YAZARLAR

Pantolonlu Bulut; Fenerbahçe

Beşiktaş maçında Erol Bulut’un kafası karışıktı ve bu sahaya çok net yansıdı. Denizli maçında çok belli ki Erol Bulut’un zihni pürüzsüz bir açıklık içindeydi. Maçın ilk yarısı şiir gibiydi, ikinci yarısı İstanbul trafiğine dönüştü.               

Mayakoski’nin bir imgesini aşırdığım için, şiir severlerden özür dilerim. Ama Fenerbahçe Denizlispor maçının ilk yarısı, istemsizce, bu imgeyi kucağıma yuvarladı. Nedeni de Fenerbahçe’nin bir hafta içinde, pürüzlerden arındırılmış, berrak ve parlak oyunu oldu. Caner Erkin’e bile talim ve terbiye getirmiş olan bu oyun, nereye akacağını çok iyi bilen bir dere gibi, tereddütsüz ve iyimser halde kendi yatağına akıyordu. Caner hiçbir topun altına girip, topları orta kesme denilen anlamsızlık içinde kullanmadı. Hele o serbest atış; kelimenin tam anlamıyla harika kurgulanmıştı. Tek kusur Mert Hakan’ın bir çaylak gibi, o altın tepside sunulan topa ayağının içiyle vurmaya çalışmasıydı. İkinci golde Gökhan Gönül’ün kafa vuruşu ne kadar profesyonelceyse, Mert Hakan’ın ayak içiyle yapmak istediği vuruş tercihi bir o kadar acemi ve çaylakcaydı.  

Beşiktaş maçında Erol Bulut’un kafası karışıktı ve bu sahaya çok net yansıdı. Denizli maçında çok belli ki Erol Bulut’un zihni pürüzsüz bir açıklık içindeydi. Solda Caner’i, Ozan Tufan ve Pelkas ile desteklemek çok doğru bir fikir. Bu fikrin sahaya yansıması, Caner’in kısa pas ve yerden yaptığı derin toplar olarak meyve verdi. Benim böyle oynayan bir Caner’e hiç itirazım olmaz. Tam tersine, isabetli pas yüzdesini, orta yapmanın prangasından kurtarır, çok örüntülü ve döngülü bir oyun için kullanırdım. 

İlk yarıda Fenerbahçe defansının geriden oyun daraltan oyunu ne kadar doğruysa, özellikle de on kişi kaldıktan sonra, bütün takım olarak en derine gömülmeleri bir o kadar yanlıştı. Fenerbahçe oyunu kendi yarı sahasında kabul etmedi tam tersine oyunu kendi ceza sahası içinde kabul etti ve bir eksik kalmak asla bu durumun mazereti olamazdı; çünkü Türkiye’de hiçbir takım on kişi kalmış rakibine karşı özel bir planlamaya sahip değil. On kişi kalan geri çekildiği için, kendiliğinden bu imkân ortaya çıkıyor. Yani on kişi kalmış takım geri çekildiği için rakip oyun inisiyatifini bütünüyle ele geçiriyor. Bu hata Erol Buluta yakışmadı. 

İlk yarıda sahnelenen şiir gibi oyun gitti, onun yerine iki pas yapamayan ve serseri toplara teslim olan bir oyun geldi. 

Fenerbahçe’de kaleci Altay çok iyi bir performans sergiledi. Ama hâlâ sinirlerine hâkim değil ve iki ayağı da maalesef kalas gibi eğimsiz. Fenerbahçe, açılış paslarında ayak içi temiz bir Altay’ı çok arayacak. 

Kornerden atılan toplar, nedense Fenerbahçe defansında bir paniğe neden oluyor. Özellikle ortaya kesilen toplar, top yere düştükten sonra hiçbir Fenerbahçeli oyuncu o topu değerlendirmeyi düşünmüyor, tek hedefleri kör bir vuruşla topu uzaklaştırmak oluyor. Oysa Fenerbahçe olgun bir oyun oynamak istiyorsa, her futbolcusuyla topun değerini bilmeli ve kör uzaklaştırıcı vuruşlar yapmaktan sakınmalıdır. Çünkü körlemesine vurulan her top, rakibe ikram oluyor ve ikinci bir atak olarak Fenerbahçe kalesine geri dönüyor. 

Maçın ilk yarısı şiir gibiydi, ikinci yarısı İstanbul trafiğine dönüştü.               

 


Ali Fikri Işık Kimdir?

Ali Fikri Işık, 1958 yılında Mardin’in Savur ilçesine bağlı Xeramemo köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Batman’da, liseyi ise Silvan’da okumuştur. 1978 yılında Batman'da “Sesleniş” Gazetesiyle yazın hayatına başlamış. 1985 yılında yazarlar kooperatifi olan Yazko’nun dergisi “Yazko Somut”ta, 1994 yılında “Zone News” gazetesinde, 1995 yılında haftalık dergi “Roj”da, 2010 yılında Taraf gazetesinde, 2016 yılında “BasNews ve Kurdistan24 Türkçe'de yazmıştır. Amedspor Kaos ve Direniş Amedspor kitaplarının yazarıdır.