Özgür Özel: Cumhurbaşkanı adayımızı 23 Mart'ta belirleyeceğiz

Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu ile görüşmede tam mutabakat sağladıklarını açıklayan CHP lideri Özgür Özel, "Cumhurbaşkanı adayımızı 23 Mart'ta yapacağımız ön seçimle belirleyeceğiz" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - CHP Genel başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Özel'in açıklamalarından başlıklar şöyle:

BAHÇELİ'YE GEÇMİŞ OLSUN MESAJI: CHP olarak bütün siyasi çelişkilerimize, rekabetimize, bize yapılan bütün haksızlıklara rağmen bu süreçte Sayın Bahçeli ve MHP ile ilgili olumsuz herhangi bir siyasi eleştiri, herhangi bir yaklaşımımız olmadı, olmayacak. Sözüme değer veren herkese de şunu söylüyorum; ne olursa olsun, ne olursa olsun hastalık ve ölüm durumlarında asla ve asla, hele hele sosyal medyadan olmadık eleştiriler, parti üyelerimiz asla yapmıyorlar, yapmamalılar. Allah şifa versin, iyileşsin, görevinin başına gelsin. Devlet Bey'le rekabet de ederiz, seçime de gideriz, onları da yeneriz, iktidara da geliriz. Ama bugün sağlık dilemenin ve iyi duyguları ifade etmenin günüdür.

KARTALKAYA AÇIKLAMASI: Yine Kartalkaya faciasına değineceğim maalesef. Üç hafta oldu, tam 21 gün. 78 can gitti orada. İlk gün gittiğimde İçişleri Bakanı, bir hafta, en geç 10 günde bütün sorumluların belirleneceğini, kimsenin sorumluluktan kaçamayacağını, üstlerindeki sorumluluğu yıkayamayacağının sözünü veriyordu. 21 gün geçti, ağzını bu konuda açmadı. Erdoğan, ölenlerin sayısını açıklamak için Kürşad Zorlu'ya rozet takmayı bekledi, şimdi bakanı görevden almak için 23 Şubat'ı AK Parti kongresini bekliyor. O kongrede bakanı, 8-10 bakandan biri değiştirecek. Bakanın sorumluluğunu göstermeden o yükten hem kurtulacak hem sorumluluğu partisine almayacak. 

İÇKİDEN ALINAN VERGİ İDEOLOJİKTİR, YAŞAM BİÇİMİ VERGİSİDİR: Toplam 110 kişi kaçak içki içip, metanollü alkolden, kaçak içkiden dolayı hayatlarını kaybetti. 5 kişilik bir heyetle ailelerini, hastanelerde tedavi gören 81 kişiyi ziyaret ettik. Ancak bu konuda defalarca komisyon kurulması dile getirildi. Geçen yıl 500 kişi öldü sadece. Bu yıl 600'ün üzerine çıkıyor. Trend hep bir önceki yıldan fazla. Bu konunun araştırılmamasını istemenin hiçbir izahı yok. Bu hafta tekrar teklif edeceğiz, yine kaçacaklar. Çünkü konu hakkında yapılan bütün çalışmalar sahte içki ve metanol zehirlenmesiyle ölümlerin tamamının yoksullukta ve özellikle de içki fiyatlarına yapılan astronomik vergi uygulamasında olduğunu ortaya koyuyor. 70'lik rakı 361 lira, ÖTV ve KDV'siyle 960 lira. Devlet, yüz 100 liralık içkinin 62 lirasını vergi olarak alıyor. Başka miktar, başka markalarda yüzde 75'i bulan rakamlar var. Bu vergi ideolojik vergidir. Bu vergi yaşam, yaşam şekli tercihi vergisidir. Bu vergi içki içene ne olursa olsun onu öldürmeyi göze alarak içkiyi içilemez ya da içildiğinde başlı bir verginin ödendiği, o parayı da kendilerine göre taksim ettikleri bir tüketim malzemesi olarak görüyorlar. 

ERDOĞAN'A 'KONTEYNIRLARI GEZELİM' TEKLİFİ: 6 Şubat büyük depremin acılarını bir kez daha yaşadığımız bir yıl dönümüydü. İkinci yıl dönümünde Adıyaman'da, Kahramanmaraş'ta ve Hatay'da birer tam gün geçirdim. Durum şu: Resmî devletin rakamları, "8 Şubat 2023'te, 1 yıl sonunda kimse sokakta kalmayacak. Kalıcı konutları teslim edeceğiz." dedi. Bir yılın sonunda %2.7'sini tuttu sözünün ama %1,5 farkla da seçimi kazanmıştı bu taahhütle. Erdoğan'ın verdiği rakamlara göre 100 depremzedenin 70'i ya çadırda ya konteynerda ya gurbette, yakınlarının, başkalarının yanında, başka şehirdeler. Ama durum göründüğünden de söylendiğinden de vahim. Ben Erdoğan'a şunu söylüyorum; o da benden bir gün sonra, Adıyaman'a geldi. Sıcacık arabasıyla salona girdi. Sıcak salonda, atadıklarına kendini alkışlattırıp milletin zekâsıyla alay etti ve teker teker beşli çeteyi, onurunu çağırıp ellerine plaket verdi. Depremin yıl dönümündeki Erdoğan etkinliği budur. Sayın Erdoğan, sokağa çık dedim çıkmadın, pazara gel dedim gelmedin. Bu sefer de bir teklifim var seninle birlikte konteynırkentleri gezelim. Var mı cesaretin? Çık sıcak salondan, konteynıra gel bakalım. 

ÇAYIRHAN MADEN DİRENİŞİNE DESTEK: Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesindeki madenciler, 'Özelleştirmenin yaptığı kıyımı biliriz. Devlette kalsın, biz çalışalım, altın yumurta buraya yumurtlasın' dediler. İşçiler mücadeleleriyle 4 Aralık'taki ihaleyi iptal ettirmişlerdi. Yeniden ihaleye doğru geliyorlar. O yüzden de Ankara'ya doğru Çayırhan işçileri yürüyor. Her gün arkadaşlarımız destek veriyor. Onlara destek vermeye, sahip çıkmaya, onlarla birlikte yürümeye, ülkeyi bu talan düzeninden kurtarmaya söz veriyoruz.

TRUMP'A LAF SÖYLEYECEK CESARETİN YOK: Ülkede yaşanan yokluğun, yoksulluğun, adaletsizliğin üzerini örtmek için kısa süre önce Suriye'de yaşanan gelişmelerden, ki yaşanmadan 2 gün önce, 'İdlib'den çıkan heyetten rahatsızız' diyordu, iki gün sonra rejim değişti. 'Suriye'de denklemi ben kurdum, oyunu ben yaptım' pozları vardı. Köpürdü, köpük söndü. Bunlara inananlar, güvenenler şaşkına döndü. O günlerde, 'Çok güçlü ordusu var. Suriye'nin jandarması Erdoğan olacak' vari, lafları övgü kabul edilip, 'Akıllı adam Erdoğan. Seviyorum onu, güçlü ordusu var, Suriye onun olacak' gibi laflarına köpürtme yapıyorlardı. Kimin? Trump'ın. Kimler? AK Partili gazeteciler, AK Partili kalemler, AK Partili yöneticiler, AK Parti'nin büyük büyük konuşan, akıl fikir üretenleri. Ne diyor Trump? Ne diyor AK Partililer? Suriye'yi köpürtenler, Trump'a sevinenler? 'Filistin güzel yermiş. Zaten yerle bir oldu. Onları başka Arap ülkelerine dağıtacağım. Orasına imar yapacağım. Turizm olur, dünyanın göz bebeği olur' diyor. Kime? Filistin'e. Nereye? Filistin davası için, Filistin davası için bunlara inanan, güvenen, oy verenler vardı. 'Bunlar Filistin'e sahip çıkar' diye. Şimdi hepsi böyle gözlerinin içine bakıyor ve 'Erdoğan ne diyecek? Bakalım nasıl bir tepki verecek?' dedik. Bir kelime etmedi 5 gün boyunca. Dedim ki, 'Niye konuşmuyorsun? Çık konuş.' Dün konuştu, utandırdı beni. Açıklaması şu; 'Konuşmaya değer bir yanı yok.' O zaman Netanyahu'nun konuşmaya değer bir yanı var. Esas mesele şu: Senin Netanyahu'ya laf söyleyecek cesaretin var da Trump'a laf söyleyecek cesaretin yok.

ERDOĞAN'IN OĞLUNA SERBEST, CHP'YE YASAK: İstanbul İl Başkanlığımız bunların ikiyüzlülüğüne, ikiyüzlülüğüne mihenk taşı vurdu. Turnusol kâğıdı batırdı ikiyüzlülüğüne. Her sene resmî tatil olan 1 Ocak'ta Filistin'le Dayanışma Yürüyüşü iznini talep eden bir siyasi parti de değil ve Gazze'ye Destek, Filistin'e Destek Mitingi, Galata Köprüsü'nün üstü. İstanbul İl Başkanlığımız da usulüne uygun dilekçeyle aynı yere miting izni istedi. 'Burada miting yapılamaz. Burada yürüyüş yapılamaz. Burası valilikçe belirlenen o alanlardan biri değildir' cevabını aldı. AK Parti yapınca, Erdoğan'ın oğlu yazınca her yer serbest, CHP yapınca yasak.

ECEVİT, ARAFAT, DENİZ GEZMİŞ NEREDE DURUYORSA ORADAYIZ: Biz neredeyiz? Biz Bülent Ecevit nerede duruyorsa oradayız. Yaser Arafat'ın dostu Bülent Ecevit'in durduğu yerdeyiz. Biz neredeyiz? Biz Deniz Gezmiş ve arkadaşları nerede duruyorsa oradayız. Biz, biz bu tip bir alkışı, bu Meclis, grup toplantıları, böyle alkışlar tarihi alkışlardır. Sizin meseleye nasıl sahip çıktığınızı gösteriyor. Ben de 2004'ten hatırlıyorum bu alkışı.

GAZETECİLERİN GÖZALTINA ALINMASINA TEPKİ: İstanbul'a atanan bir siyasi müsteşar var, seyyar giyotin. Bu seyyar giyotin hukuk katliamlarına hafta sonu, hafta sonu gazetecilerle devam etti. BirGün Gazetesi'nden sevgili Uğur Koç, Berkant Gültekin ve Yaşar Gökdemir'i gözaltına aldılar ama artık kendi rekorlarını deniyorlar. Bu seyyar giyotinin İstanbul'da yaptıkları Ankara'daki gazetecilere de sıçradı. Suçları şu, Sabah gazetesi Akın Gürlek'i ziyarete gitmiş ve bu ziyaretinde fotoğrafı kendisi paylaşmış, demiş ki: 'Terörle mücadele eden savcımızı ziyaret ettik.' BirGün gazetesi de o fotoğrafı, o haberi alıp, "Yandaş Sabah" demiş. "Erdoğan'dan, AK Parti'den yana değil" diyorsanız çıksınlar söylesinler. "Yandaş Sabah" benim Akın Gürlek'e söylediğim sözü tırnak içine alarak, habercilik, ben demiyorum, o diyor demek, tırnak içine alarak ziyareti haberleştirmiş. Gazetecileri, Sabah gazetesini değil onları, "Terörle mücadele eden savcıyı hedef gösterme" suçundan tutup az daha tutuklayacaklardı, gözaltına aldılar, çeşitli tedbirler aldılar, yargılamaya devam edecekler. Ve seyyar giyotin 9 Ekim'den bugüne neler yaptığını geçen hafta saymıştım. Bu hafta sadece gazetecilere ne yaptığını hatırlatacağım. 9 Kasım'da Furkan Karabay'ı, 22 Kasım'da İsmail Saymaz'la Fatih Altaylı'yı, 20 Aralık'ta Özlem Gürses'le Seyhan Avşar'ı, 28 Ocak'ta Barış Pehlivan, Seyhan Asker, Kürşat Oğuz'u gözaltına aldı. Suat Toktaş ise 14 gündür tutuklu.

KENT UZLAŞISI İSTANBUL İTTİFAKI DEMEK: Bu sabah da güne seyyar giyotinin gıcırtılarıyla uyandık. İstanbul'daki gazetelerden, Twitter'dan hızlı basın bildirgesinden, bildirisinden öğrendiğimize göre yeni bir şafak operasyonuyla 2 belediye başkan yardımcımız, 7 meclis üyemiz gözaltına alındı. Sabahın ilk saatlerinden itibaren İstanbul'da arkadaşlarımız takip ediyorlar süreci. Aday olurken temiz belgesi verdikleri, 10 aydır herhangi bir suç işlemediler. Bizden belediye meclis üyesi olmak istiyor, 'git devletten temiz belgesi al' diyoruz. Bizim belediye meclis üyesini aday yaparken kefalet koyan Adalet Bakanlığı'dır, Türkiye'nin adalet sistemidir. 'Şu ana kadar işlediği bir suç yok, aldığı ceza yok, kesinleşmiş hükmü yok. Temiz' diyor. Listemize koymuşuz, milletimiz takdir etmiş, gelmiş. Bu arkadaşları sabahın köründe topluyorlar. Yok efendim kent uzlaşısı, ment uzlaşısı. Ne demek kent uzlaşısı? İstanbul İttifakı demek. Biz dedik ki, bir otoritere karşı tek başımıza kazanamayız. Gelin Türkiye'nin sosyal demokratları, muhafazakâr demokratları, milliyetçi demokratları, Kürt demokratları birlikte olalım. Listelerimizde eski AK Partililer var, Saadet Partisi'nde, MHP'de, Demokrat Parti'de eskiden siyaset yapanlar var. Budur İstanbul İttifakı, budur Türkiye İttifakı.

İSTANBUL'UN İRADESİNE KAFA TUTULUYOR: Şimdi burada cezalandırılan bu 10 arkadaşımız, 7 arkadaşımız, 9 arkadaşımız değil. Burada cezalandırılan İstanbul'un iradesine kafa tutuyor. 'Siz bütün demokratlar birleşip benim gibi bir otokratı yenerseniz seçtiklerinize çektiririm' diyor. Cürmün kadar yer yakarsın.

AKIN GÜRLEK KENDİNİ TÜRKİYE BAŞSAVCISI SANIYOR: Oldukça büyük bir makama oturttular seyyar giyotini, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı. Katledeceklerini ayağına getirttiriyor Anadolu'nun dört bir yanından, hukuk sisteminde olmadığı halde. Ümit Özdağ'a yapılan da, pek çok soruşturmada yapılan da o. Türkiye başsavcısı sanıyor kendini. Yok öyle bir düzenleme. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İstanbul'dan sorumludur. Ankara'nın yapacağı işe karışamaz, hatta ve hatta bu yaptığı iş aslında anında Hâkimler Savcılar Kurulu tarafından harekete geçip, 'ne yapıyorsun arkadaşım sen' demesi lazım.

KURULTAY ANAMIZIN AK SÜTÜ GİBİ TERTEMİZ: İktidar halkın desteğini kaybedince gündem belirleme yetisini icraatlar yaparak, iyi işler yaparak, maaşlara zam yaparak, yoksulluğu azaltarak gündeme gelemediğinden korkuyla ve çeşitli saldırganlıklarla ve kötülüklerle ilerliyor. Bunlardan bir tanesi de CHP'ye kurmaya çalıştığı kumpas. Özeleştiri siyasette kurultayla olur. Bunu mahallede, ilde, ilçede, ilde ve kurultayında sandık kurarak, bırakın Ankara'da, mahalleden başlayarak demokrasiye bütün Türkiye'nin gözünün önünde olmuştur. Sonra da kurultayına gelmiş. Kurultayında, Meclis'teki partiler içinde genel başkanını çoklu yarışla seçebilen, genel başkanına rakip çıkabilen bir parti olarak CHP geldi ve Cumhuriyet tarihinde ilk kez demokratik yollardan genel başkan değişimi gerçekleşti. Hepimizin ve Türkiye'nin gurur duyduğu, bu Türkiye'de siyasi partilerin birinde gerçekten demokrasi var diye yurt dışında da savunabildiğimiz bir durum. İşin aslını söyleyeyim. Meczubun biri Bursa İl Başkanımıza sövmüş, hakaret etmiş o da şikâyetçi olmuş. Dosya, iftira atanın yargılandığı dosya, ifadesi ortada. Bursa'dan dosyayı Ankara'ya çekmişler. Ankara'da 1 yıldır tutmuşlar. AK Parti'nin, daha doğrusu sarayın bir medya planlaması var. Medya planlamasında, dün akşam planlanan Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın katıldıkları üçlü toplantıda, üçlü zirvede çıkan kriz, kavga, birbirine düşen ve parçalanan CHP'ydi. Medya planlaması oydu ama medyaya bu düştü. Bu fotoğraf düşünce Türkiye'nin gündemine, görmeyen kalmayıp umutları, Çağlayan'daki umutları yeniden ve daha güçlü şekilde ayağa kaldırınca medya planlamasına, CHP'de krizden, CHP'de kendince şaibeli kurultay yalanına döndü. Tayyip Bey 1 yıldır, 3'tür 4'tür bunu söylüyor. Girmiş bir septik alanın içine beni oraya çağırıyor. Beni de pisletecek kendi kötü sözüyle. Girer miyim o çukura? Bu iktidar Türkiye'yi adaletten ekonomiye birçok krizin içine soktu, çıkaramıyor. 

ERKEN SEÇİMİN ADAYI ERKEN AÇIKLANIR: Seçim takvimlerini YSK başlatmaz, millet başlatır, milletin seçim takvimi başlamıştır arkadaşlar. Tabii ki biz erken seçim istiyoruz. Erken seçim istiyorsak görevlerimiz var. Biz sandıkları nasıl koruyacağız? Örgüt 180.000 sandık görevlisi atıyor. Bu işin program çalışması yapılıyor. Birkaç ay içinde, iktidar programına evrilecek parti programını milletimize arz ediyor, son halini onlarla tartışıyor olacağız. Her yönüyle seçim ve hukuk işleri çalışıyor ama bir şey var, erken seçimin hazırlığı erken olur, erken seçimin adayı erken açıklanır. Biz 2014, 18 ve 2023 seçimlerinde adayı çok geç açıklamanın, son anda açıklamanın maalesef hele son tecrübede uzunca yıllar, 2 yıl 3 yıl her ay 'aday belirlenecek mi' deyip belirleyememenin, ortaya bir somut adaylaşma koyamamanın, 'Erdoğan belli, karşısındaki belli değil' denip sürekli bir bilinmezlik, bir belirsizlik üzerinden bu tartışmayı yürütmenin, son süreçte krizler yaşamanın, çözülse de travmasını seçmenin aklında çok yeniyken ondan 'bize güvenin, hep birlikte kalabalık da olsak yöneteceğiz' demenin zorluklarını yaşadık. O öz eleştiriyi yaptık. O kısımlara dönüp de bir şey söyleyecek hiçbir şey yok. Zaten o süreçlerde masum değiliz hiçbirimiz. Ama önemli olan biz milletin karşısına çıktık ve dedik ki 'Biz ders aldık. Biz bir öz eleştiri yaptık ve şöyle yöneteceğiz.' Ben nasıl yöneteceğimizi söylerken cumhurbaşkanı adayı dahil ön seçim yöntemini kullanacağımızı, soruyu bütün üyelerimize soracağımızı ve onların verdiği cevabı baş tacı yapıp sonuçlarına uyacağımızı ifade etmiştim.

Örgütlerimiz 7 gün gece 24'e kadar açık, ilçe ve il başkanlıklarında her gün normal günlerin 20 katı üye kaydediyoruz. Karşımızdaki iktidar yürüyüşümüzü durdurmak isteyen ittifak ise Kasım 2023'te büyük bir değişimi yaşayan, 31 Mart yerel seçimlerinde 47 yıl sonra Türkiye'nin birinci partisi olan CHP'nin önünü kesmek için elinden geleni yapıyor. Tek amacı bu. Bunu ahlaklı bir siyasetle, adil bir yarışla yapmak yerine yargıyı kullanarak, biraz önce saydığım yöntemlerle gazetecisinden siyasetçisine, belediye başkanından meclis üyesine herkesi yargı sopasıyla sindirerek, kimini içeri atarak, kimine yasak getirerek, kimine kayyım atayarak mücadele ediyor ve eski model, sığ tartışmalarla medyada boğmak, 'aday kim olacak? O mu olacak, bu mu olacak? Kriz mi çıkacak? Masadan mı kalkacak' diyerek CHP'yi ve seçmeni ümitsizliğe sevk etmek istiyor. Bunun için, bunun için biz kararlı adımları atmak için bütün hazırlıklarımızı yaptık. 'Hadi bakalım, arkasında biz varız' demeye niyetliyiz ve onun için yola çıkıyoruz.

İMAMOĞLU VE YAVAŞ İLE GÖRÜŞME: Geçen hafta Çağlayan'da umut olan fotoğraf, bu hafta pazar akşamı biraz önce gösterdiğim o fotoğraf Türkiye'de umutları, yavaş yavaş körelen, azalan umutları yeniden canlandırmıştır ve önemli bir toplantı yaptık. Toplantıdan sonunda, pek çok konuyu konuştuğumuz toplantının sonundaki fotoğrafı biraz önce gördünüz. O gülen yüzlerden bile bir kriz çıkarmaya çalışan bir akıl pazartesi sabahı başladı. Birisi bir gazetenin temsilcisi pazar akşamı, pazartesi sabahı ne yalanlar... "Dün akşam Mansur Yavaş masadan kalktı, kavga ettiler, şunu dediler, bunu dediler..." Bugün sabah dahi yine bir saygın televizyon kuruluşu "Efendim, Mansur Yavaş dün akşam her şartta, her durumda aday olduğunu söyledi." Krize bak. Biz fotoğrafı çektiriyoruz, çektiren biziz, çeken belli. Orada olmayanlar nereden, nasıl 'yeniden bu umudu söndürürüz? Şimdi o konuşmayla ilgili, o günkü durumla ilgili net olarak her iki başkanım da nasıl o gün fotoğrafı paylaştık, hızla birbirlerinden, ikisi birden aynı fotoğrafı paylaşıp o duyguyu paylaştılar.

TAM MUTABAKAT SAĞLANDI: Başkanlarımızla yaptığımız o görüşmede vardığımız sonuçları birinci ağızdan partinin Genel Başkanı olarak ben söylüyorum. Mansur Bey'le de biraz önce görüştük. O da yılmış bu iki gündür dezenformasyondan. "Siz anlatın. Ben de Genel Başkanımızın söylediklerini bizzat teyit edeyim. Bu kara propaganda bitsin" dedi. Şimdi o gerçekleri konuşma vakti. O görüşmede, bir: partinin başarısı için herkesin elinden geleni yapacağı, parti kararlarına uyacağı ve milletimizin hayal kırıklığına uğratılmaması noktasında çok hassas bir sürecin yürütülmesi gerektiği konusunda tam mutabakat sağladı. İki: Türkiye'ye umut olmuş iki ismin ön seçim yarışına girerek birbirini yıpratmaması konusundaki talep ve öneriyi konuştuk ve bu konuda fikir birliğine vardık.

YAVAŞ ÖN SEÇİME GİRMEYECEĞİNİ BİLDİRDİ: Sayın Mansur Yavaş, Cumhurbaşkanı adayının belirleneceği ön seçime girmeyeceğini bize bildirdi ve şu cümleyi kurdu, bunun bilinmesini istedi: "Hepsi bizim partililerimiz, bizim üyemiz. Elbette onların verecekleri karara ben de saygılıyım, hepimiz saygılıyız." Ve üç: ön seçim süreci dahil tüm bu süreçlerin hep birlikte ortak akılla yürütülmesi, bundan sonra daha çok bir araya gelinmesi konusunda hemfikiriz. Amacımız net. Yargı sopasıyla karşımıza dikilenlere karşı, içimizi karıştırmaya çalışanlara karşı hep birlikte dimdik duracağız. Partide bir kaos arayanlar, devlet imkanlarıyla karşımıza dikilip önümüzü kesmeye çalışanlar avuçlarını yalayacaklar. Benim için en büyük kazanım yıllardır CHP'yi hiziplerin, ayrışmaların, kavgaların merkezi gibi gösterenlere inat her iki Belediye Başkanımızın da göstermiş olduğu birlik ve beraberlik görüntüsüdür. Bu öylesine, suni bir görüntü değildir. samimi, ahlaklı ve milleti merkeze alan bir tutumdur. Partimizin bir ve beraber, bu birlik görüntüsünün bozulmaması için her iki başkanımızın da olağanüstü çabalarına ben buradan hem Mansur Başkan'ın hem Ekrem Başkan'ın birbirleriyle kurdukları samimi abi kardeş ilişkisine ve "Milleti kurtaralım da ne olacaksa olsun" yaklaşımlarına yürekten teşekkür ediyorum.

CUMHURBAŞKANI ADAYIMIZI 23 MART PAZAR GÜNÜ YAPILACAK ÖN SEÇİMLE BELİRLEYECEĞİZ: Ve son olarak, dün Parti Meclisimizde, ardından Merkez Yönetim Kurulumuzda ön seçim süreciyle ilgili nihai kararı vermiş durumdayız. Belirlenen seçim takvimine göre 11 Şubat 2025 bugün kararın alınması ve ilanıyla birlikte takvimin 1. günüdür. Takvimin tüm detaylarını Seçim ve Hukuk İşlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcımız kamuoyuyla bir özel basın toplantısıyla paylaşacaktır. Ancak ben iki kritik tarihe dikkat çekmek isterim. Bunlardan birincisi 28 Şubat cuma günü saat 17.00'ye kadar Türkiye'yi yönetecek bir sonraki Cumhurbaşkanı'nın belirleneceği ön seçimin seçicisi, seçmeni olmak isteyen Türkiye'nin başta bütün gençlerini harıl harıl partiye online kayıt olan bütün gençlerini ve Türkiye'nin bütün demokratlarını, Büyük Türkiye İttifakı'nın, Cumhuriyet Halk Partisi'nin adayını belirlemekte görev almak üzere baba evine gelmeye, kaydolmaya ve yapılacak seçimde oy kullanmaya davet ediyorum. Aldığımız karar gereğince Cumhurbaşkanı adayımızı 23 Mart Pazar günü yapılacak ön seçimle belirleyeceğiz.

Hayırlı uğurlu olsun. Buradan, buradan Sayın Erdoğan'a sesleniyorum: İçimizi karıştıramayacaksın. Birlik ve beraberliğimizi bozamayacaksın. Yargı aparatlarıyla önümüzü kesemeyeceksin. Bizi yenmenin tek yolu sandıkta yenmektir. Seni rekabete, namuslu bir yarışa korkmadan karşımıza çıkmaya davet ediyorum. Salon adamı Erdoğan, halkın adayı karşında olacak. Sana meydan okuyoruz. Yönetemediğin ülkeyi o yönetecek, biz yöneteceğiz. Krizi bitirecek, zaferi getireceğiz. 

 

 

(HABER MERKEZİ)