Podcast, Türkiye'de de seçimin kaderini belirler mi?
Dijital medya ekosisteminde özellikle nitelikli gazetecilerin podcast yayıncılığını keşfetmeleri, “video kaosunda” boğulmuş, kaybolmuş geniş kitlelere “bilgiye ulaşmada” yeni bir soluk getirebilir.
'2024 Podcast Seçimi olarak hatırlanacak.'
Bu tanımlama, yani ‘podcast seçimi’ ifadesi bana ait değil; ABD’deki siyasi analistlerin ve iletişim profesyonellerinin yorumu…
FlexPoint Media’nın eski COO’su Steve Johnston, X’te yayınlanan bir yazısında “2024 Podcast Seçimi olarak hatırlanacak. Podcast’ler yeni olduğu için değil (değiller), ama 2024 başkan adayları tarafından ilk kez anlamlı bir şekilde kullanıldığı için” dedi.
ABD’de eski bir haber yıldızı olan ve artık Youtube’u benimseyen Don Lemon da, 5 Kasım seçiminin hemen ardından, “Bu, podcast ve sosyal medya seçimiydi ve bazı siyaset ve seçim stratejistleri bunu anlamadı” dedi.
2016 seçimini kablolu TV ağlarını ve Twitter’ı (şimdiki X) etkin kullanarak kazanan Donald Trump’ın kampanya ekibi, erken dönemde podcast’i ve mikro-influencer’lar başta olmak üzere “ses ve video” odaklı bağımsız içerik oluşturucuları keşfetti.
Bu yalnızca bağımsız gözlemcilerin yorumu ve tespiti değil.
Donald Trump, 6 Kasım sabahı saat 02:45 sularında yakın arkadaşı iş insanı Dana White’ı kürsüye çağırarak seçim zaferini kutlamak için toplanan MAGA şapkalı destekçilerine hitap etmesini istedi. Ateşli bir konuşma yapan Ultimate Fighting Championship CEO’su, Trump’ın zaferinin anahtarı olabilecek bir dizi isme teşekkür etmeyi ihmal etmedi. White, “Nelk Boys, Adin Ross, Theo Von, Bussin’ With the Boys’a teşekkür etmek istiyorum” dedi ve ekledi: “Son olarak da kudretli ve güçlü Joe Rogan’a!”
Hepsi podcast, Youtube gibi mecraların popüler içerik oluşturucuları. Joe Rogan’a özel vurgu yaptı, çünkü ABD’nin yıllardır en çok dinlenen podcast’ini yayınlayan bir isim olarak seçimden hemen önce yaptığı Trump yayınıyla kararsız önemli bir kitleye etkili biçimde ulaşılmasını sağladı.
Nisan ayında yayınlanan bir Edison Research raporuna göre, 335 milyon nüfusa sahip ABD’de 100 milyon Amerikalı haftada en az bir podcast dinliyor ve bu rakam 2023 yılına göre yüzde 31 artışı ifade ediyor.
Araştırma şirketi EMarketer’in tahminine göre ise, 2025 yılında podcast dinleyici sayısı ABD’deki insanların yüzde 41,0’ine (yani 140,9 milyonuna) ulaşacak.
Bunlar çok ciddi rakamlar.
Oysa ABD’de üç büyük kablolu haber ağının hepsi seçim gecesi izleyicilerinin 2020’ye göre dramatik bir şekilde azaldığını gördü. Yalnızca CNN, izleyicilerinin yarısını kaybetti.
Demokratların adayı Kamala Harris Temmuz ayında yarışa girdikten sonra seçim gününe kadar 8 programa katılırken, başkan seçilen Donald Trump 20 programa katıldı.
Trump’ın yer aldığı ve 3 saat süren tek bir Joe Rogan podcast’i 33 milyon dinleyiciye/izleyiciye ulaştı (dün itibariyle bu sayı 51 milyondu); bu rakam, çok sayıda ana haber bülteninin toplamına eşdeğerdi.
Geleneksel medyanın rüzgarını arkasına alan Kamala Harris kampanya ekibi geç uyandı ve ABD’de en çok dinlenen ikinci podcast olan “Call Her Daddy” ile CBS’in popüler programı 60 Minutes ve The View’un toplamından daha fazla genç kadınla bağlantı kurdu. Ancak geç kalmışlardı. Turmp kampanyası, Harris kampanyasının tam 3 katı bir kitleye podcast’ler aracılığıyla ulaşmayı başardı.
Rakamların da gösterdiği gerçek: Amerikalıların bilgiyi tüketme biçiminde köklü bir değişim yaşandı.
The Colab’ın kurucu ortaklarından Ashlay Mann’ın şu tespitinin altını çizelim:
“İletişim profesyonelleri için mesaj açık: Hala podcast’ler ve haber bültenleri yerine eski medyaya öncelik veriyorsanız, dünün savaşını veriyorsunuz demektir. Etkinin geleceği, cilalanmış ses parçalarında değil, özgün ve hedefe yönelik konuşmalarda yatıyor.”
TÜRKİYE’DE DURUM NE?
2024 ABD seçimleri podcast’in yeni bir iletişim ve medya mecrası olarak gücünü (rüştünü) ispatladığı bir seçim yılı oldu. Bu etkinin diğer ülkelere de yayılmasını bekleyebiliriz.
Ama yurdumun siyasetçisi içini şimdilik serin tutabilir; telaşa mahal yok!
Henüz dinleyici sayılarının sınırlı olduğu, aynı zamanda kişisel gelişim podcast’lerinin popüler olduğu ülke podcast ekosisteminde ne bir Joe Rogan etkisi yapacak podcast var, ne de benzer dinleyici sayısı, etkisi ve gücüne ulaşabilmiş bir podcast yayını…
Trollerin cirit attığı bir sosyal medya dominasyonunun hâkim olduğu koşullarda podcast’in memleket siyasetçisi için kader belirleyecek ne bir mecali var ne de böyle bir mecra olabildi!
Ne var ki bu gerçeklik podcast’in potansiyel gücünü ve etkisini ortadan kaldırmıyor, ama bir başka gerçeğe işaret ediyor.
Dinleme eğilimi ve kültürünün tüm dünyada arttığı podcast alanında nitelikli içerik üretecek yayıncıların sayısı arttıkça, Türkiye’de de podcast’in etkisi ve gücü artacak.
Youtube çılgınlığının hakim olduğu bir dijital medya ekosisteminde özellikle nitelikli gazetecilerin podcast yayıncılığını keşfetmeleri, “video kaosunda” boğulmuş ve kaybolmuş geniş kitleler için “bilgiye ulaşmada” yeni bir soluk getirebilir.
Son ABD seçimi bunun mümkün olduğunu ve podcast’in gücünü gösterdi.