HDP'den üç partiye karanfil
HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu, partisinin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında verdiği gensoru önergesinin görüşmelerinde yaptığı konuşmanın sonunda 'acıların paylaşılması dileğiyle' AK Parti, CHP ve MHP grup başkanvekillerine karanfil verdi.
DUVAR - HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu TBMM'de partisinin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında verdiği gensoru önergesi hakkında konuşmak için geldiği kürsüye bir demet kırmızı karanfille çıktı.
"Soylu'nun en başarılı olduğu konunun partilerine yönelik operasyonlar olduğunu" söyleyen Kerestecioğlu, HDP'li 976 kişinin gözaltına alındığını ve 218 kişinin tutuklandığını belirtti.
Kerestecioğlu, Soylu'ya istifa çağrısında bulunarak, "Keşke İçişleri Bakanı ülkedeki bunca olaydan sonra kendisi istifa etseydi, biz de gensoru önergesinde bulunmasaydık. Bir bakanın görevi delikanlılık, mertlik değildir, işini, görevini iyi yapmaktır. Bakanın görevi, Türkiye'yi birbirini seven insanların dayanışma halinde yaşadığı bir ülke haline getirmektir" dedi. Karanfilin acıyı simgelediğini anlatan Kerestecioğlu, daha sonra elindeki karanfilleri Başbakan Yıldırım ile AK Parti, CHP ve MHP grup başkanvekillerinin masalarına bıraktı. Kerestecioğlu'nun konuşmasından satırbaşları şöyle:
'KANDAN ÇİZİLMİŞ TABLO VAR': Hakkında Gensoru önergesi verdiğimiz İçişleri Bakanı döneminde; 12 Eylül 2016 tarihinde Van şehir merkezinde bombalı araçla saldırı düzenlendi. Bu saldırıda 7 yurttaşımız ağır olmak üzere toplamda 56 yurttaşımız yaralandı. 6 Ekim 2016 tarihinde İstanbul Yenibosna’da motosiklette bulunan bombanın patlaması sonucu 10 yurttaşımız yaralandı. 24 Kasım 2016 tarihinde, Adana Valiliği otoparkında bomba yüklü araç patlatıldı. Saldırıda 2 yurttaşımız hayatını kaybetti, 33 yurttaşımız da yaralandı. 4 Kasım 2016 tarihinde Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde bulunan Emniyet Müdürlüğü’nün ek binası yakınlarında bomba yüklü bir araçla düzenlenen saldırıda 2’si polis 11 yurttaşımız hayatını kaybetti. 10 Aralık 2016 tarihinde İstanbul Beşiktaş'ta düzenlenen iki ayrı saldırıda 45 yurttaşımız hayatını kaybetti, 155 yurttaşımız yaralandı. 17 Aralık 2016 tarihinde Kayseri'de askerleri taşıyan otobüse bomba yüklü araçla saldırı düzenlendi. TSK, 13 askerin hayatını kaybettiğini, 48 askerin yaralandığını açıkladı. 19 Aralık 2016 tarihinde Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov, Ankara'da katıldığı bir sergide uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetti. Saldırıyı İçişleri Bakanı’na bağlı Emniyet teşkilatına mensup polis memuru Mevlüt Mert Altıntaş gerçekleştirdi. Ve bu saldırgan, sağ yakalanması için onlarca yol varken, öldürüldü.
Son olarak ise; 1 Ocak 2017 tarihinde İstanbul’un en ünlü gece kulüplerinden biri olan Reina’da yeni yılın ilk saatlerinde silahlı saldırı gerçekleşti. Uzun namlulu silahla kapı önündekilere ateş açan saldırgan daha sonra içeri girdi. İçeride yeni yıl kutlaması için bulunanlara kurşun yağdıran saldırgan 1’i polis 39 kişiyi katletti. Saldırıda 4'ü ağır 65 kişi yaralandı.
Özellikle Yılbaşı akşamı, ABD dâhil birçok kaynaktan istihbarat gelmiş olmasına rağmen ve İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı 25 bin polis ile güvenlik önlemi aldık demiş olmasına rağmen gerçekleşen katliam, göz göre göre gerçekleşmiş bir katliam olarak tarihe not düşülmüştür.
Reina saldırganını elini kolunu sallaya sallaya kaçarken, İçişleri Bakanı, Twitter’da katliama tepki gösteren gençlerin peşine düşüp, ihbarda bulunmuştur. Diğer yandan, Suruç’ta yakınlarını kaybeden insanlar Reina’da acıyı paylaşmak için karanfil koymaya gittiler biliyorsunuz; çünkü acılar ancak paylaşılarak azalır. Ancak İçişleri Bakanının maiyetindeki polisler, bu insanları gözaltına aldılar arkadaşlar. Acılı insanları gözaltına almak ne demektir? Bu insanlar dün geceyarısına kadar gözaltında tutuldular. O ana kadar ise Reina saldırısıyla ilgili tek bir kişi dahi gözaltına alınmamıştı.
Soylu dönemindeki saldırıların haritasını çıkardığımızda şunu görmekteyiz: Doğusundan Batısına barış çığlığı ile iki buçuk yıllık Çözüm Süreci’nde ısrar eden halklarımıza, bugün, İstanbul’dan Van’a, Adana’dan Kayseri’ye kadar kandan çizilmiş tabloların adresi olmuştur. Guernica tablosunda olduğu gibi demek istiyoruz ki; kandan çizilmiş bir tablo var.
DERNEKLERİN KAPATILMASI... Süleyman Soylu döneminde ülke bir yandan kaybettiklerinin acısını yaşarken; diğer yandan sivil toplum kuruluşlarına, basın ve yayın kurumlarına yönelik dayatılan baskılarla, kapatmalarla meşgul olmaktadır. Aralık 2016 tarihi itibariyle Hükümetin sivilleri etkilemeyeceğini iddia ettiği OHAL’in bilançosu derlendi. Buna göre 83 bin kişi ihraç edildi, 2 bini aşkın kurum kapatıldı.
İçişleri Bakanlığı marifetiyle darbe girişimi ile alakası olmayan yüzlerce derneğin kapısına kilit vuruldu, AKP’li olmayan hemen hemen tüm basın ve yayın kuruluşları kapatıldı. Bugün yandaş medya yazıp yandaş medya okuyor. Yıllardır simge haline gelmiş gazeteciler bugün hapisteler. En son 30 Aralık 2016 tarihinde İçişleri Bakanının talimatıyla 20 ilde 96 dernek kapatıldı.
Modern devletin varlık sebeplerinden biri olan ve bileşeni olan Sivil Toplum, Soylu’nun düşmanca yaklaşımı ile bugün yok edilmeye çalışılıyor. Çocuklardan mültecilere, kadınlardan yoksullara kadar geniş yelpazede hizmet veren ve darbecilerle AKP ortaklığında da baskılara maruz kalan birçok dernek kapatıldı. Bu kapatmalar sonrası ise Süleyman Soylu şöyle bir açıklama gerçekleştirdi: “370 dernek kapattık. Neden? Oralarda konaklayacaklar, pinekleyecekler, terör örgütüne destek sağlayacaklar, biz de onları meşru bir organ olarak göreceğiz. Vurduk kilidi, gitti. Hadi bakalım açın da görelim.” Şimdi bu açıklamaya baktığımızda karşımızda görünen kişi kimdir, sizce?
A. Mafya lideri B. Kadın düşmanı bir erkek C. Mahalle Kabadayısı D. İktidarın zehirlediği ve muhtemelen yakın bir gelecekte adını bile anmayacağımız bir siyasetçi.
Bize görüneni D Şıkkı. İnsanları darbe ile ilgisi olmamasına rağmen KHK’larla işinden edip işkencelere sürükleyen ve kendisi de partinin/Bakanlığın parasını nasıl harcadığını dahi açıklamayan bir Bakanlık pratiğini önce sizlerin sonrasında ise kamuoyunun vicdanına bırakıyoruz.
CEMAL SÜREYA'DAN ŞİİR... Ülkenin sakinleşmeye, ortak dile, huzura ihtiyacı varken İçişleri Bakanı, bir konuşmasında “Yarından tezi yok birinci öncelikli iş intikam almaktır” demişti.
Biz Sayın Soylu’ya Cemal Süreya’nın dizeleri ile cevap vermek istiyoruz.
“Kan var bütün kelimelerin altında
Bir gül al eline sözgelimi
Kan var bütün kelimelerin altında
Beş dakka tut bir aynanın önünde
Kan var bütün kelimelerin altında
Sonra kes o aynadan bir tutam
Beyaz bir tülbent içinde
Koy iç cebine
Bütün bir ömür kokar o ayna
Kan var bütün kelimelerin altında”
'ACILARI PAYLAŞABİLELİM DİYE...' Keşke İçişleri Bakanı ülkedeki bunca olaydan sonra kendisi istifa etseydi ve biz de Gensoru müessesine başvurmak zorunda kalmasaydık. Ancak şu ana kadar ülkemizde bunu görmemiz mümkün olmadı. Sadece “mertlik, delikanlılık” gibi erkek egemen kışkırtmalar duyuyoruz siyasilerden. Oysa bir Bakanın görevi delikanlılık, mertlik değildir; işini iyi yapmak, önleme sorumluluğunu yerine getirmek, hukuki sorumluluğu almak ve ülkeyi yaşanabilir bir yer kılmaktır. Bakanın görevi, Türkiye’yi birbirini seven insanların dayanışma içinde yaşadığı, yurttaşlarının yaşam hakkının korunduğu bir ülke haline getirmektir. Değerli arkadaşlar, karanfil maalesef acının simgesidir ve karanfiller acı kokar, bilirsiniz. Bu yüzden sizlere, acıları paylaşabilmek için, bunu öğrenebilelim diye, bu karanfilleri vermek istiyorum. Çünkü bu ülke, artık acıların samimiyetle paylaşıldığı ve bir daha da acıların yaşanmadığı bir ülke haline gelmelidir. İçişleri Bakanını istifaya çağırmamızın ve Gensorumuzun da amacı budur.