Paula Rego: Bir gönül yarası
Öylesine yatan bir kadın, ama resme baktığınızda bütün duygular, o tanıdık karmaşıklık size geçiyor. “Gönül yarası” diye düşünmüştüm resme baktığımda. Türkçe’den başka hiçbir dilde olmayan bir laf. İşte Rego’nun resimleri de gönül yarası gibi, baktığınızda tanıyacağınız, içinizi sızlatacak, o bizden başkasında olmayan laf gibi, Rego’dan başkasında olmayan ayrı bir tarz...
“Smile when you think about hell - Cehennemi düşündüğünde gülümse”, bu Paula Rego ile ilgili yazılmış bir kitabın adı. Basel’de bir kış günü müze mağazasında kitaplara bakarken gördüm. Bu başlığın Paula Rego’nun sanatını tam olarak yansıttığını düşündüm. Rego’nun resimlerine bakarken bir cehenneme bakıyorsunuz. Rahatsız edici, endişe verici, düşündürücü. Bir yandan renkli, güçlü, utanmaz, şahsına münhasır. Kendimize itiraf etmeye çekindiklerimizi önümüze şak diye koyan bir anlatımı var Rego’nun. Karanlık anlatıları hiç sevmem, buna rağmen Rego’yu çok severim; çünkü Paula Rego, yakınıp ağıtlar yakmaz, sorgulatır.
2023 yılında bir kış günü Pera Müzesi’nde Hikâyelerin Hikâyesi sergisinde tanışmıştım Paula Rego ile. Ardından, Rego’nun peşine düşüp doğum yeri Portekiz’deki müzesine gitmiş ve bu yazıyı yazmıştım. İlk yazıyı Rego’ya giriş olarak okuyabilirsiniz. Bu da devamı... Kunstmuseum Basel’deki “Power Games – Güç Oyunları” sergisinin Pera’daki sergi ile benzer olacağını biliyor, açıkçası bir devam yazısı planlamıyordum; ama Rego baktıkça insanın anlatası gelen bir hikaye anlatıyor. 1935 doğumlu, 2022’de vefat eden sanatçı, aile hayatından topluma, politikadan cinsiyetler arası çatışmalara güç oyunlarının acımasızlığını, sertliğini zamansız bir dille yansıtarak, size her dönem başka bir pencere açtırıp sorgulatıyor.
Avrupa’da flört uygulamalarında bir takım trendler peydah oluyor; bunlardan biri de bu ara “apolitiğim” yazmak. Bir insan nasıl apolitik olabilir, aklım almıyor. Sen bir toplumda yaşamıyor musun, istesen de istemesen de bir sistemin parçası değil misin? Bununla ilgili bir fikrin yok mu? “Acaba aklın mı yok ay!?” gibi sorular sormak istiyorum bu “apolitik” kimliklere. Paula Rego, bu kişiler için bir ilaç; çünkü Rego’ya göre “kişisel olan politiktir.” Paula Rego'nun doğduğu ülkenin tarihi ve halkı, Rego’nun çalışmalarını derinden etkilemiş. Rego, kilise ve ordu tarafından desteklenen bir kral cinayetinden António de Oliveira Salazar'ın diktatörlüğüne, Avrupa’da en son kürtajı kabul eden Portekiz halkının bu konudaki duyarsızlığına kadar Portekiz halkının ana gündeminde, kalbinde olan konuları eserlerinde işlemiş sanatçı. Üstelik de rahatsız edici bir açıklık ile... Kadın sünnetinin yaygın olduğu Afrika’da soğuk bir masada yatan dehşete düşmüş bir kadının üzerine eğilmiş insanları görüyoruz bir resimde. Kürtajı konu eden bir diğer resimde bir kız öğrenci, arka sokakta yapılan bir kürtajın ardından acı çekerek yatakta kambur yatıyor. Bir diğer resimde bir kadın dizlerini açarak oturuyor, acıyla yüzleşiyor, kova beklerken ağlamamak için ağzını sımsıkı kapatıyor. Beni Kunstmuseum’daki sergide en çok etkileyen resimlerden biri “The Interrogator’s Garden – Sorgulayıcının Bahçesi” oldu. Rego, bu resimde 1930'ların başı ile 1974 arasında var olan Estado Novo'nun (Yeni Devlet) Portekiz diktatörlüğü sırasında gizli polis gücü tarafından bastırılan muhalefeti anlatıyor. Ön planda, siyah deri üniforma giyen ve işkence aletleri taşıyan bir sorgu memuru bir anlık rahatlamanın tadını çıkarıyor. Arkada ise giyinen kadın figürü kenara itilmiş. Güç oyunlarının hem fiziksel hem mental olarak uyguladığı şiddet, tam önünüzde başınızı döndürüyor.
Politik olanı cesurca önümüze getirdiği gibi, insanı hem rahatsız eden hem de çok etkileyen bir açıklıkla özel alan ile ilgili itiraflarda bulunuyor Paula Rego. Kadın-erkek ilişkilerini, cinsiyet çatışmalarını, aile içi çatışmaları takdir edilecek bir utanmazlıkla resmederken maymun, köpek gibi hayvanları sembol olarak kullanıyor Rego. Bilinen çocuk masalları, atasözleri ve hatta Disney karakterlerini kullanarak anlatılarında şiddet, erotizm, baskı, hatta ensest gibi en karanlık konulara değiniyor sanatçı. Bunların yanında, Pera Müzesi’nde de gördüğümüz aileyi tasvir eden resimlerde birçok kişinin düşündüğü ve itiraf etmekten kaçındığı hassas konulara değiniyor. Kendi hayatının gerçek hikayesi olan “The Family – Aile” resminde MS hastası ailenin erkeği (Rego’nun kocası), onu giydiren ya da soyan karısının ve kızının ellerinde çaresizce bekliyor. Bunu her gün yapan kızı babasının pantolonunu çekerken, ceketin kollarını düzelten karısı dalgın bir şekilde başka tarafa bakıyor. Öfke, hayal kırıklığı, çaresizlik ve bütün bunları ortaya koyan dürüstlük duygularını görüyoruz bu tabloda. Ailedeki herkesin kendini farklı sebeplerden kötü hissettiği bu berbat durumun karmaşıklığını ve çoğu insan için anlatılamaz olan duyguları paylaşıyor Rego. Biliyoruz ki, ailenin erkeğine bakanlar hem onu kaybetmek istemiyor, ona bebek gibi özenle bakıyor, onu seviyor hem de bu “durumun” bitmesini istiyorlar. Bıkkınlar. Bitişin ise ne olduğu belli...
Aile karmaşasından kişisel buhranlara geçiyoruz “Possession” serisi ile. Bu seride bir kanepenin üzerinde çeşitli açılarda yatan bir kadın görüyoruz. Jung hayranı, senelerce psikanaliz terapisi görmüş Rego, bir kadının kişisel buhranını; kadının kendine, içindeki ve dışarıdaki güçlere karşı verdiği mücadelede ruhunun uğradığı felci resmediyor. Bu hepimiz olabiliriz diye düşündüm resimlere bakarken. O evde ne yapacağını bilememe hali, kendini koltuktan koltuğa atma, sıkışmışlık, daralmışlık, iç sıkıntısı... Rego, yine bizi bize itiraf ediyor.
Ve son olarak Paula Rego’nun o pek de pozitif olmayan bakış açısıyla yaptığı etkileyici “Love-Aşk” tablosunun önüne geliyoruz. Resimde Rego'nun kızı Victoria Willing, Rego'nun 1959'daki düğününde giydiği elbiseyle poz veriyor. Rego’nun diğer resimlerindeki gibi, kadının hatları narin ve romantik değil, sert ve güçlü. Aşka pembe bir gözlükle bakamıyoruz; resimde kırmızı bir fonda yatan elini kalbine koymuş kadında aşkın yarattığı karmaşık duyguları, kalp ağrısını görüyorsunuz. Öylesine yatan bir kadın, ama resme baktığınızda bütün duygular, o tanıdık karmaşıklık size geçiyor. “Gönül yarası” diye düşünmüştüm resme baktığımda. Türkçe’den başka hiçbir dilde olmayan bir laf. İşte Rego’nun resimleri de gönül yarası gibi, baktığınızda tanıyacağınız, içinizi sızlatacak, o bizden başkasında olmayan laf gibi, Rego’dan başkasında olmayan ayrı bir tarz...
Paula Rego, Power Games sergisi, 2 Şubat 2025’e kadar Kunstmuseum Basel’de görülebilir.