Özelleştirme kıskacında ekonomik kazançlar ve sosyal yaralar

Türkiye’de özelleştirme süreci yaklaşık 98.400 işçinin işten çıkarılmasına veya emekli edilmesine yol açtı. Bu da özelleştirmenin ekonomik kazanımlarının yanında bıraktığı toplumsal enkazı gösterir.

Fotoğraf: Arşiv
Google Haberlere Abone ol

Türkiye'de özelleştirme süreci, ekonomik ve toplumsal hayatımızda derin izler bırakan, etkileri hâlâ tartışılan bir dönüşüm hareketidir. Kamuya ait işletmelerin özel sektöre devredilmesi, bir yandan ekonomik verimlilik ve teknolojik ilerleme umuduyla savunulurken, öte yandan işsiz kalan emekçilerin acısı ve hizmet kalitesindeki düşüşlerin gölgesinde şekillenir.

Özelleştirme yanlıları, özel sektörün rekabetçi ve kâr odaklı yapısının, devlet eliyle yönetilen işletmelerden daha verimli olduğunu savunur. Devletin borçlarını azaltma ve kamu harcamalarını finanse etme amacıyla elde edilen gelirlerin, altyapı projelerine ve sosyal programlara yönlendirilebileceği öne sürülür. Özel sektörün daha fazla yatırım yapma ve teknolojik yenilikler getirme eğiliminde olduğu vurgulanır. Ancak, bu pembe tabloda işçilerin kaderi genellikle arka planda kalır.

Özelleştirmeye karşı çıkanlar ise işten çıkarmalar, sosyal sorunlar ve hizmet kalitesinde düşüş gibi olumsuz etkiler üzerinde durur. İşletmeler özel sektöre devredildiğinde, binlerce emekçi işsiz kalır ya da zorla emekli edilir. Bu durum, işsizliğin artmasına ve sosyal sorunların derinleşmesine neden olur. Özelleştirilen sağlık ve eğitim gibi kamu hizmetlerinde kalite düşer; kâr odaklı yaklaşım, insan hayatının önüne geçer.

Özelleştirme süreçleri, ekonomik verimlilik ve kamu maliyesine katkı sağlama potansiyeli taşırken, toplumsal adalet ve hizmet kalitesi açısından ciddi riskler barındırır. Bu nedenle, özelleştirme politikalarının uygulanmasında dikkatli bir denge gözetilmeli, sosyal etkiler mutlaka dikkate alınmalıdır. Doğru koşullar altında özelleştirme, ekonomik verimlilik ve kamu maliyesine olumlu katkılar sağlayabilir. Ancak, işten çıkarmalar ve sosyal sorunlar gibi olumsuz etkiler de göz önünde bulundurulmalıdır. Özelleştirme politikalarının dikkatli ve dengeli bir şekilde uygulanması, toplumsal faydanın maksimize edilmesi açısından büyük önem taşır.

1985 yılında başlayan özelleştirme sürecinden bugüne kadar elde edilen gelir, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) verilerine göre, yaklaşık 70 milyar ABD dolarıdır. Bu gelir, özelleştirilen şirketlerin, varlıkların, tesislerin ve hizmetlerin satışından elde edilir. Ancak bu gelir, kaybedilen işlerin, düşen hizmet kalitesinin ve artan sosyal sorunların bedelini karşılayabilir mi?

2000'li yılların başından itibaren hız kazanan özelleştirme sürecinde, başka kamu kurumlarına geçiş yapan memur emekçi sayısı 10.000 civarındadır. Bu rakamın önemli kısmı TEKEL ve Türk Telekom’a ait. Bunlar gibi büyük kuruluşların özelleştirilmesi sonrası başka kurumlara geçiş yapan memurlar, yeni iş ortamlarına uyum sağlama mücadelesi verirken, eski iş arkadaşlarının yokluğunda yalnızlık hissederler. Farklı iş kültürü ve yeni görevler, onları hem psikolojik hem de fiziksel olarak yorar. Değişen sosyal çevre ve belirsiz gelecek kaygısı, hayatlarını zorlaştırır. İş güvencesi ve kariyer endişesi, her geçen gün ağır bir yük olarak omuzlarına biner. Yeni kurumda fiziksel çalışma koşulları, yoğun iş yükü ve düzensiz çalışma saatleri, iş-özel yaşam dengesini zorlaştırır. Bu belirsizlikler, memurların iç dünyasında derin yaralar açar, umutlarını köreltir.

Özelleştirme süreçleri, işsizlik ve sosyal sorunları artırır, hizmet kalitesinde düşüşe neden olur. Sağlık, eğitim ve kamu hizmetlerinde yaşanan kalite kaybı, halkın yaşam standartlarını olumsuz etkiler. Tüketiciler, fiyat artışları ve tekelleşme riski ile karşı karşıya kalır. Özelleştirme sonrası sosyal politikaların desteklenmesi ve işten çıkarılanların yeniden istihdamı konusunda alınan önlemler yetersiz kalır, bu da toplumsal huzursuzluklara yol açar.

Özelleştirme süreci, ülkemizin ekonomik ve sosyal dokusunda derin yaralar açar, pek çok insanın yaşamını kökten değiştirir. Kamuya ait işletmelerin özel sektöre devredilmesi, ekonomik verimlilik ve mali kazanç umuduyla savunulmuş olsa da, geride bıraktığı izler ve insan hikayeleri bu sürecin karanlık yüzünü ortaya koyar.

Sanayi ve imalat sektöründe özelleştirilen işletmelerden biri olan Petkim, yaklaşık 5.000 çalışanıyla ülkemizin sanayi devi iken, bu süreçte tahminen 2.000 işçi işten çıkarılır. Erdemir ve çimento fabrikaları, benzer şekilde binlerce işçiyi işsiz bırakır, demir-çelik fabrikalarında yaklaşık 10.000 çalışandan yarısı işini kaybeder.

Enerji ve madencilik sektöründe, TEDAŞ gibi büyük kuruluşlarda, 25.000 çalışandan yaklaşık 10.000’i işsiz kalır. TÜPRAŞ ve Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ) gibi enerji devlerinde de binlerce emekçi işten çıkarılır. Maden işletmelerinde ise 20.000 çalışandan 8.000’i özelleştirme rüzgarına kapılarak işinden olur.

Gıda ve tarım sektöründe, TEKEL’in özelleştirilmesi, yaklaşık 30.000 çalışandan 20.000’inin işten çıkarılmasına neden olur. Şeker fabrikaları, Et ve Balık Kurumu, Çaykur gibi önemli kuruluşlarda da benzer şekilde binlerce emekçi işsiz kalır. Bu süreç, sadece ekonomik değil, toplumsal ve kültürel bir dönüşümü de beraberinde getirir.

Finans ve hizmet sektöründe, Borsa İstanbul ve Milli Piyango gibi kuruluşlarda da yüzlerce çalışan işini kaybeder. Türk Telekom’un özelleştirilmesi, 55.000 çalışandan 25.000’inin işsiz kalmasına yol açar. Başkent Doğalgaz’da ise 2.000 çalışandan 500’ü işten çıkarılır.

Yukarıdaki örnekler, Türkiye’de özelleştirme sürecinin yaklaşık 98.400 işçinin işten çıkarılmasına veya emekli edilmesine yol açtığını gösterir. Bu devasa sayı, özelleştirmenin ekonomik kazanımlarının yanında bıraktığı toplumsal enkazı da gözler önüne serer.

Sonuç olarak,  yolsuzluk algı endeksinde 115. sırada yer alan Türkiye’de, kamu kurumlarındaki yolsuzluk ve yargı bağımsızlığının zayıflaması, toplumsal güveni derinden sarsar. Şeffaflık eksikliği ve siyasi baskılar ile ekonomik krizlerin gölgesinde, adaletin kaybolduğu bu dönemde, halkın umudu karanlıkla boğuşur. Bu yolda, sadece şeffaflık ve hesap verebilirlik ile geleceğe güvenle bakılabilir. Yolsuzluğa karşı mücadele, toplumsal huzurun anahtarıyken Türkiye’de özelleştirme süreci, dikkatli planlanmadığı ve sosyal etkiler göz ardı edildiği takdirde, toplumsal fayda yerine zarar getirebilir. Bu sürecin olumsuz etkilerini minimize etmek için sosyal politikaların desteklenmesi, işsiz kalan bireylerin yeniden istihdamı konusunda önlemler alınması büyük önem taşır. Ekonomik ve sosyal dengelerin korunması geleceğimizin şekillenmesinde kritik bir rol oynar.


 KAYNAKÇA

- Türkiye Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) Raporları

- Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Verileri

- Sayıştay Raporları

- Akademik Çalışmalar ve Araştırma Makaleleri

- Medya Haberleri ve Analizler (BBC Türkçe, Hürriyet, Milliyet, Dünya Gazetesi, Habertürk)

- Sendika ve Sivil Toplum Kuruluşları Raporları (TÜRK-İŞ, DİSK)

- Uluslararası Kuruluşlar (Dünya Bankası, IMF) Raporları