YAZARLAR

Peri, Nefes, Miraç, Işık, Bulut ve anneleri Melisa

Bir canlıyı tehlikelere açık bir duruma düşürmek hukuken suç. Fakat kendisi ve ailesi hayatta kalabilsin diye riskleri göze almak zorunda olan Melisa gibi milyonlarca insan var Türkiye’de. Bunun yetersiz sosyal politikaların, yerel hizmetlerin sonucu ve bir düzen sorunu olduğunu gizlemek ve her kesimden insanın bakışının yönünü değiştirmek için Melisa’nın anneliğini, hatta üstü kapalı olarak ahlakını sorgulamak acımasızca.

Melisa 27 yaşında. 5 yılda 5 çocuk doğurmuş. Her yıla bir çocuk düşüyor yani. İnsanın bedenini olduğu kadar ruhunu da zorlayan bir tecrübe. Kocası hırsızlıktan hapiste. Kim bilir ne zamandan beri? İzmir’de gecekondu mahallesi bile denemeyecek bir bölgede, sanayi sitesine yakın ormanlık bir alanda, tek tük evlerin bulunduğu bir yerde yaşıyorlar. Bakımsızlıktan dökülen bir ev. Melisa hurda toplayıp satarak yalnız bir anne olarak hayatta kalmaya çalışıyor. Hani hepimizin çocukluğunda olduğu gibi, kardeşler birbirlerine baksın, oyalasın da anne biraz ferahlasın, diyecek olsak, o da mümkün değil. Çünkü en büyüğü 5 yaşında. Zaten hakkaniyetli de değil böylesi. Neden bir kardeşin sorumluluğu diğerinin üzerinde olsun? Yapılan birbiriyle tutarsız haberlerden anlaşılabildiği kadarıyla, ailesi hayatta ama onlarla çok seyrek görüşüyor. Böyle olması da kaçınılmaz. Bir büyük şehirde, şehrin epey dışındaki evinizden bazıları kucakta olan 5 çocukla, toplu taşım kullanarak nereye gideceksiniz? Melisa’nın evinin sanayi sitesine yakın bu metruk bölgede olması, muhtemelen onun hurda toplayıp satması sebebiyle taktiksel bir tercih. Ya da mecburiyet. Ne çok insanın, özellikle de bakım emeğinden sorumlu tutulan kadınların yaşam alanlarının koşulların, ailenin dayatmasıyla belirlendiğini, mekânsal hareketliliklerinin ne kadar kısıtlı olduğunu düşünsenize.

Melisa birkaç gün önce, hem çocuklar dışarı çıkıp tehlikeye girmesinler, hem de dışardan içeriye yönelik bir tehlike ortaya çıkmasın diye kilidi bile olmayan kapının kolunu cebine atıp, kendi ifadesine göre 20 dakikalığına, hurda satıp alışveriş yapmak üzere evden çıktı. Belki geçtiğimiz günlerde yetişkin bir erkeğin mezarlıkta tecavüz edip sonra da öldürdüğü Şirin’i korkuyla zihninde taşıyordu birkaç gündür.

Eve döndüğünde dünyası değişmişti. Yanlarında duracak güvenilir bir yetişkin ve güvenli bir ısıtma sistemi bulunmayan evde elektrik sobasından zehirlenen 5 çocuğunun cansız bedeniyle karşılaştı ve onları elleriyle dışarı çıkardı. Bir çırpıda yazılması bile zor, ağır bir cümle bu.

Haberin yarattığı üzüntü ve şaşkınlık çok kısa sürdü. Yerini öfkeye, kınamaya bıraktı. Bu tür olaylarda hep olduğu gibi Melisa’nın anneliği sorgulanmaya başlandı. Mesela AK Partili Özlem Zengin, “Annenin çocuklarına bakmakla ilgili meselesi varsa…” şeklinde imalı bir ifade kullandı. Kendisini eleştiren muhalefete, bu meseleleri “dışarıda” onlara anlatabileceğini ekleyerek... Böylelikle ustalıkla dinleyenlerin aklına türlü ihtimaller getirdi. Bunun üzerine yoksullukla, yalnızlıkla, yorgunlukla, belki de derin bir depresyonla yaşayan Melisa, evlat acısını henüz sindiremeden hesap soranların karşısında buldu kendisini. Tabii önce kolluk hesap sordu Melisa’dan. Taksirle ölüme sebebiyet vermekten. Sonra mikrofon uzatılan komşular imalı konuşmalar yaptılar. Çocuklarını daha önce de yalnız bıraktığını, komşuların yardım tekliflerini reddettiğini, evin hemen yanında kısa süre önce yine yangın çıktığını ve bir köpekle yavrularının öldüğünü sıraladılar arka arkaya. Derken sosyal politikalar yürütmekten sorumlu diğer kurumlar yetiştiler ve “bizim yardım tekliflerimizi de geri çevirdi” dediler. Yardım teklifleri çocukların devlet koruması altına alınmasıydı. Çocukların amcası, “çocukları bana da vermedi” dedi. Belli ki Melisa ne yapsa yaranamayacaktı. Çocukları bir devlet kurumuna veya akrabalarına verse daha iyi bir anne mi olacaktı toplum nezdinde?

Melisa’nın anneliği, ahlakı, karakteri sorgulanırken, 5 çocuğun babası sadece cami avlusundaki kederli duruşuyla görüş alanımıza girdi. Hırsızlıktan ceza almış baba, bir suç işlemekle kalmayıp ailesinin sorumluluğunu bütünüyle eşine bırakmış olmuyor muydu? Belki Melisa eşine de para göndermek zorundaydı.

Evet, Zengin’in söylediği gibi “Her şey paraya bağlanamaz”dı. Bu örnekte de Melisa’nın insanca yaşayabilecek kazancı sağlayabileceği bir işe, bakım emeğini paylaşacak bir eşe, o yoksa bu konuda ücretsiz desteğe, iş bulabilmesi, sosyalleşebilmesi, zihinsel sağlığını koruyabilmesi için merkezi ve yerel yönetimin sunabileceği imkanlara ihtiyacı vardı. Herkes gibi.

Bir canlıyı tehlikelere açık bir duruma düşürmek hukuken suç. Fakat kendisi ve ailesi hayatta kalabilsin diye riskleri göze almak zorunda olan Melisa gibi milyonlarca insan var Türkiye’de. Bunun yetersiz sosyal politikaların, yerel hizmetlerin sonucu ve bir düzen sorunu olduğunu gizlemek ve her kesimden insanın bakışının yönünü değiştirmek için Melisa’nın anneliğini, hatta üstü kapalı olarak ahlakını sorgulamak acımasızca.


Funda Şenol Kimdir?

Doğma büyüme Ankara'lı. Ama aslen Niğde'li. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okurken basın sektöründe çalıştı. Mezun olunca akademisyenliğe geçiş yaptı. 1994-2010 yılları arasında Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde, 2010 yılından, 686 No'lu KHK ile ihraç edilene kadar Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde çalıştı. Kent sosyolojisi, kent tarihi, toplumsal cinsiyet, basın tarihi çalışma alanlarıdır. İletişim Fakültesi ve Kadın Çalışmaları Programı'nda lisans, yüksek lisans ve doktora dersleri verdi. Yabanlar ve Yerliler: Başkent Olma Sürecinde Ankara (İletişim Yayınları, 2003); Sanki Viran Ankara (der), (İletişim Yayınları, 2006); Cumhuriyet'in Ütopyası: Ankara (der) (Ankara Üniversitesi Yayınevi, 2011); Kenarın Kitabı (der) (İletişim Yayınları, 2014) ve İcad Edilmiş Şehir: Ankara (der) (İletişim Yayınevi, 2017) adlı kitapları, çalışma alanlarında çok sayıda makalesi, araştırması bulunmaktadır. Şehirleri keşfetmeyi, sokaklarda yürümeyi, fotoğraf çekmeyi, arşivlerde eşelenmeyi, okumayı sever. Tuna'nın annesidir.