YAZARLAR

Pervasız bir anti-kahraman: Müzik ve Steve Albini (1962-2024) 

Sanatın ifade biçimlerinin ve alanlarının genellikle sıradan nizamla ehlileştirilip basmakalıp peyzajlarla sunulmasına çanak tutan ana akımın beslediği kanaat önderlerinin kötüye “kötü” diyememesinden kaynaklı vasata tapma illetinden ülkemizin müzikleri de çok çekiyor. Zira tepemize çıkartılan, metin yazarlığından, oyunculuktan, çakallıktan devşirme kariyerist müzik tacirlerinin yaptığı zayıf şarkılara, yazdıkları sıradan sözlere, verdikleri berbat konserlere övgüler düzmek daha konforlu.

Müzik sektöründe sözünü sakınmadan fikrini söyleyen, dürüst ve açık konuşan, doğrularından şaşmayan insana rastlamak enderdir. Bunların aksine, düpedüz yalan söyleyen, karnından konuşan, üçkağıtçılıktan şaşmayanlardan geçilmez. Ben bazı istisnalar hariç sanatçıları da yapımcı, menajer gibi sektörün diğer unsurlarından ayrı tutmuyorum ama bu yazının konusu Steve Albini, sanatçılarla başta plak şirketleri olmak üzere diğer oyuncuları kalın bir çizgiyle ayırarak pozisyonunu netleştirmiştir. Öyle ki, 1993 yılında kaleme aldığı ve çokça hemfikir olduğum The Problem with Music adlı yazısında majör bir plak şirketiyle anlaşmak üzere olan bir müzik grubunu, içi çürümekte olan akışkan dışkı dolu 50 metre uzunluğunda bir hendeğe atlayıp yüzmek zorunda kalacağı üzerinden betimlemiştir.

Geçen hafta içerisinde 61 yaşında geçirdiği kalp krizi sonucu vefat eden Amerikalı müzik adamı Steve Albini, çok önemli bir ses mühendisi ve prodüktör. Kariyeri boyunca kendisini “prodüktör” yerine “prodükte eden mühendis” şeklinde nitelediyse de birçok prodüktörden daha fazla gerçek anlamda prodüktörlük yaptığı bilinir. Kendine has mütevazılığı, yaratıcılık odaklı tavizsizliği ve sanatçı dostu ilkeleriyle tanınan, birçok grubun (örn. Pixies, PJ Harvey, The Breeders vb.) kariyerinin başındaki dokunuşlarıyla hayatlarını şekillendiren, çok sevilen ve sayılan birisiydi Albini. Mutemelen en popüler ve büyük eseriyse, Nirvana’nın efsanevî Nevermind albümü sonrası gelen In Utero adlı “zor ikinci albüm”üdür. Bu albümde özellikle kendisiyle çalışmak isteyen gruba yazdığı mektupta kendisini yaratıcı sürecin bir hizmetkarı olarak konumlandıran ve aşağıdaki satırlara veren Albini’nin çalışma koşullarından biri kendi deyimiyle “tesisatçı gibi” ücret talep edip müstakbel albüm satışlarından telif payı almayı reddetmesiydi. Müzik sektöründeki bu geleneksel uygulamayı sanatçılar bakımından hiç adil bulmadığını da ekliyordu.

“Ben yalnızca grubun kendi müzik ve varoluş algısını meşru bir şekilde yansıtan kayıtlar üzerinde çalışmakla ilgileniyorum. Eğer kayıt metodolojisinin bir ilkesi olarak kendinizi buna adarsanız, o zaman sizin için kıçımı yırtarım.”

Nevermind gibi rock müziğin akışını değiştiren, devrim niteliğindeki bir albümün genel tınısını çok “ticari” bulan Kurt Cobain’in müteakip albüm In Utero’da Steve Albini’yle çalışmak istemesinin ardında, Albini’nin kayıt teknolojilerinin sağladığı kolaylıklarla birlikte getirdiği sahteliğe ve cilalı üretime karşı duruşu vardı. Pek çok sanatçıda olduğu gibi, en sevdikleri albümlerin arkasındaki isimlerle çalışma isteği Nirvana’yı da, Pixies’in çok takdir gören ilk albümü Surfer Rosa’nın sonik mimarı Steve Albini’ye getirmişti.

Albini stüdyoda

Albini’nin çalıştığı sanatçılara ve onların eserlerine verdiği katkılar kadar, hatta belki daha fazla, duruşu, fikirleri ve yazıp söyledikleri dikkat çekiyor. Müzik sektöründe nadir görülen iş ahlakı, hakkaniyet anlayışı ve ilkeli duruşuyla özellikle bugün müziğin aldığı haller nezdinde iyi anlamda dinozor gibi kalan bu tür müzik insanlarını yavaş yavaş kaybederken kıymetlerini daha fazla bilmek gerekiyor. Herkes tarafından sevilmek ve kabul görmek kaygısıyla orta yolları seçmek, profesyonel diplomasiye öncelik vermek, herkesi ve her şeyi aynı anda idare etmeye çalışıp hiçbir şeyi değiştirmeme sıradanlığını da beraberinde getirebiliyor. Örneğin, elektronik dans müziğine ve etrafındaki kültüre olan nefretini açıkça vurgulamaktan geri durmayan Albini, kendi dünya ve hayat görüşüne göre sert rock ve punk düsturuyla üretilen müzikler sayesinde buranın nasıl daha iyi bir yer yapılabileceğine dair bakış açısını sergiliyordu.

Kendisi de müzisyen olan Steve Albini, bu hafta yeni albümünün çıkması planlanmakta olan Shellac öncesinde Big Black ve Rapeman adlı grupların da üyesiydi. Bu grupların hiçbiri ticari anlamda ciddi bir başarıya veya popülerliğe sahip olmasalar da özellikle Shellac tavır ve tını bakımından son derece etkili ve önemli. Müzik sektöründe prodüktörler, sanatçılardan sonra en fazla ilgi gören ve sevilen, hatta çoğu zaman sanatçılar kadar el üstünde tutulan, bir şarkıya veya albüme katkılarıyla alkışlanan kişilerdir. Nitekim bu anlamda Steve Albini de müzisyen kimliğinden çok kayıt mühendisi ve prodüktör vasıflarıyla tanındı ve hak ettiği teveccühü gördü. 2023 senesinde verdiği bir röportajda söylediği şu sözler, Albini’nin müziğe ve sanata bakışını ve sözüyle eylemini bir kılan nadide varoluşunu anlatıyor:

“Bir sanatçının dürüst olması ve yaratıcı dürtüye saygı duyması zorunludur; bu dürtü nereye giderse gitsin. Daha azı sadece dekorasyon ya da önemsiz bir uğultudur. Bazen ortaya çıkan sanat tiksindirici olabilir ama ben dünyanın bu düşüncelerin keşfedilmesiyle daha da zenginleştiğine ve daha iyi olduğuna inanıyorum.”

Albini sahnede

Albini gibilerinin sanata en değerli katkılarını sözlerini sakınmamaları olarak gördüğümü yazının başında ve daha önceki birçok yazımda belirttim. Sanatın ifade biçimlerinin ve alanlarının genellikle sıradan nizamla ehlileştirilip basmakalıp peyzajlarla sunulmasına çanak tutan ana akımın beslediği kanaat önderlerinin kötüye “kötü” diyememesinden kaynaklı vasata tapma illetinden ülkemizin müzikleri de çok çekiyor. Zira son yıllarda tepemize çıkartılan, metin yazarlığından, oyunculuktan, çakallıktan devşirme kariyerist müzik tacirlerinin yaptığı zayıf şarkılara, yazdıkları sıradan sözlere, verdikleri berbat konserlere övgüler düzmek daha konforlu. Böyle yapıldığı sürece çemberin içinde yer alıp dışlanmadan “ait olmak” her şeyden önemli; Albini gibilerin şahsında bir romans yakalayıp onunla aynı düzlemdeymiş gibi yapmak da bu vasat yandaşı vaziyetin koşulu olsa gerek.

Tımarlı bir rock düsturunun yumuşak ve kolayca kabul gören bir temsilcisi olan Steely Dan topluluğu için “ancak bir düğün grubunun biraz dinlenmesini sağlayacak kalibrede bir müzik” ifadesini kullanmaktan çekinmeyen bu pervasız antagonist haliyle kendisine birçok düşman edinmişti. Hiç düşmanı olmayanların dişe dokunur şeyler yapma ihtimalini nispeten az bulan biri olarak herkesin sevdiği şeyleri beyan ettiği kadar sevmediklerini de söylemesini önemli bulurum. Şayet bu hiçbir işe yaramasa dahi daha fazla çatışma ve eğlence getirir. Eğlenerek çatışma da bir tür rekabettir ve ne konudaysa onu geliştirir kanaatindeyim.

Tüm bunlar bir yana, geçmişte kullandığı bazı ifadelerden, koyduğu grup isimlerinden (Rapeman, Big Black), toplumsal konulardaki görüşlerini paylaşırken hatalı olduğunu söyleyen Steve Albini de kusursuz değil. Kendi sözleriyle “hayatta hiç hedefe konmamış ve ayrıcalıksız pozisyonda bulunmamış bir ‘beyaz adam’ olarak” ırk, cinsel taciz, çocuk tacizi, kundakçılık gibi konulardaki söylem ve şarkılarındaki maksadının anlaşılamadığını düşünse de bunlar hakkında belli bir suçluluk duyuyor. Günümüzün kahraman ve ünlü budalası popüler kültüründe pek ünlü olmasa da kahramanlaştırılmaya çalışılması anlamsız. Albini bir kahraman değil ama orijinal, farklı ve ses çıkartıyor. Bu özellikleriyle bile isminin saygıyla anılmasına ve kendisine atfedilen öneme değer. Üretilen müziklerin, onları yaratan müzisyenlerden de kendisinden de daha uzun ömürlü olmasını istemesiyse en beğendiğim yaklaşımı. Zira müzik, onun üzerinden ticaret yapan bezirganlardan da sol gösterip sağ vuran şarlatanlardan da büyüktür.

Albini gönüllerde


Can Sertoğlu Kimdir?

1975 yılında İstanbul’da doğdu. Alman Lisesi’nden mezuniyetinin ardından The University of Texas at Austin’de Radyo-Televizyon-Sinema ve Ekonomi alanlarında çift lisans aldı. 1998’de New York’ta önce Right Track Recording kayıt stüdyosunda, ardından Atlantic Records’da prodüktör Arif Mardin’le birlikte çalışmaya başladı ve şirketin A&R departmanında görev yaptı. Bu dönemde Tori Amos, Stone Temple Pilots, Led Zeppelin, Jewel, Kid Rock, The Darkness, Matchbox Twenty, Craig David gibi sanatçı ve gruplarla çalıştı. Aynı zamanda Brooklynli kült grup World/Inferno Friendship Society’nin menajerliğini üstlendi. 2005 yılında Mor ve Ötesi’nin menajerliğini üstlenmek üzere Türkiye’ye döndü. 2015’e kadar grubun üyeleriyle birlikte kurduğu Rakun Müzik’in Genel Müdürü olarak birçok albümün yapımcılığını yürüttükten sonra 2015-2018 yılları arasında Doğuş Grubu’nun dijital platformu Puhu TV’nin kurucu ekibinde İçerik Direktörü olarak görev aldı. 2019’da kurduğu Ferment Records ile müzik yapımcılığına ve More Management etiketiyle 2005’ten beri sanatçı menajerliğine devam etmektedir. Yakın zamanda tekrar New York’ta yaşamaya başlamıştır.