Özgürlükçü laiklik, kadınlar için yaşamsal öneme sahip
Eğer resmi devlet ideolojisin seçtiği biçim olan agresif laiklik uygulaması penceresinden değil de özgürlükçü laiklik uygulaması ihtimalini mümkün kılacak şekilde demokrasi ve kadın hakları penceresinden bakılmış olsa başörtüsü yasakları bağlamında laiklik, ayrımcılık odağına dönüşmeyebilirdi.
Hayatın içinde akıp giden, bazen de hiç gidemeden esaret altına alan sorunları derinlemesine konuşup tartışacak zamanı bulmak, gündelik telaşenin biraz dışına çıkmayı gerektiriyor. Yıldönümleri ve anmalar, bizlere tanıdığı soluklanma anları olarak yaratması açısından değerli. Örneğin dün (5 Şubat) laiklik ilkesinin kabul edilişinin 85’inci yıldönümüydü. Seksen beş yıldır ne kadar anlaşıldı, ne kadar uygulandı hatta eşit yurttaşlık ilkesinin uygulanabilmesi için gerekli temel meşruiyet zemini oluşturması gerekirken laiklik, bu ülkede neden eşitlik yerine ayrımcılık kaynağına dönüşecek şekilde var oldu siyasal ve toplumsal yaşamımızda? Bu sorulara cevap üretecek tartışmalar için elverişli bir zamandayız. Esasen laiklik ilkesi üzerine konuşmak için özellikle yıldönümünü beklemek de gerekmeyecek kadar ciddi risk içeren yasal düzenleme veya uygulama önerileri hazırlığı şeklindeki girişimlerle karşı karşıyayız.
Laiklik ilkesinin kadınlar için yaşamsal öneme sahip oluşuna ilişkin önerme teoriyle sınırlı değil yaşanmışlıkla tecrübe edilen bir olgu. İkinci yüzyılına girmeye hazırlandığımız Cumhuriyet tarihinin çok uzun bir dönemine laiklik ilkesinin damga vurduğunu hatırlayalım. Agresif uygulanış biçimi nedeniyle eşit yurttaşlık ilkesinin hayata geçirilmesini kolaylaştırmak yerine bir ayrımcılık odağına dönüştüğünü görürüz. Dindar kadınlar özelinde son derece keskin ve somut ayrımcılık odağı olarak laiklik ilkesinin kullanıldığını sanırım/umarım artık kimse görmezden gelmiyordur. Bu dönemde dindar kadınların yaşama dair tüm haklarının kullanımı katı kurallarla sınırlandırılmıştı. Eğitim, istihdam alanlarındaki sınırlar ülkedeki tüm dindarları değil, sadece Müslüman dindar kadınları toplum hayatından dışlayacak ‘anti-dindarlık ölçütü’ oluşturmuştu malum. Evet, yine başörtüsü yasaklarından söz ediyorum, ki bahsetmemin kaçınılmaz olacağı da malum. Başörtüsü yasakları üzerinden laiklik ilkesi ayrımcılık odağına dönüştü bu ülkede.
Son yıllarda ise adım adım ilerleyen Cumhur ittifakı politikalarıyla laiklik ilkesinin tedavülden kaldırılmak istenmesiyle yüz yüzeyiz. Adını koymadan, sinsice ve ben yaptım oldu anlayışıyla gerçekleştirilen, laiklik ilkesi yokmuş gibi yapılan uygulamaların da kadın hayatına tekabül ettiğini görmek gerekir. Laik hukuk düzeni ile güvence altına alınmış kadın hakları yok edilmek isteniyor. Eril şiddetle mücadeleden yargı güvencesindeki eşit düzlemde boşanma hakkına, yoksulluk nafakasından velayet hakkına uzanan geniş bir yelpazede, uygulayıcı kamu kurumları arasına Diyanet İşleri Başkanlığı'nın itinayla monte edildiği bir süreçteyiz. Diyanet’in görev tanımı kadınların ve kız çocuklarının yaşamına ilişkin her alana değecek denli genişletildiğinden beri hem laiklik ilkesi hem kadın yaşamı giderek yakınlaşan tehdit altında. Evet, yukarıda kısaca örneklediğim haklar Medeni Yasa ile düzenlenmiş konular ancak Medeni Yasa ile düzenlenen kadın haklarının kadınlar tarafından kullanılabilmesi de laiklik ilkesinin uygulanış biçimiyle doğrudan ilişkili. Geçmişte yasada var olan haklar dindar kadınlar tarafından laiklik adına yapılan ayrımcılıklar yüzünden kullanılamıyordu. Şimdi de laiklik ilkesi Diyanet aracılığıyla sisteme eklenen dini yorumlarla sınırlandırılarak tüm kadınlar için hakları tehlike altına giriyor. Örneğin yoksulluk nafakasına dair Diyanet’in “haram” yorumu gösterilebilir. Bilindiği üzere günümüz Diyanet yöneticileri haram icat etmeyi çok sever ve haram-helal endeksini siyasi iradenin ihtiyacına göre düzenler. Şarkıda para için söylenmiş olsa da hem uygulanış biçimiyle hem de uygulanmayışıyla bu ülkede laiklik ilkesi, kadınlar ve kadın hakları açısından varlığı bir dert yokluğu yara olarak tanımlanabilir.
Eşitlik İçin Kadın Platformu-EŞİK 5 Şubat tarihli ve Bahriye Üçok ile Gonca Kuriş’e saygı sunduğu basın açıklamasına, 'Kadın Haklarının Teminatı Laiklik İlkesi Vazgeçilmezimiz' başlığını seçmiş. Gerek Bahriye Üçok gerekse Gonca Kuriş, kurumsallaşmış dinin otoriteleri tarafından dayatılan din yorumlarına itiraz etmiş, laik sistemin yanında yer alan kadınlardı ve bu nedenle 90’ların karanlığında öldürüldüler. EŞİK metni, bu her iki tanınmış kadına saygıyla başladıktan sonra günümüzde laiklik ilkesi ve medeni kanunu tehdit eden girişimlere dikkat çektiği için okunmaya değer. “Kadını toplumsal hayattan koparmaya yönelik cinsiyetçi ve eşitlik karşıtı söylemler, anayasal ilkeleri, yasaları yok sayan fiili uygulamalar ve “reform” adı altındaki yasa paketleri ile parça parça ortadan kaldırılmak istenen laik medeni hukuktan VAZGEÇMİYORUZ…”
Her ikisinin ortak yönlerinden birisi de yukarıda tekrar hatırlattığım başörtüsü yasaklarına dair söz üretmiş olmalarıydı. Evet başörtüsü yasaklarına dair söz ürettiler ancak ürettikleri söz sistemin içindendi. Agresif laiklik uygulamasını seçen devletin resmi ideolojisini olumlayacak biçimde “başörtüsünün dinin temel emirleri arasında yer almadığı” gerçeği üzerine kurgulanmıştı görüşleri. Kadın hakları penceresinden bakarak, kadın eşitlik mücadelesi adına kadınlara özgürlük alanı açma yönünde fikir ürettikleri doğrudur. Ne var ki özgürlük ve eşitlik zemini yaratacak bir başka uygulama biçimi ile laiklik ilkesinin vazgeçilmezliği yönünden konuşmayınca mevcut sistemi olumladıklarını da görmek ve göstermek gerekiyor. İslam ve Kuran açısından başörtüsü konusunda zorunluluk olmadığına dair sonsuz sayıda delil sunulabilir. Diğer taraftan yine İslam ve Kuran açısından başörtüsünün gerekliliğine dair de sonsuz sayıda delil getirmek mümkündür. Ki esasen dini hukuk yerine laik hukuk düzenine sarılma gereği de bu farklı yorumların her birinin din dairesi içinde bulunabileceği gerçekliğinden kaynaklanır. Dini hukuk değil evrensel hukuk normları, tüm yurttaşların devlet-toplum-birey üçgeninde haklarını eşit olarak kullanabildiği bir varoluş zemini hazırlamalı.
Eğer resmi devlet ideolojisin seçtiği biçim olan agresif laiklik uygulaması penceresinden değil de özgürlükçü laiklik uygulaması ihtimalini mümkün kılacak şekilde demokrasi ve kadın hakları penceresinden bakılmış olsa başörtüsü yasakları bağlamında laiklik, ayrımcılık odağına dönüşmeyebilirdi. Ünlü feminist sloganla ‘benim bedenim benim kararım’ özgürlüğü başörtülü kadınların da hakkı olarak tanımlanabilmiş olsa yasak karşısında din dairesinden boşluk arama yoluna gidilmezdi örneğin. Tersine kadın özgürlüğünün gereği olarak kadın bedenine dair devletin vereceği kararlara itiraz edilirdi. Bu açıdan kürtaj hakkı kadar başını örtme ve açma hakkının da kadının kendi bedenine dair karar verme hakkı bakımından benzerliği bugün bile bırakınız devleti ve toplumu, pek çok dindar ve seküler kadın, hatta bazı feministler tarafından bile henüz ayırdına varılmamış bir aynılık göstermektedir.
Özgürlükçü laiklik için okuma önerisi; Alphan Telek: Özgürlükçü laiklik neden Türkiye’nin yarınıdır?
Berrin Sönmez Kimdir?
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.
İstifa etmek yerine cambaza baktıranlar 15 Kasım 2024
Kadın ve çocuk cinayetlerinde cezasızlık olgusunun payı 08 Kasım 2024
Kent uzlaşısına kayyım atandı 01 Kasım 2024
Meclis etki ajanlığı teklifini reddetmeli çünkü… 29 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI