Paul Zimansky: Urartuların soyundan gelen modern bir toplumu aramak saçma

Paul Zimansky, kültürel aktarımdan bahsediyorsak, herhangi bir modern toplumu bütünüyle Urartu’nun ardılı olarak görmenin saçma olduğunu belirtiyor.

Google Haberlere Abone ol

Urartu kültürünün anlaşılmasına, yeniden tartışılmasına ve yorumlanmasına katkı sağlayan Paul Zimansky, Kuzeybatı İran’daki Urartu Krallığı’nın önemli bir merkezi olan Bastam Kalesi’nde katıldığı kazı çalışmalarına Van-Ayanis Güneytepe alanı kazısıyla devam etti. Aynı döneme ait her iki kalede ve özellikle Ayanis aşağı kentte yürüttüğü çalışmalar, Urartu döneminde sivil mimarinin anlaşılmasını kolaylaştırdı.

Urartuların dili bugün yaşayan hangi halkın ya da halkların diline yakın? Mevcut araştırmalar bize neler söylüyor? Günümüzde 'Urartuların ardılları' olarak anılabilecek bir halk var mı? Hurriler, Mitanniler ve Urartular arasında nasıl bir bağ var? Urartu kültürü ve arkeolojisi üzerine uzun yıllar çok sayıda önemli araştırma ve çalışmalar yapmış olan Paul Zimansky sorularımızı cevapladı.

‘TÜRKİYE’DE KAZI HAYALİM 1990’LARIN SONUNDA GERÇEKLEŞTİ’

Urartularla ilgili çok önemli çalışmalara imza attınız. Yayınlarınız Urartu araştırmalarında temel başvuru kaynaklarının başında geliyor. Urartu ile nasıl tanıştınız?

Urartu’yu ilk duyuşum neredeyse altmış yıl önce bir üniversite dersi sırasındaydı. Bu krallık hakkında bu kadar az bilgi bulunması çok ilgimi çekmişti. O zaman Klasik Arkeoloji programındaydım. Klasik arkeolojide yeni ve önemli keşifler için çok olanağım olmayacağından endişeliydim. Bu yüzden Urartu gibi gizemli bir krallık çok ilginç gelmişti. Sonraki sene Avrupa’dayken Türk Hava Yolları’nın öğrencilere yarı fiyatına uçuşlar sağladığını öğrendim ve İstanbul’a gitme şansını yakaladım. Yaklaşık 15 dolar olan bu yolculuk, kariyerimin odak noktasının bu ülke olması gerektiğine beni ikna etti. Ancak Urartu’yla ciddi bir şekilde ilgilenmeye başlamadan önce biraz süre geçti. Yüksek lisans planlarım, askerlikle ilgili yükümlülüklerim nedeniyle kesintiye uğradı. Urartu üzerine çalışmaya başlamadan önce oldukça fazla araştırmaya ihtiyacım vardı. Akadları, Hititleri çalıştım ve Irak’ta kazı yapma olanaklarından yararlandım. Tabii biraz Rusça da öğrenmem gerekiyordu. Çünkü o dönemde çoğu önemli Urartu yerleşmesine ilişkin yayınlar Rusçaydı.

Danışmanım, Şarkiyat Enstitüsü’nün (Chicago Üniversitesi) tanınmış Hititoloğu Hans Güterbock’a Urartu hakkında çalışmak istediğimi söylediğimde suratı asıldı ve “Bu Urartu uzmanımız kim?” dedi. Sonra biraz düşünüp “Ben sanırım!” diye ekledi. Onun Urartu ile ilgili çekingenliğinin haklı sebepleri vardı tabii ki. En başta kendisinin tek Urartu yayını Van Müzesi’ndeki yazıtların bir derlemesiydi. Ancak kendisi harika bir danışmandı. Beni kendimi eğitmeye itti. Bundan sonra da İran’ın Bastam şehrinde Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün yürüttüğü projede beni ağırlayan Wolfram Kleiss ve Stephan Kroll’dan Urartu arkeolojisinin detaylarını öğrendim. 1970’li yıllarda üç yaz boyunca burada çalıştım. Türkiye’de kazı yapma rüyam ancak 1990’ların sonunda, Altan Çilingiroğlu, beni ve eşimi Ayanis keşif gezisine davet ettiğinde gerçekleşebildi.

Paul-Zimansky ve Ingrid Reindell, Bastam-1978.

Urartu’nun birçok yönden hâlâ gizemini koruyan bir krallık olduğunu biliyoruz. Eğer çok kısa özetlerseniz, Urartu’da en çok hangi soruların cevaplarını merak ederdiniz?

Esasında, beni Urartu’ya çeken ve etrafında tezimi ve ilk kitabımı hazırladığım soru şuydu: Böylesine güçlü ve sofistike bir devlet, nasıl ve neden bütün koşulların kendisine karşı olduğu Doğu Anadolu’da oluşup güçlenebildi? Bu genel soru birçok ayrıntılı soruya da yönlendiriyor bizi ve arkeolojinin cevaplaması için çok daha spesifik sorulara yol açabilir. Devlet nasıl organize oldu? Ekonominin temeli neydi? Dağlık coğrafya ve sert iklimin devletin kurulmasındaki rolü neydi? Bildiğimiz neredeyse her şey monarşi ve elit sınıftan geliyor ama toplumun diğer kesimlerinin oluşumu nasıldı, nasıl yaşıyorlardı? Kariyerimin çoğunu bu sorulara cevap arayarak geçirdim ama hepsi için hâlâ daha iyi cevaplara ihtiyacımız var.

‘ARAŞTIRMACILAR, SİYASİ SIKINTILARA RAĞMEN İYİ İŞ ÇIKARIYORLAR’

Bugün Türkiye, Ermenistan ve az da olsa İran’da Urartu çalışmalarının yapıldığını biliyoruz. Burada yeni yetişen Urartu çalışanları ve farklı bakış açıları hakkındaki düşünceleriniz ve önerileriniz nelerdir? Örneğin Urartuların dili bugün yaşayan hangi halkların diline yakın? Mevcut araştırmalar bize neler söylüyor?

İlk önce sorunun ikinci kısmına cevap vereyim. Çivi yazısı uygulanmış bazı diller üzerinde çalıştım. Ancak ben bir dilbilimci değilim ve bu konularda, yani Urartuca konusunda Mirjo Salvini, Gernot Wilhelm ve M. L. Khačikyan gibi uzmanların çalışmalarına başvuruyorum. Urartu dilinin ana yapısı açıkça Semitik, Indo-Avrupa veya Altaik (Altay Dilleri) dillerin yapısına benzemiyor. Bu dil Hurri diline yakından benziyor. Ancak iddia edildiği gibi Urartu dilinin Hurri dilinden türemediği fikri bana mantıklı geliyor. Yakın zamanlarda önce Diakonoff ve Starostin’in, Hurri-Urartucayı Doğu Kafkas dillerinden biri olarak tanımlaya çalışması ilginçti ancak bu görüş, alanda deneyimi olan dil bilimcilerden yeterli destek alamadı. Daha geç metinlerde ve dillerde Urartuca kelimeler bulma çalışmaları da pek yararlı sonuçlar üretmedi. Ben bu tür uğraşları Urartu konusundaki gerçekten önemli sorular içinde ciddi bulmuyorum. Nitekim Urartuların dillerinin onlardan sonraki diller üzerinde çok küçük bir etkisi olmuş olmalıdır.

Sorunun başına dönecek olursak, bence modern araştırmacılar, bahsettiğiniz tüm bu ülkelerde siyasi sıkıntılara rağmen iyi bir iş çıkarıyorlar. Daha fazla bölge kazıldıkça ve daha fazla yayın yapıldıkça Urartu’ya olan ilgi artacak ve böylece alan daha da ilerleyecek. Ayrıca bir arkeoloğun çalışabileceği konular koşullara çok bağlı ve kendi çalışmalarının yönlerine karar vermeyi de onlara bırakıyorum.

Ayanis Aşağı Şehir’de bir konut alanı. Özel
evler, Urartu’daki yerleşimin karmaşık doğasını
anlamak için en iyi olanakları sunar. Hiçbir ev,
diğeriyle aynı planı takip etmemektedir.

‘URARTU DİLİNİ KAÇ KİŞİNİN KONUŞTUĞUNU BİLMİYORUZ’

Urartu dili ve etnisitesinin günümüzdeki ardıllarının Ermeniler, Gürcüler, Çeçenler, Kürtler hatta Basklar olduklarına dair birbirinden çok farklı tezler öne sürüldü... Sizce günümüzde 'Urartuların ardılları' olarak anılabilecek bir halk var mı yoksa bu tezleri spekülatif mi buluyorsunuz?

Urartu’ya dünya tarihindeki devletler arasında en unutulmuşu demek çok da yanlış olmaz. Benim ilk başta ilgimi çeken de buydu zaten. Herodot, bu konuda hiçbir şey bilmiyordu ancak Laura Steele’ın Herodot’un Urartuları Medlerle karıştırdığı fikri mantıklı olabilir. Aynı coğrafyadan geçen Ksenephon da bilmiyordu. 2. yüzyılda İncil’i çeviren Yunan çevirmenler İbraniceye sesli harf eklerken Urartu’nun nasıl telaffuz edileceğini hâlâ çözememişlerdi, İngilizcede “Ararat” kullanmamızın sebebi de bu. Moses Khorenatsi de Van yazıtlarının Asurca olduğunu düşünmüştü. Eğer kültürel aktarımdan bahsediyorsak, herhangi bir modern toplumu bütünüyle Urartu’nun ardılı olarak görmenin saçma olduğunu düşünüyorum. Ancak genetik açıdan bakıyorsak, Doğu Anadolu ve çevresindeki bölgelerde yaşayan toplulukların Urartu genleriyle bir şekilde ilişkili olması muhtemel. Çünkü genler çok fazla hareket etmezler ancak bu bir şey ifade ediyor mu?

Aşağı Şehir’de yer alan benzersiz bir elit mezar.
Karakteristik olarak Urartu’ya ait olan diğer
mezar eşyalarının yanı sıra bir kemer ve yirmi
altı küpe içermektedir. Öte yandan, Urartu’da
mekân içi mezarlar neredeyse bilinmiyor.

Şunu da ekleyeyim ki, Urartu’ya bir etnik grup olarak yaklaşma konusunda biraz kararsızım. Bir Urartu dili olduğu doğru ama kaç kişinin bunu konuştuğunu bilmiyoruz. Urartu metinlerinde sadece kral konuşuyor ve okur-yazarlık da kraliyete özgü gibi duruyor. Krallık, askeri kuvvet üzerinden kurulmuştu ve büyük, dağlık bir alana çok kısa bir sürede yayıldı. Urartu yıllıklarına göre, on binlerce ve oldukça karışık insan grupları göçe zorlanıp tekrar yerleşime tabii tutuldu.

Bu koşullar altında, krallık büyük ihtimalle oldukça fazla dil ve farklı etnik gruplar barındırıyordu. Kaleleri, mühürleri ve bronzlarıyla Urartu arkeolojisi, askeri seçkinler üzerine odaklandı. Yönettikleri halk kitleleri hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Tam da bu yüzden Urartu maddi kültürü olarak gördüğümüz şey, devlet ortadan kalktıktan hemen sonra etkisini yitiriyor. Yani yerel geleneklere derinden bağlı olmayan bir devlet yapısı söz konusu.

Urartu coğrafyası bugün dört ulus devletin sınırlarına yayılmış. Bu durum sizce Urartu çalışmaları için bir sorun oluşturuyor mu?

Tabii ki, tek bir akademisyenin kültürü bir bütün olarak çalışmasını zorlaştırıyor ancak pozitif yanları da var. Farklı ülkeler, farklı çalışma alanları sunuyor ve bir alanda geliştirilen fikirler, başka bir alandaki fikirleri destekleyebilir. Ne yapalım! Her durumda, dünyayı olduğu gibi yaşamak zorundayız.

‘URARTU DİL OLARAK BAŞKA, DEVLET OLARAK BAŞKA ŞEY İFADE EDER’

Urartuların birbirine yakın ancak farklı bölgelere yayılmış kabilelerin bir araya gelmesi ile özellikle de Asur’a karşı dayanışma ile yükseldiğini biliyoruz. Bu topluluklar Anadolu halkları mıydı ve Urartu krallık monarşisinin merkezi nasıl Van’a geldi?

Asur’a karşı bir dayanışmanın kabilelerle hiçbir ilgisi olmayabilir. Bu konudaki tek kaynağımız olan Asur, düşmanlarını doğal olarak krali, güçlü şehirlerle bağdaştırıyor. Bunlardan bazılarını ortadan kaldıran Asur, aslında bazılarının da yükselişine yardımcı oldu ve nihayetinde Van’daki Urartu Hanedanlığı’nın gücünü pekiştirmesine ve kendi fetihleriyle toprak toplamasına yardımcı oldu. Ancak MÖ 9. yüzyılda devlet oluşumunun mekaniği hakkında gerçekten çok fazla şey bilmiyoruz. Ayrıca Salvini’nin Van Hanedanlığı’nın Muşaşir Bölgesi’nden geldiği yönündeki tezini oldukça ikna edici buluyorum. Yoksa hangi neden daha önce karanlıkta kalan Tanrı Haldi’yi devlet dininin ilk sırasına yükseltsin ki?

Hurriler, Mitanniler ve Urartular arasında bir devamlılık izleyebiliyor muyuz? Bu üç medeniyet arasındaki bağlar sadece yakın bölgelerde kurulmuş olmaları mı yoksa bunun ötesine geçen bir devamlılıktan söz edebileceğimiz kanıtlar var mı?

Hurrice, birçok farklı yönetim şekliyle bağdaştırılan ve uzun bir tarihi olan bir dil. Mitanni, birçok dil ve kültürü kapsayan ve kısa süren bir imparatorluktu. Urartu, dil olarak başka, devlet olarak başka şey ifade eder. Bütün bunları birbirine karıştırıp “çivi yazısı kültürü”nün genel dünyasına ait olduklarını söyleyebiliriz sanırım. Ama bu Sümer, Babil, Asur, Hitit ve Suriye uygarlıklarını da içine alan bir kavram yani çok kesin bir şey değil. Sorunuzu anlamlı bir şekilde cevaplayabilmem için daha kesin durumlara parmak basmamız gerek. Mesela, Diakonoff, Urartu kil tabletlerindeki çivi yazısının Mitanni/Hitit etkisi taşıdığını söyler. Öte yandan taş üstündeki Urartu çivi yazıları açık bir şekilde Neo-Asur formlarından geliyor. Bu fikir çok destek alamadı ancak bir sonuç alabilmek için düşünebileceğimiz alanlardan biri. Urartu Panteonu bu konuda ilginç olabilir. Büyük bir kısmı, Fırtına Tanrısı veya Güneş Tanrısı gibi, Hurri tanrılarından oluşuyor. Ancak Urartu, Haldi’yi aynı panteonun tepesine çıkarıyor. Tanrı Haldi de Hurri kökenliydi. Ancak ikinci binyıl boyunca yazılı metinlerde karşımıza çıkmayan, bilinmeyen bir tanrıydı. En fazla Hurri metninin bulunduğu Hitit başkenti Boğazköy’de bahsi bile geçmiyordu. Urartu’daki önemli konumu açık bir şekilde monarşinin bilinçli bir şekilde aldığı bir karardı. Bu noktadan baktığımızda, Tanrı Haldi bir geleneğin devamı mı yoksa yeni bir külte mi işaret ediyordu?

Paul Zimansky.

Özellikle kazılarla ortaya çıkarılan Urartu materyal kültür kalıntılarını koruma politikaları, restorasyon ve konservasyon çalışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Dışarıdan biri olarak, ulusal politikalara yorumda bulunmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Çünkü devletlerin birçok sosyal ve siyasi tutumları öncelemeleri gerekebilir. Elbette olabildiğince fazla kalıntının korunmasını ve çıkarılan materyallerin bütün akademisyenlere açık olmasını isterim. Ancak tabii ki her ülkenin elde etmesi ve bunun uğruna vazgeçmesi gereken şartları var. Devletin toprak sahibinin haklarını geçersiz kılması için bir kazı alanının ne kadar önemli olması gerek? Pek iyi bir örnek olmayan Amerika’da toprak sahibi oldukça güçlüdür. Ancak, yerel antik eserler, dünyanın geri kalanı için Türkiye'dekinden çok daha az tarihsel ilgiye sahiptir. Restorasyonla ilgili sıkı ve hızlı yasaları önermek, uygulamaktan daha kolaydır.

Bir höyüğü düzgün şekilde kazmak için esasında höyüğü yok etmeniz lazım. Peki sonrasında hangi katmanı restore edeceksiniz? Kerpicin korunması imkânsızdır. Peki, restorasyon parası nereden geliyor? Arkeoloğun bakış açısından, bilgi en iyi yayınlar üzerinden aktarılır ancak bu konuya ilgisi olan tek grup arkeologlar değil. Kısacası, bence burada oldukça karışık konular var. Yapabileceğimiz şey, politikaları etkili bir şekilde yürürlüğe koyarak uygulayacak bilinçli bir eski eserler kurumunun oluşmasını ummak. Atlantik’in bu tarafında, bana göre ana hedef, antika ticaretini engelleyip kazı alanlarının yağmalamasını durdurmak için mümkün olan her şeyi yapmak olmalı.

‘SEMPOZYUMDA YALNIZCA BİR KİŞİNİN FİİLEN DIŞLANDIĞI İDDİA EDİLDİ’

Basına da yansıdığı gibi Türkiye’de Urartu üzerine çalışan 10’un üzerinde akademisyen Van’daki bir Urartu sempozyumuna davet edilmedi. Urartu çalışmalarının akademisyenler arasındaki kişisel ve güncel politik sorunlara alet edilmesi hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

Bu konuda basında çıkan haberleri okumadım ve ne olduğuna dair detaylı bir bilgim yok. Van Sempozyumu’nun organizasyon komitesinin bir üyesi bana bir metin gönderdi ve sadece bir kişinin davet edilmediğini ifade etti. Ancak birçok önemli akademisyenin sempozyumda bulunmaması, bu durumun hoş olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Hem orada olan hem olamayan tüm akademisyenlere ciddi bir saygım var. Bu gibi tartışmaların Urartu’yu daha iyi anlamamıza yardımcı olacağını sanmıyorum.