Parti içi eğitimi için yeni yollar

Parti içi teorik-politik eğitimi zorunlu görüyorsak, bu eğitim programını ve anlayışımızı değiştirmek gerek. Elbette kendi öznelliğime bağlı olduğunu belirterek, farklı bir yol izlemeyi önereceğim.

Fotoğraf: Pixabay
Google Haberlere Abone ol

1970’lerin sonuna doğru tarihinin en yığınsal kitle tabanına sahip olan Türkiye sosyalist hareketinin 12 Eylül şiddetiyle sönümlenmesi onun parçası olanlar için dramatik olmuştu. O göz kamaştırıcı büyümeyi gören gözlerimize birer çizik atıldı. Yaşanan yıkıcı duyguyu anlatmak kolay değil. Olgunlaştığımızı sanırken çocukluk dönemlerimize dönüyorduk. Sonra gelen kırk yıl boyunca da sosyalist hareket toplumsal bir karşılık yaratamadı. Ortadan kaybolmadık, buharlaşmadık ama örgütsel bağlar zayıflamaya, karamsarlığı çoğaltan dağılma adeta pekişmeye başladı. O yığınsal hareketler büyük bir nicelik kaybına uğradı. Bir on yıl sonra art arda denenen birkaç toparlanma –birlik partisi– girişimi de sosyalistler arasında birlik ve dayanışma kültürünün –yokluğu demeyelim ama– bu topraklarda yeterince oluşamaması yüzünden, sınırlı kaldı. Bunun ayrıca pek çok nedeni vardı.

Neden sonra 14 Mayıs seçimlerinde bu olumsuz durum tersyüz olmaya başladı. Ülke genelinde sosyalist hareketin önemli bir potansiyeli olduğunun görülmesi gitgide kararan manzarayı bir aydınlığa çıkardı. O aydınlığı kırk yıl bekleyenler için büyük mutluluktu bu. (Asıl mutluluğu Gezi Direnişi’nde yaşamıştık.) Gelgelelim çok geçmeden, dokuz ay sonra yapılan 31 Mart seçiminde sosyalist partilerin yaşadığı gerileme, ortaya çıkan bu olumlu durumu sıkı bir değerlendirme yapma zorunluluğuyla karşı karşıya bıraktı. Demek yeni bir onarım gerekiyor. Öte yandan bu tür kırılmalar elbette sonra da yaşanacaktır ama artık meşalelerimizi karanlığa fırlatmaya her zaman hazırız. Bu seçimlerde başarısız olduk ama asıl başarısızlık aynı yanlışları yeniden yapmaktır.

I

Değil mi ki sosyalist partilerin toplumsal karşılıkları daha görünür, insanlara daha yakın, hatta elle tutulur olmaya başladı ve buna bağlı olarak üye sayılarında belirgin bir artış oldu, partilerin örgüt yapılarının güçlendirilmesiyle ilgili tartışmalarda da çözümler aranmaya başladı. Neydi çözülmesi gereken sorun: On binlerce üyesi olan partiler yeni üyelerini partiye nasıl bağlayacaklar, örgüt yapılarını nasıl güçlendireceklerdi? Örnekse Türkiye İşçi Partisi’nin, belki ancak yüzde 10’u daha önce bir örgüt deneyimi yaşamış olan ve sayısı 40 bini aşan üyeleri örgüte nasıl bağlanacak, onları Parti’ye bağlayacak kadrolar nasıl yetiştirilecekti? Bunu kendi kendimize sormakla yetinemeyiz.

Parti üyelerinin eğitimi, dolayısıyla oradan kadrolaşma, kadroların sayısının ve niteliğinin çoğaltılması üstüne çok konuşuluyor – ama bunun nasıl olacağı tam görülemiyor, görülse de bunun için somut ve görünür adımlar atılamıyor.

Önce şu: Üyelerin birer parti militanı, yani kadro diyebileceğimiz partililer olarak yetişmesinin alanı öncelikle Parti içi değildir. Kadrolar eylem alanlarında çalışarak deneyimlerini çoğaltır ve yetişir. Sokakta, alanlarda, bazen devlet güçleriyle karşı karşıya gelerek, bazen sorgu odalarında, fabrikalarda, grevlerde, işyerlerinde, üniversitelerde... Hayatında ilk kez sokakta bildiri dağıtan, bir protesto gösterisine katılan pek çok parti üyesi varsa işte o eylemler ilk eğitim alanlarıdır, yaşanması gerekir.

Sonra: Parti’deki eğitim çalışmalarında sosyalizmin sorunlarını, Marksizmi yaratıcı biçimde öğrenerek.

Bunlar biliniyor, gereksiz bir yineleme yapmaya değil de bir giriş yapmaya çalıştım. Parti üyelerinin asıl eğitiminin eylem alanları içinde olacağıyla ilgili fazladan bir şeyler söylemeye de gerek yok. O anlaşılıyor. “Hayatı hayattan öğrendim ben” diyor Pablo Neruda.

Sanırım Parti içindeki eğitim çalışmalarının nasıl yapılacağı, eğitim konularının neler olacağı ve derinliği ve kimleri kapsayacağı –belki de yapılıp yapılmaması– üstüne artık karar verici biçimde düşünmek gerekiyor.

Eskiden Parti içinde Marksizm-Leninizm eğitimini eksik bırakmazdık. Adına “Parti Okulu” dediğimiz oluşumların ilk örneklerini de oluşturmuştuk. O çalışmalar pek çok parti üyesinin sosyalizm eğitimi için yararlı olmuştur elbette, uzun ömürlü olmasa da ve o yılların koşullarında.

Bugün ne yapıyoruz? On binlerce üyenin bir Parti birimine bağlı olanlarının da küçük bir azınlığına Marksizm-Leninizmin ve sosyalizmin bazı temel düşüncelerinin anlatıldığı sınırlı bir eğitim programı uygulanmaya çalışılıyor. Bu programın sürekliliğini sağlamak da pek mümkün olmuyor. Her zaman yapılacak daha acil işler var. Eğitim konuları kırk yıl önce neydiyse bugün de benzeri: Diyalektik materyalizmden tarihsel materyalizme, uluslararası işçi sınıfının tarihine giden, klasik diyebileceğim bir teorik-politik program izlenmeye çalışılıyor. Sosyalist bir partinin üye eğitimi denince akla bütün partilerde benzer bir program geldiğini de biliyoruz. Dünden bugüne değişmedi.

Peki bu eğitimin amaca uygun olduğunu söyleyebilir miyiz? Sanmıyorum.

Demek ki ve eğer Parti içi teorik-politik eğitimi zorunlu görüyorsak, bu eğitim programını ve anlayışımızı değiştirmemiz gerekiyor. Elbette kendi öznelliğime bağlı olduğunu belirterek, farklı bir yol izlemeyi önereceğim.

II

Geçen on yıllar içinde özellikle liselerde pek çok söyleşiye katıldım. Konumuz hep “edebiyat, okumak, kitap” oldu. Genç öğrencilerle yaptığımız söyleşilerde söz her zaman liselerde uygulanan edebiyat öğretimine gelirdi. Ben de her zaman şunları anlatmaya çalıştım: Lise edebiyat öğretimindeki asıl sorun müfredattır. Şimdi olumlu değişiklikler oldu ama önceleri ve kırk yıl boyunca değişmeden, edebiyat ders kitaplarımızın başlangıcında “Orhun Yazıtları, Eski Türk edebiyatı” vardı, sonra “Divan edebiyatı” ve öğretimin ilk yılları bunlarla geçerken konu sonunda günümüz edebiyatına gelirdi – ya da kapıya dayanan sınavlar yüzünden gelemezdi. Durum böyleyken o eski tartışma bitmemiştir: Öğrenciler niçin okulda edebiyat sevgisi kazanamıyor? Nedeni şu: Bu müfredatla gençlere okulda edebiyatı sevdiremezsiniz.

Oysa doğru ve sonuç alıcı yol: Müfredatı tersine çevirmekti.

Demek ki edebiyat öğretimi günümüz edebiyatından başlayıp sonunda Divan edebiyatına ve eski Türk edebiyatına doğru gitmeli – o da gidebilirse.

Çünkü günümüz edebiyatı gençlerin yaşadıkları dönemden, bildikleri hayatlardan çıkmıştır; onların dünyalarına, dillerine, ilgi alanlarına yakındır; hatta belki okudukları yazarlarla gerçek hayatta, orada burada karşılaşma fırsatları olabilir. Böylece edebiyatla doğrudan ilişki kurmaları kolaylaşır, sonrası da arkadan gelir. Gelemezse sorun olur mu? Niçin olsun? Eski Türk edebiyatı ya da Divan edebiyatı bence merak konusudur, ilgi ya da uzmanlık alanınıza giriyorsa o alanlara odaklanır, o alanlardan okur, öğrenirsiniz.

Sosyalist partilerin üyeleri için tasarladığı eğitim çalışmalarında da aynı yolun izlenmesinin daha doğru, yararlı ve sonuç alıcı olacağını düşünüyorum. Yani Diyalektik Materyalizm, Tarihsel Materyalizm, Artı-Değer gibi, doğrudan teorik dilin içinde kalan eğitim çalışmaları, hem de çoğunluğu ilk kez bir sosyalist parti deneyimi yaşayan üyelerin belleklerinde kalıcı izler bırakmak yerine, ancak ezbere yönlendirir. Ezber yapmak için de anlatılanı dinlemek yetmez, çünkü söz uçar gider.

Teorik eğitimlerin belleklerde yer etmesi için, aynı konularda okumalar yapmak, okuduğumuz bir kitabı bir kere okumakla yetinmeden, yeniden okumak gerekir. Yeniden okuma yapılmıyorsa eğer, ezberlenenler unutulur. Çünkü önemli kitaplar bir kere okunduğunda hak ettikleri gibi okunmuş olmaz, onlar ancak yeniden okunduğunda gerçekten okunmuş olur. Öte yandan, büyük çoğunluğu daha önce bir örgüt deneyimi olmayan partililerin hazırlıksız yakalandıkları konular yerine, şimdi yaşadıkları hayatın içinden çıkan sorunları tartıştıkları bir program, onların sosyalizm eğitimleri için daha yararlı, işlevli, sonuç verici olacaktır.

Dolayısıyla işçi sınıfı hareketlerini kapitalizmin doğuşundan başlatarak anlatmak yerine, şimdi içinde yaşadığımız yüzyılda işçi sınıfının durumundan başlayıp 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’ne gitmek ve onun içinden çıkarak işçi sınıfının hayatımızdaki ve sosyalizm mücadelesindeki yerini anlatmak: Önerdiğim yöntem bu.

Ve bütün sorun, soyutlamanın ne olduğunu anlayıp onu içselleştirmekte. Soyutlama yetisi olmadan nitelikli düşünce olmaz. Soyutlama, özlüce belirtirsek: Daha nitelikli biçimde anlamak için seçtiğimiz unsurlara bütünün içinden çekip çıkararak odaklanmak, böylece sorgulayarak anlamak, yani nitelikli düşünmenin en yetkin biçimi. Bu da ancak okuduklarımızı doğru ve nitelikli biçimde okumakla ve sürekli okumakla edinilebilir.

Sosyalist bir partinin içindeki eğitim çalışmalarının yolunu yordamını bu düşüncelerle birlikte değiştirmek gerekir.

Sonuç: İçinde yaşadığımız partilerimizde öteden beri uygulanan müfredatın değiştirilmesini, önce sosyalizmin günümüzdeki sorunlarından başlayıp sonra temel teorik-politik sorunlara gitmeyi öneriyorum. Sözgelimi şunlara benzer başlıklarla başlanabilir:

Marksizm niçin yaşıyor ve onu nasıl kullanmalıyız?

Biz nasıl bir kapitalist ülkede yaşıyoruz?

Bu ülkede nasıl bir sosyalizm öngörüyoruz?

Sosyalist sistem niçin çöktü?

12 Eylül’de neler oldu?

Kürt sorunu ve çözümü nedir?

Ortadoğu niçin dünyanın en sıcak yeri?

Küresel ısınma ve gezegenimiz nereye gidiyor?

Eğitim çalışmaları temel teorik metinlerden ve konulardan politikaya değil, politik olanlardan temel olanlara giderek tasarlanmalı. Diyalektik ve tarihsel materyalizmin ne ve nasıl kullanılacağı da bana kalırsa tam da böyle konuların içinden geçerek verildiği zaman belleklere daha kalıcı işlemeye başlar.

Yani önce Zubritski, Kerov, Mitropolski’nin Kapitalist Toplum, Bolşevik Partisi Tarihi, Politzer’in Felsefenin Başlangıç İlkeleri ve Felsefenin Temel İlkeleri, Spirkin ve Yakhot’un Diyalektik ve Tarihi Materyalizm ve bunlar gibi öteden beri bildiğimiz temel kitapları okuyarak başlamak yerine –yalnızca anlatmak istediğimi örneklemek için– on üç kitaplık bir liste öneriyorum:

Ronado Munck, Marx@2000 (Kitap Yayınevi)

Terry Eagleton, Marx Neden Haklıydı? (Yordam Kitap)

Bertell Ollman, Marksizme Sıra Dışı Bir Giriş (Yordam Kitap)

Eric Hobsbawm, Yeni Yüzyılın Eşiğinde (Yordam Kitap)

Jodi Dean, Komünist Ufuk (Yapı Kredi Yayınları)

Danny Katch, Ciddi Ciddi Sosyalizm-İnsanlığın Kurtuluşu İçin Bir Kılavuz (Yordam Kitap)

Michael Lebowitz, 21. Yüzyıl İçin Sosyalizm-Bugünden Kuralım (Yordam Kitap)

Komünizm Fikri (Hazırlayanlar: Alain Badiou ve Slavoj Žižek, Metis Yayınları)

Perry Anderson, Tarihsel Materyalizmin İzinde (Belge Yayınları)

Perry Anderson, Batı Marksizmi Üzerine Düşünceler, (Birikim Yayınları)

V.İ. Lenin, Marksizmin Üç Kaynağı (Sol Yayınları)

Metin Çulhaoğlu, Gençlerle Baş Başa Sosyalizm (Yordam Kitap)

Erkin Özalp, Teorisyeniniz Devrimciydi-21. Yüzyılda Marksizm ve Sosyalizm (Yordam Kitap)

(Ben kendi aklımca hemen yakınımda bulunan bu on üç kitabı buldum. Belki bazıları tartışılırdır ama tartışılması da amaçlarımızdan olmalı, çünkü tartışma belleklerde daha çok yer açar. Elbette herkes kendine göre ayrı bir liste de hazırlayabilir.)