Pink Floyd’a soru: Ne oldu savaş sonrası rüyasına?
Pink Floyd parmağını önce kendi ülkesinin egemenlerine çeviren bir müzik topluluğu olduğu için tavrını daha cesur buluyoruz. Böylesi bir düşünceyi nice nesle öğreten bir grup, paradoksal bir şekilde bugün taraf seçerek kendi şarkılarına perde çekme kararı veriyor…
Diyelim günün birinde uzayda bize benzeyen bir uygarlıkla tanıştık, Arrival filmindeki gibi… Böyle bir anda kim bilir, belki bilim insanlarımız dünya kültürünü tanıtmak adına gezegenimizden müzik örneklerinin yer aldığı bir çalma listesi hazırlayacaklardır? Böylesi bir karşılaşmanın ihtimali fazlasıyla düşük tabii. Ancak kesin olan bir şey var, o listenin içerisinde muhakkak Pink Floyd’a yer verilecek.
İşin şakası bir tarafa, Pink Floyd’u önemsiyor oluşumuzun nedeni satılan albümlerin adeti ya da izlenme sayıları değil. Yaptıkları müzik ile toplumu ve hayatı cesurca tercüme etmeye çalışıp tarihte bir yere dokunduğu için hâlâ Pink Floyd’u anıyoruz. Ancak bugün grubun ismi hayranları için şaşkınlık verici bir şekilde gündeme geldi. Grubun resmi sayfasından yapılan açıklamada Rusya'nın Ukrayna'ya saldırı kararına tepki olarak 1987'den sonraki tüm çalışmalarını Rusya ve Belarus'taki dijital platformlardan kaldıracağı duyuruldu. [1]
Pink Floyd’un kurucu isimlerinden olmasına karşın 1985 yılında gruptan ayrılan Roger Waters ise daha detaylı bir açıklama kaleme aldı, kendi tarafının Ukrayna ya da Rusya’yı tutmaktan daha farklı olduğunu anlattı. Waters, Ukrayna’dan kendisine sitemli bir mektup gönderen 19 yaşındaki hayranı Alina’nın mektubunu yanıtladı. Waters yanıtında savaşı kınıyor ancak bunu yaparken ikiyüzlü bir tavır sergilemekten kaçınıp geçmişin ve günümüzün savaş kışkırtıcılarına da değinmeyi ihmal etmiyor. [2]
Bugün çok sayıda grup savaş rüzgarlarına kapılmaktan çekinmeyerek benzeri kararlar aldı. Ancak Pink Floyd’un kendi kendini sansürleyecek kadar ileri gitmesi daha başka bir anlam ifade ediyor. Ne de olsa birden fazla jenerasyona savaşın gerçekte ne olduğunu anlatma kaygısı taşımış bir grup bu. Haliyle Pink Floyd ismiyle böylesi basit bir açıklama ve taraf tercih ediş pek çok hayranını hayal kırıklığına uğrattı.
Tam da bu yüzden Pink Floyd’a en iyi cevabı yine Pink Floyd’un kendisi verecektir. Nasıl mı? Geçtiğimiz hafta The Final Cut (1983) albümünün yayın yıldönümüydü. Biz de bu vesileyle savaş üzerine yoğunlaşan ve kapağındaki askeri rütbe ile akla gelen bu Pink Floyd albümünü mercek altına alalım.
NE OLDU SAVAŞ SONRASI RÜYASINA?
Belki de en tartışmalı Pink Floyd albümüyle karşı karşıyayız. Kimileri başarısız bulur kimileriyse hakkı verilmemiş olarak değerlendirir. Öyle ya da böyle, grubun en 'keskin' albümlerinden biridir. The Wall’un pek çok anlamda devamı olarak görülen albümdeki çoğu şarkının arkasında Waters’ı görüyoruz. The Final Cut aynı zamanda ayrılmadan önce grup ile yaptığı son çalışma. Fakat tüm bunların yanı sıra asıl önemli olan, albümün yayınlandığı zamandır. Çünkü söz konusu yıllarda İngiltere’nin gündemi Arjantin ile yaşanan Falkland Savaşı’dır. Dolayısıyla bu albümün de merkezinde savaş vardır. Dilerseniz kimi şarkılar üzerinden devam edelim.
İlk şarkı 'The Post Dream' harika bir girizgahtır. Radyolarda savaşın yıkımını aktaran seslerle başlar. Nükleer savaş, dünyanın sonunu mu getirecektir? Artan şiddet, uyuşturucu ticareti, işgaller… Karanlık bir dünyadan haberler. Albümü özetleyecek söz işe şarkının sonundaki ifadelerde saklıdır: “Bağırmalı mıyız? Haykırmalı mıyız? ‘Ne oldu savaş sonrası rüyasına?’ Ah Meggie, ne yaptık biz?” [3]
Şarkıda kastedilen rüya, Soğuk Savaş'ın durulduğu yıllarda beklenen barış ortamı umudu olarak okunabilir. Albüme göre İngiltere açısından Falkland Savaşı bu rüyanın 'fazla iyimser' olduğunu gün yüzüne çıkartmaktadır. Zamanı biraz daha ileri sararsak eğer aynı sözlerin 1990 sonrası dünyası için de geçerli olduğunu göreceğiz. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla tek kutuplu dünyanın Pax Americana’yı getireceğini söyleyenler bugün etrafta görünmüyor değil mi?
‘BAŞKOMUTAN BABAMI İŞTE BÖYLE BENDEN ALDI’
Ancak şarkının sonu kadar başı da çok önemli bir ifade içeriyor: “Gerçeği söyle bana, İsa’nın neden çarmıha gerildiğini söyle / Bunun için miydi babamın ölümü? / Senin için miydi? Yoksa ben miydim?” Roger Waters hem babası hem de dedesini iki dünya savaşında kaybetmiştir. Dolayısıyla hem bu şarkıda hem de diğer şarkılarda anlatıcının Waters olduğunu görüyoruz. O nedenle şarkıları daha iyi anlamak için Waters’ın savaş ile olan kişisel hikayesine dair kısa bir parantez açalım.
Ünlü rock yıldızının dedesi George Henry, kömür madeninde çalışan bir madencidir. Aynı zamanda yerel İşçi Partisi'nin örgütçülerindendir. Ancak Birinci Dünya Savaşı başladığında cepheye gönderilir. Çok geçmeden George Henry’nin adı, 1916 yılında Fransa'da siperlerde hayatını kaybeden yüzbinlerce insandan biri olarak kayda geçirilir. George Henry’nin 3 yaşında babasız kalan oğlu Eric Fletcher Waters da İkinci Dünya Savaşı’nda babasıyla aynı kaderi paylaşır. İtalya’da müttefiklerin çıkarma yaptığı sahilde, kıyıya ayağını basar basmaz vurulur ve ölür. Oğlu Roger da babasız büyüyecektir.
Waters BBC'ye verdiği bir röportajda babasının savaş karşıtlığından orduya gönüllü katılışına, koyu Hıristiyan inancından Komünist Parti'ye üyeliğine kadar anlatıyor: “Babamın genlerini taşıdığım için gurur duyuyorum. Harika bir insandı, çok gençken hayatını kaybetti. İtalya'da Nazilere karşı savaşırken öldüğünde sadece 30 yaşındaydı. Ancak kesinlikle idealleri için ölmüş, aşırı derecede dikkat çekici bir insandı. İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcında vicdani retçiydi. Ve sonra hava saldırıları boyunca ambulans şoförü olarak çalıştı. Bombalanmış yerlerde gönüllü çalışmalara katıldı ve burada annemle tanıştı. Birlikte siyasetle ilgilenmeye başladılar. Sanırım her ikisi de, ya o sıralarda ya da daha öncesinde Komünist Parti'ye üye oldular. Nihayetinde onun komünizm düşüncesi ve faşizme karşı savaşma gerekliliği, Hıristiyanlığından baskın çıktı. Önceden dindardı ve askere alım ofisine gitti: 'Pardon, ben fikrimi değiştirdim. Gidip savaşmak istiyorum', 'Hadi ama senin diploman falan var, bu delikanlıyı oturtun şöyle...' Sonuç olarak ayaküstü temel askeri eğitim daha sonra subay eğitimi alır ve bum, ölür.” [4]
Alan Parker tarafından çekilen 'Pink Floyd: The Wall' (1982) isimli filmden hatırlayacağımız ve The Final Cut albümünde yer alan When The Tigers Broke Free, Waters’ın babasının ölümünden açıkça bahsettiği bir şarkıdır:
“(…) Yaşlı ve nazik Kral George / Babamın savaşta öldüğünü öğrenince / Anneme bir mektup yazdı. Hatırlıyorum, / Her yanı altın varakla süslenmiş / Tomar şeklinde sarılı bir kâğıttı. / Ve onu bir gün eski fotoğrafların saklı olduğu bir çekmecede buldum. / Majestelerinin mührünü o mektuba basışını düşündükçe / Hâlâ yaşarır gözlerim. Her taraf karanlıktı. / Yer buzla kaplıydı. / Kaplanlar serbest kalınca / Kraliyet Donanması C Bölüğü’nden hiç kimse kurtulamadı. / Hepsi arkada bırakıldı. / Çoğu öldü, geri kalanlar ise ölmek üzereydi. / Başkomutan babamı benden işte böyle aldı…” [5]
ÇANAKKALE GÜZERGAHI
Şimdi bizi çok ilginç bir hikâyeye sürükleyecek olacak The Gunners Dream şarkısına gelelim, albümün belki en duygusal ve en etkileyici şarkılarından biridir. Bir nişancının/bombacının düşlediklerini anlatan şarkının ilk dizeleri “Yüzerek aşağıya doğru bulutların arasından / Anılar hızla geliyor benimle buluşmaya şimdi / Fakat göklerin arasındaki boşlukta / Ve bir köşesinde yabancı bir toprağın / Bir rüya gördüm” şeklinde başlıyor. Buradaki ‘yabancı topraklardan’ bahsedilen dize, aynı ifadeyi kullanan ve ‘Savaş Şairi’ olarak anılan Rupert Brooke’a bir göndermedir. Brooke imzalı The Soldier (Asker) isimli şiirinde aynı ifade kullanılıyor ve şair bol keseden İngiltere’nin savaş politikasını övüyor.
Öyle ki kendisi “Eğer daha askeri bir ulus haline dönüşeceksek ve tüm gençler buna katılacaksa ben de onlardan biri olacaktım” diyerek Birinci Dünya Savaşı’na katılır. Daha ilginci ölümünde saklı; Çanakkale’de savaşmaya giderken bindiği savaş gemisinde bir sinek tarafından dudağından ısırılır ve kan zehirlenmesi nedeniyle ölür. Arkadaşları da yol üzerindeki bir adada şairi gömer. The Gunners Dream, İngiltere’nin emperyal hayallerine yapılan göndermelerle birlikte anlamsız ölümleri işliyor:
'Not Now John' şarkısında ise karşımıza savaşın güncel yansımaları çıkıyor. İngiltere’nin ağzından söylenmişe benzeyen sözler aynı zamanda ABD’nin dış politikasını eleştiriyor: “Endişelenmeye gerek yok Vietnamlı için / Dize getirmeli Rus ayısını / Eh Rus ayısı olmayabilir de / Belki İsveçliler’i / Gösterdik Arjantin’e / Hadi şimdi de gidip gösterelim bunlara / Kendimizi güçlü hissettiriyor.” [6]
MENZİL DIŞINDA OLMANIN CESARETİ
Pink Floyd’un savaş hakkında daha pek çok etkileyici şarkısından bahsedebiliriz. Üstelik bu şarkılarda geçen göndermelerin ve imgelerin izini sürdüğümüzde bir kez daha grubun savaşa dair derinlikli bir bakış açısı olduğunu görüyoruz. İşte tam da bu yüzden bugün Pink Floyd ismiyle alınan söz konusu karar hayranları tarafından tepki topladı. Yıllarca kimsenin savaş söylemlerinin peşine takılmadan siyasi tavrını oluşturan bir grup değil miydi bu?
Dünyanın neresinde olursanız olun, eğer ülkeniz bir savaşta doğrudan taraf seçmiş ve bunu ‘ulusal bir dava’ olarak sunuyorsa eğer, az ya da çok sahip olduğunuz özgürlükler bir hayli kısıtlanır. Bu bilindik kuralın işleyişini Rusya’da ve Ukrayna’da net bir şekilde görüyoruz. Kiev yönetimi resmen muhalif partilerin faaliyetlerine son verdi, Moskova da savaş hakkında ‘sahte bilgi yayanlara 15 yıl hapis cezası’ kararıyla kendi muhaliflerine gözdağı verdi.
Fakat savaşın aktif olarak saf tutan tarafları sadece Rusya ve Ukrayna değil; ABD ve küçük ortakları olarak adlandırabileceğimiz blok da bu savaşta açık ve net bir taraf aldı. Bu radikal tavır sonucunda kimi idari makamların ya da ülkelerin başında bulunan kişiler bir çırpıda diledikleri medya kuruluşlarını yasaklamakta bir beis görmedi.
Konu 'hangi taraf daha fazla özgürlük kısıtlıyor' değil; bir savaş halinin, tarafların yurttaşlarını nasıl etkilediği, nasıl bir ruh halini dayattığı. Böylesi anlarda akıntıya karşı kürek çekmek her zamankinden daha fazla cesaret ister.
Tam da bu yüzden, The Final Cut ve The Wall gibi albümler başta olmak üzere, Pink Floyd parmağını önce kendi ülkesinin egemenlerine çeviren bir müzik topluluğu olduğundan tavrını daha cesur buluyoruz. Böylesi bir düşünceyi nice nesle öğreten bir grup, paradoksal bir şekilde bugün taraf seçerek kendi şarkılarına perde çekme kararı veriyor… Doğrusunu söylemek gerekirse hayal kırıklığından başka ifade edilebilecek his yok.
Uzaylılara göndereceğimiz listeye dönecek olursak, kendimizi tanıtırken biraz daha samimi olmamız gerektiğini unutmayalım. Yaşadığımız tek kutuplu umutsuzlukların dünyasını da dürüstçe anlatmamız gerekmez mi? O halde Pink Floyd şarkılarının yanı sıra Roger Waters’ın solo albümünden bir şarkıya daha ihtiyacımız olacak: The Bravery to be Out of Range
“(…) Evet, soru can sıkıcı: / Bir sonraki cinayetin kim olacak lanet yaşlı adam / Bir sonrakinde kimi öldüreceksin seni bunak. / Hey barmen buraya bak / Bize iki içki daha / Ve iki de bira / Bayım TV’nin sesini açın / Savaş başladı yeryüzünde. / Şu güdümlü füzelere bayılıyorum ben / Onlar gerçek bir harika / Yanlışı düzeltmek için / Hedefe çakıyorsun / Oyunu kazanıyorsun. / 3.000 mil uzaktaki barından / 3.000 mil uzaktan. / Biz oyun oynarız / Menzil dışında olma cesaretiyle. / Zaplarız ve sakatlarız / Menzil dışında olma cesaretiyle. / Bombalarız trenleri / Menzil dışında olma cesaretiyle. / Ele geçiririz toprakları / Menzil dışında olma cesaretiyle.”
[1] https://www.gazeteduvar.com.tr/pink-floydtan-ukraynaya-destek-sarkilar-rusya-ve-belarusta-dinlenemeyecek-haber-1556343
[2] https://www.facebook.com/watch/?v=653402945774406
[3] Burada neoliberal politikalarıyla bilinen İngiltere’nin eski Başbakanı Margaret Thatcher kastedilmektedir.
[4] https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya-forum/2019/12/03/the-wall-40-yasinda-bir-komunist-askerin-gizli-hikayesi
[5] https://pinkfloydturk.wordpress.com/2007/11/30/when-the-tigers-broke-free-2/
[6] https://pinkfloydturk.wordpress.com/2010/12/25/roger-waters-the-bravery-of-being-out-of-range-turkce-cevirisi/
Kavel Alpaslan Kimdir?
1995'te İzmir'de doğdu. İzmir Saint Joseph Fransız Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü'nde eğitim gördü. Gazeteciliğe 2014 yılında Agos’ta başladı. Gelecek/Umut Gazetesi’nde çalıştı. 1+1 Express Dergisi’nde yazıyor. 2016 yılından bu yana Gazete Duvar’da yazı ve haberleri yayınlanıyor. "Aynı Öfkenin Çocukları: Dünyadan Devrimci Portreleri" kitabı 2023 yılında Sel Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır.
İran’da bir Sovyet deneyimi: Azerbaycan Milli Hükümeti 16 Kasım 2024
Komünist aerobik öğretmeninden İsrail işgaline suikast 06 Kasım 2024
Baalbek’in yıkımı ve mirası 02 Kasım 2024
Lübnanlı komünist tutsak Abdallah: Geri çekilmek rezilliktir 30 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI