Pandeminin ideolojik bağlamı ve medya
İnceoğlu ve Çoban'ın 'Pandemi Neoliberalizm Medya' çalışması Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı. Kitapta yer alan yazarlar, pandeminin ideolojik bağlamını ve bunun medya ayağını analiz ediyor.
Deniz Yılmaz
Dünya Sağlık Örgütü’nün Covid-19’u pandemi ilan etmesinin üzerinden bir yılı aşkın süre geçti. Bu sürede yaşamlarımız değişti; “yeni normaller” diye nitelenen pek çok şey, “eski normallerin” yerini aldı. Bitti bitiyor derken pandemi her seferinde yüzünü gösterdi, sağlık çalışanları son derece sağlıksız şekilde “asker” ve “nefer”, virüs ve hastalık ise “düşman” ilan edildi; Susan Sontag’ın ömrü boyunca ısrarla vurguladığı ve sakıncalı bulduğu militarist dil ve söylem, bu kriz döneminde bir kez daha gün yüzüne çıktı. Hemen her dakika güncellenen Covid-19 verileriyle insanlar, neoliberal kapitalist sistemin ruhuna uygun biçimde birer sayıya indirgedi. Dahası, pandemi için umut olacak aşı çalışmaları ve uygulamaları yeni bir milliyetçilik doğurdu.
Neoliberal kapitalist sistem, bir bütün olarak Covid-19 pandemisiyle tekrar test edildi ve sonuç bir kez daha negatif çıktı. Sistemin kaldıracı olan ana akım medya da bu sınavdan başarısızlıkla çıktı.
Özellikle yoksul ülkelerin, gelişmişler tarafından yalnız bırakıldığı Covid-19 pandemisi yeni bir yaşam, yeni bir medya ve yeni bir düzen ihtiyacının ortaya çıktığı bir dönem oldu. Yasemin G. İnceoğlu ve Savaş Çoban’ın yayına hazırladığı 'Pandemi Neoliberalizm Medya' başlıklı kitaba yazılarıyla katkıda bulunan isimler, hem bu bir yıllık dönemi özetliyor hem de çözüm önerileriyle çıkıyor okur karşısına.
İNSANLARIN UMUTLARIYLA OYNAMAK
Covid-19 pandemisi, kâr hırsıyla özelleştirilen sağlık hizmetlerinin kamu yararını ortadan kaldırdığını gösterdi. Kamu yararının göz ardı edildiği bir başka alan olan medya da çoğunluğu habercilik reflekslerini kaybetmiş çalışanlar yüzünden bilgi edinme hakkını örseledi bu dönemde. Dolayısıyla neoliberal kapitalist düzen, sağlık sistemini ve sosyal hakları dramatik biçimde çökerten pandemi yüzünden enikonu çıkmaza girdi. İnceoğlu’nun ve Çoban’ın yayına hazırladığı çalışmada makalesi bulunan yazarlar, bu çıkmazdan hareket ederek pandeminin ideolojik bağlamını ve bunun medya ayağını analiz ediyor.
Ülkeler pandemi nedeniyle büyük oranda kendi sınırları içine çekilirken ana akım medya ve sosyal ağlarda belli yaş gruplarına, etnik kökenlere ve bazı halklara yönelen ayrımcı ifadelerden ve nefret dilinden geçilmiyor. Bu mecralardaki komplo teorileri de ayrımcı söylemleri ve nefret dilini besliyor.
İnceoğlu’nun ve Çoban’ın ifadesiyle medya bu dönemde, “insanların umutlarıyla oynadı”, oynamayı da sürdürüyor. İkili, özellikle Türkiye’de pandemi sürecinde medyanın rolü üzerine önemli bir belirleme yapmış: “Pandemi sürecinde teyitli haberleri paylaşmanın ve bu süreçte yaşanan sağlıkla ilgili tüm süreçlerin şeffaf olması gerektiğinin önemini anladık. Sağlık Bakanlığı’nın açıklamaları ile Türk Tabipler Birliği, doktorlar ve belediye başkanlarının yaptığı açıklamalar, bilgilendirmeler arasında büyük uçurumların olduğunu gördük.”
KAPİTALİZM BİR HALK SAĞLIĞI SORUNUDUR
Covid-19 pandemisi, demokratik ve ekonomik gelişmişliğin bir arada olması gerektiğini de ortaya çıkardı. Habercilik reflekslerini yitiren ana akım medya, hem mevcut düzenin bir parçası hâline geldi hem de pandemi sürecinde güvensizlikleri körükledi. Bir anlamda “hakikat sonrası” (post-truth) çağın gereklerine uygun bir görev üstlendi.
İnceoğlu’nun ve Çoban’ın, medya-sağlık haberleri bağlamında yaptığı çözümleme, hem pandemi öncesi hem de pandemi dönemi göz önünde bulundurularak okunmalı: “Medya, sağlık alanıyla ilgili haberlerinde de kapitalistlerin isteği doğrultusunda bilgilendirme ya da bir anlamda propaganda yapıyor. Dünyada ilaç şirketlerinin sağlık politikalarının belirlenmesinde çok büyük bir etkisinin olduğu gerçeği bizi küresel anlamda kuşatan bir tehlikenin de habercisidir.”
Covid-19 pandemisi, bilim-ideoloji çelişkisini ve çekişmesini de gündeme getirdi. Neoliberal kapitalist sistem, elindeki medya gücüyle bu çelişki ve çekişmeyi derinleştirirken küresel ilaç şirketlerini arkasına aldı. Böylece kapitalizmin bir kez daha sadece bir sistem değil, halk sağlığı sorunu olduğunu gördük.
Faruk Bildirici’nin, yeni bir büyük kapatılma hâline gelen pandemi analizi bu nedenle önemli: “Pandemi ile mücadele, bir ülkenin başarısıyla sonuca ulaşamaz; bütün insanlığın ve ülkelerin işbirliği içerisinde çaba harcaması zorunludur. Pandemi süreci sona erdiğinde de insanlığın bu kez dünyayı kurtarmak için el ele vermesi gerektiği artık idrak edilmelidir. Medyanın da öncelikleri değişmek zorundadır.”
BİLGİ VE KOMPLO TEORİSİ AYRIMI
“Yeni normal” ifadesi içinde pek çok şey barındırıyor; yeni bir düzen veya sistem arayışı da katılabilir buna. Aynı şekilde yeni bir medyanın gerekliliği de.
Pandemi sürecinde alternatif medya arayışları (örneğin podcast) ete kemiğe büründü ve bunun sürdürülebilirliği için çeşitli formüller üretiliyor. Öte yandan, ana akım medya harici mecralardan bilgi edinmek isteyenlerin, “infodemi” (doğruluğu kanıtlanmamış bilgi ve bilgi olmayan salgını) sorunuyla karşılaşma ihtimali yüksek.
Salgınla ilgili doğru, güvenilir ve sansürlenmemiş bilgilerin önemine dikkat çeken Tuğçe Duygu Köksal, devletlerin bilgi gizleme ya da gerçeği eğip bükme yerine, kamu sağlığı için medya ile birlikte hakikatleri şeffaf şekilde paylaşmasının gerekliliğini vurguluyor.
Gülin Çavuş ve Mert Can Yılmaz ise “olgusal bilgilerin yerini, bizden gizlenenler ve bize zarar vermek isteyenler argümanlarının almasının” yarattığı tehlikenin yanı sıra bilgi-komplo teorisi ayrımının ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor.
Kitaptaki makaleler okunduğunda ulaşılabilecek sonuçların başında kâr odaklı, halk sağlığını ve kamu yararını tehlikeye atan neoliberal kapitalist sistemin ve onun medya düzeninin yerine, yeni ve alternatif bir yaklaşım yaratmanın zorunluluğu geliyor. Covid-19 pandemisi bu anlamda çıkarılması gereken derslerle dolu. 'Pandemi Neoliberalizm Medya'nın yazarlarının ortak vurgusu da bu.