Pavlus'un izinde: Tarsus

Tarsus, Pavlus’un doğumunun öncesinde ve sonrasında, birçok devirde önemi hiç de küçümsenmeyecek bir merkez olagelmiştir Doğu Akdeniz’de.

Google Haberlere Abone ol

Fatih Sınar

Adana’dan banliyö treniyle Tarsus’a doğru yol alıyorum. Birbirine yakın üç kalabalık şehir arasında, Adana-Tarsus-Mersin, sık seferlerle etkileşim artırıyor. Büyük bir metropol hareketliliğine dönüşüyor Çukurova. Seyahatimin durağı ise binlerce yıldır canlılığını yitirmeyen Tarsus oluyor bu kez. Adana ve Mersin arasında kalan, bugün nüfusça her ikisinden de daha küçük olan şehir, Kilikya coğrafyasının asırlar boyu yönetim merkezi ve en kalabalık yerleşimi olmuştu. Tarsus'a varıyorum ve savaşlarla, göçlerle, inançlarla yoğrulan bir hikâyeye başlıyorum, Aziz Pavlus’un doğup büyüdüğü şehrin sokaklarında adımlayarak.

Eski Tarsus sokakları
Eski Tarsus sokakları

Pavlus'un, kendisini “Ben bir Yahudiyim. Kilikya’nın Tarsus kentinden. Hiç de önemsiz olmayan bir kentin vatandaşıyım” diyerek tanımladığı bilinir. Doğduğu topraklara bağlılığını gösteriyordu bu söz, onca seyahate ve kişisel değişime rağmen. Bu sözü söylemesinden kısa bir zaman öncesine gidelim, tarih Milattan Önce 41’i gösterdiğinde Roma generali Markos Antonyus, Roma’nın iç çekişmeleri sonucu devletin doğu kısmının yönetimini eline almıştı. Siyasi ittifaka giriştiği Mısır Kraliçesi Kleopatra’yı Tarsus’a davet etmişti bu birlikteliğin üzerine. Yakın ilişkide olduğu Kleopatra’nın şehre gelmesinin hemen öncesinde Tarsus, kaldırımlardan surlarına kadar elden geçirilmiş, Kraliçe'nin şerefine, şehre giriş yaptığı liman kapısına Kleopatra adı verilmişti. Aradan binyıllar geçmiş olsa da bu isimle biliniyor halen bu kapı. Bugün şehrin içerisinde ve denizden oldukça içeride kalmış olmasına rağmen iki bin yıl önce liman kapısı olarak kullanılıyordu. Antonyus ve Kleopatra’nın buluşmasından yıllar sonra çocuk Pavlus, bu sokakları adımlamış, kim bilir kaç kez Kleopatra kapısından geçerek limandaki balıkçıların, tüccarların yanına varmıştı. Hayatının sonraki yıllarında yolculuklarına buradan başlayacağını bilmiyordu henüz.

Kleopatra Kapısı

FİKİR VE İNANÇ TOPRAĞI

Bergama Krallığı’nın Roma yönetimine bağlanmasından bir vakit sonra, dönemin en büyük kütüphanelerinden olan Bergama Kütüphanesi’ndeki el yazmaları Antonyus tarafından Kleopatra’ya armağan edilmek üzere Tarsus’a taşınmıştı. İskenderiye’deki kütüphanenin de kısa süre önce yakılıp, içerisindeki çok sayıda eserin yok olmasıyla birlikte Tarsus, Helenistik dönemin fikir dünyasında oluşan boşluğu doldurmaya başlayacaktı. Çok geçmeden ismi Atina ve İskenderiye ile anılır olmuş, çağın düşünürlerini kendine çekmişti. Antik dönemin seyyahı Strabon da eserinde şehrin akademik önemine dikkati çeker ve "Tarsus'ta halk kendini büyük bir şevkle sadece felsefeye değil aynı zamanda bütün öğrenim dallarına bağlamıştır. Kent bu konuda filozofların dersleri ve okullarıyla anılan herhangi bir yeri geçmiştir" sözleriyle anlatır.

Eski Tarsus sokakları

Roma ile Pers, Yunan ile Mısır dünyaları arasında önemli bir bağlantı noktasına dönüşür Tarsus, zaman içerisinde. Pavlus’un doğumunun öncesinde ve sonrasında, birçok devirde önemi hiç de küçümsenmeyecek bir merkez olagelmiştir Doğu Akdeniz’de. Sokaklarında her zaman güçlü siyasilerin, kutsî din adamlarının, bilge düşünürlerin dolaştığı canlı bir şehirden bahsediyorum. Eski asırların bir dünya kentiydi diyebiliriz burası için. Roma döneminde Kilikya Eyaleti’nin başşehri olan Tarsus, atanan önemli valiler aracılığıyla Roma yönetimine de yakın tutulmuştu her zaman. Strabon’un anlattığına göre, Tarsus'un yöneticisi Boethos'un zeytinyağı alımında yolsuzluğa bulaştığını öğrenen İmparator Augustus, onu görevden alır ve hocası Tarsuslu filozof Athenedoros’a “Tarsus şehrini siz yönetin” talimatı verir. Şehrin yönetimi bir düşünüre teslim edilmiş olur böylece. Fakat bu tek örnek değildi elbette. Roma döneminin düşünürü Cicero da yolu Tarsus’tan geçen önemli kişilerden biriydi. Kısa bir süre Tarsus ve Kilikya’nın valiliğini yapacaktı meşhur hatip.

Roma Yolu

Kalabalık nüfusunun içerisinde çok sayıda farklı inancı da ağırlıyordu bu şehir. Yunan ve Roma mitlerinden, Anadolu ve Pers dinlerine kadar farklı inanışlar şehrin kimliğinde yer edinmişti çoktan. Haliyle Yahudi inancı da yok sayılmayacak önemde bir nüfusa sahipti. Zaman içerisinde Filistin dışına göç etmiş çok sayıda Yahudi topluluğu yaşıyordu Kilikya coğrafyasında. Hasılı Tarsus, Helenistik fikirler ve Yunan mitleri ile birlikte Yahudi inancının da şekillendirdiği bir sosyolojiye sahipti.

Eski Tarsus sokakları

TARSUS’UN YENİ KİMLİĞİ

Yahudi bir aileden dünyaya gelen Pavlus, o zamanki ismiyle Saul, başlarda İsa’ya inananlara zulmedenlerden biri olarak geçiyor konuyla ilgili kaynaklarda. Fakat, Şam yolunda İsa’nın kendisine görünmesiyle değişim yaşar ve hayatını onun yoluna adar. Çok geçmeden bu yeni inancı dönemin dünyasına anlatmayı misyon edinir, yollara düşer Pavlus. Memleketi ile ilişkisini ise hiçbir zaman kesmez. Hristiyanlık'ı yaymak için Tarsus’u bir hareket noktası olarak seçer, misyoner yolculuklarında önemli bir durak olur burası.

Bu sırada Filistin bölgesinde zulümden kaçan ilk Hristiyanların bir kısmı, Tarsus da dahil olmak üzere Kilikya coğrafyasına göç etmeye başlar zaman içerisinde. Böylece Hristiyanlık Tarsus’ta kök salmaya başlar ve birçok inancın yaşadığı bu şehirde yeni bir dinin büyümesine sebep olur çok geçmeden. Şehir, Pavlus ile birlikte Hristiyanlar için güçlü bir sığınma yerine dönüşmüştür artık. Hristiyanlık’ın Yunanca konuşan büyük bir coğrafyaya anlatılması adına önemli bir merkez olmuştur artık Tarsus.

Tarsus İstasyonu

Yakın tarihte, Vatikan’ın 2008-2009 yıllarını Aziz Pavlus'a atfetmesi ve bunu açıklarken "Bu yıl Vatikan'ın başkenti Tarsus" ifadelerini kullanmış olması, Pavlus’un memleketinin, bugün milyarlarca inananı olan bir din açısından hayli önemli olduğunu gösteriyor.

Bugün ise Pavlus’tan geriye, ona ait olduğu düşünülen bir ev ve kuyudan başka bir şey kalmamış Tarsus’ta ne yazık ki. Haçlı seferleri zamanında inşa edilen ve Pavlus’un adını taşıyan kilise var bir de. Anadolu'nun diğer kadim şehirlerinde olduğu gibi burada da taşların izinde geçmişi anlamak, hikayelerine kulak vermek düşüyor gezgine. Fahir Atakoğlu ve Fadia El Hage’in düzenlemesiyle dinlediğim Kyrie Eleison ilahisini, bu yolculuğun notaları olarak kaydetmeli...

Aziz Pavlus’un evi, Pavlus kuyusu