Politika faizinden politika açlığına!
Temel soru, milyonlarca insan kaybederken, kim kazanıyor sorusudur… Milyonları manyak etmek pahasına, yerli ve yabancı kimlere kaynak aktığıdır! Çünkü bu sorunun cevabıyla geleceğinizi, çarenizi, umudunuzu biraz olsun onarma, çocuğunuzun yüzüne bakabilme ihtimali olur.
Milyonlarca insanın açlıkla, yoklukla, soğukla, yoksunlukla imtihanını dayatanlar, bu felaketin sorumluluğunu kendilerinden göğe doğru fırlatıyor.
Kendilerinin girip terlemesi gereken, hatta çoktan sınıfta kaldıkları imtihanı, halkın en zayıf halkasının ve hızla zayıflayanların üzerine yıkıyor.
Bunu izah için, halkın o halkalarını ikna için, kutsal, gündelik yahut evladiyelik ne çok laf var.
Utanç yerine kibir…
Özür yerine gurur…
Merhamet yerine cüret…
Akıl yerine artık ne varsa!
Demokrasi, özgürlük, insan hakları, hukuk, hatta kardeşlik gibi yoksunlukları unutturacak kadar yoksulluk, çaresizlik, zayıflık, umutsuzluk, endişe, korku hane hane dolaşıyor.
Oysa mesele tamamen onlarla ilgili; her zamankinden de fazla.
Çünkü mesele, milyonlarca insanın kaderinin, kederinin, hayatının biat-itaat düzeni tarafından belirleniyor olması.
“Faize karşı” olanlar faizi toptan kaldırmıyor; onunla oynayarak fiyatları, dövizi, şoku, kiminin spekülatif gelirini daha yukarı kaldırıyor; uçurumları açıyor, milyonlarca insanın çukurunu daha derin kazıyor.
Kredi ucuzlayacak diyenler, yatırımın, üretimin, hizmetin, ücretin, maaşın, aşın içine giren, ithal veya değil, her şeyin fiyatını bir iki puanlık kredi düşüşünün kat be kat üzerine çıkarıyor.
Ülke parasıyla tasarruf yapmak isteyen, büyük vaatler, keskin uyarılar tarafından, bir azınlık ve yabancılar lehine kandırılmış, hatta dolandırılmış oluyor.
Artık istediğinizi düşünebilirsiniz.
Temel soru, milyonlarca insan kaybederken, kim kazanıyor sorusudur…
Milyonları manyak etmek pahasına, yerli ve yabancı kimlere kaynak aktığıdır!
Çünkü bu sorunun cevabıyla geleceğinizi, çarenizi, umudunuzu biraz olsun onarma, çocuğunuzun yüzüne bakabilme ihtimali olur.
Bu sorunun cevabıyla, çoğunluk oylarıyla bir azınlık düzeninin nasıl işlediğine dair bir fikrimiz olur.
Düşünebiliyor musunuz?
Yeni bir Hazine Bakanı var; iyimserlik filan aşılıyor ama sonuçta bir iradesi yok.
Nasıl bir iradesi var? Kendisi gibi işadamı olan kardeşi, hem de tereddüt etmeden, faizin 1 puan düşeceğini önceden bilip söyleyebiliyor.
Bunu bilen, duyan ve imkânı olanlar, ülke nüfusunun çoğunun aleyhine hemen pozisyon alırken…
Üzerinde uzlaşılan asgari ücret, daha açıklanmadan erimeye başlıyor.
“Yüzde 50 arttırılan” asgari ücret, önceki düzenlemede 380 dolarken şimdi 280 dolara filan “yükselmiş” durumda!
Ülkeyi böyle yönetenler; durumu, insanın insandan farkını, önemli hayatlarla önemsiz olanları daha nasıl açık açık anlatabilir ki!
Salgın başladıktan hemen sonraki günlerden, bir büyük market zincirinin Mayıs 2020’deki fiyatlarıyla, dünkü, üstelik son çıldırmadan hemen önce, sabahki fiyatlarıyla kabaca karşılaştırdım.
Salgın yüzünden işini kaybedenlerin, aşı küçülenlerin, geliri yerinde sayanların yüz yüze gelebildiği fiyatların artışını.
Peynir yüzde 40-70 arası, yoğurt, biber yüzde 100’lerin üstü, kabak yüzde 122, kereviz yüzde 61, patlıcan yüzde 300, zeytinyağı yüzde 200 ve üstü, tost ekmeği yüzde 88, tuvalet kâğıdı yüzde 186, tuz yüzde 80, piliç yüzde 60, yemeklik kuzu kuşbaşı yüzde 93, çamaşır suyu yüzde 61, dilerseniz sucuk yüzde 152.
Teselli ikramiyelerini de vereyim: Havuç, maydanoz, patates, soğan, pırasa, damacana su, çökelek ve almaz mısınız, çikolata!
Geliri, geçimi fiilen erimiş bir ailenin, ocağını yakabilirse, tenceresinin etsiz, tavuksuz; sofrasının sütsüz, hatta peynirsiz formülü de, iktidar politikası ve politika faizi tarafından belirlenmiş oluyor.
Bu artık politika sofrasıdır, politika tenceresidir, politika aşıdır, politika açlığıdır!
Edirne’de pazar yerinde acaba kaç çocuk, paraları bayram eden Bulgar komşuların iştahlı, deli gibi alışverişine bakakalmıştır?
Türkiye’de çok ucuzladı diye, Katar’dan hatta İngiltere’den gelip Galata’da 200 liralık tuzlukçu hamburgeri yiyenlerin önünden geçen kaç çocuğun, kaç anne ve babanın içi acımıştır?
Kitlesel Fenalık Ekonomisi’nde, kimsenin çok iyi kalmaya hakkı olamaz!