YAZARLAR

Peker’in hesabı, toplumun borcu

Muktedirin (itibar, ikram, hibe, sadaka, bağış) vererek elde ettiği güç, (hakları, özgürlükleri, kazanımları) gaspederek elde ettiği güçten daha etkilidir. Çünkü en etkin şekilde itaat yoluyla ödenen bazı toplumsal borçlar yaratır.

Yunan tarihçi ve biyografi yazarı Plutharkos, anlatıyor:

“Saraydaki karışıklık arasında kaçışanlar Kral Hsayarsa’nın büyük bir heykelini devirmişlerdi. İskender bunu görünce önünde durdu, şöyle dedi:

-Seni Grekler’e karşı giriştiğin savaştan dolayı ceza olarak yerde mi bırakalım, yoksa, başka zamanlarda gösterdiğin yücelikten, cesaretten dolayı ayağa mı kaldıralım?”

Şimdi bu ülkenin bazı demokratları, bir kısım solcuları, sosyalistleri de soruyor kendine: Biz bu Sedat Peker’i ne yapalım?

Hep gündemlerinde, hep dikkatleri üzerinde, gözleri kulakları hep onda ama “ülkücü mafya” mı “soylu haydut” mu bir karar verip tavırlarını netleştiremiyorlar.

İlk sempatiyi ülkenin güç ve para ilişkilerini ve bu ilişkilerin belli başlı temsilcilerinin kirli işlerini ifşa edişiyle topladı Peker. Sonra Barış Akademisyenleri’nden özür dileme noktasına gelişi, Che Guevara’dan övgüyle söz edişi, Deniz Gezmiş’i “şık öldüğü” için saygıyla anışı gibi sebeplerle sol içindeki sempatizan sayısını iyiden iyiye artırdı.

Şimdilerde gündemdeki “helalleşme videosu” ile yine dikkatleri üzerine toplamayı başarmış görünüyor.

Bildiğiniz gibi, Sedat Peker’in ünlü videolarını yayınlamaya başlamasının üzerinden bir yıl geçti. Medya, halkla ilişkiler ve propaganda açısından son derece başarılı olan bu videoların her birinde Peker, normal bir ülkede büyük sarsıntılar yaratacak bir yığın iddia attı ortaya. Süleyman Soylu, Mehmet Ağar, SADAT, Sezgin Baran Korkmaz, kokain ticareti ve Kutlu Adalı suikastıyla ilgili açıklamaları çok ciddiydi. Her biri büyük ilgi gördü, merak ve heyecan dalgaları yarattı.

Peker’in en fazla merak ve heyecan uyandıran açıklaması Cumhurbaşkanı Erdoğan ile “helalleşme videosu” çekeceğini söylemesiydi. Ama sonra, malûm, bir suskunluk oldu. Herkes ondan çıkacak ufacık bir sese kulak kesildi. Yaptığı “retweet”ler bile gündem oldu.

Bugünlerde yine herkes ondan bir çıkış bekliyor. Sözünü ettiği o “helalleşme” videosunun yayınlanacağı iddiasıyla hop oturup hop kalkıyoruz. Konuyu yakından takip eden ve derinlemesine bilen gazeteci Timur Soykan, “Helalleşme videosunun çekildiğinden en ufak bir şüphem yok” diyor. Soykan’a göre, Peker bu videoyu “kesinlikle” çekti ve kendisine bir şey olması durumunda yayınlamak üzere “güvendiği noktalara gönderdi”.

Şimdi mafyatik dizilerde ve filmlerdeki o gösterişli “katharsis” anını bekliyoruz hepimiz. Peker o videoyu bir yayınlasa ya da yayınlatsa... Tamam... Happy and! Sanki Türkiye’nin bütün demokratları, solcuları ve sosyalistleri, toptan ruhsal boşalma yaşayacak. Durum böyle gibi.

Diyelim ki o video yayınlandı. Ne umuyoruz bundan, yani en fazla ne olabilir? Videonun içeriğini henüz bilmiyoruz, sadece tahminlerimiz var. Neyi ne kadar ifşa edecek olursa olsun o müstakbel video toplumsal muhalefetin yapması gereken bir işi yerine getirmiş olmayacak.

Peker’in sol kadar genel kitle içerisinde de sempati kazandığı aşikâr. Ve bunların epeyce bir kısmının Erdoğan’a oy veren seçmenlerden oluştuğunu kabul etmememiz için herhangi bir neden de yok. O yüzden, bizim o gösterişli katharsisi yaşayacak olmamız bunun toplumsal bir karşılığı olacağı anlamına gelmez. Çünkü o sempatizanların sorunu hakikati bilmemeleri değil. Onlar, yalanın ve hakikatin farkında olmalarına rağmen Erdoğan’a bağlılık göstermekten vazgeçmemiş insanlardır.

İspatın ve iknanın yüce kaynağı istatistiklere bakalım:

2020 ve 2021 verilerine göre...

"Hükûmetin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesini onaylıyor musunuz?" sorusu sorulduğunda, AKP seçmeninin yüzde 49,7’si onaylamadığını söyledi.

Hükümete oy verenlerin yüzde 71’i hükümetin yayımladığı koronavirüs vaka verilerine inanmadığını söyledi.

AKP seçmeninin yüzde 72’si diyanetin ve din adamlarının siyasetle uğraşmalarını doğru bulmadığını söyledi.

“Dindar seçmen” anketine katılan “dindarlar”, AKP döneminde yolsuzlukların çoğaldığına inandığını (yüzde 44), lüks ve israfın arttığını (yüzde 59), Türkiye ekonomisinin kötüye gittiğini (yüzde 58), mahkemelerin adil olmadığını (yüzde 52) söyledi.

Vs., vs...

Gelgelelim aynı dönemlerde yapılan “Bu pazar seçim olsa...” anketlerinde Erdoğan hiçbir zaman ikinci sıraya düşmedi (bu, şimdilerde yeni yeni değişim gösteren bir olgu).

Sempatizanların biliyor olmalarına rağmen neden böyle yaptıklarına dair hemen elimizin altındaki açıklayıcı sebep, şüphesiz, kültürel kimlikler ve kimlik siyasetidir. Millet İttifakı seçimi kazanırsa yaşam biçiminin tehdit altında olacağını düşünenlerin oranı AKP seçmeninde yüzde 69,2, MHP seçmeninde de yüzde 50,4. Bu seçmen kitlesi, iktidar değişikliğinin üreteceği risklerden, örneğin sosyal yardımların kesileceğinden, başörtülülerin yeniden okullara giremeyeceklerinden, imam hatip mezunlarının tekrar dışlanacağından, kamusal yaşamda dindarlığın itibar kaybedeceğinden ve buna benzer şeylerden korkuyor. Nitekim, 2021 yılı içerisinde yapılan bir “oy değişimi” araştırmasının sonuçları (AKP'nin 2018'e göre 11 puana varan bir kayıp yaşadığını saptıyor ama) AKP'den uzaklaşmış görünen seçmenin sadece 2 puanlık kesiminin kendisine bir adres bulduğunu, geri kalan 9 puanlık dilimin ortada durmaya devam ettiğini söylüyor.

Kısacası, Peker’in aynı anda Erdoğan’a da bağlılık gösteren sempatizanları onun intikamında gerçek dünyada eksikliğini duydukları şeyleri, yolsuzluğa itirazı, gecikmeyen adaleti vs bulmuş olabilirler. Ama bu kolayca onu takip (ya da taklit) edecekleri anlamına hiç gelmez.

Muktedirin (itibar, ikram, hibe, sadaka, bağış) vererek elde ettiği güç, (hakları, özgürlükleri, kazanımları) gaspederek elde ettiği güçten daha etkilidir. Çünkü en etkin şekilde itaat yoluyla ödenen bazı toplumsal borçlar yaratır. Kitlelerin biliyor olmalarına rağmen yapıyor olmalarının sebebi bu borçlardır.

Peker’in “helalleşmesi” bu borcu silmeyecek. Kapatırsa kendi aralarındaki hesabı kapatır, o kadar.