Pandemide kırılganlaşan Romanlar: Vatandaşlık geliri tartışılmalı
Salgının yarattığı fırsat eşitsizliği Roman yurttaşları çok daha fazla etkiledi. Pandeminin katmerlediği etkiler, hazırlanan bir rapor ile ortaya konularak kamuoyuyla paylaşıldı.
ANKARA - Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fikret Adaman, İsa Ali Demir, Baran Alp Uncu ve Gökçe Yeniev tarafından pandemi sürecinde Türkiye'deki Roman toplulukların durumuna dair yürütülen “COVID-19’un Türkiye’deki Roman Toplulukları Üzerindeki Sosyo-Ekonomik Etki Araştırması”nın sonuçları pazartesi günü kamuoyuna tanıtıldı.
Rapor temel olarak Edirne, İzmir, Urfa, Antep ve Artvin illerinde Rom, Dom, Lom ve Abdal grupların kırılgan gruplar olarak bu dönemde karşılaştıkları sorunlar ve pandemi sırasında gerek merkezi hükümet, gerekse yerel yönetimlerin sağladığı yardımlara erişim olanakları ve kapasitelerine odaklanıyor.
Araştırma ekibi sadece Roman topluluklarla görüşmekle kalmadı, aynı zamanda kanaat önderleri ve yetkili mercilerle de temas kurdu.
Araştırma, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu’nun finansal desteğiyle Sıfır Ayrımcılık Derneği tarafından uygulanan Roman Diyalog Ağı'nın Güçlendirilmesi Projesi kapsamında yürütüldü.
Romanların ağırlıklı olarak kayıt-dışı ve geçici işlerde çalışmalarının yanı sıra pandemi döneminde yardıma erişimlerinde toplumdaki ayrımcılık eğilimleri de etkili oldu. Zira araştırmaya göre birçok Roman, özellikle Şanlıurfa gibi illerde yardım istemeye gittikleri devlet kurumlarından kovuldular, psikolojik ve/veya fiziksel şiddete maruz kaldılar.
VATANDAŞLIK GELİRİ ÖNERİSİ
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fikret Adaman’a göre, Romanlara yönelik sosyal politikaları dizayn ederken özellikle pandemi, iklim krizi gibi kırılganlıkları artıran geçiş dönemi dinamikleri göz önüne alınmalı ve 18 yaşından büyük herkese bir vatandaşlık hakkı olarak “vatandaşlık geliri”, diğer ismiyle evrensel temel gelir sağlanmalı.
Gazete Duvar’a konuşan Adaman, “Bu çalışma, vatandaşlık gelirinin ne denli hayati olduğunu gösterdi. Vatandaşlık geliri uygulamasının Avrupa’daki uygulamaları ışığında gündeme alınıp tartışılması lazım,” diyor.
Vatandaşlık gelirini savunanlar, artan hayat pahalılığı karşısında ihtiyaç duyulan gelir ile elde edilen gelir arasındaki uçurumun açıldığı günümüzde böylelikle toplumsal eşitsizliğin ve yoksulluğun azalacağını, yaşamdan memnuniyetin artacağını belirtiyorlar.
Sıfır Ayrımcılık Derneği başkanı Elmas Arus da vatandaşlık geliri önerisinin tartışılmaya açılmasını destekleyenlerden.
“Vatandaşlık temelli sosyal politikaların uygulanması demek, Romanlar adına açılan makasın kapanması demektir. Kanunların yasaların ayrımcılığı önlemek için tekrar düzenlenmesi lazım. Yeni istihdam politikaları geliştirilmeli, her evde bir sigortalı çalışan olmalı. Sosyal yardım prosedürleri kolaylaştırılıp koşullar tekrar düzenlenmeli” diyor.
Romanların ağırlıklı olarak çiçek, su gibi ürünler satarak seyyar satıcılıkla geçimini sağlaması, geçici işlerde çalışmaları veya kağıt toplayıcılığı yapmaları, yani güvencesiz çalışmaları onları pandemi gibi kırılganlık dönemlerinde geçim sıkıntısına sokuyor, kronik yoksulluk ve açlıkla sınanmalarına yol açıyor. Bu durum, ortalama yaşam sürelerini Türkiye ortalamasının neredeyse 10 yıl altına çekiyor.
Pandemi döneminde Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin geçtiğimiz sene kağıt toplayıcısı Romanlara verdiği 650 TL’lik nakdi yardımın yanı sıra, araştırmayı kapsayan bölgede müzisyenlere yönelik Müzik Susmasın kampanyası ile 3000 TL’lik sosyal yardım verilmişti.
Bu konudaki saha gözlemlerini aktaran Boğaziçi Üniversitesi yüksek lisans öğrencisi ve projenin araştırma ekibinden Gökçe Yeniev, “Söz konusu yardımın patronaj ilişkileri üzerinden dağıtıldığını, derneklerin müzisyen olmayan kişilerin (tamirci, berber vs.) bu yardımdan faydalanmasını sağladığını, yardımın ulaşması gerektiği yere ulaşmadığını ve derneklerin yardım üzerinden komisyon aldığını ifade edenler oldu” diyor.
Öte yandan, Romanların pandemi döneminde yardım mekanizmalarına erişimde okuryazarlık oranı da belirleyici oldu, zira birçok yardımın hangi mercilerden sağlanacağı ve hangi dokümanların hazırlanması gerektiği konusunda bilgi eksikliği söz konusuydu.
Ayrıca, SODEV’in kısa süre önce gerçekleştirdiği “Türkiye’de Roman Toplulukları ve Yoksulluk Araştırması”nın da gösterdiği gibi, Romanların yüzde 68,1’i sağlık hizmetlerine erişebilse de, bu rakamlar, tedaviye erişim anlamına gelmiyor.
YETİŞKİN EĞİTİMİ İÇİN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Adaman, “Yetişkin eğitiminin sağlanması için her mahallede kaymakamlık ve belediyelerin desteğiyle çok-amaçlı topluluk merkezleri açılmalı. Bu merkezlerde hem okuma yazma öğretilmeli, hem de kadınların kadın sağlığı ve annelerin de anne-çocuk sağlığı konusunda bilgilendirilmeleri sağlanmalı,” diyor.
Çalışmanın bir diğer bulgusu ise, gençlerin ve çocukların eğitim hayatına devam etmemeleri. Bunun için de mahalle düzeyinde okuma / çalışma odalarının açılması öneriliyor.
Bir dönem pilot okullarda yapılan bir uygulama neticesinde birçok Roman çocuğun okula sabah kahvaltısı edebilmek için geldiği düşünüldüğünde, Adaman, okullarda devamı teşvik etmek için okullarda kahvaltı ve/veya öğle yemeği verilmesini öneriyor.
Eğitime erişimin çocuk işçiliği boyutu da araştırmanın bir diğer çarpıcı bulgusu.
“Görüştüğümüz bir aile, çocuğunu okula göndermiyordu, çünkü küçük olduğu için çocuğu konteynırın içine sokuyor ve içerideki değerli hırdavatı toplatıyordu. Eğitime bakış açısı bu şekilde olduğu için çocukları okullaşmaya çekebilecek teşvikler gerekli,” diyor Adaman.
Arus’a göre, “Roman ailelerin açlıkla sınanmaması demek, çocukların eğitime erişmesinin yanı sıra, elektrik ve suların ödenmemiş faturalardan dolayı kapanmaması anlamına geliyor.”
“Ayrımcılığa uğramamak ise, adil bölüşüm ve eşitliği gerektiriyor. En önemlisi insan onuruna yaraşır bir yaşamı ve geleceği Romanlar için de hayal etmenin vakti geldi,” diye ekliyor.
'KAFASI BASMAZ' DİYEREK AYRIMCILIK
Benzer şekilde, Yeniev’in saha gözlemlerine göre, çocukların okul masraflarının aile tarafından karşılanamıyor olması, devletin verdiği 25 TL’lik eğitim desteğinin yetersizliği ve çocukların okulda doğrudan -grubun kimliğinden dolayı “zaten anlamaz, kafası basmaz” denmesi- ve dolaylı ayrımcılığa -kılık-kıyafetten dolayı beden eğitimi derslerine katılamamak gibi- maruz kalması eğitimden dışlanmalarına yol açıyor.
“Çocukların okula devam etmemesine rağmen, derslerde var yazılmaları, zorunlu eğitim döneminde (1-8. sınıflar) ailelerin herhangi bir uyarı ya da para cezasına çarptırılmamaları da cabası,” diyor Yeniev.
Yeniev’e göre, özellikle pandemi döneminde, Roman çocukların hane gelirine destek olmak için çalışmak zorunda olması ve çocuklarının çok büyük bir kısmının yeterli teknolojik alete ve internete erişiminin olmamasının yanı sıra tablet dağıtımının çok yetersiz kalması eğitimden kopmaları hızlandırmış.
“Sahada görüşülen 30 çocuktan sadece 2’si, okuldan tablet ve internet alabilmiş durumdaydı. Ayrıca, pandemi süresince, evin ısınmasından mekan sorununa dek gerekli imkanlarının çocuğun ders çalışabilmesi için yeterli olmadığı da ayrı bir gerçeklik,” diyor Yeniev.
KAYITDIŞILIK SARMALI
Türkiye genelinde son verilere göre kayıtdışı istihdam yüzde 28,7 oranındayken benzer bir tablo, daha yüksek rakamlarla Roman topluluklarda görülüyor.
“Bu topluluklara beceriler kazandırabilirsiniz, belediyelerde istihdam edebilirsiniz. Ama ortada daha yapısal bir mesele var. Türkiye çapında üç kişiden biri zaten kayıtdışı. Dolayısıyla buna yönelik kısa-orta ve uzun vadeli politikalar geliştirmezseniz, aile fertleri arasında bir sarmal hale gelen bu çalışma yöntemini sonlandıracak sosyal mekanizmalar da uygulanamaz,” diyor Adaman.
Yeniev’e göre ise önerilen politikalar yapısal sorunların ancak yapısal çözüm önerileri ile çözülebileceğini söylüyor.
“Sosyal yardımlarda bütçe hesaplı yardımlar çoğunlukla sosyal dışlanmayı yeniden üretiyor. Vatandaşlık temelli politikalar gerekli, proje de buradan yakalıyor durumu denebilir,” diye ekliyor.