Öztrak: Böyle giderse bunlar daha çok faiz artırır
CHP MYK ile ilgili konuşan Parti Sözcüsü Faik Öztrak, faiz artırma kararına ilişkin, "Bu üyelere açık ve net soruyorum: Nasınıza ne oldu? Sizin kıbleniz neresi?" dedi.
DUVAR - CHP Sözcüsü Faik Öztrak, partisinin MYK gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu.
Bugün kurul gündeminde ekonomideki ve siyasetteki son gelişmeleri değerlendirdiklerini söyleyen Öztrak, "14 ve 28 Mayıs 2023’te, Genel Seçim ve Cumhurbaşkanlığı Seçimleriyle ilk aşamasını tamamladığımız seçim sürecinin, son aşaması olan mahalli idareler seçimlerini de değerlendirdik. Genel Başkanımız, dün il başkanlarımızla toplandı. 9 saat süren toplantıda 14-28 Mayıs sürecini, ve yaklaşan yerel yönetim seçimleri aşamasında yapılacakları değerlendirdiler" dedi.
CHP'nin 81 il başkanının açıkladığı mutabakat metnini hatırlatan Öztrak, "İl başkanlarımız, bu açıklamada öncelikle, ülkeyi yöneten Düyun-u Umumiye Kabinesi’nin memleketi uluslararası tefecilere teslim ettiği tespitinde bulunmuşlardır. Yine bu açıklamada il başkanlarımız, değişimin kişi bazlı bir değişim demek olmadığını yapısal ve işleyişsel eksiklikleri içeren değişim taleplerinin sağlıklı bir sonuç doğurmayacağını, seçimlerde herkesten çok çalışan Genel Başkanımızı itibarsızlaştırmaya yönelik yaklaşımları tasvip etmeyeceklerini de ifade etmişlerdir" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Millet İttifakı’nın, 'Ortak Politikalar Mutabakat Metni'ni grup konuşmasında 'kes-yapıştır' yaparak kendilerine karşı kullandığını söyleyen Öztrak, "Erdoğan dünkü grup toplantısında bizim laflarımızı eğip bükmeye çalışırken kontrolü kaybetti. Milleti bölüp parçalayan kirli dilini yine tutamadı. Önce hakaret ve iftiraya başladı. Ardından kantarın topuzunu iyice kaçırdı. Yine, partimizin iç işleri hakkında atıp tuttu. Bir defa daha Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendisinin en büyük kabusu olduğunu gösterdi" diye belirtti.
Öztrak'ın açıklamaları şöyle:
CUMHURİYET’İMİZİ KURAN PARTİMİZE TERÖRLE İŞ BİRLİĞİ ÇAMURU ATMAYA ÇALIŞTILAR: Biz, öncelikle hakaret ve iftiralarını kendisine aynen iade ediyoruz. Ardından Saray’a ve tembel metin yazarlarına, sözlerimizin ne demek olduğunu bir kere daha hatırlatıyoruz. Biz, bu Saray rejimine, ‘ucube şahsım rejimi’ dedik. Çünkü bu rejim, tüm yetkileri bir kişide toplayan, hiçbir fren ve denge tanımayan, bu toprakların mayasına uymayan, başka ülkede benzeri ve sınırları olmayan bir ucubedir. Biz, bunların düzenine ‘yalan, dolan ve talan düzeni’ dedik. Çünkü bu düzen, millete verdiği hiçbir sözü tutmayan, her seferinde yalana ve dolana başvuranların düzenidir. Kurdukları vakıflarla, yandaşlarına verdikleri ballı ihalelerle, vergi cennetlerindeki aile şirketleriyle ülkenin kaynaklarını talan edenlerin düzenidir. Biz, ‘etik dışı kampanya’ dedik. Çünkü atama bakanları bile istifa ettirmeden milletvekili adayı yapıp sahaya sürdüler. Devletin tüm imkanlarını sonuna kadar muhalefete karşı pervasızca kullandılar. Her türlü iftirayı attılar. Cumhuriyet’imizi kuran partimize terörle iş birliği çamuru atmaya çalıştılar. Millete meydanlarda, kendi yaptırdıkları sahte, montaj videoları izlettiler. Sonra da ‘ama montaj, ama şu, ama bu’ diyerek siyasi arsızlıkta zirve yaptılar. Şehirleri yalan afişlerle donattılar. İşi o kadar ileri götürdüler ki aleyhimize yazması için değil, kendileri ortada görünmeden aleyhimize sosyal medyada kampanya yaptırması için bir yandaş basın kuruluşunu, kim bilir kimlerden milyonlarca lira aktararak maşa diye kullandılar. Biz Erdoğan’a ‘Saray’ın kibirlisi’ dediysek bunun sebebi, her şeyi kendi bildiğini sanması, kendinden başka kimseyi dinlememesi, ‘şahsım, şahsım’ diyerek böbürlenmesidir. Biz ‘halka tepeden bakan’ bu anlayışı eleştiriyorsak sebebi, Keçiören’deki evinden Saray’a taşındıktan sonra milleti unutması, halini görmemesi, sesini duymamasıdır. Biz ‘Bunlar aynı maklubenin etrafına oturanlar’ dediysek sebebi, hain FETÖ ile aynı yağmurda ıslanmış, devletin harimi ismetini, kozmik odasını terör örgütüne teslim etmiş, milli ordumuza terör örgütüyle birlikte kumpas kurmuş olmalarıdır. Biz Saray’ın trol ordularından bahsediyorsak, Ebabil harekatlarının çarşaf çarşaf ortaya dökülmesindendir. Biz ‘29 Mayıs, yerel seçim sürecinin ilk günüdür. Vakit, yılgınlık vakti değildir. Cumhurbaşkanlığı seçimindeki 25,5 milyon oyu 30 milyona çıkarma, birleşe birleşe kazanma vaktidir’ diyorsak bu, Cumhuriyet’imizin ve CHP’mizin kurucusu Atatürk’ten miras aldığımız bu ülkenin geleceğine olan inancımızdandır.
BÖYLE GİDERSE BUNLAR DAHA ÇOK FAİZ ARTIRIRLAR: Saray’daki ahlaki çöküntü çok şükür bizde yok, bizdeki inanç da saray ve şürekasında yok. O yüzden sözlerimizin zarfını aşırsalar da mazruf ağızlarında sırıtıyor. Düyunu Umumiye kabinesi atamak zorunda kalan Erdoğan’ın bir zamanlar Halk Bankası’nı dolandırmakla suçladığı eski bakanını yeniden Hazine ve Maliye Bakanlığı’na getirmesinin ve iddialara göre Katar Emiri’nin tavsiyesiyle Amerika’dan ithal Merkez Bankası Başkanı’nı getirmelerinin ardından yeni ekonomi takımının ilk icraatını bugün gördük. Merkez Bankası, çok beklenen faiz kararını verdi, politika faizini 15 puana çıkardı. Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendi. Ortaya güven uyandıran, sağlam çapalarla tahkim edilmiş bir program konmadan, enflasyonu düşürme konusunda ilk cephane korkarım boşa harcandı. Böyle giderse bunlar daha çok faiz artırırlar. Milleti daha yüksek işsizliğe, pahalılığa mahkum ederler.
NASINIZA NE OLDU?: Diğer taraftan, daha önce Erdoğan’ın talimatıyla nas stratejisi uygulayarak faiz indiren Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun bir üyesi değişti. O da Merkez Bankası Başkanı, diğer üyeler değişmedi. Ama bu üyeler, bu kez kıblelerini değiştirip faiz artırma kararı aldı. Bu üyelere açık ve net soruyorum: Nasınıza ne oldu? Sizin kıbleniz neresi? Sunay Akın’ın dediği gibi ‘Sorun atlıkarıncalar değil, arkada dönüp duran dönme dolaplardır’. Tabii bu durumda Saray’a sormak da bizim hakkımızdır: Faiz artırımı sürecine girerken bankalara zorla verdiğiniz düşük faizli tahvillerle ilgili ne tedbir alacaksınız? Bunları yenileriyle değiştirecek bir planınız var mı? Ülkemizin oldukça kırılgan olduğu zombi şirketler konusunda faiz artırımı sürecinde ne yapmayı düşünüyorsunuz? Öyle görünüyor ki ‘Faiz sebep, enflasyon netice’ safsatasının sonu geldi. O zaman neden paramızı pul ettiniz? Neden milletin tenceresini boşalttınız? Ağa ile maraba fıkrasında olduğu gibi; madem sonunda aynı yere gelecektiniz, bunca haltı neden yediniz? Tek başına faiz artışı, ‘birinci öncelik’ dediğiniz enflasyonu düşürmeye yetmez. Bir yandan seçim harcamalarında gaza basıyorsunuz, bir yandan faiz artırıyorsunuz. Bir elinizle yaptığınızı, öbür elinizle bozuyorsunuz. Elinizdeki sınırlı kurşunu boşa atıyorsunuz. Tekrar söylüyoruz; bütüncül, güçlü çapalara sahip bir program olmadan bu iş gitmez. Yaptıklarınız, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanı’nın akıl dışı politikalarla viraneye çevirdiği ekonomiyi sağlığına kavuşturmaz. Aspirin tedavisi ve pansumanın ötesine geçmez. İşe de yaramaz.
ERDOĞAN BİLDİĞİNİ OKUYOR: Yerel seçim yaklaşıyor. Anlaşılan tedrici uygulamalarla seçimlere kadar gidebilme esnekliğimiz var sanıyorsunuz ama yok. Erdoğan, dün de grup toplantısında, ‘Faiz sebep, enflasyon netice’ olarak bildiğimiz ‘Cari fazla yoluyla enflasyonla mücadele’ safsatalarını aynen devam ettirdi. Erdoğan böyle yaptıkça kafalar daha da karışıyor, güven bir türlü sağlanamıyor. Erdoğan bildiğini okuyor. Mehmet Bey ve ekibi de dışarıdan para bulmak için vitrin süsü olarak kullanılıyor. Bu şartlarda piyasalar bu parayı vermez. Türkiye, Körfez’den gelecek ahbap çavuş parasına kalır. Onlar da BOP Eş Başkanı’na, Merkez Bankası Başkanı’nı Düyun-u Umumiye komiseri olarak dayatırlar. Cumhurbaşkanı Yardımcısı ile Hazine ve Maliye Bakanı’nın Birleşik Arap Emirlikleri’ne yaptıkları ani ziyaret, dışarıdan para bulma konusunun Körfez ülkelerinin himmetiyle yürütülmeye çalışılacağını gösteriyor. Bugün açıklanan rezerv verilerine göre Merkez Bankası’nın döviz kasasındaki açık 74 milyar dolara ulaşmış. Böyle giderse Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın ve Bakan’ın daha pek çok Körfez seferi yapmak zorunda kalacağı açık. Tabii bu arada piyasa yerine ahbap-dost işi borç alanın, emir alacağını da unutmamak gerekiyor. Erdoğan’ın satır aralarında kalan bir başka sözü de ekonomi yönetimine ‘Çok ağır sorumluluklar yükledikleri’ şeklinde oldu. Erdoğan’ın, ‘Ekonominin sorumlusu benim, ben’ diyerek millete yaşattığı kabusun siyasi faturasını kime ödeteceği ortaya çıkıyor.
BAHÇELİ, VADETTİĞİNİZ İSTİKRARA NE OLDU: Birden tam yol tornistan, ‘Ekonomi yönetimine sorumluluk yükledim’ demeye başladı. Erdoğan, ekonomide onca yanlışı yaptıktan sonra adisyonu Mehmet Bey’e kilitleyip kurtulma hazırlığında gözüküyor. Nitekim ikide bir de ekonomide uzun mücadeleler sonucu elde edilen kazanımlardan geriye gidiş olmayacağını söyleyip duruyor. Saray’ın küçük ortağı da ‘Faize bakışımız aynı ama istikrar için alınması gereken kısa dönemli ve can yakan tedbirler var. Bugünkü külfete katlanmak kaçınılmaz hale geldi’ diye açıklamalar yapıyor. Ekonomiyi ‘can yakıcı tedbir’ alma noktasına getiren kim? Milletin sırtına ağır bir ‘külfetin’ yüklenmesini ‘kaçınılmaz’ hale getiren kim? Peki Sayın Bahçeli, bu ucube rejimi pazarlarken vadettiğiniz istikrara ne oldu? Kısa dönemli bir pansuman ve aspirin tedavisinden sonra ekonomiyi batıran safsatalara geri dönebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Saray’ın yapacağı her hatanın faturası, işsizlik olarak, hayat pahalılığı olarak, yoksulluk olarak misliyle milletimize çıkıyor.
AVRUPA’YA EN ÇOK İLTİCA BAŞVURUSU YAPILAN BEŞİNCİ ÜLKE OLMUŞ: Seçimin geneli bitti, unda sübvansiyon gitti. Vatandaş, artık ekmeğin ne zaman 10 liraya çıkacağını endişeyle bekliyor. Dünyada gıda fiyatları düşüyor, bizde artıyor. Dünyada petrol fiyatları düşüyor, bizde pompa fiyatları artıyor. Zaten bu hükümetin kendi ülkesinin vatandaşıyla hiç işi yok. El iyisi. Bizim vatandaşlarımız hastaneden doğru dürüst sağlık hizmeti alamazken ‘ensar’ diye ülkeye doldurdukları sığınmacılar alıyor. Vatandaşa vergi var, sığınmacıya vergi yok. Bizim yetişmiş gençlerimiz, geleceklerini kurmak için çok sevdikleri vatanlarından ayrılmak zorunda kalıyor. Türkiye; Suriye, Afganistan, Venezuela ve Kolombiya’dan sonra Avrupa’ya en çok iltica başvurusu yapılan beşinci ülke olmuş. Sonuç; Türk vatandaşları vize alamıyor. ‘Sen Suriyeli sığınmacıları ülkende tut, sana para vereyim’ diyenler, şimdi ‘Ülkende çok sığınmacı var, nasıl aldığın da belli değil’ diyerek bizim vatandaşlarımıza vize vermiyorlar. Bunun sorumlusu kim? Tabii ki başta şahsım hükümeti.
TÜRKİYE’DE FİYATLAR VATANDAŞINA PAHALI, ELE UCUZ DEMEK: Bizim emeklilerimiz ayın sonu nasıl gelecek diye hesap yapıyor, elin emeklisi aylığıyla ülkemizde bizimkilerin artık hayal bile edemediği tatili yapıyor. Yabancılar, ünlü yazar Zweig’in deyimiyle ‘Can çekişen paramızın leşini kemiriyor’. TÜİK’in açıkladığı verilere göre Avrupalı, kendi ülkesinden 100 avroya aldığı mal ve hizmeti, Türkiye’de sadece 40 avro ödeyerek alabiliyor. İncelenen 36 ülke arasında bu endeksin en düşük olduğu ülke Türkiye. Yanlış anlaşılmasın; bu, Türkiye’de fiyatlar ucuz demek değil. Türkiye’de fiyatlar vatandaşına pahalı, ele ucuz demek. Bu canım toprakları kendi vatandaşı için cehenneme, başka ülkelerin vatandaşı için 1 milyoncu pazarına döndüren el iyisi bir hükümet işin başında ve artık bu verimli topraklarda yoksulluğu, yokluğu değil, açlığı konuşuyoruz.
EMEKÇİLERİMİZİ ENFLASYON CANAVARININ DİŞLERİNİN ARASINA ATTILAR: Bayram geliyor; torununa harçlık veremeyen, kurban kesmeyi geçtik, bayram günü evine bir kilo et alamayan emekliyi konuşuyoruz. Çalışmayan aç, çalışan da aç. Biz ‘Hem geçtiğimiz 6ı ayda asgari ücreti açlık sınırının altına indiren enflasyonu telafi etmek hem de önümüzdeki dönem beklenen enflasyona çalışanları bir defa daha ezdirmemek, çalışanlara refahtan pay vermek gerekir’ dedik. Bu çerçevede, açlık ve yoksulluk sınırını da dikkate alarak ‘Asgari ücret en az 15 bin lira olmalı’ dedik. Ama hükümet, 11 bin 402 lirada kaldı. Sadece ilk 6 aydaki enflasyonu dikkate aldılar. Söz verdikleri 500 doları bile veremediler. Bu yılın ikinci yarısındaki enflasyonu görmezden geldikleri için de emekçilerimizi bir kere daha enflasyon canavarının dişlerinin arasına attılar. Korkarım, Saray gazete ve televizyonlarında davul zurnayla duyurulan bu asgari ücret de bundan önceki gibi en fazla 2 ay sonra açlık sınırının altına düşecek. Bu asgari ücret, çalışanlara can simidi değil, çay simidi olur.
ÖDENEKLER MEMUR MAAŞLARINDA SÖZ VERDİKLERİ ARTIŞA YETMİYOR: Bu arada, pazarlık masasında emekçiyi temsil eden konfederasyon, her ay ‘Açlık ve Yoksulluk Sınırı’ araştırması yayınlıyor. Bu rapora göre; bekar bir çalışanın yaşama maliyeti 13 bin 440 lira. Yoksulluk sınırı 33 bin 750 lira. İşin garip tarafı, konfederasyon başkanı, kendilerinin hesapladığı bir işçinin hayatta kalmak için yapması gereken en az harcamanın altında bir rakama imza atıyor? Bunun neresi emekçiler için hak mücadelesi? Halen en düşük memur maaşı 11 bin 848 lira. Bu da yoksulluk sınırının altında. Erdoğan, seçimden önce, Genel Başkan’ımızın zoruyla bunu 22 bin liraya çıkarma sözü verdi. Yeni bakanı da bunu teyit etti. Ancak bütçede ilk 5 ayda kamuda çalışanlara ödenen maaş ve ücretlerin toplamı, yılın tamamı için öngörülen maaş ödemesinin yarısını geçmiş. Yani bütçe ödenekleri, memur maaşlarında söz verdikleri artışa yetmiyor. Bütçede karşılığı olmayan bu ve bunun gibi pek çok ödeme için bir ek bütçe çıkarılması gerekiyor. Açıklanmış böyle bir çalışma da yok. Hükümetin birinci önceliği olduğunu söylediği İngilizce sosyal medya mesajları, Birleşik Arap Emirlikleri’ne ziyaret, birkaç beylik laf ve en son bugün yapılan faiz artışı dışında hiçbir şey yok. Enflasyonla mücadele sadece Merkez Bankası’nın sırtına bırakılırsa bunun maliyeti son derece ağır olur. Bu millet, daha çok faiz öder, daha fazla işsizliğe ezilir, daha yüksek enflasyon elindekini avucundakini alır.
KAZANAMADIK: Bugün yaşadıklarımız, mevcut hükümetin seçimlere kadar, kazanmak için milleti bölmeye, ayrıştırmaya devam edeceği gösteriyor. Bu çerçevede, ‘Başörtüsü’ istismarıyla ‘LGBT’ yuhalamaları eşliğinde anayasa değişikliği yapmaktan bahsediyor. Milletimizi bölecek bir propaganda sürecinin ayak sesleri şimdiden duyulmaya başlandı. Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün bilinen bir sözü vardır. ‘Türk milletinin karakteri yüksektir, Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir’. Ama bu sözlerin bir de fazla bilinmeyen devamı vardır. Onu da ben paylaşmak istiyorum. ‘Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti, milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.’ Bu millet, kendini bölerek zayıflatmak isteyen her türlü mihraka karşı duracaktır. Ülkemizin içinden geçmekte olduğu seçim sürecinin ilk aşaması olan genel seçimlerde istediğimiz sonucu alamadık. Başta Genel Başkan’ımız olmak üzere hepimiz çok çalıştık. Ama kazanamadık. Buna çok üzüldük. Ama üzülmek yetmiyor. Şimdi ayağa kalkma, eksikleri ve hataları gidererek, üstümüzü silkeleyerek yeniden mücadeleye başlama vakti. Bunu, ülkemiz için, milletimiz için yapacağız. Bu çerçevede, parti içi yenilenme sürecini kavgayla değil, ama demokrasini gereği olarak tartışarak ve istişare ederek, mevzuatın izin verdiği en hızlı şekilde tamamlayacağız. Demokrasiden yana muhalefetin birleşen gücünü tahkim edip artıracağız. Yereldeki iktidarımızı daha da güçlendirerek Saray’a, ülkenin yarısından fazlasının bu keyfi rejime karşı sapasağlam durduğunu, öyle aklına estiği gibi at oynatamayacağını göstereceğiz. Seçimi kazanamadık ama bu ülkenin aydınlık yarınlarına ve demokrasiye inanan vatandaşlarını tek vücut haline getirdik. Erdoğan’ı korkudan titreten ve saldırganlaştıran, bizi bölmek için çılgınca hırslandıran birliğimizin bu olağanüstü gücüdür. Korkacak, titreyecek; bugün değilse yarın, o koltuktan sandık yoluyla gidecek.”
‘SAYIN ÖZCAN’I KESİN İHRAÇ TALEBİYLE DİSİPLİN KURULUMUZA SEVK ETTİK’
Öztrak, açıklamalarının ardından, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Öztrak, Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın kesin ihraç sebebiyle disipline sevk edilmesine ilişkin sorulan soruyu, “Tüzüğümüzün ilgili maddeleri gereğince Sayın Özcan’ı kesin ihraç talebiyle disiplin kurulumuza sevk ettik” diye yanıtladı.
Öztrak, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun CHP il başkanlarının ortak açıklamasının 4 il başkanı tarafından hazırlandığını söylemesine ilişkin şunları söyledi:
“Burada bir yanlış bilgi edinme var. Çünkü bu geniş katılımlı toplantılarda, sonuç bildirgesini hazırlamak üzere bir redaksiyon komitesi kurulur. Evet, burada da 4 kişilik bir redaksiyon komitesi kurulmuş ve bu redaksiyon komitesi bir metin hazırlamış, ondan sonra da 81 il başkanımızdan oluşan bir WhatsApp grubu kurulmuş ve bu metin orada görüşe açılmış. 81 il başkanımız, bu metni defalarca müzakere etmiş ve ardından da bunu ortak bir mutabakat metni haline getirmişler, imzalamışlar. CHP’nin hiçbir il başkanı, mutabakatı olmayan bir metne imza atmaz.”
Öztrak, İBB Başkanı İmamoğlu’nun “Seçim kaybetme tecrübem yok” açıklaması üzerine ise “Sayın İmamoğlu bunun yorumunu herhalde kendisi yapacaktır. Ama burada seçim kaybeden de seçim kazanan da her zaman önde olan partimiz olur” dedi.(HABER MERKEZİ)