Perec’in ‘bellek jeneratörü’
Georges Perec'in 'Hatırlıyorum' romanı Ayberk Erkay çevirisiyle Everest Yayınları tarafından yayımlandı.
Georges Perec, biçimi ve özü, gerçeği ve kurmacayı bir araya getirme ustasıydı. Kıyısında olup biteni gözlemlediği yaşamın can alıcı ayrıntılarına odaklanarak romanlar, hikayeler ve denemeler yazmıştı. Sürekli hareket halinde olma arzusunu gerçeğe dönüştürürken edebi türler arasında gezinen, yeni anlatım teknikleri geliştiren, kimi zaman bütünden parçaya kimi zaman parçadan bütüne yol alan bir kalemdi.
Perec, dehşetli ve gürültülü anları sakince anlatıp geçmiş-bugün bağlantısı kurabilen, tanıdık şeyleri hatırlatırken yabancısı olduklarımızı tanıtabilmeyi; nesneler ve insanlar arasında köprü kurmayı başarabilen bir yazardı. En çok da gözümüzün önünde gizlenen hikayeleri, hatıraları, bir sanat yapıtını veya tarihten bir kesiti karşımıza çıkarabilen iyi bir gözlemciydi. Kayboluşları, büyük düzensizlikleri ve küçük düzenleri bazen “e” harfi ve noktalama işaretleri kullanmadan bazen işin içine komploları ve ihtimalleri katarak anlatmıştı.
Basit ve yalın ayrımını büyük bir incelikle yapan Perec, tekdüzeliğin kuyularına düşmeden gözlemler gerçekleştirdi, notlar aldı ve kitaplarını da bunlar üzerine inşa etti. 'Karanlık Dükkan’da, “İnsan (bazen) oyun oynayarak kendisini kurtarabiliyor” demişti; bu oyun, bazen unutmaya ve kaybolmaya bazen de rüyalara ve hatırlamaya denk geliyordu. Başka bir deyişle yürüyüp gözlemleyerek yazan Perec; anlara, tesadüflere ve kesitlere yoğunlaşmıştı. Yalınlığa, günlük akışa, hayatın cilvelerine ve yaşamda çok fazla dikkat edilmeyen ayrıntılarla birlikte arayışlara odaklanmıştı. Kısacası hem gündelik yaşamın hem de hafızasının yardımıyla hikayeler kotarmıştı.
Perec, gerek yaşadıklarından gerek günlük akışı oluşturan parçalardan yola çıkarak kaleme aldığı 'Hatırlıyorum’da, gözünü bir görünüp bir kaybolan; anımsanan ve unutulan şeylere dikiyor.
PEREC'İN HAFIZASINDAN AĞA TAKILANLAR
Kitabın çevirmeni Ayberk Erkay’ın deyişiyle “bir proje” ve “bir bellek jeneratörü” olan 'Hatırlıyorum'; “unutulmaya yüz tutmuş bir belleği yeniden gün yüzüne çıkarmak için çalışıyor.”
Uzak ve yakın geçmişe doğru bir yolculuğa çıkan Perec’in radarına, gözümüzün önünden akıp giden veya hiç önemsemediğimiz ayrıntılar takılıyor. Bisiklet yarışlarından bir an, eniştesinin arabası, bir oyuncunun giydiği takım elbise veya bir oyuncak… Kendisi ve başkaları için “değersiz” bir mekanı, bir şeyi ve bir yaşanmışlığı zihnine ve kâğıda kaydediyor. Sadece bunlar değil elbette, sözleri de hatırlıyor: “Uzun yıllar boyunca bildiğim en pis küfrün ‘tremper la soupe’ olduğunu hatırlıyorum; gizlice okuduğum bir argo sözlüğünde rastlamıştım. Bugüne kadar kullanan kimseyi duymadım ve tam olarak ne anlama geldiğinden de artık emin değilim (ama ‘dibini dövdürmeye’ yakın olduğu kesin).”
Bir bellek yürüyüşü gerçekleştiren Perec, “çöplüğün” altını üstüne getirirken haritaları, savaşları, isimleri, yarışları, filmleri ve tiyatro oyunlarını anımsıyor. Onları adeta geri çağırıp renkli ve renksiz hatıralar arasında gezinirken kendisi ve okurlar için tüketmeye izin vermeyecek ölçüde kısa bir nostalji rüzgarı estiriyor.
Perec, bazı metinlerinde “hatıra eksikliğinden” söz etmişti; 'Hatırlıyorum’daki maddeler, bu anlamda çöldeki bir vahaya ya da varlığını unuttuğu ve zamanı geldiğinde kilidini açtığı bir sandığın içinden çıkanlara benziyor. Erkay’ın dediği gibi “Perec’in hatırladıklarını hatırlatan” şeyler, olaylar, kişiler ve mekanlar bunlar.
Sıraladıklarına baktığımızda hatırlamanın Perec için hem bir eylem hem de ifade biçimi olduğunu görüyoruz; derinlerine indiği hafızasından ağa takılanların anlatımı, yazarın üslubunun bir parçası. Diğer bir ifadeyle yalınlığın ardındaki yoğunluğu dışavurma ve yazıya dökme çabasının bir yansıması.
BİR MASALIN PARÇALARI
Perec, 'W ya da Bir Çocukluk Hatırası’nda şöyle yazmıştı: “Uzun süre hikayemin izlerini aradım, haritaları ve rehberleri, arşiv yığınlarını inceledim. Hiçbir şey bulamadım; bazen hayal gördüğümü zannediyor, yaşananların, unutulması imkânsız bir kâbustan başka bir şey olmadığını düşünüyordum.” 'Hatırlıyorum’da bir kâbustan söz etmek mümkün değil elbette; belleğini sonuna dek zorlayan, anları ve onları oluşturan kişileri, olayları, mekânları ve şeyleri duyuran biri var karşımızda. “Küçük”, “önemsiz”, sıradan hatıra ve anların tozunu alan bir yazar…
Yaşamında iz bırakan veya bıraktığını düşündüğü hatıralarla buluşturuyor bizi Perec; rakamları toplamı dokuz olan sayıların dokuza bölündüğünü kontrol edişini ya da “sığırları takip edin” ifadesini anımsaması bunlardan sadece ikisi.
1940’lardan 1970’lerin sonuna kadar maddeleştirdiği hatırlamalar, Perec’in bazen tesadüfen karşısına çıkanlardan bazen bilinçli şekilde çağırdıklarından oluşuyor. Bunlardan bazıları, doğrudan yaşamıyla ilgili bazıları ise dolaylı şekilde. Tamamına bakıldığında hatırladıkları, akış içinde kaybolup gitmeye teşne ve pek çok kişinin gözünden kaçmış ya da şimdilerdeki “bilgi” bombardımanında yitip gitmiş gibi görünüyor.
Perec, kitabın sonunda 'Hatırlıyorum’un amacını ve tarihçesini açıklarken metni zihnimizde ya da kendisinin edebi söyleminde konumlandırabilmemiz için ipuçları veriyor: “Hatırlıyorum’lar 1973’ün Ocak ayıyla 1977’nin Temmuz ayı arasında bir araya getirildi. Oldukça basit bir niyetle: Herkes için olmasa da çoğu insana sıradan, bilindik, alelade gelen hatıraları, unutulmaya yüz tutmuş bir belleği yeniden gün yüzüne çıkarmak için. Bu hatıraların çoğu on ila yirmi beş yaşım, yani 1946 ile 1961 arasına ait. Savaş öncesi döneme uzanan tüm bu hatıralar, şimdi düşününce vaktiyle dinlediğim bir masaldan parçalar sanki.”