLİTİKASININ OLMAMASI’
Çalışma saatleri, güvencesiz ve eşitsiz çalışma koşulları... Bir de bunlara pandemi eklenince haliniz nice oldu? Nazım'dan alıntılayarak sorayım: Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?
Aydınlığa çıkabilmemiz için öncelikle seçimde, var olan iktidarın kaybetmesi gerekli. Çalışma koşulları hükümetle alakalı olmadığı için eskisi gibi değil. Herkes sigortalanıyor, salgın koşullarında setler iyi hazırlandı. Her gün (Neredeyse AKP’li vekiller ve çevreleri kadar) test yapılıyor, iyidir... Problem, devletin bir sanat politikasının olmaması. Alıştık, sallamıyoruz. İşimize bakıyoruz.