Özkan Öztaş: Var olan Kürtçe ezgileri yeniden yorumladık

"Dîsa" albümünün prodüktörü Özkan Öztaş'la albümü ve Erivan Radyosu'nu konuştuk. Öztaş, "Kürt halkının kendini bulduğu, kendini duyurduğu bir yer oldu Erivan Radyosu" dedi.

Google Haberlere Abone ol

Mahir Fırat Fidan

DUVAR - Erivan Radyosu, 1955 yılında yayın hayatına başladı. Kürtçe yayına ise yine aynı yıl 15 dakikalık haber bülteniyle “Merhaba” dedi ve yoğun bir ilgiyle karşılandı. Türkiye’de Kürtçenin yasaklı olduğu, yok sayıldığı ve asimile edilmeye çalışıldığı yıllarda, Erivan’da Kürt kültürü her açıdan boy vermeye başladı ve yaklaşık on bin kayıtlık devasa bir arşivi Kürt halkına miras bıraktı.

Bu arşivden 900 eser, Kürt-Alman Kültür Enstitüsü’nün (Deutsch-Kurdisches Kulturinstitut) verdiği 4 yıllık emek sonucunda, geçtiğimiz yıl dijital platformlarda dinleyiciyle buluştu. Bu çalışmayı, Cewad Mervani’nin yayına hazırladığı ve 900 eserin tamamına ait notaların ve sözlerin bulunduğu 4 ciltlik 'Stranên Arşîva Radyoye Erîvanê' adlı kitabın yayımlanması izledi.

Yakında zamanda ise, Bêmale Keko, Hovhannes Badalyan, Dawitê Xilo, Aslika Qadir ve Susîka Sîmo’ya ait toplam 8 şarkı, yeni bir formla, yani klasik müziğin enstrümanları eşliğinde, “Dîsa” albümüyle beraber dinleyiciyle buluştu. Kürt-Alman Kültür Enstitüsü’nün (Deutsch-Kurdisches Kulturinstitut) bünyesinde yayınlanan albümün müzik yönetmenliğini Yusuf Yalçın, prodüktörlüğünü ise Özkan Öztaş yaptı.

Biz de Özkan Öztaş ile yıllar öncesinden hasretle bugüne seslenen albümün ayrıntılarını konuştuk.

Özkan Öztaş

Yakın zamanda, Erivan Radyosu’nda kayıt altına alınan Kürt ezgilerini klasik müziğin enstrümanları eşliğinde “Dîsa” albümüyle dinleyiciyle buluşturdunuz. Öncelikle bize albümün hikâyesinden bahseder misiniz?

Geçtiğimiz yıl Erivan Radyosu'nda derlenmiş Kürtçe ezgilerin dijital olarak yeniden dinleyicilerle buluşturulduğu haberini alınca, bu alana dair bir çalışma yapma fikri doğmuştu. Daha evvel, 2016 yılında Sovyetler Birliği'nde 'Kürt Sanatı' adıyla yayınladığım çalışmada, Erivan Radyosu'na dair ayrıntılı bir araştırma yapma imkânı bulmuştum. Malum, o zaman şarkıların pek azı dijital olarak ulaşılabilir durumdaydı. Arşivler bugün tekrar dinleyicilerle buluşturulunca bu eserleri klasik biçimle bir araya getirme fikri doğdu. Üstelik eserler Kürt müziğinde geleneksel ezgilerin klasik biçime en yakın örnekleriydi zaten. Çalışmaya "Dîsa" adını verdik. Dîsa Kürtçede "tekrar, yine" manasına geliyor. Biz de var olan bu ezgileri yeniden yorumlayarak dinleyicilere ulaştırmaya çalıştık.

Sanırım ilk kıvılcım bir dengbêj kaydı derlerken ortaya çıktı. Kars'ın Digor ilçesine bağlı bir köyde dengbêj Mevlüt "size bir Erivan kılamı okuyayım" deyince nereden duyduğunu sormuştum. "Erivan Radyosu'ndan dinlemiştim" dedi. "Neler biliyorsun oraya dair" diye sorduğumda da "onlar konservatuar dengbêjleriymiş" dedi. Ağzından yarım yamalak çıkan konservatuarın ne olduğunu sorduğumda da "dengbêj okuluymuş" dediğini anımsıyorum. Heyecan verici bir andı benim için. Sovyetler'in konservatuar için yarattığı imge bu açıdan kıymetli.

'ALBÜM, HERKESİN KATKISIYLA ORTAYA ÇIKTI'

Erivan Radyosu Kürt müziği açısından çok geniş bir arşive sahip. Siz de albümde Bêmale Keko, Hovhannes Badalyan, Dawitê Xilo, Aslika Qadir ve Susîka Sîmo’ya ait toplam 8 şarkıya yer verdiniz. Bu eserleri hangi kriterlere göre seçtiniz?  

Ezgilerin seçimleri konusunda son noktayı koyan kişi çalışmanın müzik yönetmeni Yusuf Yalçın oldu. Burada temel belirleyenimiz işlenecek ezgilerin klasik biçime en yakın örneklerden seçilmesi ve Sovyetler Birliği'nde üretilen o duyguyu ve dayanışmayı yansıtmasıydı. Ben özellikle kaçındım eserleri belirleme işinden. Zira Kürtçe bilmek ve bu ezgilerle büyümek tercihte kişisel belirlenimlere neden olabilirdi. Bir ekip ile yaklaşık 10 bin eseri inceleyerek içinden 40-50 tane şarkıya indirdik bu listeyi. Dediğim gibi belli kriterlerle; klasik biçime uyumu, Sovyetik izler taşıması ve dayanışmayı göstermesi... İçlerinde Ermeni sanatçılar da var, kadınlar da, Kürt müziğinin medarı iftiharı olan kişiler de.

Beni şaşırtan nokta Yusuf Yalçın'ın 8 şarkıya indirirken yaptığı seçimlerdi. Hatta kendisine "hiç Kürtçe bilmediğine emin misin?" diye sorduğumu anımsıyorum. Zira kendisi ilk kez dinlediği eserler içinden Kürt müziğinin en bilinen ve en sevilen şarkılarını seçmişti. Bu aynı zamanda bu ezgilerin müzikal kalite ile toplumsal yaygınlığı arasındaki korelasyonu da gösteriyor. Son olarak bir de fiziki faktörler vardı tabii eserlerin seçiminde. Üflemeli sazlardan uzak durduk, zira pandemi devam ederken kapalı bir odada kayıt almanın riskleri vardı. Bir de bu albüm dayanışmayla hayata geçirildi. Arkasında bir sponsor ya da şirket yoktu ve olmasın istedik. Karınca kararınca herkesin katkısıyla ortaya çıktı bu albüm.

"Dîsa" albüm kapağı

 

'KÜRT TARİHİNİN BİRÇOK ÜRETİMİ SSCB'DE GERÇEKLEŞTİ'

Türkiye’de Kürtçenin yasaklı olduğu yıllarda Erivan Radyosu, başta müzik olmak üzere birçok alanda Kürt kültürüne katkı sunuyordu ve yoğun bir ilgi görüyordu. Aynı zamanda kültürel çalışmalar yürüten biri olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mevzunun kültür sanat boyutunun kritik bir öneme sahip olduğunu düşünüyorum. Beni, Sovyet Kürtleri konusunda hep şu iki şey şaşırttı. Bir, burada yaşayan Kürtler, kültürel orijinlerinden uzaktalar ve göç eden bir kültürün devamlılığını sağlıyorlar. Yani mevzubahis Diyarbakır Surları’nda ya da Süphan Dağı'nın eteğinde geçmiyordu. İkinci kritik şey ise buna rağmen Kürt tarihinin birçok ilk üretimi burada gerçekleşmişti. Düşünsenize, Mahmut Esat Bozkurt'un meclis kürsüsünde, "Kürt diye bir şey yoktur varsa da tek görevi Türklere hizmet etmektir" dediği bir dönemde Kürtler SSCB'de ilk sinema filmlerini, ilk Kürtçe romanı, uzun soluklu gazeteleri, radyo programlarını, tiyatro sanatını icra ediyor, hayata geçiriyordu. 

Erivan Radyosu deyince akla sadece şarkılar türküler gelmesin. Radyo tiyatroları, haberler, enstrümantal müzikler ve daha bir nice şey üretildi. Türkiye'de yaşayan Kürtler çok sevdi bunları. Zira Bağdat ve Tahran radyolarına kıyasla daha saf bir Kürtçe kullanılıyordu. Açık ara Sovyetler Birliği farkı var burada. Sosyalizmin izlerini görmezden gelmek tarihsel hata olur. 1915'te kanlı bir boğazlaşmaya şahit olmuş iki halkın, Kürtlerin ve Ermenilerin bir araya gelip ürettiği şarkıları dinliyoruz. Bugünden bakınca bıraktığımız boşluğu da gösteriyor. 

Erivan Radyosu ilk olarak 15 dakikalık haber bülteniyle başlıyor Kürtçe yayına. Daha sonra müzik, tiyatro, arkası yarın programları… Sonuç olarak devasa bir birikim ortaya çıkıyor ve kök salmaya başlıyor. Siz müziğin bu kök salma, yer-yurt edinme konusundaki işlevini nasıl görüyorsunuz?

Benim esas alanım kültür ve kültür tarihi. Müzik bunun içinde yer alan bir alan. Çalışmalarımın merkezinde sadece müzik durmuyor. Yani burada söyleyeceklerime esas işi müzikal araştırmalar ve üretimler olan dostlarımız daha güzel girdiler yapacaktır. Ancak naçizane birkaç şey söylemeden edemem. Müzik, insanlık tarihinin ilk kültür üretimlerinden birisi. Ve çok etkili. Hele ki kültürü, dili, sanatı yasaklanmış ve yok sayılmış topluluklar için çok daha önemli ve etkili bir şey. Kürt köylerini ve düğünlerini düşünsenize, her düğün minik bir miting havasında geçerdi. Devletin resmi görevlilerinin düğün alanını terk ettiği anda politik aileler Kürtçenin en politik en derin şarkılarını söylerdi. Düşününce hala tuhaf gelir, bir düğün ortamında, yani insanların mutluluklarına şahit olunan bir ortamda, Halepçe ağıtları söylenirdi. Tuhaf değil mi? Hayır değil çünkü bunların her biri kültürel temsil alanlarıydı. Kürt halkı da kendi varlık mücadelesinde sanatın önemli rolünün hakkını verebildi uzunca bir zaman. Erivan Radyosu bu konuda bizim hazinemiz. On bin civarında kayıt var. Bugün hemen hemen hepsi Alman Kürt Kültür Enstitüsü tarafından yeniden derlendi. Bir kısmı derlenmeye devam ediyor. Kürt halkının kendini bulduğu, kendini duyurduğu bir yer oldu Erivan Radyosu. Ağrı Dağı'nı aşan radyo dalgaları ev ev, köy köy ulaştı insanlara. Son bir örnek vermek gerekirse; Yılmaz Güney'in “Yol” filmidir. Filmde "Kürdistan" bölümünü anımsarsınız. Bölümde evi kuşatılan biri tutuklanınca arka planda bir ağıt çalar. Bu dengbêj Fatma İsa'nın "Lo Miho" adlı ezgisidir. Sanırım o yıllara kadar Fatma İsa'nın Erivan Radyosu'ndaki tek kaydı oydu. Güney'in tercihi ve çalışmasındaki bilinci açısından da kıymetli bir veri olduğunu düşünüyorum. Radyo hem teknik olarak bir arşive vesile oldu hem de Kürtçenin ve kültürün günlük hayattaki devinimini arttırdı.

.

Seçtiğiniz şarkılarda 1917 Bolşevik Devrimi’nin izlerini görüyoruz. Peki devrimin yarattığı sosyal süreçler Kürt müziğini nasıl etkiledi?

Kürtçe müzikte Ekim Devrimi'nin izlerini hem Sovyetler Birliği'nde yaşayan Kürtlerde hem de kendi topraklarımızda gözlemlemek mümkün. Teknik birçok katkısı olmakla birlikte Kürtçe müzikte politik ve kültürel katkılar da sundu SSCB deneyimi. Birçok dengbêj, içinde Lenin geçen, devrim geçen, Kolhoz ya da Sovyet kelimeleri geçen şarkılar besteledi, seslendirdi. Bu tabii bizim topraklarda da yankısını buldu. Şivan Perwer'den Ciwan Haco'ya kadar birçok sanatçıda da benzer izleri görebiliriz. Bugün Sovyetler Birliği için bir ekol olduğunu söylemek abartı olmaz. Düşünsenize, bugün Sovyet dengbêjleri diye bir şeyden söz edebiliyoruz. Bu devrimden sonra birçok sanatçının hayatını etkiledi. Kayıt ortamları, enstrümanlara ulaşım hakkı, konserlerde temsiller az şey değil. Bugün pandemi koşullarında işsiz kalan müzik emekçilerini düşününce daha net anlaşılıyor o dönemin avantajı. Sadece müzik de değil, sinemadan tiyatroya, edebiyattan basın yayın alanına kadar geniş bir yelpazede kendini gösterdi bu destekler. Kızıl Meydan'da bir kadın dengbêjin, Susîka Sîmo'nun verdiği konser bunun bir diğer kıymetli örneğidir.

Erivan Radyosu’nun arşivinden, ileride buna benzer yeni bir albüm çalışmanız var mı?

Henüz somut bir şey yok. Ancak benzer çalışmalar için kimi hedeflerimiz var. Sadece Erivan kayıtları için değil. Botan ve Hakkâri bölgesinde “Paleyî” dediğimiz tarım emekçilerinin emek üretim sürecinde söylediği ezgilere dair kimi çalışma planlarım var. Ancak şimdi sırada bazı çeviri ve kitap çalışmaları olduğu için akabinde bu alanda çalışmaların sürekliliğini sağlamak niyetindeyim. Bir de “Dîsa” çalışması çok yeni. Eksiklerimizi görmek daha iyi örneklerle kıyaslamak için zamana ihtiyacımız olacak. Şimdilik önceliğimiz bu çalışmayı daha çok dinleyiciye ulaştırmak olacak.