YAZARLAR

Paris’in kreş reformu Türkiye’ye ilham olabilir mi?

Belki de Türkiye, Paris’in erken çocukluk dönemine dair bu atılımını, kendi topraklarında ve halkın iradesiyle seçilen belediyelerinde bir reform umuduna dönüştürmenin yollarını aramalı. Sosyo-ekonomik düzenin sabahtan akşama kadar çocukların üzerine boca ettiği fırsat eşitsizliğinin önüne geçmek için elini taşın altına koyan herkesin önü sonsuza dek açılmalı.

Paris sokaklarından yükselen çocuk kahkahaları, artık yalnızca kültürel bir romantizm veya Disneyland güzellemesi değil, yeni bir reform hareketinin de yansıması.

Fransa, yerel yönetimlerin kalbinden çocuk bakım hizmetlerine hayat veren bir model inşa ederek erken çocukluk eğitiminde yeni bir döneme adım atıyor.

Fransa, 1 Ocak itibariyle, çocuk bakımı hizmetlerini yeniden şekillendiren kapsamlı bir reform başlattı.

Reform, ülkede sayıları yaklaşık 2,17 milyon olan 3 yaş altı çocuklar için yerel belediyelerin kamu hizmetinde daha etkin bir rol üstlenmesini öngörüyor.

Belediye yönetimlerinin, bölgedeki ailelerin ihtiyaçlarına göre bakım planları oluşturması, uzun vadeli stratejiler geliştirmesi, ebeveynlik destek programları yürütmesi ve eğitimli personel istihdamı sağlaması hedefleniyor.

Nüfusu 3.500’ün üzerinde olan belediyeler, ihtiyaca göre çocuklara yönelik bakım olanaklarını planlamak zorunda. 10.000’den fazla nüfusa sahip belediyeler ise uzun vadeli bakım hizmetleri planı hazırlamak, bir çocuk bakım merkezi kurmak, müstakbel ebeveynler için bir bilgilendirme noktası açmak ve bu alanda kapsamlı bir plan geliştirmekle yükümlü.

Amaç, çocuk bakımı hizmetlerinde daha tutarlı ve erişilebilir bir sistem oluşturmak.

Sebep ise basit. Belediyeler, yerelde vatandaşların sorun ve ihtiyaçlarına en yakın düzeyde konumlanan yönetim birimleri oldukları için, sınırları dahilinde yaşayan hanelerin gereksinimlerini belirlemek ve bu gereksinimlere uygun, topluluk temelli bakım çözümleri geliştirmekle yükümlü.

Erken çocukluk eğitimine dair tüm yeni bakım tesislerinin kurulumu, artık belediye iznine tabi olacak.

Ancak bu hamle, sadece bir uygulama sorunu değil; aynı zamanda bir finansman ve insan kaynağı kriziyle karşı karşıya. Zira çocuk bakım sektöründe Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da personel eksikliği ve kapasite yetersizliği ciddi sorunlar yaratıyor.

Yeni reform kapsamında Fransa’da belediyelerin kapasitesini güçlendirmek suretiyle bu yeni görevler için başlangıçta 86 milyon avroluk bir destek öngörülse de bu miktar yetersiz bulunuyor ve finansman belirsizliği devam ediyor.

Peki neden özel sektör değil de belediyelere daha fazla odaklanılıyor?

Öncelikle, özel sektörün, çocuk bakım hizmetlerinde önemli bir yeri olsa da kalite ve maliyet standartları Avrupa’da bir süredir yeni bir zorluk alanı doğuruyor. Profesyonel eğitim eksikliği, personel yetersizliği ve çalışma koşulları nedeniyle sektörde ciddi bir iş gücü kaybı yaşanıyor.

Bu yeni reform, mevcut sorunları sihirli bir değnek değmişçesine çözmekten ziyade, uzun vadeli bir dönüşüm süreci başlatmayı hedefliyor. Zira yerel yönetimlerin yerel özelliklere, sosyokültürel farklılıklara ve hatta nüfus yoğunluklarına göre özelleştirilmiş, erişilebilir ve nitelikli hizmetler sunması için belli bir zaman geçmesi gerekecek.

Peki Fransa’daki bu reform çabaları karşısında Türkiye’nin büyük şehirlerindeki durum nasıl?

Türkiye’de erken çocukluk bakım hizmetleriyle ilgili olarak 0-72 ay grubu için gündüz bakım evleri ve kreşler, devlete bağlı kurumlar veya gerçek ve tüzel kişilerin özel kurumları üzerinden açılabilir ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından denetlenir. Ancak belediyeler bu alanlarda henüz aktif değil.

Dahası, devlet, yerel yönetimler, özel sektör ve aileler arasında bu yaş grubunun bakımına dair sorumluluk bölüşümünü belirleyen bir yasal çerçeve de yok.

Oysa 20. Milli Eğitim Şurası’nda 0-3 yaş için bütüncül, kapsayıcı ve entegre bir yaklaşımla erken çocukluk eğitimine erişimin desteklenmesi şeklinde bir tavsiye kararı alınmıştı.

Zaten 0-2 yaş aralığındaki çocuklarda okullaşma oranı OECD ülkelerinde yüzde 33 iken Türkiye’de yüzde 3 düzeyinde kalıyorsa burada bir sorun var demek.

“Kelimelerin gücü vardır,” der Ursula K. Le Guin. “Kelimeler olaylardır, bir şeyler yapar, bir şeyleri değiştirirler. Hem konuşanı hem de dinleyeni dönüştürürler; enerjiyi bir ileri bir geri besler ve büyütürler. Anlayış veya duyguyu bir ileri bir geri besler ve büyütürler.” 

Bu yaklaşımı uluslararası ilişkilere aktardığımızda, reformların ve iyi uygulama örneklerinin de çok büyük bir gücü vardır. Çünkü bu reformlar bir şeyleri değiştirmek, dönüştürmek için harekete geçerler. Hem onu gerçekleştireni, hem de ondan ilham alanı dönüştürürler. İyi uygulama anlayışını besler ve büyütürler.

Batı dünyasında çocukların iyi olma halini geliştiren reformlara da bu pencereden bakmak ve iyi uygulama örneklerinin gücüne inanmak gerekiyor. Ancak o şekilde kendi gündemimize hapsolmayarak, empatik yanı güçlü ve geniş vizyonlu dünya vatandaşları olabiliriz.

Özellikle İstanbul gibi büyükşehirlerde yerel yönetimlerin çocuk bakım hizmetlerine son yıllarda artan düzeydeki katkısını gözden kaçırmamalı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) 2019 yılında başlattığı Yuvamız İstanbul projesi dahilinde açtığı ve makul bir düzeyde ücretlendirilen kreşler, kentte çalışan ebeveynler ve özellikle kadın istihdamı için önemli bir çözüm sunuyor.

2019 seçimlerinde İmamoğlu kampanyasının Sosyal politikalar koordinatörlüğünü yürüten ve Yuvamız İstanbul’a da ismini veren, sosyal politika uzmanı Zelal Yalçın, “EÇBE (erken çocukluk bakımı ve eğitimi) hizmetlerine erişimin bir kriz hâline gelmesi karşısında, yerel yönetimler bu hizmetlerin yaygınlaştırılması için en güçlü aktörlerden biri. Kurumsal bakım hizmetlerinin erişilebilirliğinin arttırılması ve farklılaşan ihtiyaçlara cevap verecek yenilikçi modellerle güçlendirilmesi ihtiyacı yerel yönetimlerin çocuk bakım hizmetlerinde daha sağlam bir rol üstlenmesini gerekli kılıyor,” diyor.

Zira belediyelerin çocuk bakım hizmetlerinde en önemli “avantajı”, yerelde farklı ölçeklerdeki ihtiyaçların farkında olması ve “yerinde çözüm” formüllerini hızlıca uygulayabilmesi. Ayrıca yerelde birçok paydaşın (konunun uzmanı sivil toplum kuruluşu temsilcilerinden akademisyenlere, özel sektöre dek) bir araya getirilmesinde ve katılımcı temelde hizmet verilmesinde, belediye şirketlerinden destek alınmasında ve gerektiğinde taşınmaz tahsis edilmesinde, yerel yönetimler oldukça etkin bir ölçek…

2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu uyarınca, belediyelere, gelirlerinin yüzde 1’lik kısmını sosyal hizmetlerde (çocuk bakım dahil) kullanma zorunluluğu yüklenmesi de bu süreçte yerel yönetimleri maddi açıdan da sorumlu hale getiriyor.

Yuvamız İstanbul Çocuk Etkinlik Merkezleri atılımında ilk başta “sıfır” olan belediye kreşi sayısı, 2024 yılı sonu itibariyle 111’e ulaştı. Toplam 10 bin 749 kapasite ile hizmet sunan bu merkezler, 3-6 yaş arası dezavantajlı çocukların nitelikli okulöncesi eğitim hizmetinden yararlanmasını sağlıyor.

Son olarak Esenler, Bağcılar, Gaziosmanpaşa, Kartal, Pendik ve Sancaktepe’de faaliyete geçen 6 kreşin toplu açılışını gerçekleştiren TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun şu sözleri, aslında Fransa ile İstanbul arasında köprü kuracak nitelikte:

Eğer biz rekabet edeceksek, dünyada güçlü bir devlet, güçlü bir millet olma karakterini elde edeceksek, inanın ve gerçek odur ki, mega proje, çocuklarımızın her birisine kreşte eğitim vermektir. Bunun başka bir yolu yok. Başta kreş konusu olmak üzere, yurtlar olsun başka hususlar olsun, bütün bu alanlara dair çözümleri yerelden bulabilirsiniz. Yerelleşmenin kıymetli değerli, demokrasiyi güçlendirdiği bir gerçek. Bugün merkezi idarenin anlayışında birçok konuyu oraya yığmanın bir bakış açısı var. Her işi oraya toparlamanın… Aslında ülkedeki işleyişe ciddi bir zarar verme yöntemidir bu. Onun için bizim bu zararı giderecek yöntemleri ülkemizin geleceğine hazırlamamız lazım. Bunun da tek bir yöntemi var: Yereldeki aklı, insanlarımızın bilgisini, becerisini ortaklaştırarak, meseleyi milli bir kazanıma dönüştürmek...

İBB’nin kreş projeleri, bir yandan çocuklara okul öncesi eğitimde fırsat eşitliği sunarken, diğer yandan çalışan annelere nefes aldırmayı hedefliyor. Bu açıdan da İstanbul örneği üzerinden bütün Türkiye’ye bu yeni yerelleşme geleneğinin, etkin bir dayanışmacı belediyecilik örneğinin önemini hissettiriyor. Şimdilik 3-6 yaş aralığı için hizmet veren bu merkezlerin, Fransa’da olduğu gibi 3 yaş altı kesime de ulaşması, yerelleşme reformlarındaki güce, yerelde halkın bu girişimi sahiplenmesine ve merkezi yönetimin vereceği desteğe de bağlı.

Zelal Yalçın, 0-3 yaş arası çocuklar için sağlanan kreş hizmetinin işleyiş esaslarındaki standartların, çocuk başına maliyeti 200 ila 350 dolara çıkardığını, dolayısıyla alt gelir grubundan ailelerin herhangi bir destek olmaksızın bu yaş aralığında çocuklarını kreşe veremediklerini belirtiyor. Dolayısıyla bu dönemde çocuk bakımı için ya anne istihdam piyasasından kopuyor, ya aile büyüklerinin desteği alınıyor, ya da belediyelerin müdahalesi gerekiyor.

İBB’nin 3 yaş altı için bir kreş uygulaması henüz olmasa da, bu alandaki ayni desteği oldukça güçlü. Geçmişte de, halihazırda Fransa, Almanya gibi ülkelerde uygulanmakta olan, 0-1 yaş için ev ziyareti temelli bir aile rehberliği programı uygulanıyordu.

2021 yılında başlatılan Yenidoğan Destek Paketi ile, temel ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çeken ve yenidoğan bebeği bulunan dar gelirli haneler, bebeğin ilk 4 ayda gereksinim duyacağı tüm malzemelerin -banyo süngerinden bakım yağına, bebek bezinden burun aspiratörüne, bebek reflü yatağına dek- yer aldığı bir paketle destekleniyor.

Boğaziçi Üniversitesi bünyesindeki Bebek95 Erken Çocukluk Birimi öncülüğünde uygulanan ve 0-3 yaşa yönelik erken çocukluk gelişimini desteklemeye dönük Bebek95 programı ise, dezavantajlı mahallelerden seçilen hanelerdeki kadınların hamileliklerinin 7. ayından itibaren düzenli olarak yapılan ev ziyaretleriyle, doğacak çocuklarının beslenmesinden sağlığına, bakıma, doğum sonrası depresyonla başa çıkma yöntemlerine dek birçok alanda bilgilendirilmesine dayanıyordu. Program şu anda uygulanmıyor, ancak yaygınlaştırılarak sürdürülmesi önemli.

Fransa’nın belediyeler üzerinden yürüttüğü reformlar, her yıl 1 milyondan fazla bebeğin doğduğu Türkiye’deki yerel yönetimlerin ve hükümetin de görev paylaşımında ve siyaset-ötesi işbirliğinde ilham alabileceği bir “yerel bakım ortaklığı modeli” olarak görülmeli.

Fransa’nın modelinde yerel yönetimlerin topluma yakın durması, çocuk bakımında daha bireysel ve esnek çözümler üretmesine olanak sağlıyor. İstanbul’da ise, kreş hizmetleri son dönemde yerel-merkez arasındaki ideolojik çatışmanın kurbanı oluyor.

Oysa, sırf şu veri bile aslında yerelleşmenin çocukların barınma, bakım, sağlık ve beslenme ihtiyacını karşılamada ne kadar önemli bir dinamik olduğunu gözler önüne seriyor: 2024 yılında sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 153 bin 939 çocuğa 10 milyon 202 bin 960 litre ücretsiz Halk Süt desteği sunuldu. Projenin başladığı 2019 yılından bu yana süt desteği verilen çocuk sayısı 291 bin 954’ü buldu. 5 yılda dağıtılan süt miktarı, 36 milyon 336 bin 1887 litreye ulaştı. Bu müthiş bir rakam…

Dolayısıyla, Fransa’da yeni başlatılan reform, 0-2 yaş için belediyelerin uzman bir kadro eşliğinde nitelikli ve erişilebilir bakım hizmeti veren “mahalle kreşleri” kurmasına, ev ziyaretleri temelinde aile rehberlik programlarını da bunu tamamlayan bir hizmet olarak sürdürmesine yönelik bir örnek model olarak alınabilir.

Okul öncesi eğitim, insan gelişiminde en kritik dönemeç.

Bebeğin ve çocuğun hayata hazırlanması, fiziksel, zihinsel ve sosyal gelişimin güçlendirilmesi, sağlıklı ve zengin bir öğrenme ortamında mı, hayata bir-sıfır geride başlayan ve tüm imkanlardan mahrum bir ortamda mı büyüyeceğinin belirlendiği bu dönemde, okul öncesi döneme yapılan her bir yatırımın Nobel Ekonomi Ödülü sahibi James Heckman’ın da hesaplamasına göre yedi kat geri dönüş sağladığı unutulmamalı. Bu geri dönüş, suç oranlarında azalmadan okullulaşma oranlarında artışa, sağlık harcamalarında azalmaya dek çok geniş bir yelpazeye yayılıyor.

Belki de Türkiye, Paris’in erken çocukluk dönemine dair bu atılımını, kendi topraklarında ve halkın iradesiyle seçilen belediyelerinde bir reform umuduna dönüştürmenin yollarını aramalı.

Bu şekilde kapasiteleri güçlendirilen ve merkezden yetki devri alan belediyeler, bir “sosyal eşitleyici” olarak devreye girmiş olacak ve birçok sınıfsallığın da önüne geçilmesi için kaynaklarını akıllıca kullanacak.

Sosyo-ekonomik düzenin sabahtan akşama kadar çocukların üzerine boca ettiği fırsat eşitsizliğinin önüne geçmek için elini taşın altına koyan herkesin önü sonsuza dek açılmalı.

Paris’in kreş reformu Türkiye’ye ilham olabilir mi? - Resim : 1


Menekşe Tokyay Kimdir?

Uluslararası ilişkiler alanında Galatasaray Üniversitesi'nde lisans, Avrupa Birliği bölgesel politikaları alanında Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamlayan ve Avrupa Birliği siyaseti alanında Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü'nden doktora derecesi olan Tokyay, 2010 yılından beri ulusal ve uluslararası haber ajansları için röportaj ve analizler yaptı. Uzmanlık alanları arasında AB siyaseti, Orta Doğu, çocuk hakları ve sosyal politikalar yer almaktadır. Kendisi Fransızca ve İngilizceden birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Aynı zamanda aylık klasik müzik dergisi Andante’de köşe yazarı olan Tokyay, bir yandan da sanat alanında önde gelen isimlerle ve müzik alanında üstün yetenekli çocuk ve gençlerle ses getiren söyleşi dizileri gerçekleştirdi.