Pelda Karaduman cinayeti: Cinskırım ve cezasızlık ilişkisi
Yıllarca tekrar tekrar şiddet uygulayıp bir de Pelda Karaduman’ı gencecik yaşında öldüren fail hepimiz gibi benim de zihnimde cezaların en ağırını hak ediyor. Fakat tabii ki erkek şiddetiyle mücadelede cezaların en ağırından daha önemli ve yararlı olan yöntem, suçu suçluyu kesinlikle cezasız bırakmaktan kaçınmak olmalı.
“Bir Pelda geçti bu dünyadan. Anlaşılan o ki Pelda Karaduman’a bu dünyada sunulan bir cehennem hayatıymış. Ki o bile çok görülüp 19’unda kendisine koca diye zorla dayatılan tecavüz faili erkek tarafından öldürüldü.” Kadın cinayetlerinin cinskırım halini aldığı yönündeki görüşleri gerekçelendirmek için tek başına Pelda’nın yaşamı, öldürülüşü ve faillerin yargılanma sürecine biraz yakından bakmak bile yeterli olur kanaatindeyim. Bir hafta önce başlarken yer verdiğim ilk iki cümlenin bulunduğu ve cinskırım kavramına yer verdiğim yazımı yayından kaldırmak zorunluluğu nedeniyle öncelikle siz değerli okurlarımızdan ve Gazete Duvar ekibiyle editörümüz sevgili Beyhan Sunal’dan özür dilerim. Tek haber kaynağını esas almaktan kaynaklanan hatamı telafi etmek için yayından kaldırılmasını istediğim yazıya konu Pelda Karaduman’ın hatırasına, ailesine ve savunma yapan avukatlara vefa borcumu ödemek aynı konuyu etraflıca ele alarak doğru şekilde değerlendirmek istiyorum.
SANSÜR YASASI BİLGİ KAYNAKLARINI TEKLEŞTİRECEK
Öncelikle hazır sansür yasası gündemdeyken farklı kaynaklardan, çeşitli kanallardan haberi, bilgiyi doğrulamak ve karşılaştırmak gereğini bir kez daha deneyimlediğimi belirtmek isterim. Şimdi sansür yasasıyla bilgi kaynaklarımızın tekleşeceği ortada ne yazık ki… İktidar kanadının verdiği isimle dezenformasyon yasası, bilgi kirliliğine karşı mücadele edilecekmiş gibi sunulduğu halde gerçekte karşımıza çıkan şey kirli bilgiyi dolaşıma sokma yetkisini iktidara vermesi oldu. Eğer Anayasa Mahkemesi, CHP’nin başvurusunu dikkate alarak yasayı iptal etmezse dezenformasyonla kişisel mücadelemiz imkânsız derecede zorlaşacak. Çünkü yasa bu haliyle iktidara dezenformasyon tekeli kurma yetkisi veriyor. Yani bilgi kirliliği yaratma yetkisi iktidarın elinde diyor bu yasa. Bizler bilginin doğruluğunu araştırma, bilgi edinme, kişisel kanaat oluşturma hakkımızdan mahrumuz. İktidar halkın bilgi edinme hakkını yok saydığı için açıklık politikası uygulamıyor, veri paylaşmıyor, kaynak göstererek toplumu aydınlatmıyor, öteden beri. Habercilerden, basından ve sosyal medyadan bilgi edinme yollarına başvuruyorduk. Şimdi bu alanları kontrol ederek çevrimiçi gazetecilik dahil basını bütünüyle susturabilme gücüne erişti. Sosyal medya kullanıcılarının paylaşımları hatta beğeni ve yeniden paylaşımları bile suç sayılıp üç yıla kadar hapisle cezalandırılabilecek. Bu ülkede artık tek bilgi kaynağımız, bilgi edinme hakkımızı yok sayan iktidarın yaptığı açıklamalar. Yasa yürürlüğe girdikten hemen sonra ilk olarak Mezopotamya Haber Ajansı çalışanı haberciler, evlerine baskın yapılarak gözaltına alındı. Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı gözaltına alında. Ortada bir kimyasal silah iddiası var ve bu iddiayı yalanlamak ya da çürütmek yerine susturma yetkisini kullanmayı tercih etti iktidar. Dolayısıyla hâlâ konuşma, yazma imkânımız varken Pelda hakkında yaptığım hatayı düzeltmenin tam sırası hemen konuma döneyim.
KOLLUK'UN İHMALİ ÖLÜM, YARGININ BAKIŞI CEZASIZLIK GETİRDİ
Pelda Karaduman 12 yaşındayken kendisinden 7 yaş büyük kuzeni Hüseyin Oruç tarafından kaçırılıp cinsel saldırıya uğruyor. Fail ve ailesi evlilik adı altındaki tecavüzü sürdürüyor ve Pelda’nın ailesi kızlarını geri almak istedikleri halde Pelda zorla alıkonulmaya devam ediyor. Fakat her nasıl olduysa bir süre sonra aile Pelda’yı geri almayı başarıyor. Yasal uzaklaştırma ve koruma tedbir kararı almak yoluna gidiyor ve kızlarıyla birlikte başka bir şehre taşınıyorlar. Ancak yasanın öngördüğü ve mahkemenin takdir ettiği tedbir kararı kolluk tarafından etkin uygulanmadığı için fail, aileyi buluyor ve çocuğu tekrar kendi evine götürüyor. Tecavüz suçunun gündeme gelmesinin nedeni ise bu süreçte rahatsızlanan ve hastanede hamile olduğu anlaşılan Pelda’nın yaşının küçüklüğünün hekimin dikkatinden kaçmaması. Sağlıkçıların yasal bildirim yükümlülüğünü yerine getirmesi üzerine suç, emniyete ve mahkemeye intikal ediyor. Yargı sürecinde fail Hüseyin Oruç, Pelda için Adli Tıp Kurumundan kemik yaşı ölçümü istiyor ve 14 yaşında olduğu yönünde bir rapor geliyor. Suç tarihinden hayli sonra yapılan bu tahlilin raporuna göre bile Pelda hala 15 yaşın altında çocuk olduğu için her türlü cinsel davranış, şikâyete bağlı olmayan bir suç. Yazık ki mahkeme yasayı dikkate almak yerine failin evlilik iddiasını dikkate alarak tecavüz suçundan cezaya yer olmadığına hükmediyor. Mahkeme kararıyla Pelda, tecavüz failiyle aynı evde yaşamaya mahkûm bir çocuktur artık. Cinsel, fiziksel, duygusal, ekonomik şiddet altında yaşarken bir yandan 19’una kadar iki çocuk annesi olduğu gibi defalarca şiddet şikayetiyle kolluk başvurusu gerçekleşmiştir.
Cehennem azabı gibi bir beş yıl geçtikten sonra 2017 yılında, Pelda 19 yaşında iken öldürüldü. Onu içinde bulunduğu şiddet ortamından korumayan devlet, kolluk öldürüldükten sonra duruma el koydu. Tecavüz suçunu görmezden gelen yargı, e artık yapacak başka bir şeyi kalmadığı için olsa gerek bu defa faili kasten öldürme suçundan yargılamaya başladı. Kadınlar önlenebilir cinayetlerde öldürülüyor. Pelda, kolluk ve yargı onu korumadığı, fail Hüseyin Oruç’u tecavüz suçundan cezalandırmadığı için cezasızlıkla teşvik edilen aynı fail tarafından beş yıl sonra öldürüldü. Davada ilk derece mahkemesi olarak görev yapan Diyarbakır 7. Ağır Ceza hükmü, failin resmi nikah olmadığı halde evlilik iddiasını ve kıskançlık adıyla kalıplaşmış kurnaz eril fail savunmasının eseri olan aldatma şüphesini dikkate alıyor. Öldürülen Pelda kendisini savunamayacağı için ailesinin ve avukatının savunmasına itibar etmiyor. Öldürülmüş Pelda’nın kusurlu ve eş olduğuna hükmederek takdir indirimiyle faile 18 yıl ceza veriyor.
GAZİANTEP BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ'NİN DİKKATİ CEZASIZLIĞI ÖNLEDİ
Yayından kaldırdığımız yazıda buraya kadar olan kısmı doğruydu zaten ama yeniden hatırlamak da iyi oldu. Hata yaptığım yer İstinaf mahkemesi ile Yargıtay kararına ilişkin idi. İlk derece mahkemenin kararını Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinafa taşıyan Savcının iddianamesi ve gerekçesi ile mahkeme hükmü arasındaki çelişki Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin dikkatinden kaçmıyor. Ve Avukat Merva Demircan’ın ifadesiyle istinaf sürecinde sık karşılaşılmayan şekilde kendisini ilk derece mahkemesi yerine koyarak yargılamayı en baştan yeniden duruşmalı olarak gerçekleştiriyor. Pelda’nın ailesi bu aşamada Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezine başvurarak hukuki yardım istediğinde merkez tarafından görevlendirilen Avukat Merva Demircan, istinaf sürecinde toplam beş duruşma sonucu hüküm kurulduğunu belirtti. Ve kurulan hüküm Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinin kararının bozulması ve 18 yılla değil failin müebbet hapisle cezalandırılması yönünde. Cinayet 2017 yılında işleniyor, ilk derece mahkemenin kararı 2019 da veriliyor. İstinaf 2021 ve Yargıtay kararı ise 2022 yılında istinaf hükmünü onaylayarak kesinleştiriyor.
Tecavüz suçu cezasızlıkla ödüllendirildiğinde ve şiddet başvuruları dikkate alınmadığı için cinayete teşvik edilmiş olan faile niçin ağırlaştırılmış müebbet verilmediğini soruyorum haliyle. Çünkü yıllarca tekrar tekrar şiddet uygulayıp bir de Pelda Karaduman’ı gencecik yaşında öldüren fail hepimiz gibi benim de zihnimde cezaların en ağırını hak ediyor. Fakat tabii ki erkek şiddetiyle mücadelede cezaların en ağırından daha önemli ve yararlı olan yöntem, suçu suçluyu kesinlikle cezasız bırakmaktan kaçınmak olmalı. Bu olay örneğinde özellikle gördük ki tecavüz suçu cezasız bırakılan fail ödüllendirilmenin yanı sıra suçların, şiddetin daha ağırına yöneltilmiş, teşvik edilmiş olarak görülüyor. Pelda’nın erkek şiddetinden korunmak için yaptığı başvurular dikkate alınmadığı hatta dikkate alındığında bile tedbir kararı etkin uygulanmadığı için bu fail giderek pervasızlaşmış ve cinayete yönelmiş. Somut olayda tek bir faili Hüseyin Oruç’u kadına şiddette suç makinasına dönüştüren cezasızlık, toplum geneline şiddetin yayılması ve cinskırım boyutuna ulaşmış olarak yansıyor.
YARGITAY'IN PELDA KARADUMAN KARARI İÇTİHAT NİTELİĞİNDE
Yukarıdaki soruma Avukat Merva Demircan’ın cevabı özellikle önemli. 'Neden ağırlaştırılmış müebbet değil' soruma 'yasaya göre bu olayda verilebilecek en ağır ceza müebbet çünkü' diyerek cevap veriyor. İstinafın dikkatini çeken, ilk derece mahkemesinin en önemli çelişkisi, yasalarda yeri olmadığı halde imam nikahlı evlilik savunmasına göre hüküm kurmasıydı. Yasalara göre imam nikahlı evlilik tanımı yok. Eş denemez bu şekilde birlikte yaşayanlara ve yasal olarak eş sayılmadıkları için sadakat yükümü hükmüyle takdir indirimi uygulanamaz. İstinaf kararını Yargıtay’ın onaması ise içtihat niteliğinde bir karar oldu diyor sevgili Merva şöyle devam ediyor: Bu dosya özelinde mücadelenin ne kadar önemli olduğunu gördük. Birçok kadın avukatla birlikte gittik. Ortak mücadelemizi sonuna kadar sürdürdük. Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezinin şiddetle mücadele ve kadınların hukuki haklarının korunmasında rolü çok önemli. İlk derece mahkemesinin hukuksuz ve haksız tahrik indirimi, yargının cezasızlık pratiğiyle ilgiliydi. Hukuken yürüttüğümüz örgütlü kadın hakları savunusuyla bu cezasızlık pratiğine, Pelda Karaduman davasında geri adım attırmayı başardık. İstinaf savcısı iddianamesinde Hüseyin Oruç’un kardeşi Şahin Oruç’a da suça yardım suçundan ceza talep ediyordu ancak istinaf mahkemesi ilk derece mahkemenin verdiği para cezası dışında Şahin Oruç hakkına ceza hükmü kurmadı. Yine de Hüseyin Oruç hakkında verilip onanan müebbet hükmü, ilk derece mahkemenin çelişkisini ortadan kaldırdığı için kıymetli bir içtihat oluşturmuş oldu. İmam nikahlı kadınlar eş sayılmadığı için öldürülmeleri ağırlaştırılmış müebbet cezası gerektirmediği halde sadakat borcu olmayan imam nikahlı kadının öldürülmesinde sadakate dayalı takdir indirimi kullanılması önlenmiş oldu.
Berrin Sönmez Kimdir?
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.
İstifa etmek yerine cambaza baktıranlar 15 Kasım 2024
Kadın ve çocuk cinayetlerinde cezasızlık olgusunun payı 08 Kasım 2024
Kent uzlaşısına kayyım atandı 01 Kasım 2024
Meclis etki ajanlığı teklifini reddetmeli çünkü… 29 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI