Partiler seçim kazanmak ister peki ya seçmenler?
Bu ittifak, seçimi kazanıp güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçer geçmez lağvedilecek ve hemen seçime mi gidilecek, yoksa güçlendirilmiş parlamenter sistemi garanti altına alacak yasal ve kurumsal düzenlemeleri gerçekleştirene kadar devam edecek mi? Dünya başka bir siyasi alana doğru evriliyor, Türkiye siyaseti, siyasetçisi ve seçmeniyle bu dönüşümü ne kadar yakalıyor, bunun üzerinde düşünmek gerekiyor.
Muhalefette yer alan altı partinin bir masa etrafında toplanması seçim öncesi gündemde bir heyecan yarattı. Seçim sonrası koalisyonlarına kıyasla seçim öncesi kurulan parti ittifaklarının hem iyi hem de kötü yanlarından söz edilebilir. Seçim öncesi ittifaklar ya da blok siyaseti iktidara karşı muhalefetin mücadelesini güçlendirir ve görünür kılar; ancak diğer taraftan ideolojik bağlılıkları daha belirgin olan seçmenlerin ikinci iyiye yönelmesine de neden olabilir. Bir başka sorun ise bu tür koalisyonların seçmen tarafından kalıcı ve sürdürülebilir görülmemesi, değişim yaratamayacakları yönünde bir algı da oluşturabilir. Bu nedenle seçim öncesi koalisyonların başarılı olması birçok dışsal faktörün yanı sıra kurulan ittifakın kalıcı, inandırıcı olmasına da bağlıdır. Durumu daha iyi anlamak için öncelikle yakın coğrafyada ortaya çıkan üç ittifak örneğine bakmak ve altılı masayı karşılaştırmalı bir analize tabi tutmak iyi bir başlangıç noktası olabilir.
İSPANYA'NIN ÖFKELİLERİ VE PODEMOS
Podemos, 2011’de İspanya siyasetindeki yolsuzluğa tepki olarak ortaya çıkan Öfkeliler (İndignados) hareketi sonrasında solcu gruplar ve entellektüellerin bir araya gelmesiyle ortaya çıktı. Mevcut siyasi yapıya, derinleşen ekonomik krize ve devletin buna karşı yürüttüğü kemer sıkma politikalarına karşı sınıf eksenli ve sosyalist bir hareketten çok sol popülist bir kitle hareketi olarak siyaset yürüttü. Bunu yaparken özellikle halk meclislerini, doğrudan demokrasi pratiklerini ve yatay örgütlenmeyi stratejik olarak benimsedi. Özellikle neoliberal ekonomik politikaların etkisinden zarar gören, işsizlik sorunuyla karşı karşıya olan gençlerin desteğini aldı. Podemos örgütlendiği ilk yılda ikinci büyük siyasi örgüt haline geldi ve 2014 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yüzde 8 oy aldı. Ülkede ekonomik krizin derinleşmesi siyasi istikrarı da ortadan kaldırınca Podemos 2015 seçimlerinde 3. büyük parti oldu, 2016 erken seçimlerinde ise genişletilmiş bir sol ittifak olan Unidos Podemos ile seçimlere girse de oy oranı yüzde 21.2 düzeyinde kaldı. Podemos’un kalıcı bir yükseliş elde edememesinde ise üç temel unsurun öne çıktığı söylenebilir. İlk olarak 2017’de gerçekleşen Katalan bağımsızlığı için yapılan referandumda net bir pozisyon almaması ve tarafları uzlaşıya çağırması siyasi konumu açısından bir belirsizliğe işaret etti. İkinci olarak Pablo Iglesias’ın hareketin öncü figürü olarak 600 bin avroluk bir ev satın alması tepkilere yol açtı. Yolsuzluktan muzdarip bir ülkede solcu bir liderin böyle bir ev alması kitleler tarafından eleştirildi. Üçüncü olarak hareket içindeki görüş ayrılıkları, liderin değişmesi ve ülkedeki sorunlara yönelik somut politikalar yerine seçim başarısına odaklanması Podemos’un siyasi bir alternatif olarak görülmesini zorlaştırdı.
YUNANİSTAN'DA SYRİZA'NIN YÜKSELİŞİ VE DÜŞÜŞÜ
Syriza 2004 yılında Yunanistan’daki çeşitli sol grupların Synaspismos sol koalisyonu bünyesinde birleşmesinden doğan bir siyasi hareket olarak ortaya çıktı. Podemos’a kıyasla sol popülist değil, çeşitli sol kesimlerin ve ekoloji hareketlerinin bileşiminden oluşuyordu. Podemos’la benzer bir biçimde ülkedeki mevcut siyasi yapıya, siyasette belirleyici olan yerleşik partilere ve ekonomik krizi yönetmede başarısız olan ve AB baskılarına tabi kalan hükümete meydan okuyordu. Bir başka benzerlik ise tıpkı İspanya’da Öfkeliler örneğinde olduğu gibi, Yunanistan’da da Öfkeliler (aganaktismenoi) Syriza hareketinin tabanla bağ kurması için zemin yaratmış olmasıydı. 2004 yılında yapılan ilk seçimlerde yüzde 3’ten fazla oy alarak parlamentoya altı milletvekili ile katılmış oldu. Her ne kadar Synaspismos’un bu ittifakta büyük ortak olması sorunlara yol açsa da 2007 seçimlerinde oy oranı yüzde 5’e, parlamentodaki milletvekili sayısı 14’e çıktı. 2008 yılında 33 yaşındaki Aleksis Çipras hareketin lideri olarak seçildi ve oy oranı düzenli bir biçimde artan Çipras 2015 seçimlerinde yüzde 36’lık bir oy oranını yakalayarak muhafazakâr ANEL partisinin desteğiyle iktidara geldi. Podemos’a kıyasla Syriza’nın iktidara gelmesi, Yannis Varoufakis’in Maliye Bakanı olması, ekonomik krize ve kemer sıkma politikalarına alternatif reçeteler sunabilmesi açısından daha fazla manevra alanı olduğunu düşündürse de Avrupa Birliği’nin baskısı ve müzakere süreci Syriza’nın da elini bağladı. Sonuç olarak Podemos’a benzer bir biçimde Syriza’nın da siyasi iddiası hızlı bir biçimde sönümlendi.
İTALYAN SİYASETİNİN YENİLENEN YÜZÜ: BEŞ YILDIZ HAREKETİ
Podemos ve Syriza sol eksenli siyasi ittifak örnekleri, diğer taraftan İtalyan Beş Yıldız Hareketi gerek ideolojik duruşu gerek örgütlenme biçimi açısından bu iki örnekten ayrılıyor. Ancak bu çerçeveye dahil edilmesinin nedeni siyasi yapıya bir alternatif geliştirmesi, doğrudan demokrasi ve dijital demokrasiyi hayata geçirmeye yönelik çabaları ve genel olarak siyasi yapıyı yenilemeye yönelik girişimleri. Kendisini geleneksel sağ/sol ayrımının ötesinde konumlandıran ve 2009 yılında Beppe Grillo ve Gianroberto Casaleggio tarafından kurulan hareket daha önceki iki örnekle benzer bir biçimde İtalya’daki hâkim siyasi yapıdan ve ideolojik yelpazeden belirgin bir biçimde ayrılıyor. 2014 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yüzde 21.1'lik oy oranıyla ikinci sırada yer aldı. 2018 seçimlerinde üç ayrı ittifak seçime girerken, Beş Yıldız Hareketi yüzde 32.7 ile birinci parti olmasına rağmen bu yükseliş devam etmedi ve bir taraftan seçimlerdeki gerileme diğer taraftan örgüt içi çatışmalar ve ayrılıklar hareketin kalıcı bir siyasi varlık göstermesini engelledi. Dolayısıyla hareketin geleneksel ideolojik hatlardan ayrılması ve güncel siyasi konuları gündemine alması, siyasi stratejilerini yenilemesi eski yapıyı dönüştürebilmesi için yeterli olmadı.
TÜRKİYE'DE İTTİFAK SİYASETİ: FIRSATLAR VE TEHDİTLER
Buraya kadar anlatılanlar hakkında genel bir değerlendirme yaparak Türkiye’deki ittifak siyaseti için de bir karşılaştırma çerçevesi ortaya koymak mümkün. Bu üç hareket de kökleri belli siyasi geleneklere ve taban hareketlerine dayalı olsa da 2000’li yıllar sonrasında, ulus-devletin neoliberal politikalar karşısındaki yetersizliğine, siyasi yelpazedeki ideolojik pozisyonların değişimine ve liberal demokrasinin krizine bir tepki olarak ortaya çıkıyor. Hem bileşenleri hem de programları açısından yenilikçi unsurlar barındırıyor. Kapitalizmin neden olduğu eşitsizlik ve küresel bağımlılığa tepki göstermeleri, devletin kemer sıkma politikalarına karşı temel vatandaşlık geliri, işçi hakları ve diğer hak temelli mücadeleleri benimsemeleri, özellikle sürdürülebilirlik, çevre ve ekoloji gibi meselelere duyarlıkları ana akım siyasetin kalıplaşmış ideolojik pozisyonlarına karşı gençlerin daha fazla hassasiyet taşıdığı konuları siyasetin merkezine taşıdıklarını gösteriyor. Siyasi yaklaşımları stratejik olarak birçok yenilik barındırıyor; doğrudan demokrasiye yapılan vurgu, toplumsal hareketlerle kurulan organik bağ, dijital demokrasi konusundaki açıklıkları geleneksel siyasetin duvarlarını yıkıyor ve siyaseti sokakla, tabanla, siyasetin çeperine itilmiş öfkelilerle, marjinallerle ve dışlanmışlarla buluşturuyor. Üç hareket için de temel sorun kısa vadede seçim kazanma hedefiyle uzun vadede politik dönüşüm yaratma hedeflerini bir dengede buluşturamamaları. Sonuç olarak, bugün bu siyasi girişimleri dikkate almamızın nedeni alışılmış siyasi yapılara meydan okumalarının yanı sıra, yeni gündem maddeleri ve yeni siyaset stratejileriyle bir öğrenme süreci yaratmaları, uzun soluklu olmasa da deneysel bir girişimde bulunmaları.
Şimdi bu çerçevede altılı masa Türkiye’ye ne sunuyor? Mevcut siyasi sistemi değiştirme ve iktidara odaklanma konusunda bir ortaklık sergilemelerine rağmen bu altı partinin kalıcı bir ittifak kurduğunu söylemek mümkün değil. Sorun yalnızca ideolojik olarak bu ittifakın sağ eksenli olması değil, acil çözüm gerektiren sorunlara yönelik politika yapımında ortaklaşmaktan uzak olması. Bu ittifak başkanlık yarışında ortak, ama DEVA Partisi’nin kendi ismiyle seçimlere girme açıklamasında görüldüğü gibi sınırlı yapıda ve süreli bir ortaklık. İkinci bir mesele adayın ötesinde hangi politika alanlarında, hangi konu başlıklarında ortaklık sergilediklerine dair de henüz bir işaret yok.
Bir taraftan bu farklı profildeki partilerin bir araya gelmesi sağ/sol ayrımının ötesinde geçmiş, post-ideolojik bir ortaklık olduğunu düşündürebilir, ama bu durum ittifakın bireysel haklar, sosyal adalet, hak temelli mücadeleler, sürdürülebilirlik ve ekoloji meselelerinde birlikte hareket edecekleri anlamına gelmeyebilir. Büyük bir merak konusu: Bu ittifak, seçimi kazanıp güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçer geçmez lağvedilecek ve hemen seçime mi gidilecek, yoksa güçlendirilmiş parlamenter sistemi garanti altına alacak yasal ve kurumsal düzenlemeleri gerçekleştirene kadar devam edecek mi? Yukarıdaki örneklere kıyasla üzerinde durulması gereken altılı masanın hem siyasi gündem hem de siyasi yöntem açısından ne tür yenilikler sunduğu, içinde bulunduğumuz siyasi çıkmaz ve ekonomik kriz karşısında ne derece dönüştürücü olduğu. Dünya başka bir siyasi alana doğru evriliyor, Türkiye siyaseti, siyasetçisi ve seçmeniyle bu dönüşümü ne kadar yakalıyor, bunun üzerinde düşünmek gerekiyor.